İstanbul Şişli Şubemiz Prof. Dr. Cemil Taşcıoğlu Şehir Hastanesinde hasta yakınları tarafından şiddete uğrayan üyemiz için bugün hastane önünde açıklama yaptı.
İstanbul Şişli Şube Eş Başkanımız Fadime Kavak Sevim ve İstanbul Tabip Odası Yönetim Kurulu Üyesi Cegerğun Polat’ın konuşma yaptıkları eylemde sağlık emekçileri adına ortak açıklamayı yapan Üyemiz Bahar Tuncer şöyle konuştu: “Değerli sağlık ve sosyal hizmet emekçisi arkadaşlarımız ve hiçbir sorunumuzda bizi yalnız bırakmayan kıymetli basın emekçileri. Bugün yine maalesef ki bizi derinden üzen, artık yeter demekten bıktığımız, her gün bir hastaneden gelen şiddet haberlerinden bir yenisini sizlerle paylaşmak için burada toplanmış bulunuyoruz. Evet, artık sıklaşmasıyla bir haber değeri bile taşımayan, şiddeti uygulayana hiçbir yaptırımı olmayan ve en önemlisi sağlıkta şiddeti tırmandıran sağlık politikalarını, iktidarı, yöneticileri bir kez daha teşhir etmek, uyarmak yeter artık demek için buradayız. Sağlıkta şiddetin normalleşmesinin kaderimiz olarak görülmesini kabul etmiyoruz. Önünde bulunduğumuz bu devasa, dışından oldukça gösterişli hastanemiz acilinde dun akşam acil nöbetinde bir hemşire arkadaşımız hasta yakını tarafından fiziksel şiddete maruz kaldı. Saldırgan, sağlık emekçisi arkadaşımızın eldiveninin kirli olduğu gerekçesiyle önce sözel şiddet uygulamıştır. Lateks malzemesi oksijene maruz kaldığında oksidasyon meydana gelir ve bu da renk değişimine sebep olabilir. Bunun nedeni, lateksin parçalanabilen ve eldivenin zamanla sararmasına neden olabilen proteinler içeren doğal bir malzeme olmasıdır. Eldivenin temiz olduğunun izahına ve değiştirilmesine rağmen saldırgan fiziksel şiddet uygulayarak arkadaşımızı kötü şekilde darp etmiştir. Bu hastanenin yetişkin ve çocuk aciline günde ortalama 3 bin 500 ile 4 bin arasında hasta müracaat ediyor, Şişli Etfal Eğitim ve Araştırma Hastanesinin kapatılmasıyla birlikte bu sayı 5 bini buluyor. 24 saat içerisinde bu kadar yoğun hasta girişinin olduğu bir acilde çalışan hemşire, tekniker sayısı o kadar yetersiz ki arkadaşlarımız bazen gün aşırı nöbete gelmek durumunda kalıyor. Hekimlerimiz can güvenliğinin olmadığı bu atmosferde hasta mobbingiyle görev yapmaya çalışıyor. Öyle ki buralar bizim sadece iş yerimiz değil günümüzün tamamını geçirdiğimiz evimiz oluyor çoğu kez. Ve bizler kendi evimizde hizmet sunduğumuz yarasını sardığımız insanlar tarafından, hasta yakınları tarafından darp ediliyoruz, kafa göz yumruk yiyoruz. Kesici, delici ya da ateşli silahların hedefi haline geliyoruz. Artık yeter, telefonda aylarca bekleyip alamadığınız randevuların sorumlusu bizler değiliz. Malzeme eksikliği nedeniyle ertelenen ameliyatlarınızın, günlük stresinizin sorumlusu hiç değiliz. Büyük reform diye allanıp pullanarak 2003 yılında bize sunulan “Sağlıkta Dönüşüm Programı” bizler için adeta rekabetin tırmandığı, iş barışının yok olduğu ve şiddeti hayatımızın bir parçası haline getiren bir program oldu. “Dönüşüm” denilen piyasacı uygulamalar yaygınlaştıkça sağlıkta şiddet artmaya başladı. Sağlık alanını kar elde etme alanı olarak gören, sağlık hizmetlerini üretim-tüketim ilişkisi içinde metaya dönüştüren ve her gün kışkırtılan sağlık talebi ile bu sistem şiddet üretiyor. Uygulanan kutuplaştırma siyaseti nedeniyle kendini devlet gibi gören kesimler de şiddete meyil ediyor. Dün gece yaşanan bu barbarlıkta saldırganın ’’sen benim kim olduğumu biliyor musun?’’ sözü ve eylemi bizi bir kere daha haklı çıkarmıştır. Fakat bizim derdimiz haklı çıkmak değil her gün bir hastaneden gelen şiddet haberleriyle uyanmamaktır. Buradan bakan Koca’ya sesleniyoruz: Koda renk eklemek bu sorunları çözmeyecek. Sağlık hizmeti sunduğumuz için şiddete uğramak istemiyoruz. Bir an önce huzurlu ve güvenli çalışma ortamlarının tesisi için sorunun kaynağına yönelik gereken adımların atılmasını talep ediyoruz.”