Konfederasyonumuz 04 Ocak 2018 tarihinde “Diyanet İşleri Başkanlığı Kapatılsın, Yerine Çocuk Parkı Yapılsın!” başlıklı bir basın açıklaması yayımlayarak artan çocuk istismarına, çocuklara ve kadınlara yönelik şiddete, taciz ve tecavüze dikkat çekmiştir.

AKP iktidarının hayatın her alanını siyasal İslam’ın inanç istismarlığı temelinde dönüştürmeyi hedeflediğini vurguladığımız açıklamamızda, bu hedef doğrultusunda hayata geçirilen 4+4+4 uygulaması, Müftülere nikah kıyma yetkisi veren ve nüfus hizmetlerinde değişiklikler getiren yasa gibi düzenlemelerin yaşanan sorunları çözmek bir yana daha da derinleştirmeye hizmet ettiğinin altı çizilmiştir. Diyanet İşleri Başkalığı’nın ise iktidarın toplumun farklı kesimlerini karşı karşıya getirme, bölme işlevi gören inanç istismarında dayalı politikalarına meşruiyet kazandırma kurumuna dönüştürüldüğü ifade edilmiştir.

On beş yıldır iktidarda olanların ‘icazet sendikacılığı’ alanına bir hediyesi olan! malum konfederasyon yönetimi söz konusu açıklamamızdan kendine vazife çıkarmıştır. Bizim açıklamamızın üzerinden beş gün geçtikten sonra ‘açıklama’ adı altında yine kendine yakışanı yapmış, yalana, iftiraya ve hakarete sığınarak konfederasyonumuzu hedef göstermiştir.

2017 enflasyonun açıklandığı günlerde beş milyon kamu emekçisinin ve emeklisinin yaşadığı kayıpların karşılanması konusunda tek cümle etmeyen malum konfederasyon yönetiminin konfederasyonumuza saldırması tesadüf değildir.

Sembiyotik sendikacılığın Türkiye şubesi görevini ifa eden malum yapı imza attığı ‘satış sözleşmeleri’ ile emekçileri nasıl sefalete ittiğinin her açığa çıktığı dönemde aynı yola başvurmakta,  gündem saptırmaktadır. 

Her ağızlarını açtıklarında vesayetten dem vuranlar, satırlarından çamur akan ‘açıklamaları’ ile OHAL-KHK rejimiyle kurulan ‘yeni’ vesayet düzeninin bekçisi ve tetikçisi olduklarını bir kez daha ispat etmiştir.  

Kamuoyu, ‘çamur at izi kalsın” politikasında çıraklıktan ustalığa terfi edenlerin konfederasyonumuz hakkında yıllardır bozuk plak misali tekrar ettiği iftira, yalan ve hakaretlerin yabancısı değildir.

Konfederasyonumuz KESK’in yıllardır kararlılıkla yürüttüğü onurlu mücadelesini göz ucu ile bile olsa takip eden vicdan ve izan sahibi kamuoyunun bu iftira ve yalanlara zerre kadar itibar etmeyeceği açıktır.  Siyasal iktidarın ‘memur’ kolları yönetimi ne kadar uğraşsa da toplumsal hafızalarda yer eden gerçekleri ortadan kaldıramayacaktır.

Ancak bu durum yavuz hırsız misali KESK’i “28 Şubat ve 27 Nisan süreçlerinin destekleyicisi, din düşmanı, millet düşmanı” olmakla itham edecek kadar küfür ve hakarette sınır tanımayanların mesnetsiz açıklamalarına cevap vermeyeceğimiz anlamına gelmemektedir.

KESK’in geleneğinde hakaret ve küfre başvurmak,  boş, ucuz polemiklere girmek yoktur. Bundan sonra da olmayacaktır. Ancak açıkçası aynı seviyeye düşmeden bu saçmalıkların neresinden tutacağımızı bilemiyoruz.

Türkiye’de belli bir güruhun yıllardır KESK’i 28 Şubat sürecinin destekçisi gibi gösterme gayretinde olduğu bilinmektedir.

