Kadın ve Aile Bireylerinin Şiddetten Korunmasına Dair Kanun Taslağı hakkında görüşlerimizi paylaşmak üzere Kadın Sekreterimiz Canan Çalağan tarafından 11.01.12 bir basın toplantısı gerçekleştirilmiştir.
Bağlı sendikalarımızdan kadın yöneticilerimizin de katıldığı basın toplantısının metni aşağıdadır.
Hükümet tarafından hazırlanan yasa tasarısı bu haliyle tüm kadınları şiddetten korumaktan uzaktır.
Bilindiği üzere kısa bir süre önce basından, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı’nın 4320 sayılı “Kadın ve Aile Bireylerinin Şiddetten Korunmasına Dair” kanun tasarısının kapsamını düzenleyen maddeden, uygulamada sorun yaratabileceği gerekçesiyle “yakın ilişki içinde yaşayanlar” ifadesini çıkardığını öğrendik. Böylelikle, yasanın, ülkede her geçen gün artan kadın cinayetlerinin ve kadına yönelik şiddetin önlenmesinde bir adım olacağına dair kamuoyunda yaratılan beklentiler de boşa çıktı.
Hükümet ilgili tüm tarafların görüşlerini alacağız diyor ancak kendi bildiğini okuyor.
Hatırlanacağı üzere hükümet, kadınların uzun yıllardır yürüttüğü mücadele sonucunda görünür olan kadına yönelik şiddete karşı, 4320 sayılı yasada değişikliği gündeme getirmek zorunda kaldı. Söz konusu değişikliğin kadın örgütleriyle yapılacağı propagandasını yaptı. Gelinen aşamada Kadın örgütlerinin, yasaya ilişkin bizim de desteklediğimiz önerilerinin dikkate alınmadığı, hükümetin yine kendi bildiğini okuduğu açığa çıkmış oldu.
Hükümet geri çevirdiği bu yasa taslağı ile kendi içinde bulunduğu erkek egemen, gerici, muhafazakâr çizgiyi bir kez daha ortaya koymuştur.
Daha önce, yeni bakanlıkların oluşturulması esnasında sık sık dile getirdiğimiz, kadının bu siyasi iktidar tarafından bir birey olarak görülmediği gerçeğini tekrar vurgulamak istiyoruz. AKP açısından kadın sadece aile içinde var, kadın demek anne demek, eş demek. Kadına yakıştırılan bu sıfatların dışında iktidar açısından kadının bir adı yok. “Yakın ilişki içinde yaşayan” kadınları şiddetten koruyan yasa kapsamının dışında tutmak, geleneksel, toplumsal rollerinden azade bir birey olan kadını yaşamın dışına atmaktır.
AKP’ nin Bu Güne Kadar Yaptıkları Bundan Sonra Yapacaklarının Göstergesidir..
Kadınlar olarak AKP’nin yaklaşık 9 yıllık iktidarından hafızalarımızda kalanlara bir bakalım; Kadın cinayetleri son 9 yılda %1400 arttı, bu gerçek karşısında, AKP hükümetinin Kadın ve Aileden Sorumlu eski Devlet Bakanı Selma Aliye Kavaf sistematik olan kadın cinayetlerini “münferit” olarak değerlendirdi,
Sadece adında bulunan “kadın” sözcüğüne dahi tahammül edilemeyerek, Kadın ve Aileden Sorumlu Devlet Bakanlığı”, “Aile ve Sosyal politikalar Bakanlığına” dönüştürüldü.
“Kadın ve erkek eşit olamaz” diyen başbakan kadınlara “üç çocuk doğurmaları” yönünde nasihatte bulundu, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Fatma Şahin bu nasihatin ne kadar bilimsel temellere oturduğunu meclis kürsüsünden grafiklerle açıklamaya koyuldu.
Selçuk Üniversitesi İlahiyat Bölüm Başkanı Prof. Orhan Çeker kadına yönelik taciz ve tecavüzün sorumlusunun dekolte giyen kadının kendisi olduğunu söyleyerek, taciz ve tecavüzü meşrulaştıran açıklamalar yaptı. Bu açıklamaya ilişkin kendisine her hangi bir yaptırım uygulanmazken, açıklama YÖK tarafından “akademik ifade özgürlüğü” kapsamında değerlendirildi.
AKP ‘li Rize Belediye Başkanı; erkeklere Kürt kadınlarını ikinci eş olarak almalarını tavsiye ederek, hem kadının onurunu ayaklar altına aldı, hem de Kürt kadınlarının asimilasyonunu destekleyen gerici, cins ayrımcı ideolojik dilin siyaset sahnesindeki erkek figürlerinden biri oldu.
Bu gün hükümet yasadan “yakın ilişki içinde yaşayanlar” kavramını çıkarmak için uğraşırken, bir kaç ay evvel AKP’li belediyelerde aile danışmanlığı yapan Sibel Üresin “çok eşliliğin yasal olması” gerektiğini savunan açıklamalar yaptı.
