9. Dönem 5. Merkez Temsilciler Kurulumuz (MTK) 25-26 Ekim 2018 tarihlerinde Ankara’da Eğitim-Sen Genel Merkez toplantı salonunda gerçekleştirildi.

Divan oluşumu ve emek-demokrasi-barış şehitleri için yapılan saygı duruşunun ardından toplantının açılış konuşmasını yapan Eş Genel Başkanımız İbrahim Kara, AKP’nin 16 yıllık iktidarı boyunca sermayenin ranttan sınırsızca yararlandığına vurgu yaparak, “Kamunun ortak çıkarına ne varsa iktidar eliyle özelleştirildi, emekçilerin sömürüsünü sınırlayan ne kadar araç varsa tasfiye edildi, kadınların kazanılmış hakları teker teker saldırıya uğradı, doğanın talanının önündeki engeller kaldırıldı, gerektiğinde yasalar yetmediğinde yangınlar çıkarıldı. AKP talan düzenini toplumun her kesimine yaydı. Kamuda da özel sektörde de son 16 yılda AKP’yle bir şekilde teması olmayan neredeyse hiç kimse iş imkânına kavuşamadı. Hali hazırda çalışanlar ise iktidara mesafesine göre ödüllendirildi veya cezalandırıldı. AKP tüm bunları yaparken bir taraftan da buna uygun bir toplum yapısı örgütlemeye uğraştı. Evrensel insan hakları kavramına uzak, bireyci-bencil, farklılıklara tahammülü olmayan, sevgisiz, sınıf atlamayı-zenginleşmeyi en önemli şey olarak gören, başarıya giden yolda her durumu meşru sayan, ataerkil, milliyetçi, dindar ve kindar bir toplum yaratabilmek için tüm ideolojik aygıtları seferber etti” diye konuştu.

