Tarihte hemşirelik, kadının şifa verici rolü ile başladı. Günümüzde ise hastaların en yakın teması kurduğu, kimi zaman dualarla beslenip, kimi zaman da küfürlere maruz kalıyorlar.Tarihte hemşirelik, kadının şifa verici rolü ile başladı. Günümüzde ise hastaların en yakın teması kurduğu, kimi zaman ‘Allah razı olsun kızım’ duaları ile beslenip, kimi zaman da küfürlere maruz kalıyorlar. Tansiyon kontrolünden idrar torbalarının boşaltılmasına kadar her şeyin kendilerinden beklendiği hemşireler, iş yükünün ağırlığının yanı sıra, özlük haklarından kreşe birçok sorunla da başa çıkmaya çalışıyorlar.

Barınma sorunu, bu yükler arasındaki en temel sorunlardan birini oluşturuyor. Çıkardığı işçi ve emekçi düşmanı yasalarla, sosyal devlet kimliğinden arınmaya uğraşan iktidar, zaten çok sınırlı olan lojman haklarını da ellerinden almaya çalışıyor. Bunun son örneği Cerrahpaşa’da yaşanıyor. Cerrahpaşa Tıp Fakültesi lojmanlarında kalan 204 hemşireden, oturdukları lojmanları boşaltmaları isteniyor. Lojman haklarını kaybetmemek için bir süredir eylem ve etkinlikler yapan hemşirelerle kaldıkları lojmanda görüştük. İşten çıkarılma riskleri nedeniyle isimlerini veremediğimiz hemşireler, lojmanlarını ve mesleki sorunlarını anlattılar.

Kışla gibi


Lojman sözcüğü ilk anda “normal ev” görüntüsünü akıllara getiriyor. Ancak Cerrahpaşa’daki lojmanlar normal ev değil, daha çok öğrenci yurdu görünümünde.

Her katta ortalama 60-70 kişinin kaldığı bu lojmanlarda, toplam 204 hemşire barınıyor. Lojmandaki odalarda lavabo dışında bir tesisat bulunmuyor. Tuvalet ve banyolar ortak kullanılıyor, ihtiyacı karşılayamayacak kadar küçük olan mutfak ve çamaşır odasında herhangi bir makine-tesisat bulunmuyor. Atık su gideri de çalışmadığı için kullanılamıyor. Hemşirelerin ihtiyaçlarını karşılamak için satın almak zorunda kaldıkları buzdolabı ve çamaşır makineleri ise küçük odalara sıkıştırılmış.

Çamaşırlarını yıkayıp, yemeklerini yaptıkları en fazla 27 metrekarelik, dört, beş, altı hatta sekiz kişinin kaldığı küçük odacıklar. Ara koridordaki ayakkabılıklarda üst üste konulmuş ayakkabı ve terlikler çarşı havası yaratıyor ilk anda. Koridorun ayakkabı ve kapılardan oluşan görüntüsüne bir de asılı çamaşırlar yansıyor. Çamaşırlarını kurutacakları bir yer olmadığı için ara koridor pazar yeri misali. Yönetim çamaşırlarını ara koridorda asmalarına izin vermediğinden, ya işe gittiklerinde ya geceleri odalarında kurutuyorlar. “Yani bizim burada çamaşırlarımızın havalanması bile yasak” diyor hemşireler.

