8 Haziran 2011
günü Başbakan’ın yeni kabine yapısını tanıttığı basın toplantısından birkaç
saat sonra Resmi Gazetenin mükerrer sayısında 11 Adet KHK yayımlandı.
Bunlardan
633 sayılı KHK ile Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı kuruldu. Bu bakanlık
kurulurken SHÇEK kapatıldı. Kadının Statüsü Genel Müdürlüğü hizmet birimi
olarak bakanlığa bağlandı. Özürlüler İdaresi Başkanlığı yerine Özürlü ve Yaşlı
Hizmetleri Genel Müdürlüğü bakanlığın hizmet birimi oldu. Kapatılan SHÇEK
yerine Aile ve Toplum Hizmetleri Genel Müdürlüğü, Çocuk Hizmetleri Genel
Müdürlüğü bakanlığın hizmet birimi olarak kuruldu. SHÇEK’in merkez teşkilatı
tasfiye edildi. Taşra teşkilatı İl Özel İdarelerine bağlandı. Yoksulluğun, işsizliğin yüksek olduğu
ülkemizde parasız, nitelikli, erişilebilir, kamusal Sosyal Hizmet sunumunun
güçlendirilmesi gerekirken, Sosyal Hizmetleri İl Özel idarelerine devrederek
özelleştirmeleri kolaylaştırma, Devletin yaşlısını, sokak çocuğunu, engellisini
korumayıp, sadakaya muhtaç hale getirmesi anlamına gelmektedir.
Yayımlanan
KHK’larla çok sayıda kamu kurum ve kuruluşunun yapısı değiştirilmiş, birçok
kuruluş tasfiye edilmiş, on binlerce kamu görevlisinin mali ve sosyal hakları
ile diğer özlük hakları üzerinde istenildiği gibi oynanmış,çalışanların birçok
özlük hakları ellerinden alınacak uygulamalar başlatılacaktır. Şimdi AKP hükümetine
sormak gerekir; 12 Eylül referandumu ile
Anayasa değişikliği yaptınız ve kamu görevlilerine toplu sözleşme verdiğinizi ileri sürdünüz. Sizin toplu sözleşme
anlayışınız bu mudur? Sendikalarla toplu şözleşme için Ağustos ayında masaya
oturmadan önce kamu çalışanlarının
hakları ile istediğiniz gibi oynamak ,toplu
sözleşme ve demokratik karar alma mekanizmalarıyla ne kadar bağdaşır? Bu
antidemokratik uygulamalarla hangi oyunlar oynanmak isteniyor.
Kamu görevlilerinin
örgütlü olduğu sendikalarının ve konfederasyonlarının (yandaşlar hariç
olabilir) haberi dahi olmadan çalışma yaşamı ile ilgili değişiklikler yapmak
sendikal haklara da açık bir saldırıdır.
Yayımlanan kararnamelerde ve özellikle 633 sayılı KHK ile
sosyal hizmet kavramı terk edilmiş, “Aile” ve “Sosyal Yardım” kavramları öne
çıkarılmıştır. Bu durum Başbakan tarafından AKP’nin muhafazakar yapısı ile
açıklanmıştır. Görüldüğü gibi muhafazakar bir partiden daha fazlası da
beklenemezdi. “Hak” kavramının yerini “Yardım” kavramına bıraktığı bir sürecin
yasalaşmış halini izledik.
