Konfederasyonumuz KESK bugün KESK MYK Üyeleri Gönül Kural Şimşek, Varol Öztorun, Döne Gevher Koyun ve Zeynep Erkan Korkmaz’ın katılımıyla basın toplantısı düzenledi. Basına açıklamayı KESK Eş Genel Başkanı Şükran Kablan Yeşil gerçekleştirdi.
Ülke olarak koyuluğu gittikçe artan karanlık bir dönemden geçiyoruz.
Borçlanmaya, dış finansmana, ranta, spekülasyona, betonlaşmaya dayalı ekonomik model iflas bayrağını çoktan çekmiştir.
Buna rağmen yirmi yıldır iktidarda olanlar kendi elleri ile yarattıkları krizden çıkış adına attıkları her adımda tüm ülkeyi daha fazla bataklığa sürüklemeye devam etmektedir. İflas eden sistemin enkazı bir kez daha emekçilerin, halkın omuzlarına yıkılmak istenmektedir.
Bunun için son olarak, yıllardır hayata geçirilen kur-faiz kıskacına eklenmek üzere “ürün çeşitlendirilmesine” gidildiği görülmektedir. Elli yıl önce denenen ve çözüm üretmek bir yana daha fazla sorun yarattığı tescillenen ürüne yeni bir barkod yapıştırılmış ve “Kur Korumalı TL Vadeli Mevduat” adı ile yeniden piyasaya sürülmüştür..
“Ekonominin kitabını yazan Cumhurbaşkanı’nın büyük keşfi” olarak pazarlanan bu yönteme göre; Bankalarda vadeli TL hesabı olanlara “sen hesabını bankada TL olarak tutmaya devam et. Eğer faiz getirin kur farkının üstünde ise onu alacaksın. Ama altında kalırsa hiç endişe etme, farkı Hazineden karşılayacağız. Üstelik elde ettiğin kur farkı faizi üzerinden her hangi bir gelir vergisi de ödemeyeceksin” denilmektedir.
Dolayısıyla birkaç gündür “dövizde tarihi düşüşe yol açan yöntem” olarak pazarlanan bu yöntemde kazananların ve kaybedenlerin adresi değişmemektedir.
Hazine garantisi ile kazanan yine bankalarda milyarları bulunan rantiyeciler, tefeciler olacaktır. Mevcut koşullarda bırakın bankada mevduatı olmasını, borçlanarak ayakta kalmaya, kırk kanaat geçinmeye çalışan milyonlar ise kaybetmeye devam edecektir.
%99’un payına hazine garantisi verilen %1’lik asalak takımı beslemek üzere daha fazla vergi ödemek, daha düşük ücretlerle-maaşlarla çalışmak düşecektir.
Kısacası haftalardır “faiz sebep, enflasyon neticedir” diye nutuk atanların, Nas’tan dem vuranların geldiği son nokta halkın cebinden rantiyecilere aktarılmak üzere ‘örtülü’ faiz artırımını yeniden keşfetmek olmuştur.
Son kullanma tarihini, raf ömrünü çoktan tamamlamış olan yöntemlerin, araçların siyasi iktidarın ömrünü ne kadar uzatacağını bilmiyoruz.
Öte yandan tüm kamuoyu gibi biz de mevcut iktidarın ömrünü uzatmak için sadece bu araçlara sığınmadığını biliyoruz. Artan hayat pahalılığından en çok etkilenen emekçi kesimleri etkilemek için yapılan manevraları görüyoruz.
Ayrıca, emeğin saflarına truva atı olarak yerleştirilenlerin ve yandaş medyanın bu manevralara nasıl payandalık ettiğine yıllardır şahit oluyoruz.
Son olarak dün MEMUR SEN, KAMU-SEN yöneticileri, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı, AKP Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan arasında yapılan görüşmelerle hangi sendikanın üyesi olursa olsun yıllardır mali, sosyal ve özlük hakları yok sayılan tüm kamu emekçilerinin ağırlaşan hayat pahalılığında beklentilerini aşağıya çekmeye yönelik manevralara bir yenisi daha eklenmiştir.
Ağustos ayında varılan mutabakattan bugüne geçen sürede artan hayat pahalılığı, TL’nin döviz kuru karşısında pula döndüğü koşullar kamu emekçilerinin ve emeklilerinin gelirini hızla eritmiştir.
