30.05.2014 tarihinde Meclis’e sevk edilen “İş Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı” hakkında değerlendirme
Soma’da yaşanan katliamın ardından başta emek örgütleri olmak üzere taşeron çalışmanın tamamen yasaklanması ve tüm çalışanların kadroya alınması talebi daha yüksek sesle dile getirilmeye başlandı. Ancak AKP hükümeti, bırakalım taşeronu yasaklamayı, hem kamuda hem de özel sektörde taşeronun önünü açma ısrarından vazgeçmiyor.
Yapılması planlanan düzenlemelerle ilgili sendikalara, emek örgütlerine bırakalım fikir sormayı adeta gizlenen, kimi sendikaların ise gayrı resmi olarak ulaştıkları taslak metinler yandaş medya tarafından ise “taşerona müjde” başlıkları ile sunulmuş, kamuoyunda beklenti oluşturulmaya, hükümet tarafından taşeron çalışanların korunacağı algısı yaratılmaya çalışılmıştır.
Çalışma Bakanlığı tarafından hazırlanan “İş Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı” 30 Mayıs 2014 tarihinde Meclise gönderildi. Bu kez “Maden işçilerine yeni haklar geliyor” denilerek tartışmaya açılan tasarı, bu hafta mecliste görüşülmeye başlanacak. 61 Maddeden oluşan Torba Yasa tasarısında taşerona müjde yok, “daha çok taşeron” var.
Kanun tasarısındaki maddeler ne getiriyor, ne getirmiyor?
1)- Kanun tasarısı, kamuoyunda bir süredir oluşturulan beklentinin aksine taşeron çalışanlara kadro getirmiyor. Taşeronu sınırlandıracak ya da engelleyecek herhangi bir düzenleme de önermiyor. Tersine taşeronun yaygınlaşmasını sağlayacak düzenlemeler var. Yani : TAŞERONA DEVAM.
2)- Tasarı ile, taşeronlara kadro verilmesini bir yana bırakalım, taşeron işçilerin bugün kadroya geçmesini sağlayabilecek tek düzenleme de ortadan kaldırılmaktadır.
Kanun tasarısı ile 4857 sayılı İş Kanunun 2. Maddesinde yer alan “Asıl işverenin işçilerinin alt işveren tarafından işe alınarak çalıştırılmaya devam ettirilmesi suretiyle hakları kısıtlanamaz veya daha önce o işyerinde çalıştırılan kimse ile alt işveren ilişkisi kurulamaz. Aksi halde ve genel olarak asıl işveren alt işveren ilişkisinin muvazaalı işleme dayandığı kabul edilerek alt işverenin işçileri başlangıçtan itibaren asıl işverenin işçisi sayılarak işlem görürler. İşletmenin ve işin gereği ile teknolojik nedenlerle uzmanlık gerektiren işler dışında asıl iş bölünerek alt işverenlere verilemez.” Fıkrasının değiştirilmesi, bunun yerine “Yedinci fıkra hükümlerine aykırı olarak alt işverene iş verilmesi veya asıl işveren işçilerinin hakları kısıtlanmak suretiyle alt işveren tarafından işe alınarak çalıştırıldığının mahkeme kararı ile belirlenmesi halinde alt işverenin işçilerine ödenecek ücret ve diğer sosyal haklar asıl işverenin emsal işçisine ödenene ücret ve sosyal haklardan az olamaz” düzenlemesi önerilmektedir. Ayrıca İş Kanunun 3. Maddesinin iki, üç ve dördüncü fıkralarının da yürürlükten kaldırılması önerilmektedir.
