KESK bugün saat 10.30’da konfederasyonumuz MYK üyeleri ile aralarında Genel Mali Sekreterimiz Tayyar Özcan ve Genel Örgütlenme, Eğitim, Basın-Yayın ve Sosyal İşler Sekreterimiz Mehmet Sıddık Akın’ın da bulunduğu KESK’e bağlı sendikaların MYK üyelerinin katılımıyla gerçekleştirdiği basın toplantısında kamu emekçilerinin hak kayıplarını ve TİS teklifimize ilişkin taleplerimizi kamuoyu ile paylaştı. Basın toplantısı KESK Eş Genel Başkanları Mehmet Bozgeyik ve Şükran Kablan Yeşil’in sunumuyla gerçekleştirildi. Basın açıklaması metni aşağıdadır:
Hepinizi KESK Yürütme Kurulu ve üye sendikalarımızın Merkez Yürütme Kurulu üyeleri adına selamlıyorum. Basın toplantımıza hoş geldiniz.
Üye sayısı en çok olan üç konfederasyonun toplu sözleşme tekliflerini en geç yarın mesai bitimine kadar Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığına vermesi gerekiyor. Biz de teklifimizi yarın Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığına ulaştıracağız. Teklifi vermeden önce teklifin asıl sahibi olan 3 buçuk milyon kamu emekçisi ve 2 milyonu aşkın kamu emeklisiyle siz basın emekçileri aracılığıyla paylaşmak istiyoruz.
Sizler de yakından takip ediyorsunuz. Ailelerini de kattığımızda toplamda 20 milyonluk önemli bir kitleyi etkileyecek olan toplu sözleşme sürecinin içindeyiz. Diğer taraftan 750 bin kamu işçisini kapsayan toplu sözleşme süreci de devam ediyor. Konfederasyonumuzun kamu işçilerinin taleplerinin yanında olduğunu, mücadelelerini desteklediğini ve dayanışma içerisinde olacağını ifade etmek istiyoruz.
Ne yazık ki 5 buçuk milyon kamu emekçisi ve emeklisi 2 Ağustos’ta başlayacak toplu sözleşme görüşmelerini artan sorunlarla karşılıyor. Bugüne kadar beş defa kurulan masadan, insanca yaşamaya yetecek bir ücretten güvencesiz, sözleşmeli istihdama son verilmesine, gelir vergisi adaletsizliğinin ve ek gösterge adaletsizliğinin ortadan kaldırılmasından ek ödemelerin emekli aylıklarına yansıtılmasına kadar hiçbir temel sorunumuz çözülmemiştir. Çözülmediği gibi giderek derinleşen ekonomik kriz mevcut sorunlarımızı daha da ağırlaştırmıştır.
KESK olarak, işçisinden, kamu emekçisine, emeklisinden asgari ücretlisine, küçük esnafından çiftçisine kadar emeği ile yaşam mücadelesi verenleri bir bütün olarak gördüğümüzü her fırsatta ifade ediyoruz.
Bu ülkenin sadece kamu emekçileri değil tüm emekçileri, ezilenleri, emeği sömürülenleri, işsizleri, emeklileri aslında aynı şeyleri talep ediyor.
- Toplumun emeğiyle geçinen %99’u öncelikle bugüne kadar ellerinden alınanları, gasp edilen, budanan haklarını geri istiyor.
- Yoksullaştırılan, borçlandırılan, mülksüzleştirilen, güvencesizleştirilen milyonlar Temel Gelir Güvencesi istiyor.
- Kamu emekçileri ve emeklileri bugüne kadar hep ertelenen, fazlası ile hak ettikleri insanca yaşam, güvenceli iş ve güvenli gelecek için haklarının garanti altına alınmasını istiyor.
Biz de bu gerçeklikten yola çıkarak 2022-2023 yıllarını kapsayacak TİS sürecinde tüm kamu emekçilerine ve emeklilerine “İnsanca Yaşam, Güvenceli İş Ve Güvenli Gelecek” teklifimizi hazırlamaya çalıştık.
Teklifimiz altı ana başlıktan oluşuyor. Bunları sıralayacak olursak:
- İnsanca Yaşamaya Yetecek Bir Ücret
- Halktan Yana Bir Kamu Hizmeti
- Temel Gelir Güvencesi
- Güvenceli İstihdam, Güvenli Gelecek
- Demokratik, Adil Bir Çalışma Yaşamı
- Gerçek Bir Toplu Pazarlık.
