Dün akşam saatlerinde Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı tarafından yapılan açıklama bazı basın kuruluşları tarafından “Memura, memur emeklisine %35 maaş zammı” gibi başlıklarla kamuoyu ile paylaşılmıştır. Ancak daha gün bitmeden ek protokolle yapılması planlandığı ifade edilen maaş zammının arkasından yine kümülatif yalanlar çıkmıştır.
Bilindiği üzere yaklaşık iki hafta önce bizzat Cumhurbaşkanı tarafından yapılan açıklama ile iktidarın düşük faiz – rekabetçi kur olarak formüle edilen “yeni” bir ekonomik modele geçtiği açıklanmıştır. Türk Lirasının başta ABD Doları ve Euro olmak üzere yabancı para birimleri karşısında adeta pula dönüşmesini izlemeye, Çin modeli ile ülkeyi ucuz emek cennetine çevirmeye, emekçi tüm kesimleri köleliğe mahkum etmeye dayalı söz konusu modele tepkiler çığ gibi artmaya devam etmektedir.
Maaşları, ücretleri her geçen gün zam yağmuru ile eriyen, bizzat iktidar tarafından yapılan Çin modeli açıklamaları ile geleceğe ilişkin umutları karartılmak istenen milyonların artan tepkisi AKP iktidarını her geçen daha fazla zorlamaktadır. Dolayısıyla AKP zaten istim üzerinde olan iktidarının ömrünü daha fazla uzatmak için yine en iyi bildiği yola, algı yaratma yoluyla umut pazarlamaya sarılmıştır.
Geçtiğimiz günlerde doktorlara, öğretmenlere yönelik iyileştirmelere ilişkin Cumhurbaşkanınca duyurulan tırnak içinde müjdeler söz konusu algı operasyonunun bir parçası olarak yansımıştır. Dün akşam saatlerinde Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı tarafından yapılan açıklama ise bunun son halkasıdır.
Söz konusu açıklamada “kurda yaşanan hareketlilikten kaynaklanan ekonomik dalgalanmalar nedeni ile güncellemeye gerek duyulduğu ” ifade edilmiştir. Basın ve Halkla İlişkiler Müşavirliği tarafından yapılan yazılı açıklamada ek protokol ile yapılması planlanan maaş artışı oranlarına ilişkin bir rakam veya oran telaffuz edilmemiştir. 2022-2023 yıllarını kapsayan ‘toplu sözleşmede’ önemli kazanımlara imza atıldığı iddia edilen açıklamada, “Memur ve memur emeklilerinin maaşlarına yüzde 30 ile yüzde 35 arasında değişen kümülatif artış oranları ve enflasyon farklarından oluşan zam yapıldı” denilmiştir.
Böylece son toplu sözleşmede hem Çalışma Bakanlığı hem de teklif ettiği rakamın yaklaşık üçte birine denk gelen oranlara imza attığı yetmiyormuş gibi “bütçeden hakkımızı refahtan payımızı aldık” gibi bir garabete de imza atan malum konfederasyonun diline doladığı çarpık kümülatif rakamlar tekrar edilmiştir.
Hemen ardından bazı medya kuruluşları “memura ve memur emeklisine yüzde 35 zam” başlıklı son dakika haberleri servis etmeye başlamıştır. Bu da yetmemiş olacak daha sonraki saatlerde kameraların karşına geçen AKP Genel Başkanvekili Numan Kurtulmuş, “Tüm memur ve emeklilerin maaşlarını yüzde 30-35 seviyelerinde artırma kararı aldık. Ayrıca zamları sadece doktorlara değil, sağlık çalışanlarımızı da ekleyerek yolumuza devam ediyoruz” diye konuşmuştur.
İşin garip tarafı Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı şu saate kadar söz konusu haberlerin gerçeği yansıtmadığına, %30 – %35 oranlarının 2022 yılı için %5+%7, 2023 yılı için %6+%8 ve enflasyon farkı içeren son “toplu sözleşmenin” rakamlarına ilişkin kendi kümülatif verilerinden ibaret olduğuna ilişkin bir düzeltme açıklaması yapmamıştır.
KESK olarak elbette ki kamu emekçilerinin ve emeklilere maaşlarında ek protokolle %30- %35 gibi bir oranda artış yapılmasını herkes gibi biz de istiyoruz. Bu noktada yapılması planlanan ek protokolün toplu sözleşme düzeneği içerisinde konfederasyonların görüş ve talepleri alınarak gerçekleştirilmesi gerektiği açıktır.
Öte yandan başta altı milyon kamu emekçisi ve emeklisi olmak üzere tüm kamuoyunu ek maaş artışı konusunda yanıltan haberlere, açıklamalara kayıtsız kalmamız da beklenemez.
