KESK: Kürt Sorunu Mutlaka Çözüme Kavuşturulmalıdır

Facebook
Twitter
WhatsApp

Genel Başkan Sami EVREN dün saat 11:00’de Mülkiyeliler Birliği’nde düzenlediği bir basın toplantısıyla Kürt Sorunu’na ilişkin KESK’in görüşlerini kamuoyuna açıkladı. Yakalanan olumlu atmosferin mutlaka değerlendirilmesi gerektiğini söyleyen EVREN, “Sorunun çözümü için basit bir formül öneriyoruz: Bugüne kadar bu konuda ne yapıldıysa şimdi tersi yapılmalıdır. Savaşa karşı barış; şiddet yerine hoşgörü; ötekileştirmeye karşı yerine koyma; yaralama yerine tedavi etme; inkar yerine tanıma” dedi.

Basın açıklaması şöyle: “On binlerce insanımızın hayatına mâl olan, çözümsüzlük politikaları sonucu çıkmaza sokulmuş Kürt sorununda çözüm olanaklarının nispeten tartışılabildiği bir dönem yaşıyoruz. Başta Cumhurbaşkanı olmak üzere devletin en yetkili ağızlarının çözümü telaffuz ettiği bu koşullarda, sözü olan herkesin, katkı sağlayabilecek her kurumun ve örgütün sözünü söylemesi, yaklaşımını ortaya koyması gereklidir. Bu nedenle Başbakanın gecikmeli de olsa DTP ile görüşmesini son derece önemli buluyoruz. Ne var ki Başbakanın görüşmeyi Başbakan sıfatıyla değil de AKP Genel Başkanı sıfatıyla yapacak olmasından bir anlam çıkarmakta zorlanıyoruz. Başbakan böyle yaparak devlet adına görüşmediği mesajını mı vermek istemektedir ya da iki eşit parti olarak görüşme gereğini mi vurgulamaktadır?

Türkiye halkı, otoriter, baskıcı, milliyetçi, tekleştirici ve antidemokratik devlet anlayışının sultası altında uzun yıllardır ekonomik, kültürel, sosyal ve insani boyutlarda ağır yıkım ve büyük acılara yol açan bir çatışma ve şiddet ortamında yaşıyor. Halkımız sınırları statükocu devlet yapılanmaları ve sermaye kesimi tarafından çizilmiş eksik bir demokrasiye mahkûm edilmiştir.
Savaşın toplumsal dokumuz üzerindeki tahribatı inanılmaz boyutlardadır. 40 bine yaklaşan can kaybımız, bunun çok üzerinde fiziki ve psikolojik travmalarla yaşamını sürdüren insanımız vardır. İnsanlarımız takibatlara, işkencelere, infazlara kurban gitmiş, köylerinden, evlerinden geçim olanaklarından zorla koparılmıştır. Savaşı çözüm olarak gören milliyetçi yaklaşımlar kardeşliğimizi zedelemiş, sokaklara linç çetelerini sürmüşlerdir. Devlet içindeki karanlık ilişkiler olağan bir hâl almış, JİTEM gibi yapılanmalar yaratılarak savaş kışkırtılmış, infazlar, işkenceler ülkenin gündelik gerçeği haline getirilmiştir.
Savaşın Türkiye’ye maliyetinin toplam 400 Milyar dolar olduğu hesaplanıyor. Bir başka hesaba göre bu rakam bunun çok üzerinde. Bu kaynağın büyüklüğü üzerinde durmak gerekir. Bu kaynakla 10 tane GAP projesi yapılabilirdi. Milyonlarca insanımıza iş olanağı yaratılabilirdi. Bu kaynak eğitime, sağlığa ve yoksullukla mücadeleye aktarılabilseydi bugün Türkiye toplumu refaha erişmiş olurdu. Okullarımızda derslik sorunumuz olmazdı, hastanelerimizde yatak sorunumuz olmazdı; imar edilmiş altyapı sorunu olmayan çağdaş kentlerde yaşayabilirdik.

Bu süreçte baştan bu yana Türkiye’nin toplumsal dokusuna, renklerine ve kardeşliğine sahip çıkan, halkların kardeşliği ilkesini kendi kurucu ilkesi olarak gören KESK olarak bizler de çok ağır bedeller ödedik. Sendikamız Eğitim-Sen anadilde eğitim hakkını savunan tüzük maddesi nedeniyle kapatılmayla tehdit edildi. Bu süreçte KESK olarak onlarca sendikal kadromuzu infazlarda yitirdik. Baskılara, sürgünlere, soruşturmalara ve işten çıkarmalara muhatap olduk.

