Ekonomik kriz derinleştikçe, işten çıkarmalar ve dolayısıyla sosyal güvencesi olmayanlar hızla artıyor. Kriz vuruyor, kriz yoksullaştırıyor, kriz işimizden ediyor. Sağlık pahalı, sağlık ulaşılmaz oluyor. Sağlık emekçilerine iş güvencesiz çalışma dayatılıyor.
1 Ekim 2008 tarihinde yürürlüğe giren Genel Sağlık Sigortası ile prim ödemenin yanı sıra muayene, katkı, katılım payları can yakıyor. Tedavi olmak amacıyla sağlık kurumlarına başvuranlar her kademede ek ücret ödemek durumunda kalıyor. Tedavileri için gerekli olan ilaçların bedeli çeşitli gerekçelerle SGK tarafından ödenmiyor. Ödenen ilaçlar her geçen gün sınırlandırılıyor.
Siyasi iktidar kriz nedeni ile yaşanacak daha yıkıcı sonuçları öngörerek acil önlemler almak yerine “paran kadar sağlık” anlayışında ısrar ediyor.
Hastaneler işletmeye-ticarethaneye- hastalar müşteriye, sağlık emekçileri taşeron işçisine dönüştürülüyor.
Sağlık hizmetine erişemeyenlerin şiddeti sağlık emekçilerini vuruyor.
Sağlık emekçileri uzun mesai saatlerine, angaryaya mahkum ediliyor.
Emekliliğe yansıyan temel ücretler düşük tutuluyor.
Taşeron işçileri 40 yaşını geçti diye işten atılıyor.
Yerel seçimlerden sonra tablonun daha da ağırlaşacağını bilmek için kâhin olmak gerekmiyor. Hem sağlık hizmeti alanları hem de sağlık emekçilerini daha ağır sorunlar bekliyor.
Sağlık emekçileri ciddi iş risklerine maruz kalmaktadır.
Sağlık emekçileri kan, vücut sıvıları, temas veya damlacık yoluyla bulaşan çeşitli enfeksiyonlara ortalama 10 kat daha fazla yakalanmaktadırlar. Hepatit B, C, HIV, tüberküloz, nezle, grip, kızamık, kızamıkçık, suçiçeği, brusella bu gruptaki başlıca hastalıklardır. Ayrıca anestezik maddeler, sterilizasyon malzemeleri, sitotoksik maddeler gibi kimyasal zararlılar yanında, iyonizan radyasyon, kötü havalandırma, ısı veya aydınlatmanın yetersiz oluşu, gürültülü çalışma ortamlarından kaynaklanan fiziksel risklerle de karşı karşıyadırlar. Yetersiz alt yapı, malzeme yetersizliği, eğitim ve denetim eksikliği gibi sorunlar bu risklerin ciddi birer tehdit olmasını sağlamaktadır.
Kriz işsizlik ve yoksulluk en önemli halk sağlığı sorunudur, bu konuda önlem alınmalıdır. Sağlık ortamında piyasalaştırma- dönüşüm programı derhal durdurulmalı ve eşit ücretsiz, nitelikli kamusal bir sağlık sistemi kurulmalıdır. Herkese parasız kamusal sağlık hizmeti verilmeli Sağlık sistemindeki personel açığı kadrolu ve işgüvenceli çalışacak personel ile giderilmelidir.
Demokratik katılımcı genel bütçeden finanse edilen kamu hastaneleri halka hizmet üretmelidir.
Oysa bunların tam tersi yapılıyor,
Ticaret anlayışı o kadar pervasızca ve gözü kara uygulanıyor ki hastanelerimizin rant kapısı olarak görülen binaları dahi gözden çıkarılarak satışa sunuluyor. Samsun Mehmet Aydın Devlet Hastanesi için bu ilin siyasilerine sormak gerekiyor, bu hastaneyi taşıyacak mısınız, 72 dönümlük hastane arazisini ne olarak kullanacaksınız. Devlet hastanesinden yararlanan binlerce insan Şehir dışına taşımayı düşündüğünüz bu hastanelere hastalarını nasıl götürecek. Bu uygulamanın amacı TOKİ ye yeni arsa üretmek midir?
Birinci basamak sağlık kuruluşları aile hekimliği adı altında özelleştirildi ve hizmetin niteliğinde ve ulaşımında ciddi sıkıntılar yaşanmaya başladı. Aile Hekimliğini tercih etmeyen Yüzlerce sağlık çalışanı ertesi gün nerede çalışacağını bilmeden her gün ayrı bir sürgün tehdidi ile baş başa bırakıldı.
İkici basamak sağlık kuruluşlarının işletme adı altında ticari bir kuruluşa döndürme çalışmalarına hız verildi ve kamusal anlayış terk edildi.
Bizler de tüm sağlık emekçileri olarak bu olumsuz tabloya dur demek ve tersine çevirmek için;
AKP iktidarını uyarıyor, sağlık çalışanlarını ve değerli Samsun Kamuoyunu duyarlı olmaya çağırıyoruz.
Samsun Şubesi Yönetim Kurulu Adına
Süleyman BAL
Şube Başkanı