13 yaşında bir kız çocuğu tam 1,5 yıl boyunca onlarca erkeğin tecavüzüne uğradı, mahkemeler tecavüzcüleri koruyarak, çocuğun tecavüze rızası olduğuna karar verdi. Benzer birçok davada olduğu gibi tecavüzcüler, katiller değil adeta kadın cezalandırıldı.
Yine, geçtiğimiz günlerde rahatsızlanarak Bolu İzzet Baysal Kadın Doğum ve Çocuk Hastanesi’ne kaldırılan Z.Ç’nin durumu basına yansıdı. İmam nikahı ile evlendirilen ve hamile olan 11 yaşındaki Z.Ç’nin durumuna ilişkin hastanedeki yetkililer tarafından herhangi bir işlemin yapılmadığı ortaya çıktı. Bu olay, ülkemizde çocuk yaşta yapılan evliliklere dair hem yasal bir boşluğun olduğunu hem de erkek egemen bakış açısının devletin neredeyse bütün kurumlarına sirayet ettiğini bir kez daha gösterdi.
Malatya İl Genel Meclisi Kadın Hakları ve Eşitlik Komisyonu, eşler arasında yaşanan şiddet olaylarında yaşanılanların mahkemeye taşınmadan, bölgenin ileri gelenlerinin ve din adamlarının arabuluculuk yapmasına olanak sağlayacak düzenleme yapılması yönünde rapor hazırladı. Raporun, ilgili kurumlara gönderilmesi benimsendi.
Yine, Küçükçekmece Belediyesinin düzenlediği toplantıda kadınlara seslenen yazar Sema Maraşlı, ‘dizilerdeki kadınlar, dediğim dedik, akıllı. “Mesleğin olsun, eşine muhtaç olma” denilen kızların evlilikleri yürümüyor. Kadın, erkeğin üstünlüğünü kabul etmeli’ diyerek kadına biçilen rolün ne olduğunu erkek egemen muhafazakâr zihniyet adına topluma ve gençlere bir kez daha hatırlattı.
Yukarda AKP iktidarı döneminde yaşanan olaylardan sadece bir kaçına değindik. Ancak bu kadarı bile iktidarın kadına ilişkin bakış açısını yansıtması bakımından oldukça manidar diye düşünüyoruz.
Burada, aileyi böylesine kutsayan, kadını aileden bağımsız algılamayan, kendi kurduğu bakanlığın isminde dahi “kadın” kelimesine tahammül edemeyen; 3 çocuklu kadınların kurduğu aile birliği içinde “mutlu mesut” yaşayın işte ey halkım! diyen bir iktidardan bahsediyoruz.
Bu iktidardan, hiçbir ayrım gözetmeksizin kadınları şiddetten koruyacak önlemler almalarını beklemek bizim açımızdan oldukça zordur. Kadınlar olarak bu güne kadar yürüttüğümüz mücadeleyi daha bütünlüklü bir biçimde yükseltmezsek, öyle anlaşılıyor ki, AKP Hükümeti iktidarda olduğu müddetçe daha çok kadının canı yanacak;
Yaşanan tüm bu gelişmelerden hareketle, yıllardır kadının özgürlüğü için, eşitlik ve demokrasi için verdiğimiz mücadelede daha alınacak çok yolumuz var gibi görünüyor.
Karşımızda, kadın örgütlerinin taleplerine kulak tıkayan, kadını ortaçağ zihniyetine yakışır bir bakış açısıyla ele alan, toplumdaki cinsiyet ayrımcılığını ve kadının yaşamdan dışlanmışlığını neredeyse tüm politikaları ile pekiştiren, daha da meşrulaştıran bir iktidar var. Buna karşın bizler, kadının özgürlüğüne ve haklarına bu denli direnen iktidarın karşısında gerçek bir eşitlik ve özgürlüğün ancak bu erkek egemen zihniyetin ortadan kaldırılmasıyla mümkün olacağının bilincindeyiz. Bu vesileyle örgütlü gücümüzü, mücadelemizi her geçen gün daha fazla büyüteceğimizi belirtmek isteriz.
KESK Kadın Sekreterliği olarak, bu haliyle yürürlüğe konulması planlanan “Kadın ve Aile Bireylerinin Şiddetten Korunmasına Dair Yasa Taslağını” benimsemediğimizi belirtiyor, şiddete uğrayan kadınlar arasında dahi ayrımcılık yapan bu erkek egemen zihniyeti reddediyoruz. Unutulmamalıdır ki, bir gün bile gecikmek yeni kadın cinayetlerine zemin hazırlamaktır. Hükümetin yapması gereken, kadın örgütlerinin görüşlerini esas alarak, kadınları şiddetten korumaya yönelik kapsamlı ve uluslararası normlara uygun bir yasayı çıkarmak ve hayata geçirmektir.
Kadına Yönelik Her Türlü Şiddete Karşı
Yaşasın Örgütlü Mücadelemiz!
Yaşasın Kadın Dayanışması!