Dünyanın pek çok ülkesinde yüksek oranda ölümler yaşanmasına yol açan, artık bir kitle imha silahı gibi işlev gören koronavirüs, tüm dünyayı etkisi altına almış durumda. Dünya genelinde farklı ülkelerde yaşananlara baktığımızda konunun belirsizliğini koruduğunu görebiliriz. Bu süreçte ülkemizde şimdiye kadar yaşananlara baktığımızda ise sürecin doğru yürütüldüğüne ve yeterli önlem alındığına dair kaygılarımız artmaktadır.
Çin’de ve ardından İran’da başlayan salgın krizinin hemen başında bu ülkelerle irtibatın kesilmemesi, umreye gideceklere izin verilmesi ve dönüşlerinde kesin bir karantina uygulaması yapılmaması, enfekte olan hasta sayılarının şeffaf olarak toplumla paylaşılmaması, hükümete yönelik güveni iyice yok etmiştir.
Hükümetin verdiği bilgilere güvenmeyen halk, doğru bilgi almak için sosyal medyaya yüklendiğinde konu daha da karışık hale gelmiş; yanlış, kasıtlı, teyit edilmemiş bilgiler ortamı kaosa sürüklemiş, vatandaşın panik yapmasına neden olmuştur.
Öncelikle bu salgın ile mücadele toplumsal bir mücadele olarak örgütlenmelidir. Mesele siyasi ikbal ve ekonomik kar ekseninde ele alındığı ölçüde bütün bir ülkenin “bağışıklığı” zarar görmektedir.
18 Mart 2020 tarihinde Çankaya Köşkünde düzenlenen “Koronavirüs ile Mücadele Eşgüdüm Toplantısı”na davet edilmeyen ve bu salgının ilk gününden itibaren konuya dair kapsamlı çalışmalar yapan emek ve meslek örgütleri olarak şunu ifade etmek isteriz ki; koronavirüs salgınının yol açabileceği sosyal tahribat, ayrımcı, kutuplaştırıcı yaklaşımlarla daha da derinleşmekte, ülkenin ve halkın sağlığını onarılması zor bir biçimde tehdit etmektedir.
Cumhurbaşkanı’nın yaptığı açıklamalar toplumda güveni tesis etmemiş, tam tersine sadece sermayeye güven veren, çalışanı, işsizi, esnafı, kriz mağdurlarını, yoksulu yok sayan bu tedbirler devlete olan güvene de son noktayı koymuştur.
Yaşananlar açıkça göstermektedir ki, bu kriz aslında, sağlık alanının ticarileştirilerek halkın nitelikli, eşit, ulaşılabilir, ücretsiz sağlık hizmeti almasını engelleyen neoliberal anlayışın bir soncudur. Bu krizden ancak toplumsal dayanışmayı yükselterek en az hasarla çıkabiliriz.
Biz emek ve meslek örgütleri DİSK, KESK, TMMOB ve TTB olarak, üyelerimize ve halka karşı görevimizin bilinciyle, iktidara bir kez daha sesleniyor, bu bağlamda yapılabileceklere ilişkin önerilerimizi kamuoyuyla paylaşmak istiyoruz:
- Bu süreçte bir kez daha görülmüştür ki; bilime, eğitime ve sağlığa daha fazla değer verilmelidir. Bugünlerde kısıtlı imkânlarla, canla başla çalışan sağlık çalışanlarına özellikle çok teşekkür ediyoruz ve onların daha güvende görev yapabilmeleri, morallerinin yüksek tutulması için her türlü imkânın öncelikle seferber edilmesini talep ediyoruz.
- Önümüzde kötü örnek oluşturan ülkelerde yaşananlar da dikkate alınarak olası en kötü senaryoya göre eylem planları hazırlanmalı, kriz anında kentin tüm imkânları (mekân, araç, ekipman vb.) kullanılabilmelidir.
- Mümkün olan işlerde ve işyerlerinde uzaktan çalışmaya geçilmeli, zorunlu mal ve hizmetlerin üretilmediği ve virüsten korunma koşullarının sağlanamadığı tüm işyerlerinde çalışanlar derhal ücretli izne çıkarılmalıdır.
- Zorunlu mal ve hizmetlerin üretildiği veya gerekli önlemlerin alınabildiği faaliyetini sürdüren işyerlerinde çalışan ebeveynlerden birine ve risk grubunda olanlar ile 60 yaş üstü çalışanlara acil ücretli izin verilmeli; çalışmak durumunda olanların sağlık koşulları için önlemler artırılarak azami düzeye yükseltilmelidir.