Bilindiği gibi, İş Kanunun 2 ve 3. maddelerine göre, taşeron ilişkisinin muvazaalı (hileli, hukuka aykırı) olduğu tespit edildiğinde taşeron ilişkisi sona ermekte, taşeronda çalışan işçiler de başlangıçtan itibaren asıl işverenin işçisi sayılmaktadır. Böyle bir durumda ise işçiler, hem asıl işverenin işçisi sayılmakta, hem de geçmişe yönelik olarak da asıl işveren işçilerinin hak ve ücretlerini talep edebilmekteydiler. Bu yönde DİSK’e bağlı DEV SAĞLIK İŞ sendikasının mücadelesi sonucu elde edilmiş çok sayıda mahkeme kararı da bulunmaktadır. Bu ise, her ne kadar mahkeme kararları çoğunlukla uygulamaya konulmasa da, işçiler için kadroya geçmenin neredeyse tek yolu. Ancak yeni düzenleme ile taşeron ilişkisinin muvazaalı olduğunun tespiti halinde, taşeron işçilerin asıl işverenin işçisi sayılması ortadan kaldırılmaktadır, sadece taşeron işçisine ödenecek ücret ve diğer sosyal hakların asıl işveren işçisinden az olmayacağı düzenlemesi kalmaktadır.
Bu durumda ise muvazaalı, yani hileli, yani yasaya aykırı taşeron ilişkisinin “emsal ücret ödenerek” sürdürülebilmesi sağlanacaktır. Yani, tasarı ile taşeron uygulamasının yarattığı sorunlar yok sayılmakta, muvazaalı (hileli) yani yasadışı taşeron sistemi kalıcılaştırmaktadır. Bu madde, hukuksuz bir işleme yasallık kazandırmak anlamına gelmektedir.
Bu madde ile, bırakalım taşerona kadro vermeyi, halihazırda taşeron çalışanların kadroya geçmesine imkan tanıyan tek düzenleme de ortadan kaldırılmış olacaktır. Kamudaki taşeron işçilerin, kamu işçisi olmalarının önü tamamen kapatılıyor.
Hastaneler, üniversiteler, madenler ve Karayolları başta olmak üzere çok sayıda kamu kurum ve kuruluşlarında, muvazaayı kesinleştiren çok sayıda yargı kararı var ancak uygulanmıyor. Buna rağmen, muvazaanın tespit edilmesi, hem taşeron işçiler hem sendikalar bakımından büyük önem taşıyor. Bu düzenleme ile aynı zamanda, özellikle de kamuda muvazaalı taşeron konusunda verilmiş yargı kararları ve bundan sonra da verilebilecek kararlar karşısında hükümetin “önlem alması” anlamına gelmektedir. Bunun ise emekçilerin değil, işverenlerin korunması yönünde bir önlem olduğu açıktır.
3) Yukarıda belirtilen madde ile toplum ve çalışanlar nezdinde “asıl işveren işçisi ile aynı haklar alınacaksa, ha taşeron ha kadrolu çalışmış, ne fark eder” algısı yaratılmak istenmektedir. Bu ise oldukça tehlikeli bir yaklaşımdır. Bu yaklaşımla taşeron işçilerinin kadroya geçme isteği kırılmak istenmekte, kadrolu çalışmanın önüne geçilmektedir.
4)- Kamuda taşeron ilişkisinde yasaya aykırılık tespit edildiğinde işçiler işsiz kalacaktır
Tasarının 12. maddesinde getirilen düzenleme ile, 4734 sayılı Kanuna ek madde getirilmesi önerilmekte ve eklenenler bölümünde “62 nci maddenin birinci fıkrasının (e) bendi uyarınca yapılan personel çalıştırılmasına dayalı hizmet alımı ihaleleri çerçevesinde çalıştırılan personelin, ihale ve sözleşme konusu iş dışında başka bir işte çalıştırılması veya görevlendirilmesi veya 4857 sayılı Kanunun 2 nci maddesinin yedinci fıkrası hükmüne aykırılık teşkil edecek şekilde işlem ve eylemler yapılması gibi sebeplerle mahkeme tarafından işçi lehine ücret farkına hükmedilmesi veya personel çalıştırılmasına dayalı hizmet alımı ihalesine çıkılmaması gerektiği halde ihaleye çıkılması hallerinde sözleşme iptal edilerek alt işveren-asıl işveren ilişkisi sonlandırılır” denmektedir.