Kürt sorunu mutlaka çözüme kavuşturulmalıdır.
Demokrasinin, insan haklarının, özgürlüklerin, toplumsal adalet ve gönencin sağlanmasını isteyen her siyasi görüş ve inançtan, yaş ve cinsiyetten herkesin, hepimizin Kürt Sorunu’nun barışçıl ve demokratik biçimde çözümünü sağlamak üzere yapabileceği bir şeyler vardır.
Sorunlarımızı, temel meselelerimizi çözmek için öncelikle bu eksikli, ayıplı demokrasiden kurtulmak zorundayız. Gerçek bir demokrasiye hep birlikte ulaşmak zorundayız. Çünkü toplumsal, siyasal sorunlarımız ancak özgür ve eşit yurttaşların örgütlü katılımına dayanan, defosuz gerçek bir demokrasi ortamında çözülebilir.
İnsanlarımıza yönelik dışlama, ötekileştirme, ayrımcılık, tekilleştirme politikalarının terk edilmesi için; emekçilerin, küçük üreticilerin, esnafın, emeklinin yoksullaşmasının durdurulması için; çatışma ve operasyonlara harcanan trilyonlarla ifade edilen kaynakların eğitime, sağlığa,iş olanakları yaratacak yatırımlara aktarılmasını sağlamak için; devlet içinde yürütülen karanlık ve kirli ilişkilerin, politik cinayetlerin, infazların, katliamların, işkencelerin son bulması için öncelikle demokrasiye ihtiyaç vardır.
Sorunun çözümü için basit bir formül öneriyoruz: Bugüne kadar bu konuda ne yapıldıysa şimdi tersi yapılmalıdır. Savaşa karşı barış; şiddet yerine hoşgörü; ötekileştirmeye karşı yerine koyma; yaralama yerine tedavi etme; inkar yerine tanıma.
Cumhuriyet tarihi boyunca bu ülke topraklarında yaşayan tüm halklara, farklı inanç ve kültürlere, her türden muhaliflere karşı gerçekleştirilen inkâr, ayrımcılık ve yok etme politikalarını, faili meçhul cinayetleri, siyasi suikastları, katliam ve provokasyonları tümüyle masaya yatıran bir “geçmişle yüzleşme ve gerçekleri ortaya çıkartma” süreci başlatılmalıdır.
Uygulanabilir, somut ve kısa-orta-uzun vadede yapılacakların belirlendiği, tarafların üzerinde hem fikir olduğu, sivil toplum, emek ve meslek örgütlerinin, aydınların katkı sunduğu bir eylem planı çıkarılmalı, öncelikle yapılması gerekenler hemen hayata geçirilmelidir.

Kürt sorunu mutlaka çözüme kavuşturulmalıdır.
Bu yapılırken sorunun tarafları ve siyasal temsilcileri muhatap alınmalıdır. Bu, benzer sorunlar yaşamış ülkelerde de böyle olmuştur. İrlanda sorunu’nda, Bask sorunu’nda da böyle olmuştur.

Bugünkü çatışma ve sorunların farklılıkların reddi ve inkârı üzerine kurulmuş mevcut anayasadan kaynaklandığı açıktır. Öncelikle eşitlikçi, özgürlükçü, demokratik yeni bir anayasa çalışması başlatılmalıdır. Yeni anayasa çalışmalarında başta siyasi partiler ve parlamento olmak üzere toplumun örgütlü kesimlerinin temsilcileri yer almalı, anayasal vatandaşlık tanımlaması eksen olmalı, başlangıç ilkelerinde herhangi bir etnik kimliğe, kurum ya da değere kutsallık atfedilememeli, “Türkiyelilik” kimliği öne çıkarılmalıdır.  Cumhuriyetin demokratikleştirilmesi için “insan hakları, demokrasi ve laiklik” ekseninde hukuk devleti ile özdeş temel ilkeler ortaya konmalıdır.
Yapılacak Anayasada siyasal, kültürel haklar ve özgürlükler üzerindeki katı tutum terk edilmelidir. İlköğretim 12 yıl, zorunlu, parasız ve herkesin kendi anadilinde olmalıdır.
Değiştirilen köy isimleri eski hallerine döndürülmeli, insanların çocuklarına kendi dillerinde istedikleri isimleri takmalarına engel olunmamalıdır.
 
Siyasi Partiler ve milletvekili seçimlerine ilişkin yasalar değiştirilmeli, seçim barajları kaldırılmalı ve seçimlerde Türkçe’den başka dillerin kullanılmayacağına dair yasa hükmü değiştirilmelidir. Yerel yönetimlerin yetkileri  arttırılmalı her şeyi merkezden yönetmek anlayışı terk edilmelidir.

Bölgeler arası sosyal-ekonomik farklılıkları ve eşitsizliği giderici önlemler alınmalıdır.

Demokrasiyi güçlendirerek barışı kalıcı hale getirmede yaşanmış mağduriyetlerin giderilmesi esastır. Bu nedenle barışı perçinlemek için Genel Af çıkarılmalıdır.

Demokrasilerde devlet yapıları şeffaf ve hesap verebilir olur. Korucu sistemi gibi, JİTEM gibi yapılanmalar olmaz, bu yapılanmalar dağıtılmalıdır.

Bulunduğumuz süreçte oluşan toplumsal beklentiyi güvene dönüştürmek son derece önemlidir. Bunun için öncelikle insanlarımızın ölmemesi, çatışmaların durmasıdır. Silahların susması, operasyonların durması oluşabilecek provakatif girişimlerin engellenmesi için zorunludur.
Siyasal ve toplumsal aktörlerin tartışma zeminini zehirleyecek, sertliği, kutuplaştırmayı ve sindirmeye yol açacak yaklaşımlardan uzak durması bu ortamın sürdürülmesi için zorunludur.
Türkiye toplumu kendi tarihi, birikimi ve potansiyeli ile bu sorunu çözebilecek güce, özgür, eşit, kardeşçe yaşama iradesine sahiptir.

 

İLETİŞİM: SES – Sağlık ve Sosyal Hizmet Emekçileri Sendikası
Çankaya, Kızılay, Necatibey Cad. No:82 D: 4, 06420 Ankara Telefon: (0312) 232 61 22 e-Posta: [email protected]

×