Emek, Barış, Demokrasi ve Adalet için Biz Kazanacağız Şiarıyla 1 Mayıs Alanlarındaydık

Facebook
Twitter
WhatsApp

1 Mayıs bütün illerde coşkuyla kutlandı. KESK’in “Emek, Barış, Demokrasi ve Adalet için Biz Kazanacağız” şiarıyla çağrı yaptığı 1 Mayıs’ta sağlık ve sosyal hizmet emekçileri de sosyal, ekonomik ve özlük hakları için alanlara çıktı.

1 Mayıs eylemlerinde güvencesizliğe, işsizliğe, yoksulluğa teslim olmayacaklarını sloganlarla dile getiren emekçiler, “Emeğin, eşitliğin, özgürlüğün, demokrasinin, barışın, laikliğin hâkim olduğu bir gelecek ve ülke kurmaya yönelik mücadele sözümüzü yinelemek” vurgusunu öne çıkardı.

1 Mayıs Birlik Mücadele ve Dayanışma günü eylem/etkinliklerinde KESK’iler tarafından illerde okunan basın açıklaması metni aşağıdadır:

Merhaba Dostlar, İşçiler, Emekçiler, Gençler, Kadınlar, Emekliler,

İnsanca bir yaşam mücadelesinde tek sermayesi emeği olanlar,

Gelmiş geçmiş bütün değerleri yaratanlar! Merhaba!

Hepinizi sevgiyle, saygıyla selamlıyoruz. Hoş geldiniz!

1 Mayıs Birlik, Mücadele ve Dayanışma Gününüz kutlu olsun!

Dünyanın ve yurdun neresinde olursa olsun yüreği aydınlık bir gelecek için çarpanlara, emek, barış ve demokrasi için zindanlara dolduranlara ve o zor koşullarda dahi emek, barış ve demokrasi için çaba göstermeye, direnmeye devam edenlere emeğin kürsüsünden selam gönderiyoruz.
Selam olsun! Çocuklarına onurlu bir gelecek bırakmak için direnlere!

Dostlar, yoldaşlar,

Dünyada ve ülkemizde kapitalist barbarlık her geçen gün daha da derinleşiyor. Faşizmin yükselişi, emeğin ve halkların haklarının her alanda yok sayılması, hepimizi daha karanlık bir geleceğe sürüklüyor.

Tarihin yeni bir kırılma noktasından geçiyoruz. Yalnızca ülkemiz değil, dünya da büyük bir türbülanstan geçiyor. Adeta önümüzdeki yüz yıl bugünlerde şekilleniyor. Bu yenidünya düzenini kapitalist sistem yeni bir saldırı ve sömürü dalgasıyla kendi egemenliğinde geliştirmek isterken bir avuç sermayedar dışında tüm kesimlere ve gezegene bir savaş başlatarak oluşturmak istiyor. İşçi sınıfı ve ezilenlerin yüzyıllardır verdiği mücadele ile yaratılan temel hak ve özgürlükler birer birer ortadan kaldırılırken yerine mülteci, kadın ve emek karşıtı politikalar, değerler hâkim kılınıyor. Dünyanın dört bir yanında iş başına gelen faşist iktidarlar şirketlere yeni sömürü alanları açarken en ufak bir sınırlama, hukuk kıstası ve adil bölüşümü getirmek istemiyor.

2025 yılına geldiğimizde, savaşlar, yoksulluk, eşitsizlik ve şiddet daha görünür hale gelmiş durumda. Gazze’de İsrail’in emperyalist devletlerden aldığı destekle işlediği savaş suçları, dünyanın dört bir yanında halklara karşı uygulanan baskılar, emperyalist güçlerin çıkarları doğrultusunda yaşanan vahşetler hepimize bir kez daha hatırlatıyor ki; bu düzenin devam etmesi, artık tüm insanlığın ve gezegenimizin varlığını tehdit ediyor.

Faşizmin yükselişi, yalnızca savaşlar ve insan hakları ihlalleri ile değil, aynı zamanda çalışma yaşamında örgütsüzlüğün teşvik edilmesi, sendikal hakların engellenmesi ve emekçilerin haklarının daha da budanması ile de kendini gösteriyor.

Her geçen gün daha fazla işçi, daha fazla emekçi, daha fazla genç, daha fazla kadın, iş güvencesiz, hakları ellerinden alınmış bir şekilde yaşam mücadelesi veriyor.

Kapitalizmin aşırı kar hırsı ekolojik yıkımla sonuçlanıyor, savaş ve talan politikalarıyla doğa yok olma tehlikesiyle karşı karşıya bırakılıyor.

 

Yoldaşlar,
Bugün, hepimizin yeni bir başlangıca olan ihtiyacının yakıcı hale geldiği bir dönemde, ülkemizde de zorlu koşullarda birleşiyoruz. Başta Taksim yasağı olmak üzere 1 Mayıs yasakları da göstermektedir ki, toplumun en temel hakları bugün ciddi tehdit altında.