KESK’in darbeler karşısındaki tutumunu bilmezlikten gelenler, kendileri ile karıştıranlar için tekrar ediyoruz. 

12 Eylül faşist cuntasının işkence tezgâhlarından geçen onurlu kamu emekçileri tarafından kurulan KESK; öne sürdüğü gerekçe, kullandığı yöntemi ne olursa olsun tüm darbelerin asıl hedefinin emekçiler olduğunun ayrımında ve bilincinde olanların mücadele örgütüdür.

KESK; toplumu din, dil, ırk, etnik kimlik, siyasi görüş, kültür, cinsiyet temelinde bölmeye çalışanların her zaman karşısında olmuş, en başından beri yaşadığımız tüm sorunların çözümünün darbelerde değil, gerçek bir demokraside olduğunu savunmuştur.

KESK, örtülü veya aleni, postallı veya postalsız, modern veya post modern hangi sıfatla tanımlanırsa tanımlansın; tüm darbelere, darbe girişimlerine karşı olmuştur. Darbe karşıtı tutumunu sadece kuru sözle değil, her zaman halkın, emekçilerin yanında saf tutan pratiğiyle de ispatlamıştır.

KESK, sonradan “gömlek değiştirmekten” gurur duyanların aksine ne 28 Şubat muhtırası sürecinde ne de 27 Nisan sürecinde yönünü esen rüzgara göre tayin etmemiş, ‘dün dündür bugün de bugün’ pragmatizmine kapılmadığı gibi postal yalayıcılığına da soyunmamıştır.

28 Şubat’ta yapılan MGK toplantısı sonucunda hükümete ‘tavsiye’ adı altında muhtıra verildiğini tüm açıklığıyla ifade edenlerin başında KESK yer almıştır.

Darbelerin ürünü olanların, 15 Temmuz sonrası darbe karşıtı postuna bürünenlerin 12 Eylül ve 28 Şubat süreçlerinde aldıkları pozisyonlar ortadadır. Bugün ağzından ‘vesayet’  kavramını düşürmeyenler 28 Şubat sürecinde yaşanan hukuksuzluklar karşısında sus pus olurken KESK’liler aralarında daha sonra AKP hükümetlerinde bakanlık yapacak olanların da bulunduğu 28 Şubat mağdurlarının hakkını, hukukunu savunmuştur. 

Ayrıca KESK’in, 11 yıl süren ortaklık bozulunca ‘terörist’ ilan edilen yapıya karşı 15 Temmuzdan itibaren değil, en başından beri mücadele eden bir konfederasyon olduğunu bilmeyen yoktur.

11 yıl boyunca söz konusu yapı ile içli dışlı olan, ‘aynı menzile giden farklı yollarda yürüyüp’ 15 Temmuz’da söz konusu yapıya karşı ilan edildiği iddia edilen ancak tüm muhalif kesimleri hedef alan OHAL’e sırtını dayayanların KESK’i darbe destekçisi gibi göstermesi abesle iştigaldir.

KESK; “kendine Müslüman” olanların aksine herkes için özgürlük talep etmiş, iktidarda kimin olduğuna bakmaksızın, bedeli ne olursa olsun emekçilerin haklarını her platformda sonuna kadar savunmuştur.

Bunun için her zaman emek ve demokrasi düşmanlarının, darbelerin ürünü iktidarların ve onların tetikçilerinin hedefinde olmuştur. Bugün de aynı çevrelerin ve bu çevrelerce emek mücadelesinin içine Truva atı olarak yerleştirilenlerin hedefinde olmamız bizim için şaşırtıcı değildir. Çünkü onlar kendilerine biçilen rolün gereğini yerine getirmektedir.

Demokrasinin olmadığı bir ülkede emekçilerin hakkından, hukukundan bahsedilemeyeceği gerçeğinden hareketle, her türlü vesayet rejimine bu rejimlerin bir türevi olan OHAL-KHK rejimine karşı mücadelesini sürdüren KESK’e yalan ve iftiralarla saldıranlar kendilerine biçilen bu rolün gereğini yerine getirmektedir.

