Sağlıklı olmanın vazgeçilmez belirleyenleri barınma, yeterli ve dengeli beslenme, temiz hava, temiz suya erişim, atıkların izolesi, sağlıklı bir çevrede yaşama ve sağlıklı çalışma koşullarıdır. Bugün emekçiler açısından tarihin en karanlık dönemleri yaşanmakta, emekçilerin neredeyse tamamına yakını yoksulluk sınırı altında bir ücret ile çalıştırılmakta asgari ücret temel ücret biçimi haline getirilmiş haldedir. Kira fiyatları birçok ilde asgari ücretin dahi çok çok üstüne çıkmıştır.  Artan enflasyon, düşen alım gücü yaşadığımız derinleşen kriz artık halkımızı adeta nefes alamaz, yoksullukla baş edemez hale getirmiştir. Bu nedenle “Yoksulluk Elbette En Büyük Halk Sağlığı Sorunudur” demekteyiz.

Kirasını ödeyemeyen, çocuğunu kreşe gönderemeyen, nitelikli beslenemeyen kısacası geçinemeyen sağlık ve sosyal hizmet emekçilerinin sorunları halkın yaşadığı bu sorunlardan, azade değildir. Her iki eşin çalışması durumunda dahi, yaşamını ucu ucuna sürdüren sağlık ve sosyal hizmet emekçilerinin sayısı her geçen gün artmaktadır. Özellikle büyük kentler, bizler için ulaşım ücretleri, yüksek kiralar ve çocuk bakım ve eğitim giderleri açısından yaşanamaz hale gelmiştir. Birçok büyükşehirde sağlık ve sosyal hizmet emekçisi arkadaşlarımız 2 veya 3 kişi bir araya gelerek aynı daireyi kullanmak zorunda kalmıştır.  Ayrıca tatil beldeleri ve kıyı şeritlerindeki yerleşim alanları özellikle yüksek kiralar nedeniyle aynı konumdadır.  2023 yılında ortalama ev kiraları metrekare 62,20 TL iken 2024 yılında 150,00 TL’dir. Bir yılda artış oranı %241 olarak hesaplanmaktadır. Yaşanabilecek 100 metrekare bir kiralık daire ortalama konut metrekare kira fiyatları üzerinden İstanbul’da 173,30 TL (17.330 TL), Ankara’da 118,20 TL (11.820 TL), İzmir’de 145,50 TL (14.550 TL), Muğla’da 171,00 TL (17.100 TL) ve Antalya’da 143,00 TL (14.300 TL) olarak hesaplanmaktadır.

Maaşlardaki artış oranları ile özellikle kira artış oranları karşılaştırıldığında tanımlanan kentlerde çalışmak; işyerlerinde kreş, kira desteği ya da lojman olmadan olanaksız görünmektedir. Bu kentlerden kaçış, çalışmak istememe, tayin durumunda rapor alma ve tayini durdurma, gitmeme bazen da istifa etme gibi sorunlarla sık karşılaşılmaktadır. Nüfusun yoğunluğu açısından büyük kentler sağlık hizmetlerini ve sağlık emekçilerinin daha çok istihdam edilmesini gerektirirken bu çelişkili durum sağlık hizmetlerinin nüfusa göre planlanmasında, nitelikli hizmet verilememesinin önemli nedenlerinden biri haline gelmektedir. Bu sorun her geçen gün daha da yakıcı bir hal almaktadır.

