15 Ağustos’ta başlayacak  “toplu görüşme” ye ilişkin KESK’in yaklaşımı kamuoyuyla paylaşıldı.

Genel Başkan Sami EVREN, tarafından yapılan açıklamanın metni:

15 Ağustos’ta başlayacak olan toplu görüşmelerle ile ilgili düşüncelerimizi sizlerle, kamuoyuyla paylaşmak istiyoruz. Bu konuda doğru bilgilendirme ihtiyacı olduğuna inanmaktayız.
Bu yıl Kamu emekçileri ile hükümet arasında sekizincisi yapılacak olan toplu görüşmenin. Kamu çalışanları açısından ne anlama geldiğini samimiyetle değerlendirmek durumundayız. Bu yıla kadar tam yedi toplu görüşme yapıldı.

Bu görüşmelerin hiç birinden şimdiye kadar kamu emekçilerinin lehine bir sonuç çıkmamıştır. AKP iktidarının 2002’den bu yana böbürlendiği büyüme rakamlarına göz atıldığında, 6,2’lik ortalama yıllık büyümeye karşın kamu emekçilerinin reel ücretleri ortalama % 30 gerilemiştir. Bunun nedeni 2002’den bu yana uygulanan “harcama disiplini” politikasıdır. Yapılan “toplu görüşmeler” iktidarın bu politikalarına kılıf ayarlamaktan ibaret olmuştur. Zaten görüşmelerden önce hükümet ne zam vereceğini deklare etmekte ve sonuç değişmemektedir. 2010 yılı için de şimdiden %5 ya da %5,5 verileceğinin ilan edilmesi buna en somut örnektir.

Değerli Basın Emekçileri,
Kamu emekçilerinin alım gücü reel olarak sürekli erimektedir. 22 Temmuz 2007 tarihinde yapılan genel seçimlerden bu yana temel harcama kalemleri karşısında alım gücü yüzde 40’a varan oranlarda azalmıştır. Kamu emekçilerinin ücretleri, katsayılar dikkate alındığında, 2 yılda TÜFE karşısında reel olarak yaklaşık yüzde 1, gıdadaki fiyat artışları karşısında yüzde 8, elektrik, gaz ve diğer yakıtlar karşısında yüzde 13, su ve diğer konut harcamalarında yüzde 11 oranında gerilemiştir.
Bu duruma yol açan bizzat 4688 sayılı yasadır. Çünkü bu yasa kamu emekçilerinin iradesini hükümetlere teslim etmekte, tek taraflı deklarasyonu mümkün kılmaktadır. Yasada sendikalar bir yaptırımı olmayan kurumlara çevrilmiştir. Ancak üzerini çizerek söylüyoruz ki, “toplu görüşme”, toplu sözleşme değildir. 4688 sayılı yasa kadük kalmıştır, çalışma yaşamının demokratikleşmesi ihtiyacını karşılaması, örgütlenme yaşamının sorunlarını çözmesi mümkün değildir.
Yaptırım gücü, grev hakkı gasp edilen sendikalarla hükümetin görüşmesinin bir anlamı yoktur. Üstelik bugün hemen Toplu Sözleşme masası düzenlemenin önünde yasal bir engel de yoktur. Tersine siyasi iktidar toplu sözleşme yapmayarak, uluslararası sözleşmeler karşısında hukuksuz bir konuma düşmektedir.
Biz KESK olarak, emekçilerin hak ve çıkarlarını koruma adına toplu görüşme sürecini doğru bulmuyor, kabul etmiyoruz. Toplu sözleşme isteğimiz sadece bir talep değil Anayasa’nın 90. Maddesine göre uluslararası sözleşmelerden doğan hakkımızdır.
Bu hakkın hayata geçirilmesi, aynı zamanda çalışma yaşamının demokratikleşmesinin olmazsa olmaz, ön koşuludur; aynı zamanda sendika olmamızın gereğidir; aynı zamanda tartışmasız ve gereğinin yapılması yasa hükmü olan AİHM kararlarının emridir.

Aksi tutum akla, vicdana, hukuka aykırıdır.

Geldiğimiz noktada tartışılan TİS ve grev hakkımız değil, AKP iktidarının bu hakkımızı engelleme tutumumuzdur. TİS hakkımız vardır ve şu anda yürürlükte olan toplu görüşme meşru değildir, hukuksuzdur. Yapılan toplu görüşmeler, AİHM kararları ve uluslararası hukuka aykırıdır.
Gayri-meşru olduğunu buradan kamuoyuna ilan ettiğimiz “toplu görüşme” sürecine hiç kimse KESK’i dahil edemez; hiçbir kuvvet KESK’i 2 milyon kamu emekçisinin iradesini ipotek altına alacak toplu görüşme masasına oturtamaz.

Meşru ve zorunlu olan masa TİS masasıdır. Hükümet bu masadan daha fazla kaçamaz, kaçmamalıdır. Gerçeğin ve yasaların gereği hükümetin TİS masasına gelmesidir. Anlamlı olan sorular, “kamu emekçileri reel kayıplarını alacaklar mı almayacaklar mı?; insanca bir ücrette anlaşacak mıyız anlaşamayacak mıyız?; anlaşamadığımızda greve gidecek miyiz gitmeyecek miyiz?” sorularıdır.

