GÜVENCESİZLEŞTİRMEDE USTALIK DÖNEMİ (1)- KIDEM TAZMİNATINA DOKUNULMASI NE DEMEK? -DENİZCAN KUTLU

Facebook
Twitter
WhatsApp

Kıdem tazminatının
kaldırılması ve esnek çalıştırma tartışmaları tekrar alevlenirken veriler
gösteriyor ki işçilerin hak kaybı olmadan böyle bir düzenleme mümkün değil;
sermaye sahipleri söz konusu çalışma yaşamı olunca aynı sözü söylüyor ancak
emek cephesinde henüz tek ve tok bir ses çıkmıyor

Kıdem tazminatını yeniden düzenleme ve esnek çalışma ile ilgili tartışmalar
yeniden alevlendi[1]. Fitili yakan Vatan’dan Gülümhan Gülten’in “Çalışma hayatı
silbaştan” başlıklı haberi oldu. Öte yandan 61’inci hükümet programında,
ihracata dayalı üretim stratejisinin devam edeceği, -dolayısıyla- “işgücü
piyasasının katılıkları” giderilirken, “güvenceli esneklik” (esnek güvence)
temelinde, esnek çalışma biçimlerinin çeşitlendirileceği ve yaygınlaştırılacağı
da açıklandı. Başbakan’ın program ile ilgili meclis konuşmasında kıdem
tazminatına değinmediği görülmekle birlikte
(http://www.akparti.org.tr/site/haberler/hukumet-programini-okuyor/10890),
Gülten’in haberine göre, aynı programda kıdem tazminatı ise şu cümlelerle
gündeme getirildi.

“İşçilerimizin büyük çoğunluğunun alamadığı, işletmelerin üzerinde ödeme
baskısı oluşturan, çalışma hayatının en önemli sorun alanlarının başında gelen
kıdem tazminatı sorununu, kazanılmış hakları koruyan ve bütün işçilerin kıdem
tazminatlarını garanti altına alan bir fon teşkil etmek suretiyle, sosyal
taraflarla istişare içinde çözeceğiz.”

Türk-İş fonu tartışacak…

Haberin yaygınlaşması ile birlikte emek yanlısı çevrelerin yayın organlarında
ve sendikalarda ufak bir kıpırdanma görüldü. Çeşitli sendikalardan açıklamalar
geldi. Türk-İş Genel Merkezi’nde kıdem tazminatının yanında kamu toplu iş
sözleşmesi sürecini de içeren bir basın toplantısı düzenlendi. Kanımca bu basın
toplantısı ilginç bir özellik taşıdı. Şöyle ki, Genel Başkan Mustafa Kumlu
tarafından okunan basın metninde[2], kıdem tazminatına dokunmanın genel grev
nedeni sayılacağına ilişkin Genel Kurul kararı yer almadı.[3] Gazetecilerin
sorularının yanıtlanması sırasında, genel grev kararı hatırlatıldı. Nihayetinde
esas metinde yer almaması bir duruşu mu yansıtmaktadır? Öte yandan Evrensel
Gazetesi’nin haberine göre Kumlu, “Fon oluşturulmasına dair bir çalışma önümüze
gelirse organlarımızda değerlendiririz” demiştir[4]. Hak-İş de benzer bir
yaklaşımı sergilemekte, hatta işçilerin kıdem tazminatlarının garanti altına alınabilmesi
için fon uygulamasını savunmaktadır. Aşağıda da söylemeye çalışacağız: Kıdem
tazminatı esas olarak bir işveren yükümlüğüdür. Fona devredilmesi, kıdem
tazminatının özelliklerini zedeleyecek, işverenler açısından işçi çıkartmayı
kolaylaştıracak ve iş güvencesini yıpratacaktır.

Bu tepki henüz örgütlü bir işçi eylemine dökülmüş değil. Bu ayrı bir
tartışmanın konusu olmakla birlikte, kıdem tazminatı konusunda son noktanın
koyulmasında belirleyici parametreler arasında önemli bir yer tutacağı da kesin.

Bu yazı, kıdem tazminatına işveren yanlısı bir müdahale ile işçi sınıfını
nelerin beklediğini ortaya koymaya çalışacak. Bunu yaparken de yaklaşık 2 yıl
önce, dönemin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Ömer Dinçer’in Üçlü Danışma
Konseyi’nde konunun ele alınması ve yaşanan formül tartışmalarının devamında
“Kıdem tazminatı kaldırılmayacak” şeklindeki açıklamalarının ardından, 8
Haziran 2009 tarihinde tarafımızca yine bu köşede yazılmış “Kıdem
tazminatı gerçekten kaldırılmayacak mı?”
[5] başlıklı yazıdan kimi
ekleme ve çıkarmalarla yararlanacağız.