Kadın erkek eşitliğinin sağlanması konusunda 12 Eylül referandumu
ile Anayasa değişikliği yaparak Anayasanın 10. maddesini güçlendirdiğini
söyleyen AKP’nin kadını aile kavramı içerisine hapsetmesi tam da zihniyetine
uygun bir düzenleme olmuştur. Oysa Türkiye’nin toplumsal cinsiyet eşitliğini
sağlama yönünde atılması gereken çok sayıda adım varken, evli olmayan tüm
kadınların dışlanması ile yüz yüzeyiz. Kadın
Bakanlığı kurulması gerekirken Aile Bakanlığının kurulması toplumsal cinsiyet
eşitliğinden ne kadar uzaklaşıldığını göstermekte ve kadın erkek eşitliğini
sadece evli kadınlara sunulan bir hak olarak tanımlamaktadır. Kadının Statüsü
Genel Müdürlüğü (KSGM) de Aile ve Toplum Hizmetleri Genel Müdürlüğü, Çocuk
Hizmetleri Genel Müdürlüğü, Özürlü ve Yaşlı Hizmetleri Genel Müdürlüğü ve
Sosyal Yardımlar Genel Müdürlüğü ile birlikte bu bakanlık bünyesinde
konuşlandırılacak.
Tarafı olduğu
uluslararası sözleşmeler, Türkiye’yi, kadına yönelik şiddet ve ayrımcılığı sona
erdirmek ve bunun için de kadın erkek eşitliğini güçlendirecek politikalar
izlemekle yükümlü kılıyor. Aileden Sorumlu Devlet Bakanlığı’nın kaldırılarak
KSGM’nin Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı bünyesinde konuşlandırılması ise
kadın erkek eşitliğini sağlamakla görevli mekanizmanın ortadan kaldırılması,
kadının birey olarak değil ailenin bir unsuru olarak konumlandırılması anlamına
geliyor
Oysaki Türkiye;
başkanlığını yaptığı Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi, Kadına Yönelik Şiddet ve
Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye Dair Avrupa Konseyi
Sözleşmesini 7 Nisan 2011’de Strazburg’da onayladı. Türkiye, 11 Mayıs’ta
İstanbul’da sözleşmenin ilk imzacısı oldu.
Aile ve Sosyal Politikalar
Bakanlığı kurulması ise, kadın politikalarının ortadan kaldırıldığının bir
göstergesi. Uygulama sonucunda, kadın erkek eşitliğini güçlendirmek konusunda
politikalar üretmekle görevli tek resmi mekanizma olan KSGM de bir bakanlık
altındaki etkisiz, yetkisiz bir birim haline geliyor. Bundan sonra etkili
çalışmalar yürütmesi de yeterli bütçe ve insan kaynağına erişimi de çok zor.
Bu, devlet katında kadın politikasının yok edilmesidir.
Devletin en eski ve
hizmet verdiği kesimler açısından da en hassas kurumlarından biri olan SHÇEK
kapatılmıştır. Merkez teşkilatı tasfiye edilmiştir. Taşra teşkilatı İl Özel
İdarelerine devredilmiştir. Engelli hakları, çocuğun güvenliği ve korunması,
yoksullukla merkezi olarak mücadele edilmesi, kadının korunması,yaşlı
hizmetleri konularında İl Özel İdarelerinin ne kadar deneyimli olduğu tartışmalıdır. Merkezi olarak karar
alınması, planlanması gereken bu sorunlarla gerçek anlamda mücadele
edilebilmesi neo-liberal yerelleşme mantığı ile mümkün görünmemektedir.
Seçim öncesi büyük bir akıl tutulması ile
karşı karşıyayız. Seçimlere 4 gün kala sanki seçimi yüzde yüz kazanacakmış gibi
davranan hükümetin yeni kabine yapısını KHK ile düzenlemesi etik olmadığı gibi
seçimlere de gölge düşürmüştür. AKP anlaşılan seçimi garantiye almış ki seçim
yokmuş gibi davranmaya devam etmektedir. Seçmenlerin iradesini yok saymaktadır.
Bu kararnameler ile giderek otoriterleşen bir
siyasi iktidar anlayışı kendini ortaya koymuştur. Meclisi etkisizleştirerek KHK
ile ülkeyi yöneten otoriter-totoliter AKP zihniyetine karşı tüm siyasi partiler
ve halkın örgütlü kesimlerini duyarlı olmaya çağırıyoruz..09/06/2011
MERKEZ YÖNETİM KURULU