KESK, ayrımsız herkes için inanç özgürlüğünü savunup kadınları eşit olarak görmeyen,  ocuk gelinliği meşru sayan dogmalara, ülkedeki tüm vatandaşlardan vergi alıp sadece bir mezhebe hizmet sunan Diyanetin bu dogmaları meşrulaştırmasına karşı çıkarken din tacirliği, inanç istismarcılığı yapanlar, insanları dinine, mezhebine göre ayıranlar elbet ki KESK’i hedef alacaktır.

KESK bu ülkede hiç kimsenin çocuğunun ölmemesi için savaşa karşı barışı savunup nereden gelirse gelsin tüm saldırıları, katliamları kınarken;

Katliamları kimi hedef aldığına göre ayıranlar, Fransa’nın Nice kentinde yaşanan katliam sonrası “yakarsan yanarsın” Twiti atacak kadar insanlıktan çıkanlar elbette ki iftiralarının, yalanlarının merkezine KESK’i koyacaktır.

KESK, KHK’lerle haksız, hukuksuz, sorgusuz sualsiz işinden edilen sadece kendi üyelerinin değil, tüm kamu emekçilerinin sesi olurken;

İhraç edilen üyelerini sendikalarına sokmayanların,

Kaç üyesinin KHK ile ihraç edildiğini açıklama cesareti bile gösteremeyenlerin iftiraları ile elbette ki karşılaşmaya devam edecektir.

Aladağ da cemaat yurtlarında çocuklarımız diri diri yanarken,

Dikilide Süleymancı tarikat yurtlarında ortaokula giden çocuklarımız taciz ve tecavüze uğrarken,

Diyarbakır’da “Şeriat Hukuku” uygulansın diyen öğretmen öğrencileri taciz ederken

Sesini çıkarmayanlar, cemaatlere toz kondurmayanlar elbette ki mağdurları yanında yer alan KESK’e saldıracaktır.

Öte yandan Diyanetin “Kız çocukları 9 yaşında evlenebilir, gebe kalabilir; erkek çocukları 12 yaşında evlenebilir, baba olabilir’ açıklamasının arkasında duran, hatta kraldan çok kralcı kesilenlerin Diyanet İşleri Başkanlığı’nın yayın ve açıklamalarına bakmamızı önermesi ise tek kelime ile pişkinliktir.

KESK öneriyi, tavsiyeyi kamu emekçilerinden,  onların haklarını korumak ve geliştirmekle görevli sendikalardan almaktadır. İnternette herhangi bir arama motoruna ‘sendika nedir?’ yazıldığında karşılaşılan yüzlerce sonuçla uzaktan yakından ilgisi olmayanların önerisine ihtiyacı yoktur. 

KESK’in,  Türkiye’de sendikacılığı OHAL’i emekçilerin temel hakkı olan grev hakkını engellemek için sürdürdüğünü itiraf edenlerden icazet bekleyecek kadar ayaklar altına alanların tavsiyesine ihtiyacı yoktur.

KESK’in, grev hakkını kullanan diğer sendika üyeleri hakkında savcılığa suç duyurusunda bulunanların, beş milyon kamu emekçisine kayıp üstüne kayıp yaşatan satış sözleşmelerine imza atmasına rağmen diğer konfederasyonları suçlamayı sürdüren şovmenlerin tavsiyesine ihtiyacı yoktur. 

Gölgesinde yürüdükleri iktidarın gölgesini kendi gölgesi zanneden,  Lut gölü çukurundan asla erişemeyeceği Everest’e küfreden kendini bilmez misali KESK’e dil uzatma cesareti gösterenlerin hakaretlerine cevap vermek zorunda kaldığımız için tüm kamuoyundan tekrar tekrar özür diliyoruz.

İLETİŞİM: SES – Sağlık ve Sosyal Hizmet Emekçileri Sendikası
Çankaya, Kızılay, Necatibey Cad. No:82 D: 4, 06420 Ankara Telefon: (0312) 232 61 22 e-Posta: [email protected]

×