11. Dönem 2. Merkez Kadın Meclisi toplantımız 21-22 Aralık tarihlerinde Eğitim-Sen Genel Merkezinde gerçekleştirildi.
Yitirdiklerimiz anısına yapılan saygı duruşuyla başlayan ve şube/temsilcilik kadın eş başkanları, kadın sekreterleri ve kadın meclislerimizin üyelerinin katıldığı toplantıda Genel Kadın Sekreterimiz Nursel Yücesoy açılış konuşmasını gerçekleştirdi. Konuşmasında şu sözlere yer verdi:
Sağlık ve sosyal hizmet emekçisi kadınlar olarak; iş yerlerimizde, çalışma hayatımızda her geçen gün artan şiddet sarmalında ve yaşamın her alanında emeğimize, kimliğimize, bedenimize, yaşamlarımıza dönük saldırıların gölgesinde yaşıyoruz.
Türkiye’de 12 milyon kadın; hasta, yaşlı ve çocuk bakımı gibi nedenlerle çalışma hayatının dışına itiliyor. İş yerlerinde şiddet, taciz ve mobbing her geçen gün artıyor. Yoğun çalışma koşulları ve alınmayan önlemler yüzünden her yıl onlarca kadın iş cinayetinde hayatını kaybediyor ya da sakatlanıyor.
AKP’nin yıllardır hayata geçirdiği kadın düşmanı söylem ve politikalar sonucunda; cinsiyet eşitsizliği ve ayrımcılık, kadınların emekleri üzerindeki sömürü, kadın bedeni üzerindeki denetim ve kadına yönelik şiddet her geçen gün artmıştır. Sağlık ve sosyal hizmet emekçilerinin büyük çoğunluğu biz kadınlardan oluşmaktadır. Bizler her gün emeğimizin değersizleştirilmesine, haklarımızın gasp edilmesine tanık oluyoruz. Sağlıkta şiddet kadın emekçileri daha çok hedef alırken, performans dayatması ile işyerlerimizde kadınlar olarak daha fazla mobbing ve tacize maruz kalmaktayız.
İktidarın sağlıksız sağlık politikaları sağlık emekçisi kadınların can güvenliğini tehdit ediyor! Kadınlar için işyerleri güvenli değil!
Sağlık emekçisi kadınlar, çalıştıkları kurumlarda hem sağlıkta şiddetin hem de ev içi şiddetin hedefi oluyor. Türkiye’de erkekler, kadınları en çok evlerinde öldürüyor; ama işyerlerinde işlenen kadın cinayetlerinin sayısı da az değil. sağlık emekçisi kadınlar, hastanelerde, sosyal hizmetlerde aile sağlığı merkezlerinde can güvenliğinden yoksun şekilde çalışıyorlar. İktidarın hayata geçirdiği sağlıksız sağlık politikaları sonucunda, sağlıkta şiddetin yanı sıra, ev içinde ve yaşamın her alanında erkek şiddetinin hedefi oluyorlar.
AKP’nin hızla hayata geçirdiği sağlıkta dönüşüm politikaları, sağlıkta yıkım ve ölüm getirmeye devam ediyor! Kamusal sağlık sisteminin tasfiye edildiği, halk sağlığının yok sayıldığı, hastanelerin ticarethane, hastaların müşteri hale getirildiği bir sistemde halkın sağlık hakkının korunamayacağını apaçık ortadadır. Yeni doğan bebekleri, tıbbi gereklilik olmadığı halde anlaşma yapılmış özel hastanelerin yeni doğan yoğun bakım ünitelerine yönlendiren, bu sayede Sosyal Güvenlik Kurumu’ndan ve ailelerden haksız gelir elde eden ve bebeklerin bir kısmının yoğun bakım takipleri sırasında hayatını kaybetmesine göz yuman ‘Yeni doğan çetesi’ sağlıkta dönüşüm programı doğrultusunda uygulanan politikaların, halkın yararına olmadığını inkar edilemeyecek şekilde ortaya koymuştur. Kamusal sağlık; herkes için eşit, nitelikli, parasız, ulaşılabilir ve ana dilinde bir sağlık sistemi ile mümkün.
Kadın, çocuk ve LGBTİ+’lara yönelik şiddet ve nefret cinayetleri tüm ağırlığı ile devam ediyor. 6284 sayılı kanunun etkin bir biçimde uygulanmaması ve erkek yargının cezasızlık politikaları sonucunda kadınlar çantalarında koruma kararları olduğu halde öldürülmeye devam ediyor. Kız çocukları kayboluyor ve cansız bedenleri bulunuyor. Narin’den Şirin’e… çocukların korunmadığı, çocukları, kadınları öldüren bu uygulamalara alışmayacağız…
İktidar, kadınların yaşamları ve hakları üzerinden yaptığı gerici ittifaklarla ‘kutsal aile’ söylemiyle biz kadınların hayatını kuşatıp erkek şiddetini meşrulaştırıyor. Erkek yargı, istismara maruz kalan, katledilen, kaybedilen kadınların, çocukların faillerini cezasızlık politikalarıyla koruyor. Bu uygulamalardan güç alan erkek şiddeti gittikçe vahşileşen yöntemlerle kadın cinayetleri işlemeye devam ediyor. 2024 yılının ilk 11 ayında 327 kadın erkekler tarafından katledildi. 240 kadın ise şüpheli şekilde ölü bulundu. Kadınlara yönelik daha fazla ayrımcılık ve cinsiyetçi politikalarla kadın ve LGBTİ+ düşmanı söylemler yaşam alanlarımızı daraltılıyor.