Buna ek olarak son mutabakatta “çalışılmasına karar verilen konular” başlığı altında yer alan 3600 ek gösterge, sözleşmelilerin kadroya alınması, emeklilerin mali hakları başlıklarına ilişkin bir arpa boyu yol kat edilmemiştir. Tüm bunlar kamu emekçilerinin ve emeklilerin memnuniyetsizliğini daha da pekiştirmiştir.
Bunun üzerine iktidar kanadından ve buna paralel olarak yandaş konfederasyon yönetimi tarafından yapılan açıklamalar birbirini izlemiştir. Özellikle asgari ücretin açıklanmasından bu yana geçen son bir haftada söz konusu açıklamalar ve yandaş medyaya servis edilen “müjde” haberleri artarak sürmeye devam etmektedir.
Son bir ay içinde hem Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı tarafından hem de malum konfederasyon yönetimi tarafından sık sık ifade edilen cümleler bile üç aşağı beş yukarı aynıdır.
Tarafların karşılıklı biri birine övgüler dizdiği tüm bu açıklamaların özeti: “Dönemin şartları için oldukça büyük memnuniyet yaratan mutabakata imza attık. Ama son üç ayda yaşanan finansal saldırılarla buna gölge düşürülmek istenmektedir. Bunu engellemek için ek zam ve diğer konularda çalışma yapacağız” şeklindedir.
Peki, ne zaman? Diye sorulduğunda alınan cevaplar da aynıdır.
“Cumhurbaşkanımızın talimatları doğrultusunda; komisyon kurma çalışmalarımız için takvimi netleştireceğiz. 3 Ocak’ta açıklanacak enflasyon rakamlarına bakacağız. Cumhurbaşkanımızın talimatları doğrultusunda, memurlarımızı, emeklilerimizi tatmin edecek bir oranda buluşacağız..ve saire ve saire”
Öncelikle kamu emekçileri ve emeklikleri nezdinde “büyük bir memnuniyet yaratan” bir mutabakattan bahsetmek yılardır yaşanan gerçekleri tamamen ters yüz etmektir.
Evet, sadece sonuncusunun değil, bugüne kadar yapılan tüm mutabakatların üzerinde bir gölge olduğu doğrudur. Ancak o gölge finansal saldırı ya da dış düşman ya da herhangi bir lobi gölgesi değildir. Kendi sorumluluklarını kapatmak için sürekli bahanelerin arkasına saklananların, altı milyon kamu emekçisinin ve emeklinin yıllardır birikmiş sorunlarına kulak tıkayanların gölgesidir.
Çünkü tüm sistem böyle tasarlanmıştır. ILO sözleşmeleri başta olmak üzere evrensel sendikal normlara taban tabana zıt, grev hakkımızı yok sayan bir sistem ile yılardır “toplu sözleşme” oyunu sahnelenmektedir.
Özgür toplu pazarlık hakkının en önemli ilkesi olan “silahların eşitliği ilkesinin” daha en baştan grev yasağı ile ayaklar altına alındığı bu sözde “toplu sözleşme” sisteminde kamu emekçileri, emeklikleri kapı kulu olarak görülmektedir.
Tüm bunlar yetmezmiş gibi kapsamından, tarafların belirlenmesine, imzadan, uzlaşmazlığa kadar 6 milyon kamu emekçisi adına tek “yetkili” sıfatı ile masada oturtulan yapının, siyasal iktidarla iç içe geçmiş bir yapı olduğunu bilmeyen yoktur.
Böyle bir tablodan çıkacak olan memnuniyetin sadece o mutabakatlara imza atanlarda ve dar çevrelerinde yaratılandan ibarettir. Nitekim hangi sendikanın üyesi olursa olsun ya da herhangi bir sendikaya üye olması tüm kamu emekçileri bu mutabakatların bedelini daha fazla yoksullaşarak, daha fazla güvencesiz hale gelerek ödemeye devam etmektedir.
Değerli Basın Emekçiler tekrar altını çiziyoruz. Altı milyon kamu emekçisi ve emekli asgari ücret artışından sonra maaşlarının-ücretlerinin artırılmasını beklemektedir. Yılan hikâyense dönen 3600 ek gösterge, sözleşmelere kadro, sorunlarının artık çözülmesini istemektedir. Açlık sınırının altında bir yaşama mahkûm edilen, harçlık veremediği için torunlarından kaçar hale getirilen emekliler yılardır verdikleri emeğin karşılığını istemektedir.
