Urfa Şubemiz ve Urfa Tabip Odası, Şanlıurfa Eğitim ve Araştırma Hastanesi Acil Servis biriminde görev yapan Hemşire Ahmet Arslan’ın 16 Ocak günü hasta yakınları tarafından hastanede ve şikayet için gittiği karakol çıkışında saldırıya uğramasını protesto etti.
Urfa Şubemiz ve Urfa Tabip Odası tarafından dün Şanlıurfa Eğitim ve Araştırma Hastanesi önünde yapılan eylemde ortak açıklamayı yapan Urfa Şube Eş Başkanımız Salih Karataş şöyle konuştu: “Gün geçmiyor ki ülkemizde sağlık emekçilerini ve sağlık ortamında çalışan emekçileri hedef alan sağlıkta şiddet haberi duyulmasın. Pazar günü akşam saatlerinde bu hastanenin Çocuk Acil Servisi’nde görev yapan hemşire arkadaşımız Mustafa Arslan, hasta çocuğa serum takmak için damar yolu açtı. Bu sırada çocuğun ağlaması üzerine hasta yakınının hakaretlerine ve fiziki saldırısına maruz kaldı. Kendisini tehdit de eden hasta yakınından şikayetci olmak için polis merkezine giden hemşire arkadaşımız şikayetinin ardından hastaneye dönerken kendisini takip eden hasta yakınları tarafından otomobili durdurularak araçtan indirildi ve burada da dört kişilik grubun tekme tokat saldırısına uğradı. Bu sırada saldırganlar, Arslan’ın aracına da sopayla hasar vererek kaçtı. Bacağından ve kolundan yaralanan arkadaşımız hastanede tedaviye alındı. Sadece bu yılın ilk 17 gününde yaşanan sağlıkçıya şiddet vakalarından bir kaçına dikkatini çekmek isteriz. Gaziantep’te randevu veremediği hastanın ağabeyinin mermerli saldırısına uğrayan doktor ölümden döndü. Mermer parçasıyla kafasına defalarca vurulan, öldüresiye darbelerin hedefi olan talihsiz doktorun kafasına sekiz dikiş atıldı. Edremit Devlet Hastanesi’nde çocuğuna tırnak batması şikayeti nedeniyle randevu almak isteyen anne M.Ö. ayın 18’ine verilen randevu tarihini beğenmeyip iddiaya göre Op. Dr. Hüseyin Kara’ya hakaretlerde bulundu. M.Ö. bir süre sonra eşi A.Ö. ile birlikte yeniden hastaneye geldi. Dr. Hüseyin Kara’nın ‘Karınız’ demesine kızan koca, ‘Karınız değil, eşiniz diyeceksin’ diyerek Doktor Kara’yı tehdit edip, yüzüne yumruk atarak darp etti. Avcılar’da aşı olmak için gittiği aile sağlığı merkezinde görevli doktora saldırarak yaralayan şüpheli savcılığın isteği üzerine ikinci kez yakalandı. Başakşehir Çam ve Sakura Hastanesi’nde altı aylık hamile hemşirenin karnına tekmeler atıp, saçlarından tutarak yerlerde sürüklediler. Hemşire ‘’Hamileyim yapmayın ‘’dedi ama dinlemediler. Denizli Pamukkale Üniversitesi Hastanesi’nde hasta yakınlarının kartını kullanarak çocuk pediatri servisine çıkan ve sağlık çalışanlarına parfüm satmak isteyen Uğur Çalışkan servisi terk etmesini isteyen iki asistan doktoru kapıyı kilitleyerek rehin aldı. Tehditler de savuran Çalışkan’a engel olmak isteyen doktorlardan biri kolundan yaralandı. Tam burada Antalya Muratpaşa’da yapılan ve sosyal medyada büyük tepki toplayan bir sokak röportajını hatırlatmak istiyoruz. ‘Seçim olsa oyunuzu kime verirsiniz?’ sorusuna Erdoğan yanıtını veren bir yurttaş, ülkenin ekonomik olarak iyi durumda olduğunu öne sürdü. Yurttaşın AKP öncesi dönemle şimdiki durumu karşılaştırırken sarf ettiği ‘Eskiden paramız olmadığı için eşyalarımızı haciz ediyorlardı, şimdi gerekirse sağlıkçıyı dövüyoruz. Bizim en büyük zenginliğimiz bu’ Hekimler ve tüm sağlık emekçileri önlüklerinin beyazına sahip çıkma, özlük hakları, iş, aş sorunları dışında, hastalarına hizmet verirken sağlıkta şiddet sorunuyla da mücadele etmek zorunda kalmaktadırlar. Sağlıkta şiddetin sorumlusu sistemdir! Sağlık sisteminde yaşanan neo-liberal piyasacı dönüşümle beraber toplumcu sağlık sistemi terkedilmiş, öznel bir sağlık sistemi teşvik edilmiş, yurttaşlar ve hastalar tüketici veya başka bir deyişle ‘’müşteri’’, sağlık hizmeti sunan tesisler özel olsun, kamuya ait olsun birer fabrika, hekimler dâhil tüm sağlık emekçileri de bu fabrikaların işçileri haline dönüştürülmüştür. İktidarın popülist ve kışkırtılmış sağlık politikalarıyla bu sağlık fabrikaları yurttaşların istedikleri sağlık hizmetini istedikleri şekilde tüketebilecekleri işletmeler haline dönüştürülmüştür. İyi hekimlik ve sağlık hizmeti artık neredeyse tamamen bir nostaljidir ve hatta meslek etik ilkelerine göre hizmet vermeye çalışmak adeta şiddete davetiye çıkaran bir hal almıştır. Neredeyse iki yılını tamamlayan, tüm dünyayı olduğu gibi ülkemizi de kasıp kavuran Covid-19 pandemisi döneminde tüm uyarılarımıza rağmen salgın yönetimindeki yanlış politikalarında maalesef katkısıyla sağlık emekçilerinin iş yükü katlanarak artıp tükenme noktasına, sağlık hizmetleri çökme noktasına gelmiş, 530 sağlık emekçisi Kovid-19 hastalığı nedeniyle yaşamını kaybetmiştir. Kötü pandemi yönetiminden kaynaklı yurttaşların sağlık hizmetine erişiminde de çok ciddi sıkıntılar yaşanmıştır. Beraberinde özellikle son bir yıldır giderek ağırlığı artan ekonomik krizden kaynaklı enflasyon ve hayat pahalılığından hekimler ve sağlık emekçileri tüm ücretli çalışan emekçiler gibi doğrudan etkilenmiş ve geçim derdinin zorlaştığı bir döneme girilmiştir. Genelde toplumda şiddet artmış, özelde de sağlık sisteminde yaşanan çarpıklıklar sağlıkta şiddetin daha da katlanarak artması sonucunu doğurmuştur. Sağlıkta şiddete, sadece mevcut cezalarla çözüm bulabilmek imkânsızdır. 2020 yılı nisan ayında Sağlık Hizmetleri Temel Kanununda yapılan düzenlemeler ile sağlıkta şiddet suçlarının cezaları ağırlaştırılmış olmasına rağmen maalesef sağlık emekçilerini hedef alan saldırıların faillerinin etkin soruşturulmadığına, cezaların caydırıcı olmaktan uzak şekilde verildiğine şahit olmaktayız. Bu da sağlıkta yaşanan şiddetin bir nevi cezasız kalmasına ve sağlıkta şiddeti neredeyse teşvik eden sonuçlara yol açmaktadır. Sağlıkta şiddetin sağlık emekçilerinin köleleştirilmesi için kendilerine uygulanan bir araç olduğu bilinmelidir. Kamusal yapıda uzun süredir devam eden ve son dönemde şehir hastaneleri adı altında kamu-özel ortaklığı biçiminde uygulanmaya başlanan özelleştirmelerin ve hastalara “müşteri” sıfatını yerleştirme çalışmalarının, sağlık emekçilerinin güvenli çalışma ortamlarının olmamasının, bulunduğumuz ekonomik ve siyasi ortamın, ülkemizde, iktidarlar düzeyinde dahi normalleştirilen şiddet ve nefret söylemlerinin, ülkede adalete duyulan güvensizliğin etkilerini de görerek, bütünlüklü bir mücadele gerektirdiğini biliyor ve uyarıyoruz: Ülkeyi yönetenleri sağlıkta şiddeti görmezden gelen, kışkırtan söylem ve politikalardan vazgeçmeye, etkin bir sağlıkta şiddet politikası için tabip odaları ve sağlık emek örgütleriyle birlikte hareket etmeye, onların talep ve önerilerini dinlemeye çağırıyoruz.”