İzmir’de sağlık emek ve meslek örgütleri, 15 Mart’ta Ankara’da yapılacak Büyük Beyaz Miting’e çağrı yaptı.
Eş Genel Başkanımız Gönül Erden ve TTB Merkez Konseyi Başkanı Sinan Adıyaman, İzmir’de sağlık emek ve meslek örgütü temsilcileri ile bir araya geldi. Yapılan toplantının ardından basına açıklama yapan sağlık emek ve meslek örgütleri 15 Mart’ta Ankara’da yapılacak olan Büyük Beyaz Miting’e çağrı yaptı.
Sağlık emek ve meslek örgütleri adına açıklamayı yapan TTB Merkez Konseyi Başkanı Sinan Adıyaman şöyle konuştu: “1.500 hastane, 27.000 eczane, 7.500 ASM’de ve 150’yi aşan ağız diş sağlığı merkezi ile binlerce muayenehanede 350 milyonu bulan muayeneyi, 5 milyon ameliyatı – girişimi yapan, 2 milyar kutu ilacı hastalara ulaştıran, milyonlarca hastanın bakımını, enjeksiyonunu, pansumanını gerçekleştiren bu ülkenin sağlık çalışanları olarak; güvenceli bir çalışma ortamında, yüksek enflasyon ve pahalılığa ezdirilmeyen ücretlerle, emeğimizin karşılığını alarak çalışmak istiyoruz. Aciller başta olmak üzere sağlık hizmet sunumunun her yer ve aşamasında yaygınlaşan şiddetin güven ve meşruluğunu; ülkemizde yaygınlaşan kutuplaştırıcı-çatışmacı dilden, sağlık sisteminde mobbinge varan yönetici-idareci tutumundan, taşeronlaştırma başta olmak üzere güvencesiz çalıştırma modellerinin yaygınlığından aldığını çok iyi biliyoruz. Ya emeğimizi yok sayan sağlıktaki bu şiddet duracak, ya da sağlık sistemi. Başta, her gün ortalama 40 sağlık çalışanının yaşadığı fiziksel, psikolojik ve sözel şiddetin sona ermesini, TBMM’de bekleyen “sağlıkta şiddeti önleme yasa tasarısının” yasalaşmasını, yeni ölümler yaşanmadan önerdiğimiz acil tedbirlerin alınmasını sağlamak için; her geçen gün değersizleştirilen ve piyasanın sıradan bir unsuru, maliyet kalemi haline getirilmeye çalışılan emeğimizin karşılığını alabilmek için, Hekim, diş hekimi, eczacı, veteriner, psikolog, biyolog, hemşire, laborant, sosyal hizmet uzmanı, diyetisyen, sağlık memuru, ebe, acil tıp teknisyeni, anestezi teknisyeni, radyoloji teknisyeni, çevre sağlığı teknisyeni, onkoloji teknisyeni, optisyen, fizyoterapist, aile sağlığı çalışanı, tıbbi sekreter ve sağlık hizmet sunumunda yer alıp burada adını anamadığımız bütün mesai arkadaşlarımızla ve sağlık hakkına sahip çıkıp sağlıktaki şiddetin kendisine ve hastasına da zarar verdiğini düşünen yurttaşlarımızla birlikte 15 Mart Pazar günü Ankara’da Büyük Beyaz Miting’de buluşuyoruz. Dünyanın hiçbir ülkesinde sağlık çalışanlarının öncelikli talebi şiddetin engellenmesi olmadı. Sağlık çalışanlarının emeği bu kadar değersizleştirilip böylesi fiili ve sözlü şiddete maruz bırakılmadı. Dünyanın hiçbir ülkesinde sağlık hizmetini sunan yüz binlerce insan geçinme telaşının yanı sıra her an şiddete maruz kalabilirim tedirginliği ile işine gitmedi. İş güvenceleri taşeronlaştırma, sözleşmeli, staj vb. adlar altında yok edilmeye çalışılırken, ücretleri güvencesiz performans ve hakediş sistemlerine terk edilmedi. Çalışma hakları “güvenlik soruşturmaları” gerekçesi ile ellerinden alınmadı. Mesleki yıpranmadan doğan hakları bu kadar görmezden gelinmedi. Ülkemizin hiçbir döneminde sağlıkta iş barışı bu derece bozulmadı. Gece gündüz demeden, haftanın 7, yılın 365 günü, milli bayramlardan dini bayramlara, metropollerden ücra köylere kadar her yerde ve her anda sağlık hizmeti sunmaya çabalayan sağlık çalışanlarına karşı şiddet uygulanması hoşgörüyle karşılanıp sağlık çalışanları bu kadar suçlanmadı. Ülkemizin hiçbir döneminde yaşanan bunca şiddete ve mağduriyete rağmen sonuç alıcı, caydırıcı adımlar atmayan kendi sağlık çalışanlarına ve çalışanların emeğine bu düzeyde sahip çıkmayan bir sağlık otoritesine rastlanmadı. Ülkemizin sağlık hizmetini sırtlanmış sağlık meslek