Bu düzenlemeye göre, kamuda taşeron ilişkilerinde muvazaa tespit edildiğinde sözleşme iptal edilecek ve taşeron ilişkisi sona erecek. Taşeron ilişkisi sona erdiği için işçiler taşeron işçisi olmayacak, yapılan düzenleme ile artık kamunun işçisi de olamayacaklar, sadece asıl işverenin emsal işçisinin ücret ve sosyal hakları ile kendininki arasındaki farkı talep edebilecekler. Taşeron ilişkisi bittiği için yeniden ihaleye çıkılacak. Taşeron işçisinin maliyeti asıl işveren işçisinin maliyetine ulaştığından, ihaleyi alacak şirket ücret ve sosyal hakları yüksek seviyeye ulaşmış olan işçileri çalıştırmaya devam etmek yerine kendi işçilerini getirecek. Böylece, muvazaalı çalıştırıldığı tespit edilen işçiler kapı önüne konacaktır. Bu durumda ise muvazaanın tespiti, işçilerin için hak aramanın yanı sıra ciddi bir işsiz kalma riski de doğuracağından işçiler muvazaa tespiti istemekten imtina edebilecek. Bu durum ise, taşeronun sınırlandırılmasını bir yana bırakalım, hileli taşeronun teşvik edilmesi anlamına gelmektedir.
5)- Tasarıda, İş Kanunun 3. maddesinin iki, üç ve dördüncü fıkraları ortadan kaldırılmaktadır.
Söz konusu ikinci fıkra, “Bu Kanunun 2 nci maddesinin altıncı fıkrasına göre iş alan alt işveren; kendi işyerinin tescili için asıl işverenden aldığı yazılı alt işverenlik sözleşmesi ve gerekli belgelerle birlikte, birinci fıkra hükmüne göre bildirim yapmakla yükümlüdür. Bölge müdürlüğünce tescili yapılan bu işyerine ait belgeler gerektiğinde iş müfettişlerince incelenir. İnceleme sonucunda muvazaalı işlemin tespiti halinde, bu tespite ilişkin gerekçeli müfettiş raporu işverenlere tebliğ edilir. Bu rapora karşı tebliğ tarihinden itibaren altı işgünü içinde işverenlerce yetkili iş mahkemesine itiraz edilebilir. İtiraz üzerine verilen kararlar kesindir. Rapora altı iş günü içinde itiraz edilmemiş veya mahkeme muvazaalı işlemin tespitini onamış ise tescil işlemi iptal edilir ve alt işverenin işçileri başlangıçtan itibaren asıl işverenin işçileri sayılır.” Şeklinde düzenlenmiş olup, iş müfettişleri tarafından yapılacak muvazaa incelemesini ve yetkilerini düzenlemektedir. Müfettiş raporuna yapılan itiraz üzerine verilen kararın kesin olduğu yönündeki düzenleme de, mahkeme kararının temyiz edilemeyeceğini ifade etmektedir. Bu fıkranın yürürlükten kaldırılması ile müfettişlerin muvazaa inceleme yetkisi kaldırılmakta, muvazaanın tespiti için dava açma zorunluluğu getirilmektedir. Ayrıca bu durumda mahkeme kararlarının da temyiz edilmesi mümkün olacaktır. Bu ise, muvazaa durumunun tespitini yıllar sürecek yargılamalara bırakmak, yani muvazaanın tespitini zorlaştırmak demektir.
6) Tasarının 11. maddesinde, 4734sayılı Kamu İhale Kanununun 62. Maddesi birinci fıkrasında öngörülen değişiklik ile kamu kurum ve kuruluşlarında idarenin yürütmekte olduğu asıl işlerde taşeron çalıştırmanın kapsamı genişletilmektedir. Özellikle kamuda kadrolu işçi eliyle yapılması öngörülen işlerde taşeron çalıştırma kolaylaştırılmaktadır.
7)- “Taşeron işçilere yeni haklar” bir aldatmacadır. Yapılan, işçilerin ihlal edilen haklarının tekrar düzenlenmesidir
Tasarının 3, 6, 9 ve 15. maddelerinde önerilen değişikliklerle taşeron çalışanlarla ilgili çeşitli düzenlemelerin/ iyileştirmelerin yapıldığı kamuoyuna yansıtılmaktadır. Ancak bu da bir yanıltmadır. Değişiklik önerilerinde yer alanlar yeni haklar değildir, tersine çoğunlukla taşeron işçilerin zaten sahip oldukları, ancak kullanamadıkları, hem kamu hem de özel sektör tarafından ihlal edilen haklardır.