Hangi sendikanın üyesi olursa olsun tüm kamu emekçileri yıllardır gelir vergisi adaletsizliğine son verilmesini, ek ödemelerin emekliliğe yansıtılması istemektedir.
Yıllardır bu insani, en temel taleplerine kulak tıkanan kamu emekçilerinin ve emekliklerinin boş vaatlerle, sahte müjdelerle oyalanmasına derhal son verilmelidir.
Ağırlaşan kriz koşullarında biraz nefes alabilmek için:
- Öncelikle tüm kamu emekçilerinin ve emeklilerin maaşları Ocak ayından itibaren en az asgari ücrete yapılan artış oranında artırılmalıdır.
- Elbette ki bu artış maaşları TÜİK’in sanal rakamlarına endekslenen kamu emekçilerinin yıllardır yaşadığı kayıpları gidermeye yetecek bir artış değildir. Kamu emekçilerimin insanca yaşamasını sağlayacak bir maaş için formül açıktır. Bunun tek yolu eşi çalımlayan, iki çocuklu bir kamu emekçisinin maaşında ve kira yardımı, ulaştırma yardımı, yemek yardımı gibi kalemlerde yapılan artışla dört kişilik ailenin yoksulluk sınırının üzerine çıkarılmasından geçmektedir.
- Üç buçuk yıl önce bizzat Cumhurbaşkanı tarafından söz verilen ama aradan geçen zamanda yılan hikâyesine çevrilerek unutturulmak istenen 3600 ek gösterge konusu tüm kamu emekçilerini kapsayacak şekilde çözülmelidir.
- Sözleşmeli, taşeron, ücretli, vekil gibi hür türlü güvencesiz istihdama son verilmeli, tüm kamu emekçileri güvenceli-kadrolu istihdam edilmelidir.
- Hukuksuz ve keyfi olarak OHAL-KHK’leri ile işinden, ekmeğinden edilen kamu emekçilerin görevlerine iade edilmeli, geriye dönük tüm hak kayıplarının karşılanmalıdır.
- Kamu emekçilerinin bugün önündeki en büyük engel adına toplu sözleşme dense de onları kapı kulu olarak gören mevcut sistemdir.
Konfederasyonumuzun en başından beri hayata geçmesi için mücadele ettiği bu temel taleplere elbette ki daha onlarcası eklenebilir.
Taleplerimizin karşılık bulmasının ve engellerin aşılacağı yerin yolu saraylardan, külliyelerden, Tekli sendikal rejimi dayatmalarından değil, emekçilerin haklarını yok sayanlara karşı birlik olmasından geçmektedir. Emekçilerle ilgili kararlar Saraylarda değil emekçileri temsil eden emek örgütleriyle birlikte alınır.
Konfederasyonumuz bu gerçeklikten hareketle, 27 Aralık 2021 Pazartesi günü için emek ve meslek örgütlerine toplantı çağrısı yapmıştır. Emeğe ve emekçilere karşı yoğun saldırıların gerçekleştiği bugünlerde emekçiler haklı olarak bizlerden birlik olmamızı ve ortak mücadeleyi örgütlememizi beklemektedir. Ki, doğrusu da budur.
Sadece geçtiğimiz iki yılı kapsayan mutabakat değil önümüzdeki iki yılı kapsayan mutabakat da gittikçe ağırlaşan koşullarda kamu emekçilerinin mali, sosyal, özlük haklarını karşılamanın çok uzağında kalmış, şimdiden kadük hale gelmiştir.
Bir an önce üye sayısına bakılmaksızın tüm konfederasyonların, sendikaların ve Çalışma Bakanlığı’nın eşit temsil edildiği bir komisyon kurulmalı, önümüzdeki Temmuz ayına kadar olan döneme kadar yapılacak çalışmalarla grev hakkı ile tamamlanmış özgür toplu pazarlık sitemine geçilmelidir.
Sözlerimize son verirken hangi sendikanın üyesi olursa olsun ya da bir sendikanın üyesi olması tüm kamu emekçilerini bir kez daha İnsanca yaşamaya yetecek bir ücret, Güvenceli İş, Güvenli Gelecek İçin yan yana gelmeye, omuz omuza vermeye çağırıyoruz.