Ülkeyi yönetenlerden en çok duyduğumuz sözlerden birisi “işçiyi, memuru enflasyona ezdirmedik” sözüdür. Ancak bu sözde ifade edilen enflasyon TÜİK tarafından açıklanan, çarpık hesaplamalara dayalı resmi enflasyondur. Oysa işçiyi, kamu emekçisini, emekliyi ezen TÜİK’in resmi rakamları değil, sokakta, pazarda, mutfakta yaşanan hayatın gerçek, gayri resmi enflasyonudur.
Nitekim 2019 Haziran-2021 Haziran arası dönemini kapsayan 2 yıllık resmi enflasyon 32,36’dır. Aynı dönemde Yurt İçi Üretici Enflasyonu (Y-ÜFE) %51,71 artmıştır. Üretici enflasyonunun bu kadar yüksek olduğu bir tabloda TÜFE’nin 20 puan aşağıda olması gerçekçi değildir.
Son iki yılda kamu emekçilerinin temel maaş unsurlarında resmi verilere göre %29,85 artış yaşanırken;
- Nitekim 2020 yılı resmi enflasyonu %14,60, 2021 yılı ilk 6 ayı enflasyonu %8,45’dir. Buna karşın bağımsız iktisatçı akademisyenlerin oluşturduğu Enflasyon Araştırma Grubu (ENAGrup) verilerine göre 2020 yılı enflasyonu %36,72 iken, toplamda son bir yılın enflasyonu %45,4’tür. ENAGrup verilerine göre sadece son altı aylık enflasyon ise %19,16’dır.
- Dolaysıyla yıllardır maaşları çarpık resmi enflasyon rakamlarına endekslenen kamu emekçilerinin reel geliri erimeye devam etmektedir. Bu erimeyi görmek için döviz kurunda, altın fiyatlarında ve en önemlisi yoksulluk sınırında aynı dönemde yaşanan artışlara bakmak yeterlidir.
- Örneğin 2019 Temmuz-2021 Temmuz döneminde dolar kurunda %52,6 artış yaşanmıştır.
- 2019 Temmuz itibariyle 3.235 TL olan en düşük kamu emekçisi maaşı (15. Derecenin 1. Kademesindeki bekâr hizmetli olarak görev yapan kamu emekçisi) ile 570 dolar alınabiliyor iken bugün itibariyle 4.222 TL olan maaş ile 486 dolar alınabilmektedir. İki yılda 84 dolarlık kayıp yaşanmış, sonuçta dolar karşısında %17,3 erime yaşanmıştır.
- 12 Temmuz 2019 itibariyle en düşük kamu emekçisi maaşı ile 7,6 çeyrek altın, 12,5 adet gram altın alınabiliyor iken, bugün itibariyle 5,08 çeyrek altın, 8,4 adet gram altın alınabilmektedir. Dolaysıyla son iki yılda en düşük maaş ile alınan çeyrek altın sayısı 2,5 adet, gram altın sayısı 4 adet azalmıştır.
- Asgari ücretteki sınırlı artışlara rağmen kamu emekçilerinin maaş artışı asgari ücretin de altında kalmıştır. Son iki yılda 4 kişilik ailenin yoksulluk sınırı 6.733 TL’den 2.599 TL artışla, yani %38,6 artışla, 9.332 TL’ye çıkmıştır.
- Tüm bunlar göz önünde bulundurularak kamu emekçileri son iki yılda, yoksulluk sınırı verilerine göre %8,5 reel gelir kaybı yaşamıştır.
Konfederasyonumuz bugüne kadar toplu sözleşme tekliflerinde konfederasyon temsilcileri ile Kamu İşveren Heyeti temsilcilerinin eşit sayıda katılımıyla “Asgari Geçim Standardı Tespit Komisyonu” adlı bir komisyonun kurulmasını, söz konusu komisyonun 4 kişilik bir aile için asgari geçim standardı tutarı belirlemesini, maaş artışlarında da söz konusu tutardaki artışın temel alınmasını önermektedir.
Dolaysıyla yaşanan reel gelir kayıplarının giderilmesi için;
- Yoksulluk sınırındaki artış oranının tüm kamu emekçilerinin maaş artışında temel alınmasını,
- Buna göre, öncelikle 2022 yılı için, son iki yılda yoksulluk sınırı ile temel maaş unsurları arasında oluşan %8,5 oranındaki reel kaybın giderilmesini,
- Ardından maaşların en son açıklanan Haziran 2021 TÜFE + Y-ÜFE / 2 oranında artırılmasını ve söz konusu tutara %3 refah payı eklenmesini istiyoruz.