3. madde “İşverenler, alt işverene iş vermeleri halinde, bunların işçilerinin ücretlerinin ödenip ödenmediğini işçinin başvurusu üzerine veya aylık olarak resen kontrol etmekle ve varsa ödenmeyen ücretleri hak edişlerinden keserek işçilerin banka hesabına yatırmakla yükümlüdür.”
6. madde “Alt işveren işçilerinden, alt işvereni değiştiği halde aynı işyerinde çalışmaya devam edenlerin yıllık ücretli izin süresi, aynı işyerinde çalıştıkları süreler dikkate alınarak hesaplanır. Asıl işveren, alt işveren tarafından çalıştırılan işçilerin hak kazandıkları yıllık ücretli izin sürelerinin kullanılıp kullanılmadığını kontrol etmek ve ilgili yıl içerisinde kullanılmasını sağlamakla, alt işveren ise altıncı fıkraya göre tutmak zorunda olduğu izin kayıt belgesinin bir örneğini asıl işverene vermekle yükümlüdür.”
9. madde ile kamuda çalışan taşeron işçiler için :
“a) Alt işverenlerinin değişip değişmediğine bakılmaksızın aralıksız olarak aynı kamu kurum veya kuruluşuna ait işyerlerinde çalışmış olanların bu şekilde çalışmış oldukları sürelere ilişkin kıdem tazminatına esas hizmet süreleri, aynı kamu kurum veya kuruluşuna ait işyerlerinde geçen toplam çalışma süreleri esas alınarak tespit olunur. Bunlardan son alt işverenleri ile yapılmış olan iş sözleşmeleri mülga 1475 sayılı İş Kanununun 14 üncü maddesine göre kıdem tazminatı ödenmesini gerektirecek şekilde sona ermiş olanların kıdem tazminatları ilgili kamu kurum veya kuruluşları tarafından,”
“b) Aynı alt işveren tarafından ve aynı iş sözleşmesi çerçevesinde farklı kamu kurum veya kuruluşlarında çalıştırılmış olan işçilerden iş sözleşmeleri mülga 1475 sayılı İş Kanununun 14 üncü maddesine göre kıdem tazminatı ödenmesini gerektirecek şekilde sona ermiş olanlara, 4734 sayılı Kanunun 62 nci maddesinin birinci fıkrasının (e) bendi kapsamında farklı kamu kurum ve kuruluşuna ait işyerlerinde geçen hizmet sürelerinin toplamı esas alınarak çalıştırıldığı son kamu kurum veya kuruluşu tarafından, işçinin banka hesabma yatırılmak suretiyle ödenir”
“c)Alt işveren ile yapmış olduğu iş sözleşmesi sona ermediği gibi, alt işveren tarafından 4734 sayılı Kanun kapsamında bulunan idarelere ait işyerleri dışında bir işyerinde çalıştırılmaya devam olunan ve bu şekilde çalıştırıldığı sırada iş sözleşmesi kıdem tazminatı ödenmesini gerektirecek şekilde sona eren işçinin kıdem tazminatı işçinin yazılı talebi halinde, kıdem tazminatının söz konusu kamu kurum veya kuruluşlarına ait işyerlerinde geçen süreye ilişkin kısmı, kamu kurum veya kuruluşuna ait çalıştığı son işyerindeki ücretinin yıllan itibarıyla asgari ücret artış oranlan dikkate alınarak güncellenmiş miktarı üzerinden hesaplanmak suretiyle son kamu kurum veya kuruluşu tarafından işçinin banka hesabına yatırılmak suretiyle ödenir. Bu şekilde hesaplanarak ödenen kıdem tazminatı tutarının, iş sözleşmesinin sona erdiği tarihteki ücreti üzerinden aynı süreler dikkate alınarak hesaplanacak kıdem tazminatı tutarından daha düşük olması halinde, işçinin aradaki farkı alt işverenden talep hakkı saklıdır.”
15. Madde “asıl işveren-alt işveren ilişkisinde asıl işveren, işyerindeki alt işverenlerin gerekli iş sağlığı ve güvenliği tedbirlerini alıp almadığım gözetmek ve denetlemekle yükümlüdür.”
