yapılan protokol gereği bakanlığa devredilmesine ilişkin; Genel Başkanımız
Bedriye Yorgun ve Merkez Yönetim Kurulu üyemiz Ümit Doğan’ın da katılımıyla
basın açıklaması gerçekleştirildi.
KAMU
SAĞLIK KURUMLARININ VE SAĞLIK HİZMETİNİN TASFİYESİ DEVAM EDİYOR
Sağlık Bakanlığı; AKP iktidarıyla birlikte; İMF ve Dünya
Bankası’nın talepleri doğrultusunda, Sağlıkta Dönüşüm Programının bir parçası
olan Kamu Hastane Birliği Yasası gereğince
Kamu – Özel ve üniversite hastanelerinin tek elden yönetilmesi
gerektiğini medyada açıkça ifade etmiştir. Üniversiteleri “şirket” gibi algılayan,
kâr-zarar ilişkisine göre değerlendiren anlayış “Kamu Hastane Birlikleri
Yasası”nı bekleyemeden Yasadan önce yapılan protokol, hazırlanan tüzük ve
yönetmeliklerle eyleme geçti.
7 Mayıs 1987 Tarih ve 3359 sayılı Sağlık
Hizmetleri Temel Kanununa Ocak 2010
tarihinde ekledikleri madde ile “sağlık bakanlığına bağlı sağlık kurum ve
kuruluşları ile üniversitelerin ilgili birimleri bakanlık ve üniversitelerce
karşılıklı olarak işbirliği çerçevesinde birlikte kullanılabilir. Birlikte
kullanım ve işbirliğine ilişkin usul ve esaslar ile ilgili mevzuat hükümleri
çerçevesinde döner sermaye gelirlerinden personele yapılacak ek ödemelere
ilişkin esaslar maliye bakanlığı ve Yüksek Öğretim Kurulu’ nun görüşü alınarak
sağlık bakanlığı tarafından çıkarılacak yönetmelikle belirlenir” denilmiştir. Devamında Türkiye Büyük Millet Meclisi tatile
çıkmadan beş gün önce Torba Kanun olarak tabir edilen kanunlardan birisi olan 6009 sayılı“Gelir Vergisi Kanunu ve Bazı Kanun ve Kanun
Hükmündeki Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun” meclisten geçirilmiştir. Bu kanuna Tıp
Fakülteleri Hastaneleri maddesi son anda eklenerek 1 Ağustos Pazar günü Resmi
Gazete’de yayınlanmıştır. 6009 sayılı kanunun geçici 9.maddesi, “mali durumunun zayıf olduğu
kararlaştırılanlara, belirlenecek tedbirleri uygulamayı kabul etmesi ve fiilen
uygulaması şartıyla,” para yardımı yapılacağı belirtilmektedir.
Üniversitelerin kabul etmek
zorunda kalacağı tedbirlerin neleri kapsayabileceği hala
bilinmemektedir. Sağlık emekçilerinin örgütlü olduğu sendikası, bağlı
olduğu odalarının talebi karşısında konuya ilişkin herhangi bir açıklama, yada
bilgilendirme yapılmamıştır.
Üniversite hastaneleri; Sağlık alanındaki
araştırma-eğitim ve uygulama merkezleridir. Bu kurumlarda; Tıp fakültesi
öğrencilerinin, araştırma görevlilerinin, sağlık yüksekokulu ve hemşirelik
öğrencilerinin mesleki eğitimleri verilmektedir. Ayrıca bu kurumlarda
hastalıklar ve tedavi yöntemleri konusunda bilimsel çalışmalar yürütülmekte,
araştırmalar yapılmaktadır.Tıp Fakültesi
Hastanelerinin görevleri
doğrudan hasta bakım hizmetlerini yürütmek
değildir. Tıp Fakültesi Hastaneleri’ni sadece hasta hizmeti birimleri
haline dönüştürmek olsa olsa ; Tıp eğitimini aksatır, niteliğini düşürür. Bilimsel araştırmaları ve bilimsel
üretkenliği, yeni tedavi yöntemlerinin geliştirilmesini engeller.
