Bugün (17 Ekim) saat 12.30’da Sağlık Bakanlığı önünde Dünya Kadın Yürüyüşü Türkiye Bileşenleri bir araya gelerek “Dünya Kadın Yürüyüşü’nün” startını verdiler. Burada “Hükümetler Bankalara Değil, Kadınlara Borçlu” sloganı ile gerçekleştirilen basın açıklamasını Dünya Kadın Yürüyüşü Türkiye Bileşenleri adına KESK Kadın Sekreterimiz Canan AŞAN ÇALAĞAN okudu.
Basın Açıklaması Metni Aşağıdadır.
“HÜKÜMETLER BANKALARA DEĞİL, KADINLARA BORÇLU!”
Bugün Sağlık Hakkımız için yürüyoruz!
1-3 Haziran’da Fransa toplanan Dünya Kadın Yürüyüşü Avrupa Koordinasyonu, Avrupa’da bir uçtan bir uca hayata geçirilen kemer sıkma politikalarının kadınların hayatını cehenneme çeviren etkilerini değerlendirdi ve “Hükümetler Bankalara Değil, Kadınlara Borçlu” sloganıyla Avrupa çapında bir kampanya başlatma kararı aldı.
Servetin ve gücün bir avuç azınlığın elinde toplanması, emeğin aşırı sömürüsü, anti-demokratik uygulamalar, toplumsal hareketlerin bastırılması, halkın farklı kesimleri arasında nefret ve ayrışmaların tırmandırılması için ekonomik krizin gerekçe olarak kullanıldığı bir gerçektir.
Güney Avrupa’da (İspanya, Portekiz, Yunanistan, …) toplumsal hizmetlerin tasfiyesiyle birlikte, artan işsizlik, ücretlerdeki düşüş ve sosyal haklardaki kesintiler yüzünden yüz binlerce kadının ve ailenin yaşam düzeyi geriledi. Sermayenin özel çıkarlarını korumayı hedefleyen kemer sıkma tedbirleri, farklı yoğunlukta uygulansa bile her ülkede aynı. Bugün Avrupa’da “kemer sıkma tedbirleri” adıyla uygulanan politikalar, bizim gibi ülkelerde, “yapısal uyum” adı altında, sessiz sedasız çok önce hayata geçirildi.
Bunların; kadınların hayatı üzerindeki olumsuz etkilerinin küçümsenmesine; eğitim ve başta kadın sağlığı olmak üzere sağlık hizmetlerinde kesintilere gidilmesine, çocuk ve yaşlı bakımının tasfiyesi ve bu hizmetlerin metalaştırılmasına karşı çıkıyoruz. Özellikle kadınların ekonomik bağımsızlığını tehlikeye atan bu tedbirler, şiddet karşısında kadınları savunmasız bırakıyor.
Nitekim ülkemizde kadına yönelik şiddetin ve kadın cinayetlerinin ulaştığı kan dondurucu boyut bunun en somut örneğidir. Kriz dönemlerinde kadınların iş yerinde, ailede ya da toplumda yaşadığı özel sorunlar, tali sorunlar gibi görülüyor ya da tamamen yok sayılıyor. Liberal hükümetlerin “kadınların eve dönmesi” temeli üzerinde yükselen muhafazakâr politikaları, kadın-erkek eşitsizliğini daha da derinleştiriyor.
Ayrıca krizin, bireycilik, güvensizlik hissi ve gelecek korkusu, depresyon, tecrit ve sosyal bağların parçalanması gibi göz ardı edilen etkilerini de eklemek gerek. Krizi sona erdirmeye hiç bir katkısı olmayan, bu korku, güvensizlik ve ümitsizlik ortamı ancak mücadeleyle aşılır.
Kadınların sağlık hakkı için birlikte yürüyoruz
Sağlık hizmetlerinin özelleştirilmesi ve kadınların kendi bedenleri üzerinde kontrol hakkını reddeden cinsiyetçi, hetero-ataerkil sağlık modeli karşısında, bedenlerimizin iktidar oyunlarının savaş alanı olarak kullanılmasına son verilmesini, cinsel ve üreme haklarımızın tam olarak tanınmasını ve güvence altına alınmasını istiyoruz. Krizin başlangıcından bu yana, Avrupa’nın dört bir yanında ulusal halk sağlığı hizmetlerine yapılan yatırımlarda son derece rahatsız edici ve zararlı azalmaya tanık olmaktayız. Bazı durumlarda bu özelleştirmeye dahi yol açmaktadır ki bunun, aile planlaması, gebelik ve anneliğe destek verilmesi, kürtaj ve cinsel yolla bulaşan hastalıkların önlenmesi gibi kadın yaşamının çok önemli yönleri üzerinde önemli etkileri vardır.