Kalıcılar ve gidiciler

Lojmanda kalanlar ikiye ayrılmış. Kalıcı olanlar ve evi İstanbul’da olan gidiciler. Gidicilerin evleri işyerlerine oldukça uzak olduğu için lojmandalar. Yoğun gece nöbetleri, ister kalıcı, ister gidici olsun birbirlerini görmemelerine yol açıyor. Buna rağmen lojmana iki gün gelmediklerinde, yönetim nöbette olduklarını bilmiyormuş gibi, ‘O kadar kalacağın yer varsa burada yer işgal etme’ diyerek, hemşireleri psikolojik baskı altına alıyor.
Hem barınma hem de geçim sıkıntısı nedeniyle kimsenin İstanbul’a gelmek istemediğini belirten hemşireler, şunları söylüyorlar: “Hayvan gibi bizi sayıp odada olup olmadığımızı kontrol ediyorlar. Psikolojik baskı inanılmaz boyutta. Bize doğru düzgün imkan sağlamayacaksa bile biz burada yaşamayı sürdüreceğiz çünkü burası bizim evimiz. İnsanların kötü koşullarda kalmalarına neden oluyorlar. Çünkü insanların tayinlerini onaylamıyorlar. İnsanlar eşlerini ailelerini bırakıp geliyorlar. Bazen çocuklarını bırakıyorlar. Gitmek için asaletlerinin onaylanmasını bekleyen onlarca hemşire var. Karnı burnundayken asaleti onaylanıp kocasının yanına dönen arkadaşlarımız bile oldu.”

Kreş sorunu, servis sorunu…
Vardiyalı çalışan hemşireler servis sorunundan, kreş sorununa kadar yaşadıklarını şöyle anlatıyorlar: “Hastanelerin kendilerine ait servis hizmetleri var. Bu belli bir dönem hizmetlendiriliyor, yazın okulların tatile girmesi ile beraber, insanlar kendi paraları ile gidip geliyorlar. Vardiyalı çalışanlar, gündüz çalışanlardan fark alıyorlar belli bir miktar. Ama mesela, vardiyalı çalışanlar servislerden hiçbir şekilde yararlanamıyorlar. İnsanların çoğu uzakta oturuyor zaten. Hastanenin bulunduğu semt, öğrencilerin de olmasının etkisiyle çok pahalı. Fahiş kiralar isteniyor.

Bir de gece çalışan anneler için mesela kreş sorunu var. Hastanede sütünü sağıp eve götüren anneler var. Onlara ‘bir saat geç gel’ değil de, haftada dört saat -onlar 36 saat çalışıyor- süt izni veriyorlar. Ama bu dört saatte çocuğunu faydalandıramıyor. Yani genel sağlık çalışanları arasında, üniversite personeli ile sağlık bakanlığına bağlı çalışan personel arasında döner sermayeden doğan bir eşitsizlik var.”

İmajımız düzeldi!
Türkiye’de yıllardan beri süregelen kültürel farklılık hastanelerde de göze çarpıyor. ‘Allah razı olsun kızım’dan, ‘amca, teyze’ye varan diyaloglar… Bundan rahatsız olanlar da var, bu durumu kültürel çeşitlilik olarak gören de. Ama eskiden kalan ‘eli sopalı hemşire’ imajı neredeyse kaybolmuş durumda. Hemşireler bu durumu şöyle özetliyor:
 “Bizde Avrupalılar gibi ‘hanım, bey’ seslenişleri yok. Daha kültürel olarak, o profesyonelliğe kavuşmuş durumda değiliz. Biz onlar için ‘abla, bacı’ durumundayız, onlar da bizler için ‘amca’ ya da ‘teyze’ durumundalar. Amca, teyze olayını aşamıyoruz çünkü kültürel bir farklılığımız var diğer ülkelere göre. Hastaların ‘Allah sizden razı olsun’ demelerine da kızıyorum. Ben bu işi yaptığım için bana bir ücret veriliyor. Paramın hakkı için yapıyorum. Böyle de bir eziklik yaşıyoruz. ‘Ömrün uzasın yavrum bir bardak su ver’ gibi sözler çok oluyor. Hastanın bana dua etmesi, beni tatmin etmiyor, gün geliyor hasta bize küfrediyor.”

