Asgari ücretliler ülkesine dönüştürülen Türkiye’de ‘en büyük toplu sözleşmeden’ milyonların sırtındaki küfeyi daha da ağırlaştıracak bir sonuç çıkmıştır. İşçilerin ve emekçilerin yok sayıldığı, iktidar ve patron mutabakatından çıka çıka açlık sınırının altında kalan bir asgari ücret çıkmıştır.
Günlerdir 2023 yılı asgari ücretinin ne kadar olacağı tartışılmakta, Asgari Ücret Tespit Komisyonu toplantıları yapılmaktadır. Önceki gün yapılan Asgari Ücret Tespit Komisyonu toplantısında sadece işçi tarafını temsil eden Türk-İş asgari ücret talebini açıklamıştır. İşveren ve hükümet kanadından ise ne bir rakam ifade edilmiş ne de Türk-İş’in talep ettiği rakam hakkında bir açıklama yapılmıştır.
Bugün yanına Çalışma Bakanı ve işveren sendikası temsilcisini alarak kameraların karşısına geçen Cumhurbaşkanı 2023 yılı asgari ücretinin net 8.500 TL olması konusunda “mutabık” kaldıklarını açıklamıştır.
Her şeyden önce bu mutabakat her zaman olduğu gibi iktidarın ve patronların mutabakatıdır. On milyon asgari ücretli başta olmak üzere alın teri açlık sınırının altında bırakılan, her geçen gün daha da yoksullaştırılan milyonlar kendi yaşamalarına ilişkin can alıcı bir meselede bir kez daha iktidar-patron mutabakatının kurbanı haline getirilmiştir.
Açıklanan rakam ne kadar allanıp pullansa da “bizim sırtımızda 85 milyonun taşındığı küfe var” hamaseti ile perdelenmek istense de gerçekler gün gibi ortadadır.
Öncelikle eğer bir küfeden söz edilecekse o küfenin yıllardır bu ülkede emeği ile geçim mücadelesi verenlerin, dar gelirli milyonların sırtına yüklenen küfe olduğu açıktır. Üstelik asgari ücretlisi, işçisi, kamu emekçisi, emeklisi, dar gelirlisi ile milyonların sırtına yüklenen küfe her geçen gün ağırlaşmaktadır.
- İğneden ipliğe zamlar, gerçek enflasyonunun yarısına bile denk gelmeyen TÜİK rakamlarına göre yapılan maaş-ücret artışları,
- Gelir vergisi adaletsizliği başta olmak üzere tüm vergi yükünü bordrolulara yıkma,
- Kur Korumalı Mevduat Sistemi, Kamu Özel İşbirliği projeleri gibi soygunlar,
- Patronlara dağıtılan teşvikler, vergi indirimleri, vergi afları
- Sermayeden yana bütçeler
Gibi yüzlerce emek düşmanı, sermeye dostu politika ile geldiğimiz yer ülkenin Asgari Ücretliler ülkesine dönüştürülmesidir.
Sefalet endeksinde dünya liderliğidir. Emeğin milli gelirden aldığı payın son 25 yılın en düşük seviyesine inmesidir.
- Bugün dört kişilik bir ailenin açlık sınırı 9 bin, yoksulluk sınırının 26 bin TL’ye dayanmıştır. Komisyon toplantılarına çalışanları temsilen katılan işçi konfederasyonun kasım ayı verilerine göre bekâr bir çalışanın aylık yaşam maliyeti 10 bin 170 TL’dir.
- Son bir yılda doğalgaz %265, elektrik %185, benzin %300, baklagiller %220, beyaz peynir %200 zamlanmıştır. Bir yıl önce 2 TL 200 gramlık ekmeğin fiyatı bazı şehirlerde 5 TL’ye çıkmıştır. Ekmeğin fiyatının yurt genelinde 5 TL’ye çıkması an meselesidir.
- Hükümetin %25 sınırına rağmen kiralar ortalama %150 artmıştır. Kiraların daha düşük olduğu semtlere doğru bir emekçi göçü yaşanmaya başlamış, kamu emekçileri bu semtlere tayin istemeye mecbur bırakılmıştır.
- Asgari ücretliler ve emekliler başta olmak üzere milyonlar sofralarında sadece bayramlarda kırmızı et görür hale getirilmiştir.
Daha iki hafta önce AKP Genel Başkan Yardımcısı tarafından yapılan asgari ücretle alınan dana kuşbaşı hesabı bile son gelen zamlara alt üst olmuştur. Geçtiğimiz yıl kilosu 68 TL olan dana kuşbaşının fiyatı son iki haftada gelen zamlarla 200 TL’yi bulmuştur.