Bu durumda;
- Dört kişilik bir ailenin yoksulluk sınırını esas aldığımızda bugün itibariyle 408,68 TL çalışmayan eş yardımı, 179,80 TL 0-6 yaş arası 2 çocuk yardımı ile birlikte net maaşı 4.810 TL olan en düşük kamu emekçisi maaşının AGİ hariç 219 TL’ye yükseltilmesini,
- Bu tutar üzerinden en son açıklanan Haziran 2021 TÜFE %17,53 + Haziran 2021 ÜFE %42,89 = %60,42 / 2= % 30,21 ve %3 pay verilerek toplamda %33,21 artırılarak (5.219,33 * %33,21) 952 TL’ye yükseltilmesini,
- Sonuç olarak 2022 yılı için tüm kamu emekçilerinin maaşlarında yansımalarla birlikte %43,5 artış yapılmasını,
- Hali hazırda 408,67 TL olan eş yardımının asgari aylık gıda harcaması olan 707,50 TL’ye çıkarılmasını,
- Yine 0-6 yaş arasındaki çocuklar için 89,90 TL, 6 yaş üstü çocuklar için 44,95 TL gibi komik tutarlarda ödenen çocuk yardımının her bir çocuk için asgari aylık gıda harcaması olan 707,50 TL’ye çıkarılmasını,
- Eşi çalışmayan, bakmakla yükümlü olduğu çocuğu bulunan emekli kamu emekçilerine de eş ve çocuk yardımı verilmesini,
- Lojmanda oturan kamu emekçisi 100 m2 için 630 TL kira ödemektedir. Ödediği lojman kira bedelinin ortalama konut kira bedeli olan 1.180 TL’den düşülmesinden sonra kalan 550 TL’nin lojmanda oturmayan kamu emekçisine ödenmesini,
- İş yerinde yemek çıkmayan kamu emekçilerine aylık 520 TL yemek yardımı yapılmasını,
- Tüm kamu emekçilerine Türkiye doğalgaz tüketim ortalaması düşünülerek yıllık 4.357 TL, aylık 363 TL yakacak yardımı yapılmasını,
- Taleplerimizin kabulü halinde 2023 yılı için 2022 yılında gerçekleşen TÜFE+ÜFE ortalaması üzerine + 3 puan refah payı verilerek maaş hesabının yapılmasını İSTİYORUZ.
AYRICA:
- Tüm kamu emekçilerine Türkiye genelinde kamu ulaşım araçlarından faydalanacağı ücretsiz aylık abonman kartı verilmesini,
- Tüm kamu emekçilerine yılda iki kez brüt asgari ücret tutarında ikramiye verilmesini,
- Göreve ilk başlayan kamu emekçilerine iki maaş tutarında “Hoş Geldin İkramiyesi” verilmesini,
- Ücretsiz kamu kreşleri açılıncaya kadar 0-6 yaş arasındaki her çocuk için 1100 TL tutarında kreş yardımı verilmesini,
- Bugün mevcut bütçe cetveli uyarınca kamu emekçilerine çalıştıkları her fazla saat için 2,40 TL tutarında fazla çalışma ücreti (fazla mesai ücreti) ödenmektedir. Eve dönüş minibüs parasını bile karşılamaya yetmeyen söz konusu tutarın kamu emekçisinin maaşının aylık çalışma saati olan 140 bölünmesi sureti ile bulunan tutara çıkarılmasını,
- Asgari ücretin vergi dışı bırakılmasını, maaşlarımızın asgari ücret tutarını aşan kısmı için gelir vergisinin ilk dilim oranın uygulanmasını,
- Lisans ve ön lisans mezunu tüm kamu emekçilerinin ek göstergesinin 3600’e çıkarılmasını, bunun dışında kalan tüm kamu emekçilerinin mevcut ek göstergelerinin 800’er puan artırılmasını,
- Ek gösterge konusunda en mağdur kesim olan Yardımcı Hizmetler Sınıfı personelinin ek gösterge cetveline dâhil edilmesini,
- Tüm ek ödemelerin emekliliğe yansıtılmasını,
- Zorunlu BES kesintisinin kaldırılmasını,
- Mevcut emekli maaşlarının yoksulluk sınırı baz alınarak artırılmasını,
- EYT haksızlığına son verilmesini,
- Kadın çalışanların 20 hizmet yılı, erkek çalışanların 25 hizmet yılı dolduğunda yazılı talepleri halinde emekli olma hakkı kazanmasını,
- Kademeli geçişle ilgili yaş hadleri uygulanmamasını, 5510 sayılı kanunda kademeli geçiş süresinin sonundan itibaren öngörülen yaş hadleri yerine kadınlarda 50, erkeklerde 55 yaşın dikkate alınmasını,
- Ek ödeme adaletsizliğinin ortadan kaldırılmasını, farklı kamu kurumlarında aynı unvanda çalışan tüm kamu emekçileri arasında ücret eşitliğinin sağlanmasını, adil ücret politikasının esas alınmasını,
- 4/C den 4/B ye geçen personelin mevcutta %20 olan ek ödeme tutarının kademeleri temel alınarak %70 ile %105 bandına çekilmesini TALEP EDİYORUZ.