Kara sözlerine şöyle devam etti: “Ülkenin dört bir yanında yükselen irili ufaklı direnişler ise gelece umut olmaya devam ediyor. Bir yanda kapitalizmin sürekli kriz üreten işleyiş yasaları, Türkiye’nin kapitalist sistemle bağı ve sistemle uyum için izlenen politikaları, Ortadoğu başta olmak üzere dış politikada izlenen yol ve savaş, bütün bunların sonucunda yaşanan ekonomik kriz. Diğer yanda ise direnişlerin yaydığı umut. Kapitalizm, kriz derinleştikçe de krizi aşmak için emeğe ve emekçilere yönelik saldırılarını hız kesmeden yürütüyor. Toplu işten çıkarmalarla işsizlik, iğneden ipliğe temel tüketim malzemelerine yapılan yüksek oranlardaki zamlarla yoksulluk, gelir dağılımındaki eşitsizlik ve adaletsizlik de giderek artıyor. Ülkemiz ekonomik krizin yanı sıra yönetememe krizi ile de karşı karşıyadır. Tek adam rejimine dayalı sistem faşizan uygulamalarla kendi krizinin üzerini örtmeye çalışmaktadır. Kendilerine muhalif olanların, kendileri gibi düşünmeyenlerin cezaevlerine doldurulduğu, tecrit ve izolasyonun yanı sıra hasta tutsakların elleri kelepçeli yaşamlarını yitirmesi, OHAL’ın kararnamelerle kalıcı hale getirilerek emek ve demokrasi güçlerinin çalışmalarının engellenmesi, sokakta yapılacak eylem ve etkinliklerin zorla bastırılması, ek zam v.b. taleplerin ifade edilmesinin neredeyse vatan hainliği ile eşdeğer tutulması, Kürt halkının taleplerinin görünürlüğünün ortadan kaldırılması, önümüzdeki yerel seçimlerde de kayyumların belediyeleri işgal edeceğine dönük açıklamaların yapılması gösteriyor ki, Kürt sorunun çözümüne yönelik olumlu adım atılması bir yana dursun savaş politikasının sürdürülmesi, faşizan uygulamalara ilişkin sadece birkaç örnek. Yönetememe krizi dış politikada da kendisini hissettiriyor. Bugün tüm bu politikalar yüzünden hayatın her alanında hissettiğimiz krize ilişkin yapılan maniple edici açıklamalar, her hafta bir yenisini açıkladıkları ekonomik programlar ve “dolar yakma”, “ipone kırma” seansları kitlelerin gazını almaya, öfkesini söndürmeye yetmiyor. Diğer yandan ise ithal ilaca bağımlılığın etkisiyle ilk olarak hastaların ilaca ulaşamamasıyla kendini gösteren kriz giderek başhekimlerce hayati önem arzetmeyen ameliyatların yapılmaması talimatlarına dönüşmekte, giderek büyümekte. Emeklerimizin karşılığına göz dikilmekte, her gün başka bir hastanede döner sermaye payları ödenmemekte, stajyer öğrencilerin yemeklerinin kesilmesi neresinden bakarsak bakalım tam bir utançtır. Ayrıca kamuda yapacaklarını duyurdukları 60 milyar tasarrufun 10 milyarı sosyal güvenlik alanından olacak olması nedeniyle de emekli, yaşlı, engelli aylıkları, ilaç-tedavi giderleri ve sosyal yardımlara da AKP’nin iç etmek istediği alanlar olarak karşımıza çıkıyor. Bir tarafta Sayıştay raporlarında da görüldüğü üzere sarayda milyonlarla yapılan keyif, diğer tarafta ise kamu kurumlarının bilerek ve isteyerek zarara uğratılması. Bir tarafta 16 yıllık iktidarı boyunca emekçilerin yediği yemekten, aldığı sağlık hizmetinden kesinti yaparak karına kar katan sermaye ve yandaşları, diğer tarafta ise yiyecekten ısınmaya tüm temel ihtiyaçlara ard arda gelen zamlarla yaşam koşulları giderek kötüleşen bizler. Kendi ürettikleri krizi aşmak için var olan haklarımıza saldıranlar, gerçekten uzak popülist söylemlerle emekçileri kandırabileceklerini düşünüyorlar. Oysa müjde diye açıkladıkları uygulamalar ya da düzenlemeler hayata geçmeye başladığında söyledikleri ile yaptıklarının birbirini tutmadığı gözler önüne seriliyor tüm çıplaklığıyla. Emekçileri bir maliyet kalemi olarak gören iktidar, sağlığımızı korumak için alınması gereken önlemleri almamakta ısrar etmekte, bizleri uzun saatler ve yoğun tempoyla çalıştırarak, yöneticiler aracılığıyla üzerimizde baskı kurarak tükenmeye doğru itmekte. Bütün bunlar yetmezmiş gibi iş güvencesinin kırıntılarını da yok edeceklerini, performansa dayalı çalışmanın kamunun her alanda yaygınlaştıracaklarını ilan ettikleri yeni ekonomik programda, hasta memnuniyetinin de performans kriteri haline getireceklerini de söylemekteler. Ne ilginçtir ki; AKP’nin iddiasına göre yüzde 70’lerin üzerine çıkmış olan hasta memnuniyeti biz emekçilere günde en az 30 saldırı olarak yansımaktadır. Artık hastalarımız tarafından düşman olarak görülüyor, öldürülüyoruz. Sağlık alanındaki örgütlü emek ve meslek örgütlerinin yasa talebine kulak tıkayan iktidar, en basit güvenlik önlemleri bile alma konusunda adım atmaktan da imtina ediyor. Tüm bu sorunlara karşı mücadele eden örgütümüz ise; iş yerindeki en küçük sorundan başlayarak, bu sorunların iktidarın sınıfsal tercihleriyle bağını kurarak, diğer taraftan da demokratik hakların kullandırılmamasının sorunlarımızın çözümsüz kalmasının nedeni olduğunu bilerek, ekonomik ve demokratik mücadele yürütmektedir. Bu şekilde hizmet üretmeye mahkûm olmadığımızı, ürettiğimiz hizmetin toplum yararına olması gerektiğini, yönetime tüm emekçilerin katılımının sağlanmasının mümkün olduğunu, emeğimizin karşılığı olan insanca yaşamaya yetecek ücretin en temel hakkımız olduğu bilincini iş yerlerindeki sohbetlerinden başlayarak, giderek tüm emekçilerin ortak bir talebi haline dönüştürmek için emek vermektedir. Her türlü yazılı-sözlü materyalle iş arkadaşlarına ulaşmaya çalışmakta, düzenlediğimiz kampanyalarla üyemiz olan-olmayan tüm emekçilerin haklarına sahip çıkması için çabalamakta, bir taraftan fiili meşru mücadeleyi yürütürken diğer taraftan da hukuki mücadele ile güçlenmenin yollarını aramaktadır. Kamuda hizmet vermesi KHK’larla, yüksek disiplin kurulu kararlarıyla veya güvenlik soruşturması ile engellenmiş arkadaşlarımızın hakkını aramanın sendikal mücadelemizin tam da ortasında olduğunun bilinciyle hareket etmekteyiz. Haksız-hukuksuz şekilde yapılan bu ihraçlarla sadece ihraç edilenler cezalandırılmamakta, kalanlara da gözdağı verilmek, boyun eğdirilmek istenmektedir. Sendikamız üyelerimizin birbirinin omzuna el vermesi ile maddi dayanışma ile yetinmemek; ihraçlar ve güvenlik soruşturmaları konusunda toplumda duyarlılık yaratma ve iktidar üzerinde baskı kurmanın da yollarını bulmak zorundayız. Önümüzdeki dönem sınıfsal çelişkilerin giderek derinleşeceği; emek ile sermaye, saray ile halk arasındaki makasın giderek açılacağı, yandaş medyasına, baskı-zoruna rağmen emekçilerin artık krizden birebir iktidarı sorumlu tutmaya, başka bir yol aramaya başlayacağının sinyallerini verilmektedir. Bu dönemde hiç bir emekçiyi ötekileştirmeden, dışarıda tutmadan, sosyal etkinlikleri, bir araya gelişlerimizi de arttırarak mücadeleyi büyütmeye ihtiyacımız var. Yeni bir mücadele döneminin habercisi bu MTK’da tam da bu imkânlarımızı konuşacağız, yeni ve yorucu bir döneme güçlü bir mücadele programıyla ve birbirimizden güç alarak, umudumuzu tazeleyerek başlayacağız.”