Çocuk istismarını meşrulaştıran, nafaka hakkını tartışmaya açan 4. Yargı Paketi, İstanbul Sözleşmesi’nin geri çekilmesi, 6284 sayılı yasanın kaldırılmasına yönelik tehditlerle kadınlar kamusal alanın dışına itilmeye, emek sürecinden kopartılarak güçsüzleştirilmeye ve ev içine hapsedilmeye çalışılıyor.
Uluslararası Çalışma Örgütü’nün (ILO) işyerlerinde toplumsal cinsiyet temelli şiddet başta olmak üzere çalışma hayatında kadına yönelik şiddet ve tacizin önlenmesine dair her türlü şiddetin ortadan kaldırılması için ILO 190 Sayılı Sözleşme, 25 Haziran 2021’de yürürlüğe girdi. ILO 190 Sayılı Sözleşme şiddeti; tek taraflı ısrarlı takip, tehdit, sözlü kötü muamele gibi geniş kapsamlı olarak tanımlaması ve herkesi kapsamasıyla şiddete ve tacize karşı mücadele için etkili ve önemli bir yol haritasıdır. Bu nedenle, SES’li kadınlar olarak; ILO 190 Sayılı İşyerinde Şiddet ve Tacizle Mücadele Sözleşmesi’nin onaylanması ve etkin bir biçimde uygulanması için mücadelemizi sürdüreceğimizi ve İstanbul Sözleşmesi’nden asla vaz geçmediğimizi bir kez daha yeniliyoruz.
Erkek egemen kapitalist iktidarların savaş ve çatışma politikaları ülkemizde ve dünyada kadınların yaşadığı baskı, şiddet, eşitsizlik ve yoksulluğu derinleştirmektedir. Yürütülen güç ve paylaşım savaşları tüm emekçilere, halklara, kadınlara daha fazla yoksulluk, şiddet ve sömürü olarak yansımakta, kadınları göçe zorlayarak onları daha fazla hedef haline getirmektedir. Ukranya- Rusya savaşı, İsrail’in Filistin’e, Lübnan’a yönelik saldırıları, Ortadoğu’da; Suriye’de, Irak’ta Yemen ve Sudan’da devam eden çatışma ve savaş politikalarının sona ermesi için kadınlar olarak; ölüme karşı yaşamı, savaşa karşı barışı haykırmaktan başka seçeneğimiz yok.
İktidar baskı zulum aygıtlarını her alanda ısrarla uygulamaya devam ediyor iş kollarımıza dönük baskı ve gözaltılar yıldırma itaat çabalarının göstergesidir aynı zamanda seçme ve seçilme haklarımızı da gaspetmesi de bu tutumundan azade değil,
Kayyımlar kadınların eşitlik mücadelesine darbedir!
İktidar, Hakkari ve Esenyurt’tan sonra Mardin Büyükşehir, Batman ve Urfa’nın Halfeti Belediyelerine arkasındanda Dersim, Ovacık ve Bahçesaraya kayyım atayarak milyonların iradesini ve demokrasiyi bir kez daha yok saymıştır. Biz kadınlar biliyoruz ki, kayyım uygulamaları en çok kadınların yerel yönetimlerdeki temsiliyetini hedef almaktadır. Nitekim her gün kadın ve çocuk katliamları hız kesmeden yaşanırken, kadınların şiddet, taciz ve istismara karşı mücadele ve dayanışmasını engellemek adına daha önceki kayyımların ilk hedefi kadın danışma merkezleri, kadın dernekleri ve kadın sığınakları olmuştur. Kadınların eşitlik mücadelesine yönelik darbe olan kayyım politikalarına karşı mücadele aynı zamanda demokrasi ve adalet mücadelesidir.
İş yerlerimizde, hastanelerimizde, evlerimizde, üniversitelerimizde, sokaklarda, semtlerde… Haklarımız ve hayatlarımız için mücadeleyi adım adım örüyoruz.
Sağlık ve sosyal hizmet emekçisi kadınlar olarak sadece Türkiye’de değil İran’dan Brezilya’ya, Afganistan’dan İtalya ‘ya, Filistin’den Kanada’ya, Suriye’den Afrika’ya, Fransa’ya tüm Dünya kadınlarının yılmayan, teslim olmayan eşitlik ve özgürlük mücadelesini selamlıyoruz; savaşsız, sömürüsüz, barış ve demokrasinin hakim olduğu eşit ve adil bir yaşamı kuruncaya dek öfkemiz ve isyanımızla işyerlerimizden sokaklara mücadeleyi büyüyeceğimizin sözünü veriyoruz. Eşit, özgür bir yaşamı kadın dayanışması ile kuracağız.
Yücesoy’un ardından söz alan KESK Kadın Sekreteri Döne Gevher söz aldı. Açılış konuşmalarının ardından Kadın Meclisi toplantımızın birinci günü katılımcıların siyasal ve sendikal süreç değerlendirmesi ve ardından önümüzdeki dönemin planlanması tartışmalarıyla sona erdi.
Kadın Meclisi toplantımızın ikinci gününde KESK Kadın Meclisi’ne öneriler, 8 Mart, Kadın Sağlık Kurultayı gibi başlıklar üzerinden devam etti.