Van-Erciş depreminde
afetlere hazırlıklı olma, depreme dirençli yapılaşma, barınma, beslenme,
tuvalet, yıkanma, sosyal yardımlar gibi tüm alanlarda hizmet sunma ve
koordinasyon konusunda sınıfta kalan hükümet
Kanun Hükmünde Kararname ile
sağlık alanını düzenleme kıvraklığını göstermiştir. 1999 Marmara depremi
sırasında mezarda emekliliği getiren Sosyal Güvenlik Yasasını çıkaran zihniyet;
ülkenin deprem, çatışma ve savaş sarmalında olduğu bir dönemde; Türkiye’de yaşayan
herkesi ilgilendiren sağlık hizmetinin sunumu ve sağlık hizmeti verecek
personel ile ilgili düzenlemede köklü değişiklikler içeren Sağlık Bakanlığı ve Bağlı
Kuruluşların Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnameyi gizlice
hazırlayarak yürürlüğe koymuştur.
AKP’nin ustalık dönemi diye tarif ettiği bu
dönemde adeta yangından mal kaçırırcasına gizli bir KHK hazırlaması ne kadar
demokratiktir? Sağlık Bakanlığı Merkez ve Taşra Teşkilatını ilgilendiren
KHK’nın Türkiye’deki sağlık hizmetinin sunumunun yeniden yapılandırılmasını
içermekte olduğunu söyleyebiliriz. Sağlık hizmeti gibi temel bir hizmetin
sunumuna ilişkin güçlü bir yapılandırma ancak birçok yasada değişiklik
yapılarak hayata geçirilebilir. Oysaki hükümet geçici KHK çıkarma yetkisini
kullanarak TBMM’yi, sağlık meslek örgütlerini, kitle örgütlerini devre dışı
bırakmıştır. Burada hukuka karşı hile yapıldığını düşünmekteyiz. Sağlık hakkı
her ne kadar Anayasada 3. bölümde yer alan haklar arasında düzenlenmişse de
doğrudan yaşam hakkı, kişinin maddi ve manevi varlığını geliştirme hakkı ile
ilgili olduğu için böylesi bir düzenlemenin kamuoyuna açık şekilde ve yasa ile
gerçekleştirilmesi gerekirdi.
KHK ile Sağlık Bakanlığı icracı Bakanlık
olmaktan çıkmakta, tamamen düzenleyici ve denetleyici kurum haline gelmektedir.
Böylece kamunun yeniden yapılandırılmasında sosyal devlet anlayışı yerine
düzenleyici-piyasacı devlet anlayışı bu KHK ile pekiştirilmiştir. KHK’ye ilişkin görüşlerimiz ektedir.
Kararnamenin Sağlık çalışanlarının özlük haklarına ilişkin değerlendirme de
daha sonra yapılacaktır.
Sendikamız KHK’yı hukuksal açıdan inceleyerek,
Anayasaya aykırı hususları Anayasa Mahkemesi’ne iptal davası yolu ile
götürülmesi için gerekli çalışmaları başlatmıştır.
Biz Sağlık ve Sosyal Hizmet Emekçileri sendikası olarak;
eşit, ücretsiz, nitelikli, ulaşılabilir sağlık hizmetinin mümkün olduğunu
biliyoruz. Sağlık meselesi ülkede yaşayan tüm yurttaşları direk etkileyen bir
olgudur. Bu nedenle de bu alana ilişkin tartışmalar yapılırken toplumun örgütlü
kesimlerini mutlaka sürece dahil etmek gerekir. Yine politikalar belirlenirken
ulusal ve ulus ötesi sermaye şirketlerinin çıkarları yerine; toplumcu
politikalar benimsenmelidir. Toplumcu bir sağlık sisteminin oluşturulması için
bu güne kadar olduğu gibi bundan sonra da mücadelemizi sürdüreceğiz. Bu
mücadeleye işkolumuzda örgütlü kurumlar başta olmak üzere, geniş halk kesimlerinin
ve tüm emekçilerin destek vermesini beklemekteyiz.
Saygılarımızla. 03.11.2011
SES GENEL MERKEZİ
663 SAYILI
SAĞLIK BAKANLIĞI VE BAĞLI KURULUŞLARININ TEŞKİLAT VE GÖREVLERİ HAKKINDA KHK İLE
İLGİLİ DEĞERLENDİRME.
1-
KHK incelendiğinde 6. maddesinde “Sağlık Politikaları
Kurulu” oluşturulduğu görülmektedir. Daha önceki KHK taslağında 20 kişilik
gönüllü bakanlık müşavirliğinden bahsedilmekte idi. Sendikamızın ve kamuoyunun
tepkisi üzerine bu 20 kişilik gönüllü müşavirlik yerine “Sağlık Politikaları
Kurulu” oluşturulduğu anlaşılmaktadır. Böylece üyelerinin bakan tarafından
belirleneceği ama önemli görevleri olan bir kurul oluşturulmuş durumdadır.
