Adil yargılama talebi ile 5 Şubat tarihinde başlattıkları açlık grevini 5 Nisan’da ölüm orucuna dönüştüren tutuklu avukatlar Ebru Timtik ve Aytaç Ünsal’ın Adli Tıp Kurumu’nun “sağlık durumları nedeniyle cezaevinde kalmaları sakıncalı” raporuna bağlı olarak istedikleri tahliye talepleri İstanbul 37’nci Ağır Ceza Mahkemesi tarafından “tedavileri cezaevi idaresi tarafından yapılabilir” gerekçesi ile reddedildi.
Çağdaş Hukukçular Derneği yapmış olduğu açıklamada “Mahkeme kararı sonrası zorla müdahale amacıyla Aytaç Ünsal’ın Kanuni Sultan Süleyman Eğitim ve Araştırma Hastanesine, Ebru Timtik’in ise Bakırköy Sadi Konuk Hastanesine kaçırıldıkları” ifade edilmiştir.
Adil yargılama talebi ile başlattıkları açlık grevini ölüm orucuna çeviren avukatların istemleri dışında zorla hastaneye götürülmelerini kaygıyla izliyor, “zorla beslenme”nin bir insan hakkı ihlali olduğunu bir kez daha ifade ediyoruz.
Açlık grevi yapan kişiye isteği dışında yapılan zorla müdahaleler ve ilk beslenme sırasında uygulanan yanlış bakım ölüm veya sakatlık riskini artırmaktadır. Bu nedenle açlık grevindeki kişilere zorla besleme uygulaması, bu yönde emir verilmesi ya da bu tür uygulamalara yardımcı olunması asla kabul edilemez.
Malta Bildirgesi “karar verme” yeterliği olan bir açlık grevcisinin kendi isteğine aykırı olarak enteral ya da parenteral beslenmesine yönelik her tür müdahale “zorla besleme” sayılır. Zorla besleme etik açıdan hiçbir zaman kabul edilemez. Kişinin yararı gözetilse bile tehdit, zorlama, güç ya da fiziksel kısıtlamalar eşliğinde uygulanan besleme insanlık dışı ve aşağılayıcı muamelenin bir biçimidir. Bunun kadar kabul edilemez bir uygulama da diğer açlık grevcilerini sindirmek ya da açlık grevini sonlandırmaya zorlamak amacıyla başka tutukluların zorla beslenmesidir.”
Dünya Tabipler Birliği Malta Bildirgesi uyarınca “kişilere zorla müdahale edilmesi etik ilkelere aykırıdır.”
İnsan Hakları ve Biyotıp Sözleşmesi “Sağlık alanında herhangi bir müdahale ilgili kişinin bu müdahaleye özgürce ve bilgilendirilmiş bir şekilde muvafakat etmesinden/onam vermesinden sonra yapılabilir” denmektedir.
Yukarıda ifade ettiğimiz gerekçelerde de göz önüne alınarak kişilerin muvafakatı olmaksızın herhangi bir sağlık müdahalesinin yapılması mümkün değildir.
Bilinci kapalı veya iradesini ifade edebilme durumunda ise yine İnsan Hakları ve Biyotıp Sözleşmesi kişinin yasal temsilcisinin onayına işaret etmektedir. Yasal bir temsilcinin olmadığı ve acil tıbbi müdahalenin gerektiği durumlarda, daha önceden hastanın bu müdahaleye onam vermeyi reddettiğini gösteren bir ifadesi yoksa hastanın onamı verdiği varsayılarak tıbbi müdahale yapılabilir.” demektedir.
Açlık grevcileriyle ilgilenen sağlıkçılar otoriteye karşı sorumlulukları ile hastalarına karşı sorumlulukları arasında da bir ikilem yaşayabilirler. Ancak bilinmelidir ki öncelikle hastalarına karşı sorumludurlar.
Sağlıkçılar değerlendirmelerinde tarafsız olmalı, üçüncü kişilerin kararlarını etkilemesine, gereksiz girişimler gibi etik dışı uygulamalar için baskı yapmasına izin vermeyerek, Malta Bildirgesi’ne uygun davranmalıdırlar.
Sağlıkçıları baskı, tehdit vb. yöntemlerle insan haklarına aykırı bir tutum almaya zorlamak da suçtur. Ölüm orucundaki avukatların sağlık durumunun ve olası hak ihlallerinin yakından takipçisi olmaya devam edeceğimizi kamuoyuna saygıyla duyururuz.