El pençe divan duran hastalar
Özel hastanelerden yararlanamayan, sağlık güvenceleri olmayan, özellikle Emekli Sandığı, SSK, Bağ-Kur birleştirilmesinden sonra üniversite hastanelerindeki hasta profili de değişti. Bunu en iyi gözlemleyen hemşireler, bu birleştirilmeden sonra, sosyo ekonomik düzeyi daha kötü olan hasta profili yansımaya başladığını belirterek, hastaların durumunu şöyle yansıtıyorlar: “Gelir seviyesi düşük insanlar gelmeye başladı. Ve o insanlar devletin her memuruna ‘el pençe divan’ duruyorlar. Ama hemşireye, onların hizmetini yapmak zorunda olan biri olarak bakıyorlar, çünkü en yakın temasta bulundukları insanlarız. Ama doktor için aynı şey geçerli değil.
 

Doktorun ‘tanrı doktor’ ifadesi bizim ülkemizde devam ediyor. İhtiyaçlarını direk bize söylüyorlar. Biz onlarla hekimler arasında iletişim kuruyoruz, bu anlamda hemşireleri belli bir profesyonel meslekleşmeyi halkın gözünde yakalayamamışız. Ama kendi içimizde çok daha profesyonel davrandığımızı görüyoruz bu da son yıllarda eğitim ile artan bir şey.”

Ara eleman eksikliği

Bankadaki memura ya da devlet dairesinde çalışan bir memura farklı davranırlarken hemşireye bakış farklı oluyor. Bunun en önemli nedeni ara eleman eksikliğinden kaynaklanıyor. Günde 40 hastaya bakmak zorunda kalan hemşirelerin her hastaya 5 dakika ayırmak gibi bir lüksü yok. Hastaların kendilerini zor durumda bırakıp, istediği gibi bağırma hakkına sahip olduğunu, istediği an şikayet edebileceklerini düşündüklerini söylüyorlar: 

 “Mesela idrar torbası patlamak üzere olan bir hasta, gelip bunu boşaltacaksın diyebiliyor. Hemşirelerin birçoğu bu işlerle de zaman kaybediyor. Bütün insani ihtiyaçlarını biz karşılıyoruz. Sabah arkadaşımızdan teslim aldığımız hastanın yanına gidip kontrol ederken ‘günaydın, nasılsınız, geceyi nasıl geçirdiniz’ deme gibi şansımız yok, sadece ‘günaydın’.

‘Yemek artar mı diye bakıyoruz’

Öğlen yemeği geliyor ve siz yemeğe çıkamıyorsunuz, hasta başına düşen hemşire sayısı çok az olduğu gibi tek kişi bir serviste çalışıyor ve yerinden ayrılması için arkadaşına yarım saatliğine bırakması lazım. Fakat yemekhane yolunun yarım saat sürdüğünü düşündüğümüzde, bunu yapması da imkansız oluyor: 

 “Bizim yemekhanemiz, gidip sıra bekleyip yemek yemeğe müsait değil. Çünkü hastaneden çıkıp yemekhaneye gitmek yarım saat. Cerrahpaşa’dayız, yemekhanemiz Samatya’da. Birçoğumuz bundan dolayı gitmiyoruz, öğlen aç kalmayı tercih ediyoruz ya da kantinden abur cubur ile beslenmeyi tercih ediyoruz. Ama biz gece nöbet tutan insanlarız ve belirli bir beslenme şansımız yok. İyi beslenmek istiyoruz ama yapamıyoruz bunu. Mesela yoğun bakımlarda çalışan insanlara yemek gelmiyor. Bize sadece akşam yemeği geliyor. Hastalara gelen yemeklerden yiyoruz, ama yemekler çok kötü oluyor. Öğlenleri hastalardan yemek artar mı diye bakıp hasta yemeklerine dadandığımız da çok oluyor.” Evrensel Hayat 10.02.08den alınmıştır.

İLETİŞİM: SES – Sağlık ve Sosyal Hizmet Emekçileri Sendikası
Çankaya, Kızılay, Necatibey Cad. No:82 D: 4, 06420 Ankara Telefon: (0312) 232 61 22 e-Posta: [email protected]