Halkın
eğitim, sağlık gibi temel haklarını karşılamakla yükümlü olan devlet; Bilimsel
araştırma ve öğrenci eğitimi sürdüren Tıp Fakülteleri hastanelerini
“sadece hasta tedavi eden, hastalıklardan para kazanan
işletmelere” dönüştürme çabasındadır. İlk uygulama Marmara
Üniversitesi Hastanesi Tıp Fakültesinde başlatılmıştır.
“Görece”
özerk üniversitelerin öğretim üyeleri, hastane kârını arttırmak üzere, seçeneksiz bırakılarak Sağlık Bakanlığı’na
bağlı çalışmaya zorlanmıştır. Sağlık
Bakanlığı memuru olarak görevlendirilen; üniversiteler,
İMF’ nin denetiminde olan siyasi iradenin denetimine alınmıştır.
Eleştirel, sorgulayıcı, tarafsız ve bağımsız bir şekilde, bilimsel bulgularını
ve düşüncelerini belirtmesi gereken, Tıp bilim insanı kimliğini sivil
müdahaleyle ortadan kaldıran adımlar atılmıştır.
Tıp
Fakültesi Hastaneleri’ni kurtarma iddiası aldatmacadır. Deprem nedeniyle1999
yılında hasarlı raporuna, AKP’nin sekiz
yıllık iktidarına rağmen çalışanların ve hizmet alan hastaların yaşamı neden bugüne kadar riske edilmiştir. İki yıl sonra kendi
yerine taşınacağı iddia edilen Marmara Üniversitesi Hastanesinin bitirilmesine
neden hız verilmemiştir.
6009 sayılı kanunun geçici
9.maddesi, “mali
durumunun zayıf olduğu kararlaştırılanlara, belirlenecek tedbirleri uygulamayı
kabul etmesi ve fiilen uygulaması şartıyla,” para yardımı
yapılacağı koşulu sağlık hizmetinde varılan noktayı göstermeye yetmektedir. Sağlıkta dönüşüm
plan ve projeleri tıp-sağlık mesleğini adeta bitirmiştir. Sağlık çalışanlarının
emeklerini baktıkları hasta sayısına göre (parça başı ücret) değerlendiren
ücretlendirmeler getirilmiştir. Sağlıkta
piyasalaşma dönemi tekelleşme ile devam etmektedir.
Gelinen noktada;
Marmara Üniversitesi Tıp Fakültesinde
yapılması gereken stajlar ertelenmiş, dersler gecikmeli olarak başlamış,
taşınma bir kaosa dönüşürken, bilimsellikten uzak, sağlık hizmetinin
sürekliliği esas alınmadan, ev taşımacılığından daha geri tarzda, hastalar,
dosyalar, evraklar, öğrenciler ortada bırakılarak devam etmektedir.
Çalışanların özlük haklarının mevcut
protokolde nasıl şekillendirildiği hala belirsizliğini korumaktadır. Daha önce
mevcut olan servis hizmeti ücretli hale getirilmiş, kronik olan kreş sorununa
ilişkin yeni yerde de bir çözüm getirilmemiştir. Bugüne kadar ödenmemiş döner
sermayelerin ne zaman ödeneceği kesinleşmemiştir. Kısmi olan lojman hakkı
konusunun ne olacağı bilinmemektedir. Bundan sonra neler yaşanacağı
belirsizliğini korumaktadır.
Bizler Sağlık Ve Sosyal Hizmet Emekçileri
Sendikası olarak, halkın sağlık hakkını ve sağlık emekçilerinin özlük,
ekonomik, demokratik ve sosyal haklarını gasp eden anlayışa karşı bugüne kadar
sürdürdüğümüz mücadelemizi yükselterek devam ettireceğimizi gerek Rektörlük
gerekse Sağlık Bakanlığı nezlinde gelişmelerin takipçisi olacağımızı
bildiriyor, yetkililerin bu konuda kamuoyuna, sağlık emekçilerine ve bağlı
oldukları örgütlerine gerekli bilgilendirmeyi yapmaya davet ediyoruz.
SAĞLIK VE SOSYAL HİZMET
EMEKÇİLERİ SENDİKASI
GENEL MERKEZİ