Kapitalizmin eşitsizlik anlayışıyla bir sorunu olmadığını yürüttüğü politikalarla her defasında ortaya koyan AKP Hükümeti sayesinde işsizliğin arttığı ve hakların budandığı ortamda kamusal alan, büyük ölçüde hak temelli çalışmayan dernek ve vakıflar tarafından işgal edilmekte, yardımların miktarı, boyutu, aktarıldığı yerler kamusal denetimden kaçırılarak bağımlılık ilişkileri daha da derinleştirilmektedir. Yapılan protokollerle Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı bünyesindeki çocuklara yönelik hizmetler kamusal denetimin fiilen mümkün olmadığı “vakıflara” devredilmektedir. Sosyal yardımların hak olmaktan çıkartılarak yandaş kuruluşlar aracılığıyla sadaka biçimine dönüştürülmesinin, siyasal istismarın yanında her türden istismarı nasıl mümkün kılabildiği Karaman’da cinsel saldırıya uğrayan çocukların varlığı ile bir kez daha açığa çıkmıştır.
Karaman Cumhuriyet Başsavcılığı’nın tecavüze uğradığı iddia edilen 45 çocuktan durumu belgelenen 10 çocukla ilgili hazırladığı iddianame kabul edilmiş ve ilk duruşma tarihi 20 Nisan saat 09.00 olarak belirlenmiştir. Karaman’da Ensar Vakfı ile bağlantılı, 10’u doktor raporuyla kesinleşen ve toplamda 45 çocuğa yönelik cinsel saldırılar kadar, bu saldırıların ana akım medyada ele alınma biçimi, yetkililerin hukuksal süreci doğrudan yönlendirme çabaları, saldırının siyasal karakterinin yok sayılarak şahsi alana çekilmek istenmesi, mağdur çocukların ailelerine yönelik baskılar Türkiye’de hem hukukun hem de onurlu bir toplumsal yaşamın felç duruma getirildiğinin en önemli göstergesidir.
Sistemli cinsel saldırıların söz konusu olduğu vakıfla ilgili olarak yapılan resmi açıklamalar ve ifade edilen resmi görüşler değerlendirildiğinde, iktidarın bu vakıf etrafında örgütlenen mekanizmalara ve toplumsal itaate ne denli ihtiyaç duyduğu açıkça ortaya çıkmaktadır. 22 Mart’ta Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Sema Ramazanoğlu’nun “Buna bir kere rastlanmış olması hizmetleri ile ön plana çıkmış bir kurumumuzu karalamak için gerekçe olamaz” diyerek 45 çocuğun cinsel istismarına rağmen Ensar Vakfı’nı savunması ve kurumsal sorumluluğu yok sayması akıl ve izan dışı bir tutumdur. Bakana şu noktayı hatırlatalım: söz konusu olan çocuklara yönelik cinsel saldırıdır, bu saldırı onlarca çocuğa karşı gerçekleşmiştir ve üç yıl boyunca devam etmiştir. Anayasa’nın 41’inci maddesine göre devlet, her türlü istismara ve şiddete karşı çocukları koruyucu tedbirler almak zorundadır. Bu saldırıların gerçekleştiği kurumlarda işlerin bu denli korkunç bir boyuta vardırılmasında hem kurumların hem de bakanlığın payı es geçilemez.
Tüm bunlara ek olarak, bu saldırılar yurt açma yetkisi olmayanların açtığı yurtlarda gerçekleşmiştir. 5661 sayılı Yasa ve 652 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’ye göre tüzel kişilikler ve şahıslar ilkokul ve ortaokul seviyesinde yurtlar ya da bu tür evler açamazlar. Yasa dışı biçimde açılan yurtlara sahip olan bir vakfa hangi sıfatla sahip çıktığınızı kamuoyuna açıklamak zorundasınız! Yasadışı biçimde yurt açan bir vakfın etkinliklerinde MEB yöneticilerinin neden yer aldığı konusu da derhal açıklığa kavuşturulmalıdır!
Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı’nın tutumu, aynı zamanda, hakların budanarak toplumun istikrarlı biçimde dilencileştirilmesine ve bu yolla itaate zorlanmasına verilen bir onaydır da. Hatırlatalım; bütçe görüşmelerinde sosyal yardım alan aile sayısının artışı ile övünen bir bakan ile karşı karşıyayız. Herhangi birinin yardıma muhtaç insan sayısının artışı ile övünebilmesi için yoksulluğun kalıcılaşmasından ve derinleşmesinden medet uman siyasal bir projenin içinde olması gerekir. Vakfın hem yetkililer hem de yandaş medyanın köşelerini tutmuş kişiler tarafından canhıraş biçimde bu kadar savunulmasının temel sebebi budur: bu vakıf tam da AKP’nin istediği toplumsal modelin hayata geçirilmesi için uğraşmakta, başta yoksullar olmak üzere toplumun yardım bağımlılığı üzerinden kontrol altında tutulmasını sağlayan projelere imza atmaktadır. Toplumun haklarının budanarak itaate zorlanmasının ilk kurbanları da maalesef çocuklar olmaktadır.
Bunun yanı sıra 23 Mart’ta Meclis’te çocuk istismarlarının araştırılması ve önlenmesine yönelik araştırma komisyonu kurulması için yapılan teklifin AKP’lilerin oylarıyla reddedilmesinin hemen ardından AKP’li vekiller bu durumu alkışlarla karşılamıştır. Tüm muhalefetin komisyon kurulması için evet oyu vermesi üzerine tüm AKP’liler hayır oyu vermişlerdir. AKP milletvekillerinin çocuk istismarlarıyla ilgili komisyon kurulmasını engelledikleri yetmiyormuş gibi bu durumu sevinçle karşılamaları ve sonucu alkışlamaları kabul edilemez bir tutumdur. Kamuoyundan gelen güçlü baskı nedeniyle AKP mecliste çocuk istismarlarını araştırmak için komisyon kurulmasını kabul etmek zorunda kalmıştır. Çocuklara yönelik saldırıların cezasız kalmaması ve yeniden yaşanamaması adına yürütülecek olan politikaların takibi ve denetimi, tüm hak örgütlerinin birincil sorumluluk alanıdır.
Toplumsal çürümenin boyutunu çok açık biçimde ortaya koyan bu saldırının fail ya da faillerinin yanı sıra, denetim görevini yerine getirmeyenler, kendi kurumlarında üç yıl boyunca bu saldırının devam etmesini görmezden gelenler ve onaylayanlar, bu saldırının gerçekleşmesini mümkün kılanlar, doktor raporuyla ispat edilmiş saldırıları yok sayarak kamuoyunu çarpık biçimde yönlendirmeye çalışanlar, sorumluluğunu yerine getirmeyenleri savunmak için etik ve mantığı hiçe sayanlar, bu soruşturmanın adil ve kapsamlı biçimde yürütülmesine engel olanlar, yaptıkları açıklamalarla saldırıları örtbas etmeye çalışanlar, yasalara aykırı biçimde yurt açanlar, yasa dışı yurt açan bir kurumun etkinliklerinde boy gösterenler, akıl ve vicdanla bağdaşmayacak ölçüde fütursuzlaşarak suçluları övenler, onlara kalkan olmaya çalışanlar hesap vermek zorundadır.
Başta Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Sema Ramazanoğlu olmak üzere tüm sorumlular derhal istifa etmelidir. AKP’nin çocuğa, yoksula, eğitime, eşitliğe ve adalete bakışının ne denli çarpık olduğunu bir kez daha ortaya koyan bu gelişmelerin sonuna dek takipçisi olacağız.28.03.2016
Sağlık ve Sosyal Hizmet Emekçileri Sendikası
Mersin Şubesi Yönetim Kurulu A.
Yılmaz BOZKURT
Şube Eş Başkanı