11.Dönem 3. Merkez Temsilciler Kurulumuzu (MTK) 11-12 Ekim 2024 tarihlerinde Eğitim Sen Genel Merkezinde gerçekleştirdik.
Divan oluşumu ve emek-demokrasi-barış şehitleri için yapılan saygı duruşunun ardından toplantının açılış konuşmasını yapan Eş Genel Başkanımız Nazan Karacabey şöyle konuştu:
2.MTK’mızı yaptığımız 28-29 Haziran’dan bu yana dünyada ve ülkemizde önemli siyasal ve sendikal süreçleri yaşadığımız zorlu bir dönemi hep beraber geride bıraktık. Rusya ve Ukrayna arasındaki savaş devam ederken Filistin ve İsrail cephesinde savaş daha da derinleşmeye başladı. Hamas’ın füze saldırıları bahane edilerek topyekûn işgal girişimine başlayan İsrail devleti Hizbullah millitanlarına ait binlerce çağrı cihazını uzaktan kumanda ile patlatarak onlarca ölü ve binlerce insanı yaralayarak dijital savaş çağını da başlatmış oldu. Savaşın seyri Lübnan’a yönelik saldırılar ve İran’ın da aktif olarak sürece dahil olmasıyla tümden değişmeye başladı.
Yakın zamanda yanı başımızda Suriye iç savaşı ile yaşanan dram İsrail Filistin savaşına yeni aktörlerin birebir sıcak savaşa katılması ile artacağa benziyor. Savaş haklar için yıkım, ölüm, açlık ve göç anlamına gelmektedir. Rusya-Ukrayna savaşında bütün Avrupa’nın, İsrail Filistin savaşında ise tüm Ortadoğu’nun savaşa dahil olma gibi bir risk bulunmaktadır. Bu da ne kadar büyük bir felaketle karşı karşıya olduğumuzu anlamak açısından yeterlidir.
Ortadoğu halklarının özgürlük talepleri emperyalizm ve yerli otoriter devletler tarafından bastırılmaya devam edilmektedir. Kürt sorununda yaşanan inkâr ve imha politikaları tüm hızıyla devam etmektedir. Barışçıl, demokratik ve eşitlikçi bir çözüme bir türlü yanaşmayan sistem, bütün komşu ülkeler ile sürekli bir savaş tehdidi algısı ile toplumu yönetmeye devam etmektedir. Güneybatı Suriye halklarının İŞİD karanlığını bertaraf ederek kurdukları özerk bölgede yapmak istedikleri demokratik seçimler Türkiye ve bağlı olduğu emperyal güçlerin baskısı ile ertelenmek zorunda kalınmıştı. Bu seçimler, uygulanan baskı ve yeni bir savaş tehdidi nedeniyle halen yapılmamaktadır. Devlet; Türkiye sınırları dışında da Kürt’e hiçbir hakkı reva görmemeye devam etmektedir. Oysa savaşa açık ve örtülü olarak ayrılan bütçe ile ekonomik kriz daha da derinleşmekte, devlet içinde sistem dışı çeteleşme ve karanlık odaklar daha da artmaktadır. Türkiye’nin ÖSO ile birlikte yönettiği Suriye topraklarında 1 Temmuz 2024 tarihinde ÖSO ve TSK arasında şiddetli çatışmalar yaşanmıştır. Çetelere verilen desteğin bir gün destek verenlere yöneleceğinin en önemli kanıtlarından biri de bu olay olmuştur. Yine 30 Haziran tarihinde göçmen ve mültecilere yönelik Kayseri’de gerçekleştirilen ırkçı saldırılar önü alınmaz ise ve devletin yüzünü barış ve demokratikleşemeye dönmez ise yaşanacak dramlara davetiye çıkaracağı aşikardır.
İktidarın baskı politikalarından toplumsal muhalefetin tamamı gibi sendikamızda nasibini almaya devam etmektedir. TTB’nin kapatılma davası döneminde adliye önünde yapılmak istenen ve engellenen basın açıklamasına katılan önceki dönem eş genel başkanımız Gönül Adıbelli’ye 2 yıl hapis cezası istemiyle açılan dava devam etmektedir. Balıkesir şube yöneticimiz ve ihraç akademisyen üyemizin gözaltına alınması, üyelerimiz hakkında açılan soruşturmalar baskı politikalarına sadece birkaç örnektir. Yine 4 yıldır devam eden eski eş genel başkanlarımız ve yöneticilerimizin davası halen devam etmektedir. Özcesi sağlık ve sosyal hizmet emekçilerinin hakları, sağlık ve sosyal hizmet hakkı, demokrasi ve barış için verdiğimiz mücadele sürekli yargı konusu yapılmaktadır.