mensupları olarak, sürekli şiddete uğrama tedirginliği ile çalışmak istemiyoruz. Bireysel eksiklik ya da hata yapan sağlık çalışanları hakkında her hizmet kolunda olduğu gibi gerekli şikayetlerin yapılması anlaşılabilir. Eğer bireysel kusur varsa hukuki ve mesleki takibat istenebilir. Ama hiç kimsenin, hiçbir gerekçeyle sağlık çalışanlarına saldırmaya, öldürmeye, taciz etmeye hakkı bulunmuyor. Sağlık çalışanlarının sağlık piyasasının şiddete maruz bırakılabilecek dişlileri olarak gören, emeğini, mesleki kimliğini değersizleştiren bu anlayışı esastan reddediyoruz. Hasta ve yakınlarının taleplerinin karşılanmadığı, beklentileri dışında bir tablo ortaya çıktığı, idari ya da sisteme dair bir tıkanıklıkla karşılaştıkları ya da tıbbın gerektirdiği her şey yapıldığı halde beklenebilecek olumsuz bir tıbbi durumun ortaya çıktığı ilk anda sağlık hizmetini sunanlara karşı öldürmelere varan şiddet girişimlerine başvurması olağan bir sürecin sonucu değildir. Bu tutum, bu saldırganlık, bu vahim tablo sürdürülebilir hiç değildir. Sağlık ortamındaki şiddet münferit olaylar, hoş görülebilir insani tepkiler olmaktan çoktan çıktı. Buradaki karanlık ve ölümcül tablo yetkililer tarafından görülmekte ama bir türlü harekete geçilmemektedir. Sürekli ‘kırmızı pazartesiler’ yaşamak istemiyoruz. Herkesin geldiğini hissettiği ve önlemek için kılını kıpırdatmadığı cinayetleri takip etmek değil hastalarımızı tedavi etmek, mesleğimizi yapmak istiyoruz. Sağlık hizmetini sunarken, başka hayatları kurtarmaya çalışırken kendi canımızdan olmak istemiyoruz. Sağlık hizmetlerindeki aksamalar asla ve asla sağlık çalışanlarının üstüne yıkılamaz. Sağlıkta şiddet yapısaldır. Ülkedeki genel politik ve toplumsal atmosferden, yoksulluk, işsizlik gibi ekonomik olgulardan bağımsız değildir. Ekonomik, politik ve toplumsal alanda sorunlar derinleştikçe, sağlık alanında da sorunların çığ gibi büyüyeceğini ve sağlıkta şiddetin artacağını herkesin görmesi gerekir. Bu sorunların sağlık çalışanları olarak üzerimize bir yandan hak kaybı ve yoksullaşma, diğer yandan da maruz kalınan şiddette artış olarak dönmesini kabullenmiyoruz. Emeğimizi değersizleştiren, ücretlerimizi ezdiren, çalışma koşullarımızı her geçen gün zorlaştıran yönetim anlayışı değişinceye; sağlıktaki bu ölümcül şiddeti tam olarak ortadan kaldıracak yasal düzenlemeler yapılıncaya; önerdiğimiz tedbirler alınıncaya; hasta- sağlık çalışanı ilişkisini insani boyuta taşıyacak toplumsal – kültürel iklim oluşuncaya ve buna uygun sağlık politikaları tesis edilinceye kadar bu konuda mücadeleyi hep birlikte yükseltmekte kararlı olduğumuzu göstermek üzere; ülkemizin 81 ilinden, üyemiz olan ve üyemiz olmayan bütün sağlık çalışanlarıyla, emeklilerimizle, göreve başlatılmayan atama bekleyen genç meslektaşlarımızla ve geleceğimizi oluşturan her branştan tıp, hemşirelik, diş hekimliği, eczacılık, veteriner hekimlik, psikoloji, sosyal hizmetler ve sağlık bilimleri öğrencisi binlerce kardeşlerimizle birlikte; otobüsler, trenler, uçaklar ve arabalarla 15 Mart günü Ankara’nın yolunu tutacak ve bu ülkede sağlık ortamının şiddetten arındırılması için on binlerce sağlıkçı olarak tek bir sesle haykıracağız; sağlıkta şiddet sona ersin, sağlık çalışanları köle değildir. Biz sağlık çalışanları, emeğimize ve mesleğimize sahip çıkacağımız mücadelemizle sağlıktaki şiddet iklimini sonlandırarak; görevimiz olan sağlık hizmetini şiddetsiz ve barışçıl bir ortamda, aldığımız bilimsel eğitimin gereklerini yerine getirerek ve halkımızın ihtiyaç duyacağı nitelik ve gereklilikte sunmayı başaracağız. Aldığımız eğitimin, bize yüklenen toplumsal ve kamusal sorumluluğu yerine getirecek, emeğimizin karşılığını alacağız! Bizler yaşamak ve yaşatmak istiyoruz.”