- En düşük emekli aylığı asgari ücret düzeyine çekilmelidir. Koronavirüsle mücadele döneminde 1000 TL destek eklenerek risk grubundaki bu kesimler korunmalıdır.
- Kamu ve özel sektörde bireysel ve toplu işten çıkarmalar yasaklanmalıdır.
- Fahiş fiyatlarla fırsatçılık yapanlara göz yumulmamalı, denetimler artırılmalı, fırsatçılık yapanlara yaptırımlar uygulanmalıdır.
- Alt gelir gruplarının temel gıda ve hijyen maddelerine erişimi için kamu kaynaklarına başvurulmalıdır. Virüsten koruyucu ürün ve malzemeler (maske, kolonya, sıvı sabun vb.) başta dar gelirliler olmak üzere halka ücretsiz dağıtılmalıdır.
- Yoğun kalabalıkların bir arada bulunduğu mülteci geri gönderme merkezlerinde gerekli tedbirler maksimum düzeyde alınmalı, bu merkezlerde olmayan mülteciler için de alt gelir gruplarıyla benzer şekilde hijyen ve temel gıda malzemesi temini kamu kaynaklarıyla sağlanmalıdır.
- Ekonomideki olumsuz gelişmelere paralel olarak işsizlikte yaşanabilecek artışlara karşı işsizlik sigortası ödeneğinden yararlanma koşulları kolaylaştırılmalıdır. İşsizlik sigortası ödeneği alabilmek için son üç yılda 600 gün çalışma koşulu virüsle mücadele döneminde 90 güne indirilmelidir. Salgın sürecinde işsizlik maaşı kesilecek olan çalışmayan yurttaşlara bu maaş verilmeye devam edilmelidir.
- Tüketici, konut ve taşıt kredileri ile kredi kartı borçları ve elektrik, su, doğalgaz ve iletişim faturaları salgın riski boyunca ertelenmelidir.
- Bu süreçte vatandaşların sağlığa erişimi ücretsiz olmalıdır.
- Sağlık kurumlarındaki eksikliklerin giderilmesi sağlanmalı ve Covid-19 şüphesi olan her olguya test yapılabilecek duruma getirilmelidir.
- Salgın sürecinde, özel sağlık kuruluşları kamu kontrolüne geçirilmelidir.
- Yerellerde, il/ilçe bazında belediyelerin ve muhtarlıkların önderliğinde DKÖ, meslek odası ve sendika temsilcilerinin de içinde yer aldığı kriz masaları kurulmalıdır.
- Adalet Bakanlığı açıklamalarına göre Ocak 2020 itibariyle 355 hapishanede 11 bin civarında kadının içinde olduğu 294 bin tutuklu/hükümlü bulunmaktadır. Cezaevlerinde 3 bin 100 çocuk hükümlü ve tutuklu bulunurken, 780 çocuk ise anneleri ile birlikte cezaevlerinde kalmaktadır. Korona virüsü salgını nedeniyle birçok ülkede cezaevlerinde ayrımsız tahliyeler başlatılırken ülkemizde iktidarın siyasi tutuklu ve hükümlüler dışındakileri kapsayacak bir çalışmayı hızlandırdığını açıklaması kabul edilemez. Biliyoruz ki, son yıllarda çok sayıda muhalif gazeteci, akademisyen, aydın, milletvekili, belediye başkanı, avukat, öğrenci, sendika yöneticisi/üyesi “terör soruşturması” adı altında tutuklanmıştır. Dolaysıyla cezaevlerinde öncelikle tutukluların hızla tahliyesi sağlanmalı; yaşam hakkı ve ifade özgürlüğü esas alınarak siyasi tutuklular, gazeteciler, yaşlılar, hasta mahkûmlar, çocuklar tahliye edilmeli, infazlar ertelenmelidir.
- Sağlık emekçileri için alkışlar yetmez, koruma önlemleri artırılmalı ve ek tazminat verilmelidir.
Biz DİSK, KESK, TMMOB ve TTB olarak bir kez daha bu acil ve tarihi uyarımızı yapmayı bir sorumluluk olarak görüyor, duanın, kolonyanın yeterli olmayacağını, küresel krizin aşılması için bilimi esas alan toplumsal dayanışmaya ihtiyacımız olduğunu bir kez daha vurgulayarak, ülkeyi yönetenleri yarın çok geç olmadan yukarıda sıraladığımız önlemleri hayata geçirmek için somut adımlar atmaya davet ediyoruz.