Bu sonuçlara göre ülke yönetimindeki siyasi iktidar ve iktidara talip olan siyasi partiler bir an önce barınma sorununa çözüm bulmak zorundadır. Çünkü barınma hakkı (konut hakkı) bireylerin en temel hakları arasındadır ve onların yaşamlarını insan onuruyla bağdaşır şekilde bir hayat sürdürebilmesi için gereken koşullardan birisi “kendilerine ait bir konutunun bulunması”dır.  Buna göre bir konutu olmayan, başka bir ifadeyle konutunda barınamayan bireylerin insan onuruyla bağdaşır bir yaşamının bulunduğundan söz edilmesi pek olası değildir.  Yeterli konuta sahip olma hakkı olarak ifade edilen bu hak, insan hakları hukuku belgelerinde ve uluslararası anlaşmalarda bir insan hakkı olarak ifade edilmektedir.  Bu nedenle bireylerin barındıkları alanların da insan onuruna yakışır, kendileri için belli standartların altına düşürülmeden ve onlar için elverişli olması gerekmektedir. Konut hakkı sosyal haklar sistematiği bağlamında ele alındığında da, bireyin şeref ve onuruna yaraşır hayat sürebilmesinin tahkim edici güvencesini oluşturan temel bir insan hakkı olarak tanımlanmaktadır. Bu açıdan konut hakkı, güvence altına aldığı pozitif yükümlülüklerle devletin insanları koruyucu bazı tedbirler almasını gerekli kılmaktadır. Konutun özellikle huzur, güven, rahatlık ve aidiyet unsurlarını içermesi nedeniyle bir konuta sahip olma hakkının bireyler için diğer haklarla farklılık içeren özel bir önemi vardır. Özellikle deprem coğrafyasında olan ülkemizde evlerimizin mezarlarımız haline geldiğini daha önceki depremlerde ve 6 Şubat depremlerinde acı bir şekilde deneyimledik. Yoksullaşan işçi ve emekçilerin sokakta kalma çaresizliğiyle, depreme dayanıksız ağır hasarlı yapılarda ölüm pahasına barındıklarına şahitlik yapıyoruz.

Barınma hakkı anayasal bir haktır ve BM Ekonomik Sosyal Kültürel Hakları Komitesi’nin 4 No.lu Genel Yorumu’nda yeterli konut hakkının içeriği konut hakkı taleplerimizin neler olduğunu da belirlemektedir. Bunlar;

  • Evden çıkarmalara karşı hukuki koruma ve tasarruf güvenliği,
  • Hizmetlerin, malzemelerin, altyapının ve doğal kaynaklar, içme suyu ve hıfzıssıhha faaliyetlerinin mevcudiyeti,
  • Diğer temel ihtiyaçları tehlike içinde olmaksızın konut yapımına muktedir olma,
  • Yerleşenlere yeterli alan, fiziksel güvelik, soğuktan, sıcaktan, yağmurdan ve diğer tehditlerden koruma sağlayan yerleşilebilirlik,
  • Dezavantajlı gruplar da dahil yeterli konuta sahip olma hakkına ulaşılabilirlik,
  • Çalışma alternatiflerine, sağlık hizmetlerine, okullara vb. izin veren bir yerleşim,
  • Konutta kültürel kimliğe ve farklılığa izin veren kültürel yeterliliktir.

Bizlerin yeterli konut hakkı taleplerimizin temel başlıkları da bu şekildedir fakat bugün milyonlarca işçi ve emekçi yeterli konut hakkı bir yana başını sokacak bir çatı dahi bulamamaktadır.

Konut hakkı, bir sosyal haktır ve sosyal hak olduğu için, bizlere devletten, konut edinebilmek için bazı pozitif davranışlarda bulunmayı talep etme hakkı vermektedir. İşte tüm bu nedenlerle biz yoksullaşan sağlık ve sosyal hizmet emekçileri en temel insan hakları arasında yer alan konut hakkımız için iktidara bu yükümlülüklerini hatırlatmaktan vazgeçmeyeceğiz.

SES olarak “14 Mart haftasına giderken” mücadele programımıza koyduğumuz sorunlardan” barınma sorununun” çözümü için mücadelemizi birlikte yola çıktığımız emek ve meslek örgütleri ile birlikte devam ettireceğiz.

 

İLETİŞİM: SES – Sağlık ve Sosyal Hizmet Emekçileri Sendikası
Çankaya, Kızılay, Necatibey Cad. No:82 D: 4, 06420 Ankara Telefon: (0312) 232 61 22 e-Posta: [email protected]

×