İlk yazıda, örgütlenme şekli ve düzenlemenin içeriği bakımından kıdem
tazminatının Türkiye işgücü piyasası ve işçiler bakımından önemine işaret
ederek, fona devretmenin kaldırmakla aynı anlama geldiğini söylemiştik. Burada
da aynı yaklaşımı sürdüreceğiz. Öncelikle söylemek gerekir ki, hükümet kıdem
tazminatında gerçekten yaşanan ödeme sorunlarında işverenleri aklıyor. Sanki
sorunların kıdem tazminatının düzenlenme biçiminden ve yapısından
kaynaklanıyormuş gibi sunuyor. Oysa sorun başka yerde! Üretim sürecine ilişkin
her başlık işverenler açısından bir kâr-zarar hesabı gerektirdiği için,
işçilerin kıdem tazminatlarının ödenmesi işverenlerin kârlarını kısıyor. Bunun
için sigortasız çalıştırmadan girdi-çıktıya kadar farklı yöntemlere başvuruyor.
Bu durum, elbette işyeri ve işgücü piyasası ölçeklerine ilişkin bir mücadele
başlığı.

Kıdem tazminatı Türkiye’de çalışma yaşamının en çok tartışılan konuları
arasında yer alıyor; nitelikleri ve işlevleri bakımından önem taşıyor.
Özetleyecek olursak, kıdem tazminatı, emek gücünü uzun süreliğine bir işverenin
kullanımına sunmuş olan işçinin işini kaybetmesi durumunda, yıpranma, işyerine
katkıda bulunma ve yeni bir iş bulmada karşılaşabileceği zorluklar göz önünde
bulundurularak yapılan özgün bir ödeme türüdür. Ayrıca kıdem tazminatı yılların
birikimi olmasının yanı sıra ödenmesi sonraya bırakılmış bir ücret ya da
işçinin ürettiği değerin el koyulan bir bölümünün işçiye geri ödenmesi olarak
da ifade edilebilir.

Hak kazanma koşulları daraltılıyor

Kıdem tazminatında yeniden yapılanmaya ilişkin yürütülen tartışmaların farklı
boyutları bulunuyor. Fona devredilmesi, konu üzerinden tartışılmamakla birlikte
yasa tasarı taslağı biçimine de bürünmüş bir hedef ve yeni de değil; geçmişi
1950’li yıllara kadar uzanıyor (Tuncel, 2007). Mevcut halde 1 yıllık sigortalı
olmak olan yararlanma koşulu 10 yıla çıkartılmak istenmekte[6]. Kanun tasarı
taslağında mevcut düzenleme korunarak, hak kazananlara “fona prim ödenmiş olan
her tam yıl için prim hesabına esas olan ücretinin otuz günü tutarında” kıdem
tazminatı ödeneceği belirtilmişti. İlaveten, şu ana kadar gündeme gelmiş farklı
alternatiflere (Kıvanç, 2008) göre işverenin fona işçi adına işçinin aylık
ücretinin yüzde 3 ila 5’i gibi bir tutarın yatırılması da tartışılmaktaydı.

Fon yönetimi de düzenlemenin ruhunu yansıtmakta ve işçiler azınlıkta
bırakılmaktadır: Buna göre “Fon Yönetim Kurulu Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanının önerisi üzerine müşterek kararname ile atanacak bir temsilci ile en
fazla işvereni temsil eden işveren konfederasyonu tarafından seçilen iki ve en
fazla işçiyi temsil eden işçi konfederasyonunca seçilen bir üyeden” oluşacak;
“oyların eşitliği halinde başkanın bulunduğu taraf çoğunlukta” sayılacak.