Kara’nın konuşmasının ardından söz alan MTK delegeleri geçmiş süreci değerlendirerek, önümüzdeki dönemin planlamasına dair görüş belirttiler.

MTK üyelerimiz ikinci gün sabah saatlerinde KESK içinde uzun süredir devam eden işgal ve KESK’e yönelik saldırılara karşı KESK önünde bir açıklama yaptı. MTK adına ortak açıklamayı yapan Denizli Şube Denetleme Kurulu Üyemiz Selçuk Göçer, şöyle konuştu: “MTK’mız uzun süredir devam eden işgal durumu karşısında konfederasyonumuz karar organlarında aldığımız kararları sahiplenirken, örgütümüze, örgütümüz şahsında bir bütün emek mücadelesine yapılan saldırıları kabul etmemektedir. MTK’mız değerlerimize sahip çıkma, emek-barış-demokrasi mücadelemizi kararlılıkla yürütme iradesini ifade eder. Yaşasın KESK, yaşasın onurlu mücadelemiz.”

KESK önünde yapılan açıklamanın ardından delegelerin mücadele vurgusunun öne çıktığı konuşmalarıyla devam eden MTK’mız sonuç bildirgesinin okunmasıyla sona erdi. 

 

 

 

 

 

İLETİŞİM: SES – Sağlık ve Sosyal Hizmet Emekçileri Sendikası
Çankaya, Kızılay, Necatibey Cad. No:82 D: 4, 06420 Ankara Telefon: (0312) 232 61 22 e-Posta: [email protected]

×