Dolayısıyla özel sektör ve AKP’yi besleyen siyasal arka plan için kadro oluşturularak
Sağlık Bakanlığı farklı bir denetim mekanizması altına alınmaktadır.
2- KHK’nın 21. maddesinde “Yüksek Sağlık Şurası” yeniden
tanımlanmakta; bilimsel, bağımsız ve objektif olması gereken bu kurul Sağlık
Bakanının belirlemesi ile oluşan tamamen siyasal otoritenin etkisine açık bir
kurum haline getirilmektedir. Hekimlerin, diş hekimlerinin, meslek örgütlerinin
ve bu alanda örgütlü demokratik kitle örgütlerinin temsilcilerinin Yüksek
Sağlık Şurası içerisinde yer alması engellenmiştir.
3- KHK’nın 22. maddesi ile “Tıpta Uzmanlık Kurulu”
oluşturulmakta bu kurulun üyelerinin çoğunluğu yine Bakan tarafından
belirlenmektedir. Bu kurulun uzmanlık eğitimi yapacak eğitim kurumlarına eğitim
yetkisi verme, var olan yetkileri iptal etme, yurtdışında eğitim görmüş
sağlıkçıların denkliğini belirleyecek sınav heyetini de atama gibi önemli
işlevleri göz önüne alındığında daha katılımcı ve çoğulcu bir yapıya
kavuşturulmasında fayda bulunmaktadır. Bakanın ve siyasi iradenin ağırlığı
olmamalıdır.
4- Sağlık Bakanlığının Taşra teşkilatı olarak İl Sağlık
Müdürlükleri ve İlçe Sağlık Müdürlükleri düzenlenmektedir. KHK’ya baktığımızda
bu müdürlerin nereyi idare edeceği belli değildir. Birinci basamak sağlık
hizmeti zaten Aile Hekimine devredilmiş durumda. 2. ve 3. basamak sağlık hizmeti
Kamu Hastane Birliklerine devredilmiş olacaktır. Bu halde il ve ilçe sağlık
müdürlüklerine ne gerek vardır? Şu anda sağlık grup başkanlığının yaptığı işi
ilçe sağlık müdürlüğüne devretmek yeni kadro ihdas etmek ve bürokrasiyi
büyütmekten başka bir işe yaramayacaktır. Ayrıca koruyucu sağlık hizmeti veren
toplum sağlığı merkezleri Bakanlığın bağlı kuruluşu olan Türkiye Halk Sağlığı
Kurumu’na bağlanmıştır.
5-
KHK’nın 8. maddesi ile halen Tedavi Hizmetleri Genel
Müdürlüğü ve Temel Sağlık Hizmetleri Genel Müdürlüğünün görevleri
birleştirilerek “Sağlık Hizmetleri Genel Müdürlüğü” oluşturulmuştur. KHK’da
koruyucu sağlık hizmetlerinin verilmesi, Türkiye Halk Sağlığı Kurumu’na
devredildiği halde aynı anlama gelecek düzenlemenin Sağlık Hizmetleri Genel
Müdürlüğü’nün görevleri arasında sayılmasını aile hekimlerinin ve aile sağlığı
elemanlarının iş yükünü arttırmaya dönük bir düzenleme olarak görmekteyiz.
Koruyucu sağlık hizmetinin; halk sağlığı kurumu ve sağlık hizmetleri genel
müdürlüğü görevleri arasında yer alması bu görevin yürütülmesinde kargaşaya yol
açabilecektir.
6- KHK’nın 26. maddesinde “Türkiye Halk Sağlığı Kurumu” oluşturulmuştur.
KHK’nın 58. maddesinde Hıfzısıhha Kurumu ile ilgili kanunun kaldırıldığı ve
Hıfzısıhha’nın geçici 3. madde ile Bakanlığa devredildiği anlaşılmaktadır. Yani
Hıfzısıhha kurumu kapatılmıştır.
7- KHK’nın 29. maddesi ile Türkiye Kamu Hastaneleri Kurumu
oluşturulmuştur. Bu kurumun başlıca görevi ağız ve diş sağlığı merkezleri ile
devlet hastaneleri ve eğitim araştırma hastanelerini kamu hastane birliklerine
tabi kılmak için hazırlık yapmak olarak düzenlenmiştir. Bu kurumun görevleri arasında kuruma bağlı
hastane ve sağlık kuruluşlarını kurmak, işletmek, gerektiğinde bunları
birleştirmek, ayırmak, nakletmek veya kapatmak yer almaktadır.
