Son bir aydır akaryakıt ve doğalgazda ÖTV artışı, hemen her şeyin KDV oranlarının artırılması, TL’nin döviz karşısında değer yitirmesi ile hızlanan zam kasırgası zincirleme bir şekilde iğneden ipliğe tüm ürünlere yansımaya devam ediyor. Dolayısıyla tüm bordro mahkumlarının satın alma gücü, reel ücreti hızla buharlaşıyor.
Bu zorlu koşullarda dün iki farklı enflasyon verisi açıklanmıştır.
TÜİK’in resmi verilerine göre enflasyon (TÜFE) Temmuz’da aylık %9,49 artmış, yıllık enflasyon ise %47,83’e çıkmıştır. Bağımsız iktisatçıların kurduğu Enflasyon Araştırma Grubu ise enflasyonun Temmuz’da aylık %13,18, yıllık ise %122,88 arttığını açıklamıştır.
KESK olarak çok uzun süredir TÜİK rakamlarının yalan, yoksulluğun gerçek olduğunu söylüyoruz. Dün açıklanan veriler ne kadar haklı olduğumuzu bir kez daha ispatlamıştır. Buna rağmen dün açıkladığı verilere bakıp “TÜİK bu kez daha gerçekçi, rasyonel veriler açıklamış” gibi yorumlar yapıldığına tanık oluyoruz.
Oysa TÜİK kendine verilen görevi yapmaya, yani çarşıda, pazarda, mutfakta yaşadığımız gerçek hayat pahalılığını elinden geldiğince düşük göstermeye devam etmektedir. Dolayısıyla iktidarın TÜİK vasıtası ile enflasyonu düşük gösterme, böylece milyonlarca bordolunun maaş-ücret artışlarını da mümkün olduğunca düşük tutma politikasında hiçbir değişiklik yoktur.
Örneğin tüm veriler kiraların son dört yılda altı kata yakın arttığını göstermektedir. Bugün özellikle büyükşehirlerde kira tutarları asgari ücreti aşmıştır. Ortalama maaş alan bir kamu emekçisi maaşının %70’ini kiraya ayırmak zorunda kalmaktadır.
Dün açıklanan TÜİK verilerine göre ise kira-konut enflasyonu aylık sadece %6,03 artmıştır. Üstelik TÜİK’e göre yıllık bazda en düşük artış gösteren ana grup %19,31 ile konut-kira enflasyonu olmuştur! Öte yandan ücretli kesimler için en önemli kalem olan gıda enflasyonu TÜİK’e göre aylık %7,71, yıllık %60,72 artmıştır.
Oysa sadece son bir ay içinde gıdadan, kiraya, ulaşımdan sağlığa tüm ana harcama gruplarında yaşanan zam sağanağı TÜİK enflasyon verilerini katlamaktadır.
Nitekim son bir ayda akaryakıt ürünleri %45, toplu ulaşım %58, harçlar ve vergiler %40, ekmek %40, damacana su-pet su %30, gıda ürünleri, meyve ve sebze ortalama %25 zamlanmıştır. Bu zamlar yetmezmiş gibi TBMM’den geçirilen 1 Trilyon 120 Milyar TL’lik ek bütçenin yükü dolaylı vergiler ve gelir vergisi ile yine halkın, ücretli kesimlerin omuzlarına yıkılmıştır.
Son olarak bilindiği üzere iktidar seçimlerden önce “En düşük memur maaşını 22 bin TL’ye çıkaracağız, artışı emeklilere de yansıtacağız” sözü vermiştir. Ancak bu söz temmuz maaş artışlarında unutulmuştur.
Maaşlarımıza temmuz ayında artış yapılırken “2023 enflasyon beklentimiz %22 maaş artışlarınız bunun çok üzerinde olacak” denilmiştir. Ama maaş artışlarından iki hafta sonra çıkıp “2023 yılı enflasyon beklentimizi %58 olarak güncelledik” açıklaması yapılmıştır.
Böylece başta aylıkları Temmuz’da sadece %25 artırılan, seyyanen tek kuruş bile verilmeyen 12 milyon emekli olmak üzere milyonlar gözlerinin içine baka baka aldatılmıştır.
En önemlisi hem mevcut emeklileri hem de bugünün çalışanı yarının emekli adayı milyonların mevcut mağduriyetini daha da artıracak YENİ BİR ÜCRET-MAAŞ REJİMİ yaratılmıştır.
Buna göre son artışlarla hükümetin “en düşük maaş” dediği arkadaşımızın maaşı 22 bin TL olmuştur. Ama bu artış kağıt üstünde kalmıştır.
Çünkü mevcutta toplamda 22.000 TL olan bu maaşın; 3.390 TL’si sabit ek ödeme tutarı, 8.077 TL’si ilave seyyanen ödenek tutarı, 1.159 TL’si eş yardımı, 382 TL’si ise çocuk yardımından oluşmaktadır.
Bu 4 kalemden sigorta prim kesintisi ve gelir vergisi kesintisi yapılmamaktadır. Yani bunlar emekliliğe yansıtılmamakta, emekli aylığına esas tutarın hesabında SIFIR kabul edilmektedir.
Bu durumda 22.000 TL olan maaşın sadece 8.890 TL’si emekli aylığı hesabında temel alınacaktır. Emekli aylığı ise 4.500 TL civarında yani bugün alınan 22 bin TL maaşın beşte birine kadar inecektir.
