1919 yılının 14 Mart’ında İngiliz işgali altındaki İstanbul’da, Tıbbiye 3. Sınıf öğrencisi Hikmet Boran’ın önderliğinde gerçekleşen işgal protestosunun yıldönümü Tıp Bayramı olarak kutlanmaktadır.
Uzun yıllar sağlık çalışanları tarafından tıp bayramı olarak kutlanılan 14 Mart’lar ne yazık ki, günümüzde bayram olarak değil, sağlık çalışanlarının taleplerini dile getirdiği anma olarak kutlanmaktadır.
14 Mart’ı da içerisine alan haftayı, sağlık politikalarını ve sağlık çalışanlarının sorunları tartıştığımız ve taleplerimizi kamuoyu ile paylaştığımız bir hafta olarak ele alıyoruz.
İşgale karşı HAYIR demekten bir adım bile geri durmayan sağlık çalışanları, bugünde ülkemizde emeğin, demokrasinin ve insan haklarının ayaklar altına alındığı, sağlığın piyasalaştırıldığı, sağlık çalışanlarının köleleştirildiği bir ortamda da HAYIR demekten bir adım bile geri durmayacaktır.
OHAL’in gölgesinde, KHK’ler ile ihraçların yaşandığı, muhaliflerin cezaevlerine atıldığı, basın yayın kuruluşlarının kapatıldığı bir dönemde sağlık haftasına giriyoruz.
OHAL’le başlayıp bugüne kadar 9499 sağlık emekçisi kamudaki görevlerinden hukuksuz bir şekilde ihraç edildi.
Tabi ki öncelikli talebimiz bu hukuksuzluğa son verilmeli ve ihraç edilen sağlık emekçileri görevlerine biran önce başlatılmalıdır.
AKP’nin, iktidara geldiği günden itibaren uygulamaya koyduğu Sağlıkta “Dönüşüm” Programı ve onun ana unsurlarından biri olan performansa dayalı ücretlendirme sistemiyle, hasta bakımında niteliğin değil niceliğin öne çıktığı; hekimlerin kısa sürelerde çok sayıda hastaya bakmaya zorlandıkları; hastalara yeterli süre ayıramadıkları, nitelikli sağlık hizmeti sunabilmenin koşullarının yok edildiği bir sağlık ortamı yaratılmıştır. Bu durumun acilen düzeltilmesini talep ediyoruz.
Nitelikli eşit, ücretsiz ve anadilinde bir sağlık hizmeti üretmenin en temel bileşenlerinden birini çalışma koşulları oluşturur. İnsanca çalışma koşulları ve emeğimizin karşılığı olan ücret, birbirinden ayrı düşünülemez. Çalışma koşullarının iyileştirilmesi için; mesleki bağımsızlık, iş yükünün insancıl düzenlenmesi, mesleki sağlık ve güvenliğin sağlanması, fırsat eşitliği, örgütlenme özgürlüğü, çalışma ortamının demokratikleştirilmesi, emekliliğe yansıyan güvenceli ücret ve mesleki gelişim hakkı, uluslararası normlara uygun olarak çalışma sürelerinin düzenlemesini talep ediyoruz.
Türkiye sağlık ortamında şiddet her geçen gün etkisini artırıyor. Sağlık ortamındaki şiddet, sıklıkla hasta ya da hasta yakınlarından sağlık çalışanlarına yönelse de, aslında burada hedefin sağlık sistemi olduğu açık olarak görülebiliyor. Bu nedenle de, uygulanmakta olan sağlık politikalarını ele almadan gösterilecek hiçbir yaklaşım, sağlıkta şiddetin çözümüne yönelik etkili bir çözüm ortaya koyamayacaktır. Öte yandan, sağlıkta şiddeti önlemeye yönelik yapılacak bir düzenleme, önleyicilik ve koruyuculuk işlevinin sağlanabilmesi için, sağlık çalışanlarına yönelik şiddete asla hoşgörü gösterilmeyeceği, aksine şiddet suçlarının mutlaka cezalandırılacağı düşüncesinin yerleşmesine olanak sağlamalıdır.
Nitelikli, eşit, ücretsiz sağlık hizmet sunumu, ancak, hastaya yeterli süre ayırmakla, şiddetin olmadığı, güvenli ve olumlu çalışma koşullarıyla mümkün olacaktır. 14 Mart Sağlık Haftası’nda her şeye rağmen, Emeklilikte ve çalışırken insanca yaşamaya yetecek ücretile ilgili önerilerimizi de içeren çalışma koşullarımızın iyileştirilmesi, “Fiili Hizmet Zammı Yasa Tasarısı” ve sağlık çalışanlarının haklarının verilmesi yönündeki taleplerimizi yineliyoruz.
İşimiz, iş güvencemiz, ücretimiz ve herkese nitelikli ulaşılabilir, parasız ve anadilinde sağlık hakkı için 14 yıldır uygulanan sağlık politikalarına HAYIR diyoruz!
14 Mart’ta haykırdığımız HAYIR’ımız, 16 Nisan’da “Halkın Sağlık Hakkı”nın kazanmasına bir vesile olacaktır.
Halkımızı da sağlığı için tek adam diktatörlüğüne HAYIR demeye çağırıyoruz.
Sağlık ve Sosyal Hizmet Emekçileri Sendikası (SES) Yönetim Kurulu