8- KHK’da en önemli yapılandırmalardan bir tanesi kamu hastane
birliklerinin kurulmasıdır. KHK’nın 30, 31, 32, 33 ve 34. maddelerinde Kamu
Hastane Birlikleri ile ilgili düzenlemeler yer almıştır. Geçici maddelere
bakıldığında Kamu Hastane Birliklerinin en geç 1 yıl içerisinde bakan onayı ile
oluşturulacağı anlaşılmaktadır. KHK’ya ekli 2 sayılı cetvele bakıldığında en
fazla 100 kamu hastane birliğinin oluşturulacağı anlaşılmaktadır. Geçen dönem
TBMM’de çok sık tartışılan ve kadük olan Kamu Hastane Birlikleri ile ilgili
yasa tasarısı değişik bir şekilde bu KHK içerisinde düzenlenmektedir. Tamamen
siyasal otoritenin emrindeki Genel Sekreterler aracılığıyla hastane birlikleri
yönetilmek istenmektedir. Kamu hastane birlikleri ile hastaneler 5 sınıfa
ayrılacak olup, vatandaşa verilecek hizmet de böylece sınıflandırılacaktır.
Birliklerin sürekli hizmet satın alma yoluna başvurmalarının önünün açılması
birlikler yoluyla sağlıkta özelleştirmenin boyutlarının büyüyeceğini
göstermektedir. Personel açısından ise çok fazla belirsizlikler söz konusudur. Hizmet
satın alma yoluna başvurulması personel açısından ciddi riskler
barındırmaktadır. Birliklerin yönetici kademesinde bulunanların tamamı
sözleşmeli statüde görev yapacaktır. Dolayısıyla sözleşmeliliğin esas, kadrolu
çalışmanın istisna haline getirildiği bir sistem karşımıza çıkmaktadır.
9-
KHK’nın 49. maddesi ile serbest sağlık bölgeleri kurulması
öngörülmekte, bu bölgelere 3218 sayılı serbest bölgeler kanununun hükümlerinin
uygulanacağı belirtilmektedir. Açıkça Türkiye sağlık alanında yeni tıbbi
teknolojilerin deneneceği bir laboratuar haline getirilmek istenmektedir. İnsan
sağlığı üzerinde böylesi sorumsuz uygulamalara sebep olacak ve insanları kobay
olarak kullandıracak bir yasal düzenlemenin yapılacak olması vahim bir durumdur.
Ayrıca serbest bölgelerde istihdam bakımından da birçok çalışma hakkı ile
ilgili kuralda uygulanmayacağından sağlık personeli aleyhine bir durum
yaratılmış olacaktır. Yine yasa dışı organ nakillerinin yapılabileceği
merkezlerin oluşturulma riski de bulunmaktadır. Sağlık Bakanlığının bütün bu
riskleri düşünmeden böylesi bir yasal düzenleme yapması; yasal ve etik olmayan
uygulamaların önünü açması anlamına gelmektedir.
10- KHK’nın 52. maddesinde
gönüllü sağlık hizmeti ve sağlık gözlemciliği düzenlenmiştir. Gönüllü sağlık hizmeti verilmesi konusu ise
sağlığın bir hak olmaktan çıktığını, yoksul kesime hizmet vermek için
gönüllülere görev verildiğini göstermektedir. Bu da AKP’nin sosyal devlet
anlayışı yerine sadaka kültürünü derinleştirme ve cemaatlerin bu sürecin içinde
aktif yer alması için zemin hazırlamak amaçlıdır.
11- KHK’nın 58.maddesinde ithal
hekime imkan veren düzenlemenin de gerçekleştiğini görmekteyiz. Türkiye’de ana
dilinde sağlık hizmeti sunumu yapılamazken ithal hekimle yeni bir iletişim
sorunu doğacaktır. Ayrıca ithal hekimle sağlık istihdam piyasasında ucuz işgücü
yaratılmak istenmektedir. Sorun daha nitelikli sağlık hizmeti vermek değil,
daha ucuza sağlık hizmeti vermekle ilgilidir. Aynı maddede yapılan değişiklik
ile de; ülkemizde bu kadar işsiz ebe-hemşire var iken, ithal hemşire
çalıştırmanın da önü açılmıştır.
12- KHK taslağının geçici 5.
maddesinde birlik kapsamına alınacak sağlık kurumlarındaki baştabip, baştabip
yardımcısı, hastane müdürü, hastane müdür yardımcısı ve başhemşire kadrolarında
bulunanların görevlerinin sona ereceği, bunların mali haklarının korunacağı
belirtilmiştir. Ancak ikinci görev veya vekalet sureti ile bu görevi
yürütenlerin görevlerinin sona ermesinin yanı sıra mali haklarının korunacağına
dair bir düzenleme yoktur. Yeni düzenlemelerde başhemşire kadrosu
öngörülmediğinden başhemşirelik tamamen sonlandırılmıştır. Başhemşireliğin
görevleri Kamu Hastane Birliklerinde müdürlüklere devredilmiştir.