Ülkemizde de 2005 yılı itibariyle başlatılan Aile Hekimliği Modeli ile koruyucu sağlık hizmetleri ciddi yaralar almıştır. Ev ev dolaşılarak gebe ve bebeklerin izlendiği sağlık ocağı modeli yerine getirilen Aile Hekimliği modeli ile 2009’da Manisa ve İzmir’de gebelere tarihi geçmiş kızamıkçık aşısı yapılması sonucu birçok kadının gebelik tahliyesi yoluna gitmek zorunda bırakıldığını acıyla hatırlıyoruz. Bu olaydan dolayı açılan davada Sağlık bakanlığı tazminat cezasına çarptırılmıştır. Aile Hekimliği modeliyle AÇSAP (ana-çocuk sağlığı merkezleri) işlevsizleşmiş, nüfus planlaması hizmetleri sekteye uğramıştır. Sağlıklı nüfus planlaması hizmetlerinin yürümediği ortamla birlikte kürtaj tartışmaları gündeme sokulmuştur. Oysa biz biliyoruz ki; nüfus planlaması hizmetlerinin; eşit-parasız, erişilebilir verildiği kamusal bir sağlık ortamında kürtaj tartışmaları gereksizleşir.
2012 baharında tartışmaya açılan ve hala gündemden düşmeyen kürtaj ve sezaryeni neredeyse yasaklanırcasına sınırlandırma tartışmaları ve fiili uygulamalar, kadınların kendi bedeni hakkındaki karar hakkını yok etmekte, kadınları sağlıksız koşullarda merdiven altı kürtajlara yönlendirmektedir. Bebek ve anne ölüm hızında henüz dünya standartlarına ulaşmamış olan ülkemizde, sağlıksız koşullarda kürtaja yönlendirme anlamına gelen bu tartışmalar sonucu yapılacak düzenlemeler ile anne-bebek ölüm oranlarının artacağından endişe duyan biz kadınlar, bedenimiz üzerindeki tahakküme izin vermeyeceğimizi buradan bir kez daha haykırıyoruz.
AKP Hükümeti Sağlık Bakanlığının 2002 yılından itibaren uyguladığı ‘Sağlıkta Dönüşüm Programı’ doğrultusunda çıkardığı SSGSS (Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası) yasasıyla tüm topluma prim ve katkı payı ödeyerek sağlık hizmetlerinden yararlanma şartı getirilmiştir. Kadın istihdamının %23’lere gerilediği, en çok kadınların kayıt dışı, esnek-güvencesiz çalıştırıldığı ülkemizde; kadınlar ve kız çocukları koca ve babanın ödediği primle sağlık hizmetine eriştiği için, evliliğe-aileye mahkûm edilmektedir. Üstelik her sağlık hizmeti için ödenen katkı payı, ilave ücretler ve SGK tarafından her geçen gün ödeme kapsamı dışına çıkarılan belli sağlık hizmetleri için kadınlar cepten ödeme yapmakta zorlanmaktadır. Bu nedenle hastalığı ancak kronik aşamaya geldiğinde sağlık kuruluşuna başvurmak zorunda kalmaktadır. Çünkü kadınlar istihdam dışında bırakılmış, toplumun en yoksul kesimlerindendir.
Yüksek-nitelikli halk sağlığı hizmetlerine tam erişim ve sosyoekonomik altyapısı, yaşadığı yer, etnik grubu, cinsel yönelimi, dini ve cinsel kimliği ne olursa olsun herkesin tedavi edilmesi güvence altına alınmalıdır. Bu yüzden kadınlar piyasacı sağlık sistemini reddediyor, eşit-parasız-ulaşılabilir sağlık hakkını istiyor. Sağlık Bakanlığı bu konuda kadınlara borçludur ve Bakanlığı buradan kadınlara karşı borcunu ödemeye çağırıyoruz!
Diğer alanlarda olduğu gibi bu alanda da, bedenimizi ve yaşamımızı yeniden bir kez daha kontrol altına almak isteyen, bu muhafazakâr politikaları kabul etmeyeceğiz. Eşit- nitelikli ve parasız sağlık hakkına ulaşıncaya dek kadınlar yürümeye devam edecek.