10 Ekim katliamının 9. Yıl dönümünde MTK’mızı gerçekleştiriyoruz. Haklarımızı alma, demokratik barış içinde emeğin özgürleştiği bir sistemi kurma sadece talep ile olmaz. Talebimizi eyleme, eylemimizi toplumsal muhalefetin tüm dinamikleri ile birleştirmeye ihtiyacımız var. Yani devletten, iktidardan beklemek değil mücadeleyi yükseltmekten başka çaremiz yok.
Dünyada bu kadar olumsuzluğa rağmen güzel şeyler de oluyor. Bir önceki MTK’ ya kadar konuştuğumuz dünyada artan sağcılığa karşı Fransa’da sol partiler ittifak yaparak büyük seçim başarısı elde ettiler. Dünya işçi ve emekçileri ile ezilen halkların her kazanımını kendi kazanımımız olarak görmek ve mücadele pratiklerinden ders alarak yol olmak bizlere daha da güçlendirecektir.
Ülkemizde uygulanan cezasızlık politikaları, yargı ve siyaset ilişkisi maalesef birçok açıdan yozlaşmaya yol açıyor. Diyarbakır’da Narin çocuğumuzun yaşadığı katliamın faillerinin açığa çıkmaması için yapılan birçok manipülasyon, kadın cinayetlerinin her geçen gün artması, intihar vakalarının çoğalması, Edirne’ de 2 yaşındaki bir bebeğe yaşatılan cinsel saldırı sonucu ölümü toplumsal ve siyasal alanda yaşanan çürümenin ne kadar derinleştiğini gözler önüne sermektedir.
Türkiye’de bu dönemde ekonomik kriz daha da derinleşmiş çıkış yolu olarak gördükleri adaletsiz vergilendirme, çeşitli ve güvencesiz istihdam modelleri ile işçi/emekçilerin, emeklilerin açlık sınırının altında bir yaşama mahkûm etmiştir. Kamu tasarruf paketi adı altında ise solduğumuz hava için neredeyse vergi ödemek durumunda bırakılıyoruz.
Buna karşın; güvencesiz, düşük ücretler, angarya ve mobbinge karşı mücadelemiz bu dönemde kesintisiz bir şekilde devam etmiştir. Özellikle sağlıkta mücadele haftası kapsamında “yoksulluk en büyük halk sağlığı sorunudur” şiarıyla, 21 Şubat 2024’ten itibaren TTB ile ortak başlattığımız ASM’lerde her hafta kesintisiz olarak yapılan vergide adalet eylemleri 30 haftadır ısrarla devam etmektedir.
Sosyal hizmetlerde ise hak temelli hizmet yerine yandaşlık ilişkisini güçlendiren, bağımlılık yaratan politikalar kesintisiz devam ediyor. Yerel seçimler öncesi kaynakların nasıl seçim yatırımı olarak kullanıldığını hep birlikte gördük. Emekçilerin görevleri dışında çalıştırılmaları, iktidar partilerinin politikalarının topluma ulaştırılmasının aracı haline getirildiklerini gördük. Yoksulluk derinleştikçe, kadına yönelik şiddet, cinayet arttıkça, emekliler açlıkla baş başa kaldıkça sosyal hizmet kurumlarına yönelik başvurucu sayıları artmaya devam ediyor. Ayda 12 bin emekli aylığı ile geçinemeyenler, kira, su doğalgaz ve beslenme sorunlarını çözemedikleri için huzurevi kuyruklarında beklemeye başladılar. Bütün bunlar yaşanırken iş yerlerimizde eksik istihdam nedeniyle emekçiler de uzun çalışma saatleri, angarya ve mobbinge maruz kalmaktadır.
Sadece mobbing, liyakatsizlik, güvencesizlik ve düşük ücretler değil çalışma alanlarımız da güvenli değil. Yediğimiz yemek sağlıklı ve besleyici değil. Şiddet ise almış başını gidiyor.
KESK danışma ve genel meclislerimiz bütçe dönemi ve önümüzdeki toplu sözleşme dönemine kadar yürütülecek mücadele hattını belirlemiştir. Sonbahar ve kış ayları boyunca ve yazın yapılacak toplu sözleşme dönemine kadar çok yoğun bir mücadele bizleri beklemektedir.
Ayrıca “eğitim en büyük eylemdir” şiarı ile genel kurul kararlarımız doğrultusunda öncü sendikal kadrolar yetişmesine katkı sunacak sürekli ve kalıcı eğitim programımıza dair tüm tartışmalar tüketilmiş ve Aralık ayı içinde eğitimlere başlanması hedeflenmektedir. KESK ve SES kadın meclislerimiz de özgün eğitim çalışmalarını hayata geçirmeye devam etmektedir.
Eğitim, örgütlenme ve mücadeleyi birlikte yürüten örgütümüz ekolojiden, temel hak ve hürriyetlere yaşamımızı, sağlığımızı ve geleceğimizi şekillendirecek her türlü olaya karşı sözünü kurmaya edecektir. Birlikte mücadele edecek birlikte kazanacağız.