Öte yandan tüm kamu emekçilerinin maaşlarında “ilave seyyanen ödenek” adı ile yapılan 8.077 TL’lik TABANSIZ ARTIŞ soncunda tazminatlarımızdan, eş ve çocuk yardımlarımıza, ek ders ücretlerimizden nöbet ücretimize, mesai ücretimizden harcırahlarımıza, kıdem aylığımızdan yan ödeme aylığımıza tüm maaş unsurlarımız sadece %17,55 artmıştır.
Üstelik hız kesmeden devam eden zam kasırgası ve TL’nin döviz kurundaki değer kaybı maaşlarımızda yapılan bu artışı da hızla eritmektedir.
“En düşük memur maaşı 22 bin TL olacak” sözünün verildiği 11 Mayıs 2023 tarihinde 22 bin TL ile bin 130 Dolar alınabiliyordu. Aradan geçen 75 günün sonunda alınan dolar 315 birim azalarak 815 dolara inmiştir.
Kısacası milyonlarca kamu emekçisini çalışırken daha fazla yoksulluğa, emekli olunca ise daha fazla sefalete terk eden yeni bir maaş-ücret rejimi yaratılmıştır.
Bu adaletsiz tablo yaşanırken 7.Dönem Kamu Görevlileri Toplu Sözleşmesi görüşmeleri süreci 1 Ağustos’ta yapılan toplantı ile başlamıştır.
Geldiğimiz noktada, masada işveren olarak bulunan iktidarın bu yeni maaş rejimini sürdürmesi, maaş artışlarında son 12 yıldır bir kez olsun tutmayan enflasyon hedeflerini, TÜİK’in sahte rakamlarını temel alması 6 milyonu aşan bir kitleye daha fazla yoksulluk ve sefalet dayatılması demektir.
Masada “yetkili” sıfatı olarak oturan konfederasyonun ise buna göre maaş artışı pazarlığı yapması, “seyyanen ilave ödeme” adı verilen tuzağı görmezden gelip sadece mevcut emeklilere seyyanen artış talep etmesi bu dayatmaya ortaklık etmek demektir.
Hem çalışanlar hem emekliler için bu tuzaktan tek çıkış yolu KESK olarak toplu sözleşme masasına götürdüğümüz maaş artışı teklifidir.
Buna göre:
- Öncelikle tüm kamu emekçilerine brüt 8.138,89 TL olarak verilen ilave seyyanen ödenek mevcut taban aylık katsayısına dâhil edilmelidir.
- Bu adımın atlandığı her maaş artışı teklifi daha baştan tuzağa düşmek demektir.
- 2024 yılı artışı ise ilave seyyanen ödeneğin taban aylığa yansıtılması sonucunda oluşan yeni katsayı üzerinden yapılmalıdır.
Söz konusu artışta tüm toplumun sahte olduğunu yaşayarak öğrendiği TÜİK rakamları değil, yoksulluk sınırı temel alınmalıdır.
Bunun için
- Mevcutta iktidarın “en düşük maaş” olarak ifade ettiği maaş dört kişilik bir aile için en az 45 bin TL’ye ulaşacağı bugün çok daha net görülen yoksulluk sınırı üzerine çıkarılmalıdır.
- Artan hayat pahalılığı karşısında bugün hiçbir karşılığı kalmayan eş yardımı 3.310 TL’ye çıkarılmalıdır.
- Bir bebeğin üç günlük bez, mama ihtiyacını bile karşılamaktan uzak çocuk yardımı her çocuk için 2.220 TL’ye çıkarılmalıdır.
- Konutu olmayan kamu emekçilerine büyükşehirlerde 7.500 TL, diğer şehirlerde 5.000 TL Kira Yardımı verilmelidir.
Özetle KESK olarak önce 8.077 TL tutarındaki ilave seyyanen ödeneğin taban aylıklarımıza yansıtılmasını istiyoruz. Ardından tüm kamu emekçilerinin maaşlarının en az %70 oranında artırılmasını, buna eşi çalışmıyor ise 3.310 TL eş yardımı, çocuğu varsa her çocuk için 2.220 TL çocuk yardımı eklenmesini istiyoruz.
Merkez Bankası önümüzdeki üç yılın enflasyon hedeflerini üç, dört kat artırmış, bunu da “rasyonel” hedefler olarak sunmuştur. Gerçekçi, rasyonel denilen bu hedeflerin daha yılın ilk üç ayında aşıldığına defalarca tanık olduk.
Dolayısıyla bizim için rasyonel, gerçekçi olan iktidarın son 12 yıldır hiç tutmayan enflasyon hedefleri değil, yaşadığımız gerçek enflasyonu daha görünür kılan yoksulluk sınırıdır.
Buradan hareketle maaşlarımızın 2024 yılı ocak ayından itibaren her üç ayda bir yoksulluk sınırındaki artış oranına göre güncellenmesini istiyoruz.
TÜİK rakamlarını esas alan refah payı aldatmacası değil, gerçek bir refah payı, büyümeden pay istiyoruz. Bunun için her üç ayda bir açıklanan çeyrek büyüme oranlarının maaşlarımıza yansıtılmasını istiyoruz.
KESK olarak; Toplu Sözleşme sürecinin asıl yetkilisi olarak gördüğümüz tüm kamu emekçilerini, emeklileri Yoksulluk Sınırı Üzerinde, İnsanca Yaşamaya Yetecek Ücret için omuz omuza vermeye çağırıyoruz.
Hangi sendikanın üyesi olursak olalım hepimize kurulan tuzaklara, yoksulluğa, sefalete karşı ortak mücadeleyi yükseltemeye davet ediyoruz.
KESK Yürütme Kurulu