Tazminat miktarı düşecek

İşverenlerin fona işçinin aylık ücretinin yüzde 3 ya da 5’i gibi bir tutarı
yatırması, işverenin işçinin yıllık ücretinin yüzde 40 ila 64’ünden tasarruf
etmesi anlamına gelecek. Mevcut düzenlemede örneğin işten ayrılmadan önce son
olarak 1000 TL ücret alan bir işçi, giydirilmiş hesaplamalar hariç
tutulduğunda- bu ücret tutarı ile çarpılacak kıdem (çalışma süresi) kadar bir
tazminat almaya hak kazanacakken, fona işçinin aylık ücretinin yüzde 5’i gibi
bir tutarın yatırılması durumunda, fonda biriken yıllık miktar 600 TL olacak.
Fark bu kadar açık! Ancak hemen belirtmek gerekir ki, işverenler hükümetin
önceden getirdiği bu öneriye, fonda yeterli birikim oluşturmayacağı düşüncesi
ile çok sıcak bakmıyorlar. Bu nedenle kıdem tazminatının hesaplanmasında baz
alınan 30 günlük sürenin 15 güne düşürülmesi modeline daha yakın duruyorlar.
Ayrıca fonda yeterli miktar olmadığı hallerde açık yüksek olasılıkla Hazine’den
karşılanacak; böylelikle bir süre sonra kıdem tazminatının kamunun sırtında yük
olduğu ileri sürülerek kaldırılmasının önü açılabilecektir.

Toplu işçi çıkarmaların önü açılacak

Kıdem tazminatına dokunulmasının bir diğer sonucu ise toplu işçi çıkarma ve iş
güvencesi ile ilgili. Toplu işçi çıkarmanın işverenler üzerindeki yükü
düşünüldüğünde, fon uygulaması ile toplu işten çıkarmalar kolaylaşacak ve
güvencesizleşmede daha fazla yol alınacaktır. Böylelikle, işverenler üzerindeki
yükü azaltarak ilave istihdam yaratmak amacıyla getirilen bir düzenlemenin
işsizliği körükleme riski bulunuyor.

Görüldüğü gibi kıdem tazminatına ilişkin yasal girişimin, hak kaybı olmadan
yaşama geçirilmesi mümkün gözükmemektedir. Tazminata erişebilmek için ise
gereksinilen ucuz ve uyumlu işçi tipi daha çabuk ve kolay benimsenecek; bu ise
sendikal örgütlülüğü engellemenin yanında emeğin sermayeye olan bağımlılığını
da artıracaktır. Öte yandan çalışma ilişkilerinin gerek ücret gerekse istihdam
edilen işçi sayısı bakımından esnekleştirilmesinin önünü açacaktır.

İş güvencesi sağlama unsuru ortadan kalkacak

Bu haliyle kıdem tazminatı maddi bir karşılık olmanın ötesinde işverenin işten
çıkarma çabalarına karşı işçi lehine sınır çeken, bu haliyle iş güvencesi
sağlayan bir özelliğe sahip. Tersten düşünecek olursak, yeni alınacak bir
işçinin firmaya yükleyeceği ücret-dışı maliyeti düşürmesi bakımından kısa
vadede işveren yararına da bir mekanizmadır. Dolayısıyla özü itibariyle bir
işveren yükümlülüğü olması gereken kıdem tazminatı, üretim noktasında ve bir
bütün olarak çalışma yaşamında uygulanmasında -işgücü piyasasından kaynaklı
sorunlar olmakla birlikte – emek ve sermaye arasında denge sağlayan bir
kurumdur.

Kıdem tazminatını mevcut özellikleri ile bütünleyen mekanizma onun bir işveren
sorumluluğu olarak görülmesi ve bunun uygulaması ile olanaklıdır. Bu çerçevede
kıdem tazminatının fona devredilmesi, hak kaybı olmadan uygulanması mümkün
olmayan bir düzenleme olarak kıdem tazminatının kaldırılması ile tam olarak
aynı olmamakla birlikte işlevsizleştirdiği oranda çok yakın bir anlama
gelecektir.

Sermaye sahipleri, söz konusu olan çalışma yaşamı olunca müthiş bir türdeşleşme
ve oydaşma ile hareket ediyorlar. Peki ya da emek kesimi? Başta da söylemeye
çalıştığımız gibi, tüm bunlar mücadelenin konusu olmakla birlikte; ancak 2 yıl
önce yazdığımız bir cümleyi maalesef hâlâ tekrarlıyoruz: “Emek kesiminin tek ve
tok bir ses çıkartabildiğini söylemek şu aşamada mümkün değil.”
16 Temmuz 2011 –  Denizcan Kutlu

İLETİŞİM: SES – Sağlık ve Sosyal Hizmet Emekçileri Sendikası
Çankaya, Kızılay, Necatibey Cad. No:82 D: 4, 06420 Ankara Telefon: (0312) 232 61 22 e-Posta: [email protected]