Öncelikle ekonomik model olarak emekçilere kölelikten başka bir şey vaat etmediğini açıklayan mevcut iktidarın böyle bir adım atmaya yanaşmasının hayli zor olduğu açıktır.
Kaldı ki eğer iddia edildiği gibi altı milyon kamu emekçisinin ve emeklinin maaşlarında %30 -%35 gibi bir ek zam kararı alınmış olsaydı kamuoyunun bu gelişmeyi duyacağı adres ne Çalışma Bakanlığı ne de AKP Grup Başkanvekili olurdu.
Bilindiği üzere mevcut rejiminde sağlıktan eğitime, asgari ücretten, elbette ki bir ekonomist olarak faizden kura kadar hemen her alana ilişkin önemli açıklamalar Cumhurbaşkanınca devralınmıştır. Cumhurbaşkanlığı, Türkiye’de sonradan altı boş da çıksa yandaş medyanın tabiri ile “müjdeleri” verecek tek adrese dönüştürülmüştür.
Diyelim ki tüm bunlar atlanmış, Katar’a gitmesi de fırsat bilinerek kamu emekçilerine, emeklilere belirtilen oranlarda ek zam müjdesi Cumhurbaşkanı yerine başkaları tarafından verilmiş olsun. Dün ak dediğine bugün kara, kara dediğine ak diyen bir iktidar için bu da çözülmeyecek bir sorun değildir. Nitekim asgari ücret artışı konusunda bir hafta önce “Bugüne kadar olmuşun çok çok fevkinde bir artış olacak” diyen Cumhurbaşkanı dün yaptığı açıklama ile “İşverenin de alınan karardan memnun olması lazım” noktasına geçmiştir.
Öte yandan mevcut hayat pahalılığında maaşları adeta buharlaşan kamu emekçileri ve emeklikleri elbette ki %30 veya %35 gibi zam oranlarını aşan, insanca yaşamaya yetecek bir geliri fazlası ile hak etmektedir.
Kamu emekçileri ve emeklileri iktidarın ve aynı –paralel çizgide olan malum konfederasyonun artık hepimizi usandıran kümülatif hesap çarpıtmalarının hiçbir karşılığının kalmadığı zorlu bir süreçten geçmektedir.
- TÜİK tarafından açıklanan verilere göre son bir yıllık genel enflasyon %21,3 iken gıda enflasyonu %27’yi aşmıştır.
- Resmi veriler ile ne kadar çarpıtılmaya, perdelenmeye çalışılsa da hem emek örgütleri olarak bizlerin hem de bağımsız iktisatçıların verileri, bunlardan daha da önemlisi halkın kendisi mutfakta, çarşıda, pazarda yaşadığı gerçek enflasyon %50’yi aşmıştır.
- Dört kişilik bir ailenin açlık sınırı 3 bin 200 TL’ye, yoksulluk sınırı 10 bin 500 TL’ye dayanmıştır.
- Bu yılın başında 3.930 TL olan en düşük kamu emekçisi maaşı enflasyon farkı ve toplu sözleşme artışı ile Temmuz ayında 4.239 TL olmuştur. Ancak söz konusu maaş Kasım ayında gelir vergisi dilimi etkisi ile 4.154’TL’ye düşmüştür.
- Ocak ayında 3.930 TL olan en düşük kamu emekçisi maaşı ile 533 dolar alınabilirken bugün alınan söz konusu maaş ile alınan dolar 232 dolar azalarak 301 dolara inmiştir.
- Buna karşın son bir yıl içinde en düşük kamu emekçisi maaşında yaşanan artış bugün itibari ile %14,5’ tir tir. Bugün resmi enflasyona göre oluşan %7,5 oranındaki enflasyon farkını almak için bile altı ay beklemek zorunda bırakılan kamu emekçileri ve emekliklerinin maaşları gittikçe açlık sınırına yaklaşmaktadır.
Kısacası kümülatif olarak artan gelirimiz değil, giderlerimiz, borçlarımızdır. Kümülatif olarak artan, biriken sorunlarımızdır. Kümülatif olarak artan yoksulluğumuzdur. Kümülatif artan omuzlarımıza yıkılan vergi yüküdür.
Döviz kurundaki artışların, buna bağlı olarak temel tüketim maddeleri başta olmak üzere iğneden ipliğe zam yağmurunun devam ettiği mevcut koşularda talep edilen her seyyanen artışın kısa sürede buharlaşması tehlikesi artmıştır.
Toplu sözleşme adı altında maaş artışları yaşanan gerçek enflasyona göre değil, TÜİK vasıtası ile açıklanan sanal enflasyon verilerine göre yapılan kamu emekçileri ve emeklilerinin maaşları öncesi bir yana sadece son beş yılda %35 erimiştir.
