Hükümetin sağlıkta
dönüşüm projesi yıllardır kademe kademe hayata geçirilmekte ve bu projenin tek
mağduru yoksullardır. Sağlığa erişim gittikçe paraya dayanmaktadır. Sağlık
üretimi açık seçik piyasaya teslim edilmiş ve sosyal devletten artık eser
kalmamıştır. Ücretsiz sağlık hizmeti verilmesi gerekirken, hastanelere ve aile
hekimliklerine başvurulurken, 3 ile 15 TL arasında değişen ücret farkları
alınmaktadır.
Diyarbakır ili de bu
dönüşümde nasibini almış ve almaya devam etmektedir. Eğitim Araştırma Hastanesi
diye TOKİ’nin yaptığı ve teslim ederken birçok eksikle devredilmesine rağmen
şimdi aksayan konularda muhatap bulunamaması (mesela asansörler), konuya
ilişkin herhangi bir hukuki sürecin başlatılmamış olması da manidar olan bu
hastane, il merkezinden 17 km
uzaklıktadır. Binanın fiziki koşullarının yetersizliği, uygunsuzluğu, yeni
olmasına rağmen inşaatının bir türlü bitmemesi, ayrıca yangın merdiveninin dışa
açılan kapısının bile olmaması, İl merkezinde kalan bölümünün ne olacağı muğlâk
ve yarım yamalak hizmet vermektedir. Üniversite hastanelerinde de bir o kadar
sıkıntı yaşanmaktadır. Bölgeye hitap eden bir il olmasına rağmen yoğun bakımın
ve özel servislerin yetersizliğinin bir sonucu olarak yaşanan sorunlardan
dolayı sürekli sağlık çalışanını ve halk karşı karşıya gelmekte ve hemen hemen
her gün bir darp olayı yaşanmaktadır. Ancak yetkililer kamuoyuna devrim
niteliğinde çalışmalar yaptıklarını övünerek anlatmaktadırlar. Evet devrim diye
övündükleri; sürekli çalışanların darp edilmesi, en vazgeçilmez bir hak
olmasına rağmen sağlık hakkının herkese parası kadar veriliyor olması, sağlığın
piyasalaştırılmasıyla yandaşlarına peşkeş çekilmesidir.
Biz SES olarak;
yıllardır sağlık çalışanlarının özlük, sosyal ve demokratik haklarını
savunurken; sağlıktan yararlanan halkın, ücretsiz ulaşılabilir ve anadilde
sağlı hakkını da savunduk. Bunun, yönetenleri rahatsız eden bir durum olduğunu
biliyoruz. Özellikle son yıllarda her türlü sorunu imha ve yok saymayla çözüm
getireceğine inanan merkezi hükümetin,
baskı ve sindirme politikası ilimizde de kendini göstermektedir. Kürt
sorununda yaşanan çözümsüzlük politikasının yansıması olan baskı
uygulamalarından sendikalarımızda “dokunan yanıyor” tarzında etkilenmektedir.
2011 yılı içinde (30) otuzun üzerinde üye ve yöneticimiz adli ve idari
soruşturma geçirmiştir. Mecliste görüşülen 4688 sayılı sendika yasasına ilişkin
AKP il merkezine yaptığımız meşaleli yürüyüş, anadilde eğitim talebi için
yürüyüş, barış nöbeti, 21 Aralık iş bırakma gibi birçok eylemimiz adli ve idari
soruşturma konusu olmuştur. Sendikal
düzlemde emek ve demokrasi mücadelesi yürütmemiz, yetkilileri rahatsız ediyor
olmalı ki adli ve idari soruşturmalarla sendikalarımız illegalize edilmeye
çalışılmaktadır. En dikkat çekici durum ise eski şube başkanımız Vahdettin
KILIÇ ve yedek yöneticimiz A.İhsan KARAHAN’ın geçirdiği soruşturmadır. Muhakkik
arkadaşlarımızdan ifade almış ve ceza verilecek bir durumun olmadığını
belirterek kaymakamlığa göndermiştir.
Ancak kaymakamlık, ceza verilmediği için dosyayı muhakkike iki kez geri
göndermiştir. Kendini Hâkim – Savcının
yerine koyan Kaymakam ve Valilik, muhakkik kurumuna bile güvenmemekte, bizzat
ifade almakta ve cezayı kendi eliyle kesmek istemektedir.
Bizler; yıllardır
sağlıkçı ve sağlık hakkından yararlanan tüm kesimlerin birlikte mücadele
etmesine inandık. Halkla beraber defalarca çeşitli eylemler düzenledik. En son
11 Mart 2012 tarihinde Ankara’da toplanıp sağlık alanında mücadeleye yönelik
kararlar alan, “SAĞLIK HAKKI MECLİSİNİ” kurduk ve bu oluşumun ilimizde de hayata
geçirilmesi için üst düzeyde çabamız olacaktır.
Ne bu soruşturmalara
ne de ülke genelinde KESK’in baskı altına alınma çabalarına boyun eğmeyeceğiz.
Bizler her zaman ki gibi bu gün de, emek ve demokrasi mücadelesinde kararlıyız
ve kararlı olmaya devam edeceğiz. Bizler şimdiye kadar emekçilerin, ezilenlerin
sesi olduk, olmaya da devam edeceğiz. Hiç bir zulüm ve baskı, mücadelemizi
kesintiye uğratmaya yetmeyecektir. 13.03.2012
YAŞASIN ÖRGÜTLÜ MÜCADELEMİZ!
YAŞASIN SES!
YAŞASIN KESK!