13- KHK’nın geçici 11.
maddesi ile en az bir yıldan beri vekil ebe ve hemşire olarak görev yapanların
657 sayılı yasanın 4/B maddesine göre sözleşmeli personel pozisyonuna
alınabileceği belirtilmektedir. Ancak bu düzenleme yeterli değildir. Çünkü vekil
ebe ve hemşirelerin çok büyük bir kısmı bu yıl içerisinde aile hekimleri ile
sözleşme yaptıklarından vekillik statüleri kalmamıştır. Bu nedenle son iki yıl
içerisinde vekil ebe veya hemşire olarak görev yapanların tamamına sözleşme
yerine kadroya atanma hakkı tanınması gerekirken, kısmi bir imkan tanınmıştır.
14- KHK’nın 56. maddesinde
uzmanlık eğitimi yaptırılması düzenlenmiştir. Buna göre diğer kamu kurum ve
kuruluşlarında (üniversite hastaneleri) uzmanlık eğitimi veya yan dal uzmanlık
eğitimi yapanların yüklenme senedi imzalayacağı ve muteber imzalı müteselsil
kefalet senedi alınacağı belirtilmiştir. Bu kişiler uzmanlık eğitimi veya yan
dal uzmanlık eğitimi sonunda hizmet yükümlülüklerini yerine getirmeleri halinde
senet bedeli ödemeyeceklerdir. Ancak öğrencilik döneminde kendi isteği ile
ayrılması ya da uzmanlık eğitimi veren kurumca eğitimine son verilmesi gibi
durumlarda uzmanlık öğrenciliğini tamamlayamamaları halinde yüklenme
senedindeki bedeli ödemek zorunda kalacaklardır.
15- KHK’nın geçici 6. maddesi
ile klinik şef ve klinik şef yardımcılığı görevleri sona erecek olup, bunlar
eğitim görevlisi kadrolarına kazanılmış hak aylık dereceleri ile atanmış
sayılacaklardır. Hali hazırdaki klinik şef ve şef yardımcılığına yapılan atama
biçimi eğitim görevlisi ataması biçiminde sürdürülecektir. KHK’nın 58.
maddesinde yapılan değişiklik ile 3359 sayılı kanunun ek 1. maddesi yeniden
düzenlenmiştir. Tıpta ve diş hekimliğinde uzmanlık eğitimini, ilgili dalda
tıpta uzmanlık mevzuatına göre uzman olan profesör, doçent, yardımcı doçent,
eğitim görevlisi ve baş asistanlar tarafından verileceği, yardımcı doçent ve
başasistanların tıpta uzmanlık eğitimi verebilmesi için bu kadrolarda bir yıl
çalışmaları şartı aranacağı belirtilmektedir.
16- Üniversitelerin KHB devri ile ilgili
maddeler bu KHK’de yer almamıştır. Ancak; Üniversite Hastanelerinin Sağlık
Bakanlığı güdümüne girmesine yönelik olarak madde 58’deki geçici ek 9 ile
farklı bir düzenleme getirilmiştir. Bu madde de: Sağlık
Bakanlığı ve bağlı kuruluşlarına ait kurum ve kuruluşlar ile üniversitelerin
ilgili birimleri, karşılıklı olarak işbirliği çerçevesinde birlikte
kullanılabilir. Üniversite tarafından, birlikte kullanılan kurum ve
kuruluşlarda görevli personelin profesör ve doçent kadrolarına atanabilmesi
için Bakanlığa ve bağlı kuruluşlarına ait eğitim görevlisi kadroları da
kullanılabilir. Birlikte kullanım ve işbirliğine ilişkin usûl ve esaslar ile
ilgili mevzuat hükümleri çerçevesinde döner sermaye gelirlerinden personele
yapılacak ek ödemelere ilişkin esaslar Maliye Bakanlığı ve Yükseköğretim
Kurulunun görüşü alınarak Sağlık Bakanlığı tarafından çıkarılacak yönetmelikle
belirlenir.” denmektedir.
17- Daha önceki taslakta yer
alan kamu özel ortaklığı bu KHK’de ayrı bir bölüm olarak yer almamış ancak;
KHK’nin 48. maddesi ile Bakanlığın ihtiyaç duyulan tesis, hastane, sağlık
eğitimi tesisi, sağlık kampüsu, sosyal donatılar ve diğer tesisler Bakanlık ve
bağlı kuruluşları tarafından yaptırılabilir denilmiş ve kamu özel ortaklığının
yasal alt yapısı hazırlanmıştır.