Bu nedenle atılacak ilk adımda son beş yılda yaşanan kaybımız karşılanmak üzere maaşlarımıza ek zam yapılmalıdır. Bunun için:
- Ocak ayından itibaren tün kamu emekçilerinin ve emeklilerin maaşlarında en az yüzde 35 ek artış yapılmalıdır. Hemen ardından en kısa süre içerisinde bugün itibari ile kadük hale gelmiş 6. Dönem toplu sözleşme yerine grev hakkı ile tamamlanmış bir toplu sözleşme masası kurulmalıdır.
- Söz konusu toplu sözleşme ile kamu emekçilerinin ve emeklilerinin maaş artışında dört kişilik ailenin yoksulluk sınırında yaşanan artış oranları temel alınmalıdır. Buna göre mevcut durumda eşi çalışmayan, iki çocuğu bulunan en düşük kamu emekçisinin maaşı aile yardımı, ulaşım yardımı, yakacak yardımı gibi sosyal ödemelerle dört kişilik ailenin yoksulluk sınırı rakamının üzerine çıkarılmalıdır.
- Tüm kamu emekçilerinin maaş artış oranlarında en düşük maaşlı kamu emekçisini yoksulluk sınırı üzerine taşıyan artış oranı temel alınmalıdır. Buna göre örneğin en düşük maaşı alan kamu emekçisinin yoksulluk sınırını aşması için maaşında %40 artış yapılması gerekiyorsa tüm kamu emekçilerinin maaş artışında da aynı oran ( %40) uygulanmalıdır.
- Üç buçuk yıl önce bizzat Cumhurbaşkanı tarafından verilen 3600 ek gösterge konusunda oyalamadan vazgeçilmeli, hiçbir ayrım yapmaksızın tüm kam emekçilerinin mevcut ek göstergeleri 3600’e çıkarılmalıdır.
- Sözleşmeli, taşeron, ücretli, vekil gibi hür türlü güvencesiz istihdama son verilmeli, tüm kamu emekçileri güvenceli-kadrolu istihdam edilmelidir.
- Maaş artışlarının daha cebimize girmeden buharlaşmasına yol açan gelir vergisi dilimi adaletsizliğine son vermelidir. Bunun için mevcutta %15 olan ilk dilim %10’a çekilmeli, asgari ücret vergi dışı bırakılmalı, maaşlarımızın asgari ücret tutarını aşan kısmı için gelir vergisi ilk dilim oranı uygulanmalıdır.
- Tüm ek ödemeler emekliliğe yansıtılmalıdır.
- Başta sağlık ve büro işkollarında olmak üzere bir kamu emekçisine iki hatta üç kişinin işini yükleyen angarya çalışmaya son verilmeli, mevcut personel eksikliği yeterli sayıda kadrolu-güvenceli istihdamla giderilmelidir.
Yıllardır çözüm bekleyen temel konulara ilişkin olarak yukarıda sıraladığımız talepler sadece bizim değil, tüm kamu emekçilerinin talepleridir. Elbette ki bu taleplerin kararlı bir mücadele ortaya konmadan hayat bulması mümkün değildir.
Öte yandan özellikle geçtiğimiz son on yılda yaşananların fragmanı bile danışıklı dövüş oyunları ile kamu emekçilerini resmi enflasyon rakamlarının dayatılmasında başrol oynayıp kendi maaşlarını ‘huzur hakkı’, ‘görev tazminatı’ gibi adlarla katlayanların, yıllık resmi enflasyonun bile %21’i aştığı koşullarda yoksulluk sınırının yıllık %20 arttığını iddia edecek kadar hesaptan kitaptan anlamayanların kamu emekçilerinin temel talepleri için mücadele etmek gibi bir derdi olmadığını defalarca ispatlamaya yetmektedir.
Bugün tek çıkar yolumuz“hak verilmez mücadele ile alınır” ilkesini temel alan ortak bir mücadele yürütmekten geçmektedir. İktidarda kimin ya da kimlerin olduğuna bakmaksızın çeyrek asırdır bu temel ilkeden taviz vermeden yarın 26. Yaşına basacak olan bir konfederasyon olarak, KESK olarak tüm kamu emekçilerine çağrımızı yeniliyoruz.
İnsanca Yaşamaya Yetecek Bir Gelir, Güvenceli İstihdam ve Gelecek İçin, 18 Aralık’ta İzmir ve Diyarbakır’da, 19 Aralık’ta İstanbul ve Ankara’da hayata geçireceğimiz “Geçinemiyoruz! İşsizliğe, Yoksulluğa Hayır! Emekten, Halktan Yana Bütçe İstiyoruz!” mitinglerinde omuz omuza vermeye çağırıyoruz.
KESK Yürütme Kurulu