Kadınların eğitim hakkı için yürüyoruz
Halkın eğitime erişimini sınırlandıran mevcut politikalar karşısında, cinsiyetçi olmayan ve eşitliği teşvik eden, evrensel, bilimsel ve ücretsiz bir kamusal eğitim hakkı istiyoruz. Eğitim, temel bir insan hakkıdır, ticari bir faaliyet olamaz. Çocuk gelin ve çocuk işçileri artıracak muhafazakâr bir toplum inşasında önemli bir rolü olacak olan 4+4+4 yasası bir an önce geri çekilmelidir.
Kadınların siyasi egemenlik hakkı için yürüyoruz
Yaşadığımız toplumların giderek anti-demokratikleşmesi ve toplumsal hareketlerin ve emek örgütlerinin kriminalizasyonu kararlarını alan çıkar çevreleri elinde rehin demokrasilerimizi özgürleştirme acil bir ihtiyaçtır. 13 Şubat ve 25 Haziran operasyonları ile KESK’li kadınların gözaltı ve tutuklamalara maruz kalması bu kriminalizasyonun en somut örneği olarak yaşanmıştır. Kadınlara yaşatılan baskı-tutuklama ve gözaltıları buradan bir kez daha protesto ediyor, içerideki arkadaşlarımızın bir an önce serbest bırakılmasını istiyoruz.
Biz kadınlar olarak, kendi hayatlarımız üzerinde söz sahibi olmak, zenginlerin yoksullar, erkeklerin kadınlar üzerindeki egemenliğine son verecek ve hepimizin insanca yaşamamıza olanak tanıyacak daha adil bir toplum kurmak istiyoruz.
Merkezinde insanların olduğu insanca yaşam istiyoruz; sadece soyut bir fikir ya da uzak bir yerlerde alınan kararlardan ibaret olmayan, aynı zamanda insanların gündelik yaşamlarını belirleyen bir ekonomi karşısında bakım işine değer veren sağlıklı bir yaşam istiyoruz. Görevi halkı korumak olan Devletleri, bankaları-sermayeyi kurtarmaları için sıkıştıran mali piyasaların yürüttüğü kemer sıkma politikaları yüzünden yaşamımız risk altında.
Kemer sıkma politikalarını rekabet ve daha fazla kâr etme ideolojiyle meşrulaştırmayı, pazarı “tarafsız”, “masum” yapılar olarak görmeyi, teslimiyetçi ve hoşgörülü olmayı reddediyoruz.
İnsanı Merkezine Alan Bir Yaşam İçin Yürüyoruz!
Sağlık Bakanlığını Kadınlara Olan Borcunu Ödemeye Davet Ediyoruz!
Herkese Eşit-Parasız-Nitelikli Sağlık!
DÜNYA KADIN YÜRÜYÜŞÜNÜN EYLEM TAKVİMİ ŞÖYLE;
Avrupa Kampanyası
17 Ekim 2012 tarihinde troyka önünde (IMF, Avrupa Merkez Bankası, Avrupa Parlamentosu ya da kemer sıkma politikalarının kadınlar üzerindeki en önemli etkisinin sağlık alanında yaşanmasından dolayı, Sağlık Bakanlıkları önünde) eş zamanlı eylemler gerçekleştirilecek,
8 Mart 2013 tarihinde sona erecek.
Küresel Eylem
10 Aralık 2012 İnsan Hakları Gününde saat 12: 00-13:00 arasında eylem yaparak 24 saat boyunca doğudan batıya dünyanın çevresini eylemlerle dolanacağız. 24 Saat Feminist Eylem ile üreme sağlığı ve kürtaj hakkı için sokağa çıkacağız.
Dünya Sosyal Forumu
23-28 Mart 2013 tarihinde Tunus’ta yapılacak Dünya Sosyal Forumu içinde eylem ve etkinlikler organize ediyoruz.
9. Uluslararası Toplantı
Dünya Kadın Yürüyüşü 9. Uluslararası Toplantısını Temmuz-Ağustos 2013’de Brezilya’da yapacak. Bu toplantıda, halihazırda Brezilya’da bulunan Uluslararası Sekreteryayı başka bir ülkeye taşıma ve 2015 küresel eylem kararları alınacak.