Biz KESK olarak diyoruz ki: TİS YOKSA GREV VAR!
Sendika emekçilerin var olan haklarını korur, yeni haklar, kazanımlar elde etmesinin mücadelesini verir. Onun da yolu bellidir. Emekçilerin iradesini işverene teslim etmemek,  TİS masasına hükümeti çağırmak, bunun dışındaki yöntemleri tanımamaktır. Buradan diğer konfederasyonlar ve hükümete çağrı yapıyoruz; gelin kamu emekçilerinin mali ve sosyal haklarını, demokratikleşme taleplerini TİS masasında konuşalım. Bunun için iddia edilenin aksine anayasal bir engel yoktur, tersi hukuksuzdur.

Değerli Basın Emekçileri,
Kamuda hizmet üreten emekçiler olarak; ülkemizdeki iktisadi yapıyı, gelir dağılımındaki adaletsizliği, uygulanan ekonomik programı ve krizin sonuçlarını anlamadan, bilmeden soyut bir takım talepler ileri sürmüyoruz. Kamu emekçilerinin ekonomik taleplerini belirlerken tamamen yukarda saydığımız tabloyu tahlil ederek, emekçilerin reel kayıplarını gözeterek ve insan olmanın gereği olan temel ihtiyaçları gözetiyoruz.
Serbest piyasa ekonomisi sermaye hareketlerini kontrolsüz kılarken, emeğin haklarını yok sayıyor. Örgütlenme alanını daralttıkça daraltıyor, mücadele araçlarımızı elimizden almak ya da etkisizleştirmek istiyor. Bu şekilde son bir yılda bir milyondan fazla insanımız işini kaybetti. Bu bir milyon insanın sıfır gelire sahip olması anlamına gelir. Zaten işi olmayanların, işsizlerin sayısı ise 6,5 milyonu buldu. SSK, Bağ-kur ya da Emekli Sandığı’ndan emekli olmuş milyonlarca emekli açlık sınırı altında gelire sahiptir.
Asgari ücret, asgari geçim indirimi dahil net 546 TL’dir. Milyonlarca insanımız bu ücretle ailesini geçindirmeye çalışıyor. Oysa TÜİK’in resmi rakamlarına göre Türkiye’de sadece ortalama kira ücreti 465 TL’dir. Kamu emekçilerinin %35’i yoksulluk sınırının altında ücret almaktadır. Bu gerçekler de göz önüne alındığında temel bir ücret belirlenmesi zorunludur.
KESK, 2010 yılı için 1500 TL temel ücret talep etmektedir. Bu temel ücreti sadece kamu emekçileri için değil, asgari ücret alanlar ve emekliler için de istiyoruz.
İşten atılan, yani geliri sıfırlanmış yurttaşlarımıza, açlık sınırının altında yaşayan yurttaşlarımıza devlet YURTTAŞLIK ÜCRETİ vermeli, bu yurttaşların doğalgaz, elektrik ve su faturalarını ödemelidir. Sosyal devlet olmanın gereği budur.

Değerli Basın Emekçileri,
Bunlar gerçekleştirilmeden yüzdelik artışlarla hiçbir sorunun çözülmediği, aksine reel kayıplara yenilerinin eklendiği geride bıraktığımız yıllardan da anlaşılmaktadır. Uygulanan bu ekonomi politikası yüzünden gelir dağılımındaki adaletsizlik her gün biraz daha büyümektedir. Teşvik paketi adı altında kamuoyunun gündemine taşınan, bir kalemde şirketlerden alınan, kurumlar vergisinin düzeyini, ortalamada yüzde 5’lere çeken, sigorta işveren primlerini üstlenen, yatırım teşviklerini gündeme getiren Hükümet, krizin ağır yükünü ise dolaylı vergileri artırarak, yeni vergiler getirerek halka taşıtmaktadır.
Konfederasyonumuza göre, tam da krizin etkilerinin her gün biraz daha hissedildiği bu süreçte acil bir vergi reformuna ihtiyaç vardır.  Bu vergi reformunun ana gövdesini kurumlar vergisi teşviklerinin kaldırılması, kayıt dışı ekonominin kayıt altına alınması çalışanlardan alınan gelir vergisinin 10 puan düşürülmesi, dolaylı vergilerin azaltılması oluşturmalıdır.