Peki tasarıda yer alan ve yukarıda yer verdiğimiz düzenlemeler, gerçekten yeni midir? Bu sayılanlar, taşeron çalışanların daha önce sahip olmadıkları haklar mıdır? HAYIR. Bunlar zaten asıl işverenin halihazırda sorumlu/yükümlü olduğu konulardır. Yeni bir hak yoktur. Çünkü, mevcut İş Kanununun 2. Maddesinde halihazırda bu sorumluluk tanımlanmıştır: “Bir işverenden, işyerinde yürüttüğü mal veya hizmet üretimine ilişkin yardımcı işlerinde veya asıl işin bir bölümünde işletmenin ve işin gereği ile teknolojik nedenlerle uzmanlık gerektiren işlerde iş alan ve bu iş için görevlendirdiği işçilerini sadece bu işyerinde aldığı işte çalıştıran diğer işveren ile iş aldığı işveren arasında kurulan ilişkiye asıl işveren-alt işveren ilişkisi denir. Bu ilişkide asıl işveren, alt işverenin işçilerine karşı o işyeri ile ilgili olarak bu Kanundan, iş sözleşmesinden veya alt işverenin taraf olduğu toplu iş sözleşmesinden doğan yükümlülüklerinden alt işveren ile birlikte sorumludur.” Dolayısıyla, ortada yeni verilen bir hak yoktur, sorumluluğun yeniden düzenlenmesi ve şimdiye kadar yapılan hak ihlallerinin kabulü vardır. Taşeron sistemi devam ettiği sürece ise hak ihlallerinin süreceği de bilinmez değildir.
8- Kamuda taşeron yaygınlaşacaktır
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı’nın 2 Mayıs 2014 tarihinde yaptığı açıklamaya göre kamuda 661 bin taşeron işçisi bulunmaktadır. Özellikle kamu hizmetleri açısından en kritik alan olan sağlık hizmetleri alanında taşeron istihdamda yaşanan artış çarpıcıdır. Sağlık hizmetlerinde 2002 yılında 11 bin 685 olan taşeron işçi sayısı 11 yıl içinde yaklaşık 12 kat aratarak 2013 yılında 131 bin 201’e yükselmiştir. Bu sayının bugün itibari ile 160 bini aştığı tahmin edilmektedir. Taşeronluk sadece sağlık hizmetlerinde değil hemen hemen tüm kamu hizmetlerinde adeta bir salgın hastalık gibi yayılmış, TBMM’ye kadar uzanmıştır. 2005 yılında TBMM bünyesinde çalıştırılan taşeron işçi sayısı sadece 88 iken, bu rakam 2008’de 383, 2013 yılında bin 19 olmuştur. Bu düzenleme ile kamuda taşeron çalışma daha da yaygınlaşacaktır.
9) – Maden işçileri
Tasarıda maden işçilerinin çalışma koşullarına yönelik kimi olumlu düzenlemeler vardır. Bunlar :
2. Madde : Yer altı işlerinde çalışan işçilerde kıdem şartı aranmaz
7. Madde: Yer altı işlerinde çalışan işçiler için çalışma süresi haftada en çok otuzaltı saat olup günlük çalışma süresi altı saatten fazla olamaz.
4. Madde : Bu Kanunun 42 nci ve 43 üncü maddelerinde sayılan haller dışında yer altı işlerinde çalışan işçilere fazla çalışma yaptınlamaz.
Yer altında çalışan işçilere, bu Kanunun 42 nci ve 43 üncü maddelerinde sayılan hallerde haftalık otuzaltı saati aşan her bir saat fazla çalışma için verilecek ücret, normal çalışma ücretinin saat başına düşen miktarının yüzde elli arttınlması suretiyle ödenir.