- 20 yıl önce brüt asgari ücretin 15 katı olan gelir vergisi ilk dilimi geldiğimiz noktada brüt asgari ücretin 5 katına gerilemiştir. Yani tüm ücretliler her yıl biraz daha erken bir üst vergi dilimine girmeye başlamış, vergi yükleri artırılmıştır.
- Yirmi yıl önce asgari ücretin 3,5 katına denk gelen ortalama kamu emekçisi maaşı bugün asgari ücretin 1,5 katına inmiştir. Bugün 8.050 TL olan en düşük kamu emekçisi maaşı ve 6.750 TL olan ortalama kamu emekçisi emeklisi maaşı yeni açıklanan asgari ücretin altında kalmıştır.
Tüm bunlara rağmen iktidar ve patronlar “asgari ücret artarsa enflasyon artar. Önemli olan istihdam, ekonomik büyüme, büyüme devam ederse istihdam korunur, ücretlilerin geliri artar” gibi yalanlara sığınmaya devam etmektedir.
Oysa ülkede enflasyon ücretler yüksek olduğu için rekor kırmamaktadır. Tam tersine çalışanlar, emekçiler enflasyon yüksek olduğu için ücret artışı talep etmektedir. Üstelik büyüme nutuklarına rağmen ücretlilerin bu büyümeden aldığı pay düşmekte, refahı gittikçe azalmaktadır.
Dolayısıyla bu tablo karşısında tüm çalışanların, sendikaların, konfederasyonların ana mücadele alanı yıllardır emekten çalınanların nasıl geri alınacağı üzerine kurulmalıdır.
Bunun için;
- Asgari ücret hesabında sadece işçinin kendisi değil, ailesi de temel alınmalıdır. Bu kapsamda Asgari ücret tespitine ilişkin 131 Sayılı ILO Sözleşmesi onaylanmalıdır. Asgari ücretle ilişkin olarak Avrupa Sosyal Şartı’na konan çekince kaldırılmalıdır.
- Yıllardır TÜİK’in çarpık rakamlarına mahkûm edilen, milli gelirden pay verilmeyen asgari ücretliler başta olmak üzere tüm emekçilerin, işçilerin yaşadığı kayıplar yaşanan gerçek hayat pahalılığı, yoksulluk sınırı ve ekonomik büyüme temel alınarak karşılanmalıdır.
- Türkiye’nin tüm çalışanlar için bir asgari ücretliler ülkesine dönüşmemesi için kamu emekçilerinin, emeklilerin, işçilerin maaş ve ücretleri de en az asgari ücrete yapılan artış oranında artırılmalıdır.
- En düşük emekli aylığı asgari ücret olmalı ve tüm emekli aylıkları da aynı oranda yükseltilmelidir.
- Gelir vergisi birinci dilim oranı ücretliler için %15 ten %10’a düşürülmeli, yoksulluk sınırına kadar olan maaşlar-ücretler birinci vergi diliminde sabitlenmelidir.
- Asgari ücret ülkedeki çalışanların en az yarısını doğrudan ilgilendiren en geniş kapsamlı toplu sözleşmedir. Bunun için ulusal ölçekli bir toplu pazarlıkla belirlenmeli ve uyuşmazlık durumunda grev hakkını da içermelidir.
Bu temel ilkeler olmadan bugün 8.500 TL olarak açıklanan, sadece oransal artışla sınırlanan bir asgari ücret bir iki ay içinde buharlaşmaya mahkumdur. Özellikle son beş yıldır iktidarın hedeflediği enflasyon ile gerçekleşen enflasyon arasındaki uçurum ortadadır. Dolayısıyla iktidarın artan hayat pahalılığına değil, baz etkisi ile hızı kısmen yavaşlayan enflasyona bakıp “Enflasyonu önümüzdeki yıl %30’lara, %20’lere düşürmeyi hedefliyoruz” demesinin hiçbir karşılığı yoktur.
Zam fırtınasının hız kesmeden sürdüğü, emeğe kölelik dayatıldığı koşullarda kalıcı olan tüm emekçilerin, işçilerin insanca yaşamasına yetecek bir ücret, emekten çalınanları geri alma mücadelesidir.
KESK olarak asgari ücretlisinden emeklisine, işçisinden kamu emekçisine hepimiz için insanca yaşamaya yetecek bir ücret başta olmak üzere emeğin hakları için mücadelemizi kararlılıkla sürdürmeye devam edeceğiz.
KESK Yürütme Kurulu