Değerli Basın Emekçileri,
İnsanların geleceğe güvenle bakmasının temel koşullarından biri de iş güvencesidir. Oysa başta 657 sayılı Kanunun 4/B, 4/C ile 4924 sayılı kanuna göre sözleşmeli olarak çalışan emekçiler, yine 657 sayılı kanunun 86.maddesine göre çalışan vekil personel olmak üzere binlerce emekçi güvencesiz çalıştırılmaktadır. Üstelik AKP tüm kamu çalışanlarını güvencesizleştirmek için Kamu Personel Rejimi Yasasını gündemleştirmektedir. Bu politika derhal terk edilmeli,  sözleşmeli personel, geçici personel ve vekil personel gibi adlar altında kamu kurum ve kuruluşlarında iş güvencesiz ve sözleşmeli olarak istihdam edilen çalışanlar “kadroya” alınmalıdır.
AKP Hükümeti döneminde kadınlar adeta çalışma yaşamının dışına itilmiştir. İşten atmalarda kadınlar ilk sırayı almaktadır. İstihdam paketi ile kreş olanakları daha da zorlaştırılmıştır. SSGSS yasasıyla kazanılmış birçok hak ellerinden alınmıştır. Çalışma yaşamında cinsiyet ayrımcılığı derinleşmiştir. 2010 TİS broşürümüzde kapsamlı olarak açıkladığımız bu konudaki taleplerimizin gereği yapılmalı, öncelikle kreş, ebeveyn ve süt izni hakkı için acil düzenleme yapılmalıdır.
Başta 5510 sayılı yasa olmak üzere, kamusal hizmetler ticarileştirilmiştir. Hastalar ve öğrenciler müşteri olarak tasarlanmakta, doğa talan edilmekte, doğanın en büyük nimeti olan su üzerinden büyük karlar elde edilmektedir. Oysa kamusal hizmetler parasız, nitelikli ve ulaşılabilir olmalıdır.
Engelli yurttaşlarımız, toplumsal dayanışmaya en çok ihtiyaç duyan insanlarımızın sorunları artarak büyümektedir. Bu yurttaşlarımızın yaşam koşullarını iyileştirecek tedbirler alınmalı, pozitif ayrımcılık uygulanmalı, her şeyden önce başta kamu olmak üzere yasalarda var olan istihdam kotaları doldurulmalıdır.
 
Değerli Basın Emekçileri,
Sevgili arkadaşlar,
Siyasi iktidar emekçilerin ücretlerine yansıyacak zamları önerirken her yıl olduğu gibi bu yıl da kaynak meselesini önümüze getirmektedir. Şirketler söz konusu olduğunda teşvik üzerine teşvik yağdıran, prim aflarına, vergi indirimlerine rahatlıkla kaynak bulan hükümet bilmelidir ki emekçilerin taleplerini karşılayacak kaynak vardır.
Ana hatlarını yukarıda ifade ettiğimiz önlemler alınırsa, kurumlar vergisi indirimlerinden vazgeçilir, sermaye hareketleri vergilendirilir, kayıt dışı ekonomi kayıt altına alınırsa; son günlerde Kürt Sorunu’nda yakalanan olumlu havanın çözüm yolunda gelişmesiyle birlikte, barış sağlanır, operasyon ve çatışmalarda heba edilen, milyarlarca dolarlarla ifade edilen harcamalar durdurulursa kaynak ortaya çıkacaktır.
Bu önlemler sonucu ortaya çıkacak kaynakla sadece emekçilerin reel kaybı karşılanmaz, aynı zamanda milyonlarca işsiz insanımıza iş olanağı yaratılabilir; eğitime, sağlığa ve yoksullukla mücadeleye kaynak aktarılabilir. Okullarımızda derslik sorunumuz olmaz, hastanelerimizde yatak sorunumuz olmaz; imar edilmiş altyapı sorunu olmayan çağdaş kentlerde yaşayabiliriz.
Burada AKP iktidarının konfederasyonumuza yönelik hasmane ve baskıcı tutumu üzerine de birkaç söz etmek istiyoruz. Son iki yıldır KESK’e yönelik baskılar artmış, yönetici ve üyelerimize yönelik soruşturma, sürgün, işten çıkarmalar tutuklamaya kadar varmıştır. Tutuklu arkadaşlarımız hemen serbest bırakılmalı, konfederasyonumuz üzerindeki baskılara son verilmelidir.

Değerli Basın Emekçileri,
Konuşmama son verirken, buradan bir kez daha Hükümete çağrıda bulunmak istiyorum: 2004 yılı toplu görüşmelerinde, kamu emekçilerinin “toplu sözleşme ve grev” haklarının kullanılır hale getirilmesi yönünde yazılı olarak da verdiğiniz sözün gereğini yapın ve TİS masasına gelin. Diğer konfederasyonlara da bugüne kadar hiçbir şey kazandırmayan ve hukuksuz olduğu meşru olmadığı ortada olan “toplu görüşme” değil TİS masasının kurulmasında dirençli olmaları çağrısında bulunuyoruz.
Tüm kamu emekçilerini, bu talepleri gerçekleştirebilmek için, KESK’e üye sendikalarda örgütlenmeye ve mücadele etmeye çağırıyoruz.

İLETİŞİM: SES – Sağlık ve Sosyal Hizmet Emekçileri Sendikası
Çankaya, Kızılay, Necatibey Cad. No:82 D: 4, 06420 Ankara Telefon: (0312) 232 61 22 e-Posta: [email protected]