30 milyonu aşkın vatandaşımızın oy kullanarak seçtiği belediye başkanları, eş başkanları, seçilmişler AKP iktidarı tarafından ya görevden alındı ya da yerine kayyum atıldı. Bu politikalarla seçme ve seçilme hakkımız gasp ediliyor, halk iradesi hiçe sayılıyor. Kayyum politikasıyla seçimler anlamsız hale getirilmek, sonuçta iktidarın memurları eliyle yaşamın tüm alanları kontrol altına alınmak isteniyor.

Farklı seslerin susturulması, düşünce ve ifade özgürlüğünün yok edilmesi, bu toplumun her bir bireyini tehdit altına alıyor. Gözaltılar, tutuklamalar, gözümüzün önünde birer kâbusa dönüşüyor! Kadınların, gençlerin, emeklilerin, işçilerin talepleri görmezden geliniyor. İktidar, muhalifleri susturmak için her yolu mubah görüyor. Gazeteciler, aydınlar, sendikacılar, işçi liderleri hedef alınıyor. Yargı, iktidarın, Sarayın emir eri haline getiriliyor.

İktidar bloğunun en son 19 Mart darbesinde de olduğu gibi baskıları ve şiddetin boyutları her geçen gün artmış durumda. Rejim, sivil darbe uygulamalarıyla demokrasiye karşı topyekûn bir saldırı başlatmış durumda. Bu saldırının tam da Kürt sorununun demokratik ve barışçıl yollarla çözümünün konuşulduğu günlerde yapılması manidardır. Biliyoruz ki, Kürt sorununun demokratik ve barışçıl yollarla çözülmesi, emekçilerin yaşamını da doğrudan etkileyen hayati bir meseledir. Barışçıl bir çözüm, sadece bir sorun çözme meselesi değil, aynı zamanda emeğin, halkın, kadınların ve gençlerin geleceğini yeniden inşa etme yolunda atılacak en önemli adımdır. Farklı kimliklerin, inançların ve kültürlerin bir arada var olabileceği, karşılıklı saygı ve anlayışa dayalı bir toplumda, emekçiler daha güçlü, daha birleşik bir şekilde haklarını savunabilecektir. Ancak bu konuda da iktidarın asıl derdinin rejimin bekası ve kalıcı hale getirilmesi olduğu görülmektedir.

İktidarın bir diğer derdi ise toplumsal ilişkilerin gericilik ve dini referanslar temelinde yeniden düzenlenmesidir. Laiklik karşıtı uygulamalara her gün bir yenisinin eklenmesinin yanı sıra kadına ve kadın bedenine yönelik saldırılar da aynı zihniyetin eseri olarak karşımıza çıkmaktadır.

Dostlar,

Bu bozuk düzenin faturası, her zaman olduğu gibi emekçilere kesiliyor.

Çalışma yaşamında örgütlenmenin önündeki engeller her geçen gün daha da büyüyor. Sendikaların önüne çekilen engeller, grev yasakları, toplu sözleşme haklarının gasp edilmesi, emekçilerin taleplerini duymazdan gelinmesi sıradan olaylar haline getirildi.

Türkiye’deki emekçilerin karşı karşıya olduğu zorluklar ve sendikal hak ihlalleri, 2025 yılında daha da derinleşmiş ve baskılar yoğunlaşmıştır. Uluslararası Sendikalar Konfederasyonu (ITUC) raporlarına göre, Türkiye’de örgütlenme hakları, grev yapma özgürlükleri, sendikal ayrımcılık ve eylem yasakları gibi temel hakların ihlali, her geçen yıl artmaktadır.

Askeri darbe dönemlerini aşan grev yasaklarına sendika yöneticilerinin, üyelerinin ve çalışanlarının gözaltına alınması, tutuklanması ya da ev hapsiyle sendikal çalışmalarını yürütemez hale getirilmesi ekleniyor. Buradan bir kez daha sendikamız EĞİTİM SEN yöneticilerine ve BİRTEK SEN Genel Başkanına verilen hukuksuz ve keyfi cezaları şiddetle kınıyoruz

Her geçen gün daha fazla emekçi iş kazalarında hayatını kaybediyor. Bu ülkede işçi cinayetleri, sermayenin “kar”ı için daha fazla can alıyor. İSİG Meclisi verilerine göre 2024 yılında en az 2024 yılında en az 1897 işçi, iş cinayetlerinde yaşamını yitirdi. ILO verilerine göre işçi cinayetlerinde hala dünyada üçüncü ülke durumundayız.

Savaşlar, yoksulluk ve baskılar nedeniyle yaşadıkları yerleri terk ederek ülkemize sığınmak zorunda kalan mülteciler, çoğu zaman kayıt dışı ve güvencesiz koşullarda, çok düşük ücretlerle çalıştırılıyor.

Geçinememek artık bir avuç yandaşın dışında tüm ülkenin temel sorunu haline gelmiştir. Ülkemizde emekçilerin yoksulluk kıskacında borç batağına sürüklendiğini, çözümü kredi ve borçlanmada aradığını, işsizliğin ise sermaye tarafından emekçilere karşı bir silah gibi kullanıldığını açıkça görüyoruz.