5. Madde: “Yer altı işlerinde çalışan işçilerin yıllık ücretli izin süreleri dörder gün arttınlarak uygulanır.”
38. Madde : 31/5/2006 tarihli ve 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanununun 28 inci maddesinin altıncı fıkrasında yer alan “55” ibaresi “50” ve sekizinci fıkrasında yer alan “malül” ibaresi “ağır engelli” şeklinde değiştirilmiştir. (2006 tarihinden sonra sigortalı olan yer altında çalışan maden işçilerinin emeklilik yaşı 55’ten 50’ye düşürülmektedir. )
Ayrıca tasarının 20. maddesindeki düzenleme ile Soma’da maden ocağında kazanın olduğu tarihte çalışan işçiler ile kazada yaşamını yitiren işçilerin ailelerine Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığınca belirlenen sürede fondan ödeme yapılacağı; 53. Maddedeki düzenleme ile de Soma’da yaşamını yitiren işçilerin SGK’ya olan borçları silinecek ve işçilerin hak sahiplerine yasada yer alan koşullara bakılmaksızın ölüm aylığı bağlanacağı düzenlemesi yer almaktadır.
Ne var ki, bu düzenlemeler yeterli değildir. Biliyoruz ki kısmi iyileştirmeler ülkemizde yaşanan sorunları çözmeyecektir. Gerçek bir düzenleme madenlerin kamulaştırılması, özelleştirmelerin durdurulması, taşeronun tamamen yasaklanması, herkese kadro verilmesi, işçi sağlığı ve güvenliğinin sağlanacağı koşullarının oluşturulması, herkese güvenceli ve insanca yaşayacağı koşulların oluşturulması ile mümkün olabilir. Taşeron çalıştırma tümden yasaklanıp iş güvencesi sağlanmadıkça, işçi sağlığı ve güvenliği kuralları eksiksiz olarak uygulanmadıkça çalışanların hem iş hem de can güvenliği üzerindeki tehdit ortadan kalkmayacaktır.
Ancak AKP hükümeti yine bir oyun oynamakta, Soma’da yaşanan katliamın ardından oluşan tabloyu kendisi için fırsata dönüştürmek istemektedir. Yapılmak istenen, tasarıyı “maden işçilerine yeni haklar geliyor” diyerek allayıp pullamak, Soma’da yaşananların ardından halkın duyarlılığını ve acısını kullanarak, gerçekleştirmek istedikleri taşeron düzenlemelerini bu arada hayata geçirmektir. Eminiz ki yarın Başbakan Erdoğan ve diğer hükümet yetkilileri, hazırladıkları tasarıya karşı çıkanları “maden işçilerinin koşullarının iyileştirilmesini istemiyorlar” diyerek suçlayacak, halkın acısını ve duyarlılığını kendi çıkarları için kullanmakta tereddüt etmeyeceklerdi.
Sonuç olarak; kanun tasarısı taşeron işçilerin yargı yolu ile kadrolu işçi olma imkanlarını sona erdirmekte, asıl işler dahil olmak üzere yardımcı işlerde taşeron çalıştırmayı yaygınlaştırmakta, taşeron işçilerin zaten var olan bazı özlük haklarının uygulanmasını kolaylaştırmakta olup, taşeron işçilerin en önemli talebi olan kadrolu çalışmayı neredeyse imkansız hale getirmektedir.
Milyonlarca kişiyi ve geleceğini ilgilendiren bu yasa tasarısı sendikalardan, emek ve meslek örgütlerinden, emekçilerden bağımsız olarak hazırlanmıştır. Bu tasarının emekçilerin talepleri, geleceği için değil, sermayenin geleceği için hazırlandığı bellidir.
Biz Sağlık ve Sosyal Hizmet Emekçileri Sendikası olarak bu yasa tasarısına karşı bütün sağlık ve sosyal hizmet emekçilerini birlikte mücadele etmeye çağırıyoruz.
Soma’da yaşanan büyük işçi katliamı sonrasında ortaya çıkan gerçekler, taşeron çalışmanın yasaklanması ile işçi sağlığı ve güvenliği tedbirlerinin alınarak bütün emekçilere güvenceli çalışma koşullarının sağlanması talebini birleştirmiştir. Soma’da yaşanan işçi katliamıyla birlikte bu iki temel sorun, hepimiz için öncelikle can güvenliği sorunu olduğunu, emekçilerin aralarında birleşip, taleplerine sahip çıkmadığı sürece güvenceli çalışma ve güvenli çalışma koşullarına kavuşmanın mümkün olmadığını göstermiştir.