Basın toplantısında söz alan Eş Genel Başkanımız Gönül Erden şöyle konuştu: “Sağlık ve Sosyal Hizmet Emekçileri Sendikası adına hepinizi selamlıyorum. Sorunlarımız çok fazla ve her geçen gün de artarak devam ediyor. Sorunlarımız görmezden geliniyor ve tüm çabamıza rağmen sorunlarımıza da, çözüm önerilerimize de kulaklarını tıkayıp, gözlerini kapatmaya devam ediyor siyasi iktidar ve sorumlu bakanlıklar. Şiddet en temel sorunlarımızdan biri ve işte yine İzmir’de Bayraklı Adliyesi’ndeydik, bir hekim arkadaşımız çok büyük bir şans eseri hayatta kaldı, onun duruşmasındaydık. Ama bu kadar şanslı olmayan arkadaşlarımız var, onlarca arkadaşımız sağlıkta şiddet sonucu hayatını kaybetti maalesef. Öldürülüyoruz, her gün onlarcamız sözlü, fiziksel, duygusal, psikolojik, her türlü şiddete maruz kalıyor, on binlerce beyaz kod başvurusu var. Ama biz sağlık emek meslek örgütleri inatla, ısrarla bu şiddete karşı “çözüm önerilerimiz var, gelin konuşalım, birlikte çözelim” dememize rağmen herhangi bir adım atılmıyor. En son bir torba yasada sağlıkçılara şiddete karşı bir yasa çıkıyor diye müjde verdiler bize, ama o torbadan bize yine şiddeti engellemeye dönük bir yasa değil, yine sağlık emekçilerine şiddet çıktı aslında. Biz bir kez daha şiddete maruz kaldık. Torbaya koydukları yapbozlarla bir türlü bir yere oturmayan ama her defasında sağlığı daha fazla ücretli hale getiren, ticarileştiren, emeğimizi daha fazla sömüren, bizi daha fazla değersiz kılan, ücretlerimizi her geçen daha da eriten Sağlıkta Dönüşüm Programı kalkmadan şiddeti çözemeyiz. Bu çok net bir şekilde ortada, o yüzden Sağlıkta Dönüşüm Programı yani sağlıkta yıkım programının kalkması gerekiyor, iptal edilmesi gerekiyor. Hem yapısal olarak hem de yasal olarak çözüm önerilerimiz var. Bugün TTB’nin hazırladığı ve sağlık emek ve meslek örgütlerinin de desteklediği, ortaklaştığı yasa önerisi de var. Ama biz şunu çok net biliyoruz. Salt güvenlikçi politikalarla, salt cezalarla bu işin önüne geçemeyeceğiz elbette. Bizler dayak yedikten sonra, öldürüldükten sonra cezalandırmak yetmez, onu önlemek lazım. Taleplerimizle 15 Mart’ta beyaz uyarıda bulunacağız, 17 Nisan’da da bulunduğumuz her yerde yaşamak ve yaşatmak istiyoruz diyerek iş bırakacağız. Buradan bütün sağlık ve sosyal hizmet emekçilerini mitinge ve iş bırakmaya güç katmaya, mücadeleye davet ediyoruz.”