Emekliler ise adeta ölüme mahkûm ediliyor! Milyonlarca emekli bırakalım yoksulluğu açlık sınırının dahi altında koşullarda yaşam mücadelesi veriyor.

Kısacası çalışma yaşamında hakların gasp edilmesi, eğitimdeki bilimsel ve laik ilkelerin yok edilmesi, gençlerin geleceğinin karartılması, kadınların şiddetle karşı karşıya kalması ve tüm bunlar, bu rejimin adım adım daha totaliter bir yapıya büründüğünü gösteriyor.

Dostlar,

Ama yok öyle enseyi karartmak. Artık korku duvarları birer birer yıkılıyor. Ülkemizin dört bir tarafında Sadece biz işçiler, emekçiler değil; öğrencilerden gazetecilere, kadınlardan sendikacılara kadar her kesim, bu bozuk düzene karşı savaş veriyor. Ülkemizin tüm alanlarında eşitlik, özgürlük sloganları yükseliyor. Gençlik 1968’lerin ruhunu yeniden diriltirken kendi geleceğini inşa etmek istiyor. Kadınlar eril tahakküm prangalarını yerle bir ediyor. Direniş umudu büyütüyor, karanlık perdeyi param parça ediyor.

Bu ses, sadece bugünün değil, tüm tarihsel mücadelelerin bir araya geldiği bir çığlıktır.

Bu ülkeyi, bu dünyayı değiştirmek için tek bir yol var: Birlikte mücadele etmek! Birlikte Mücadele Ederek Değişim Sağlayacağız!

Unutmayalım ki, tarih omuz omuza verdiğimizde karşımıza çıkan engelleri, kumdan kalelere dönüştürdüğümüz sayısız örnekle doludur.

Bugün, “Hak Verilmez, Mücadele ile Alınır!” diyerek birleşmeye, omuz omuza mücadele etmeye ihtiyacımız var. Yoksa ya hep beraber kaybedeceğiz, ya da birleşe birleşe kazanacağız!

Yeter ki,

  • Emeğin sömürülmediği, Krizlerin faturasının emekçilere yıkılmadığı,
  • Herkesin güvenceli, insanca çalıştığı bir işinin ve gelirinin olduğu,
  • Sendikal hak ve özgürlüklerin önünün açıldığı, grevlerin yasaklanmadığı,
  • Vergide adalet için az kazanandan az, çok kazanandan çok vergi alındığı,
  • Tüm emeklilere insanca yaşamaya yetecek bir aylık verildiği,
  • Torpilin, kayırmanın kapısını sonuna kadar açan mülakat sisteminin kaldırıldığı, liyakat ve kariyerin esas alındığı,
  • Haksız ve hukuksuz bir şekilde ihraç edilen KHK’lilerin işine geri döndüğü,
  • Kimsenin kimliğinden, inancından, cinsiyetinden dolayı haksızlığa uğramadığı,
  • Kadınları aile içinde tanımlayan, bedenine ve emeğine saldıran politikaların son bulduğu, toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin ortadan kaldırıldığı,
  • İstanbul Sözleşmesinin feshinin iptal edildiği, 190 sayılı ILO sözleşmesinin imzalandığı,
  • Eşit yurttaşlığın, barış ve kardeşliğin hâkim olduğu,
  • Halk iradesinin yok sayılmadığı,
  • Çocuklarımızın okula aç gitmediği, MESEM projesi adı altında çocuk işçi haline getirilmediği, ÇEDES projesiyle laik ve bilimsel eğitimden mahrum bırakılmadığı,

Emeğin, Eşitliğin, Özgürlüğün, Demokrasinin, Barışın, Laikliğin Hâkim Olduğu Bir Dünya Ve Ülke İçin iktidarın mevcut politikalarına ARTIK YETER DİYELİM!

Yeter ki, yaşadığımız bu güzelim ülkeye özlenen baharı, beklenen aydınlığı getirmek için birlikte mücadele edelim.

Biliyoruz ki, barışın ve demokrasinin teminatı ve yaratıcısı bütün değerleri yaratan emekçiler, yani bizleriz.

Bugün, 1 Mayıs meydanlarında bir kez daha haykırıyoruz; Bilimden yana, aydınlık bir gelecek için umut yine bizleriz!

Emeğin birliği, halkların kardeşliği için, bizi bölmeyi, parçalamayı hedef alan oyunları boşa çıkaracağız.

Barışın egemen olduğu, eşitlik ve özgürlük temelinde halkların ve emekçilerin bir arada yaşadığı bir ülkeyi hep birlikte inşa edeceğiz.

 

YAŞASIN 1 MAYIS!

BIJÎ YEK GULAN!

YAŞASIN BİRLİĞİMİZ, MÜCADELEMİZ VE DAYANIŞMAMIZ!

Hepinizi KESK Yürütme Kurulu adına tekrar sevgi ve dostlukla selamlıyorum. Hoşça kalın, umutla kalın, mücadele ile kalın…

SES – Sağlık ve Sosyal Hizmet Emekçileri Sendikası
Necatibey Cad. No:82 D: 4, 06420 
Kızılay, Çankaya, Ankara
(0312) 232 61 22
[email protected]

×