Bildiğiniz KESK hiçbir zaman salt ücret sendikacılığıyla sınırlı bir mücadele yürütmemiştir, bundan sonra da aynı anlayışla hareket etmeye devam edecektir.
Yıllardır hayata geçirilen ve ülkeyi uçurumun kıyısına sürükleyen neo liberal politikalar görev yaptığımız kamu hizmetleri alanını sadece bizim değil, toplumun ezici çoğunluğunu oluşturan emekçi sınıfların, dar gelirli yurttaşların da aleyhine olacak şekilde dönüştürmüştür.
Halktan toplanan kaynaklar halka geri dönmemektedir. 2021 yılının sadece ilk beş ayında faiz giderleri adı altında tefecilere bütçeden aktarılan kaynak 81.457 Milyon TL’dir. İlk beş ayda toplam vergi gelirlerinin %19,22’si faize aktarılmış durumdadır. Aynı süreçte personel gideri ise 143.655 Milyon TL dir. Faize aktarılan kaynak personel giderlerinin %58’i civarındadır. Bu ödemenin içinde Kamu Özel İşbirliği, Yap İşlet Devret gibi işletmelere koşullu yükümlülük gereği aktarılan devasa tutarlar mevcut değildir.
Yine TÜİK araştırma sonuçlarına göre; en yüksek eşdeğer hane halkı kullanılabilir fert gelirine sahip yüzde 20’lik grubun toplam gelirden aldığı pay pandemiye ve ekonomik krize rağmen bir önceki yıla göre 1,2 puan artarak % 47,5’e yükselirken, en düşük gelire sahip yüzde 20’lik grubun aldığı pay 0,3 puan azalarak % 5,9’a düşmüştür. Oysa 2021 yılının ilk beş ayında toplam vergi gelirlerinin % 57,89’u harcama üzerinden alınan vergi gelirlerinden oluşmaktadır.
Bu veriden de anlaşılacağı üzere bütçe gelirleri büyük oranda emekçilerden alınan vergilerden oluşurken krizin faturası ise her dönemde emekçilere, yoksul kesimlere çıkarılmaktadır.
Öte yandan Covid 19 pandemisi ile birlikte kamu hizmetlerinin öneminin hayati düzeyde olduğu milyonlarca insanın ölümü, kalıcı hasarlar ve devam eden süreçle daha iyi anlaşıldı.
Bu nedenle; Halktan Yana Bir Kamu Hizmetinin önündeki engellerin kaldırılması artık tüm insanlığın ortak talebine dönüşmüştür.
Bu kapsamda; HALKTAN YANA KAMUSAL HİZMETLER İÇİN
- Özelleştirmelere son verilmesini,
- Kamu yatırımlarının artırılmasını,
- Kamuda istihdamın yeterli hale getirilmesini,
- Kamu kaynaklarının, faiz ve Kamu Özel İşbirliği, Yap İşlet Devret adı altında sermayeye aktarılmasına son verilmesini,
- Haftalık çalışma sürelerinin düşürülmesini, kamunun bu konuda öncü olmasını,
- Dar gelirli milyonlarca vatandaşımızın kamu hizmetlerine parasız ulaşmasının sağlanmasını İSTİYORUZ!
“İnsanlık Hakkı” kapsamında; artan yoksulluğa, gelir bölüşümü adaletsizliğine ve açlığa karşı emekçi halkları korumak, insanların hayatlarını iyileştirmek, kendilerine nitelikli zaman bırakmak, onları güçlendirmek ve geleceğe daha umutla bakabilmelerini sağlayabilmek için, hem üretimdeki emekçileri, hem işsizleri, hem de kadınları güçlendirici, aynı zamanda doğadaki müşterek varlıklarımızın daha az tüketilmesine yardımcı olabilecek ekoloji dostu bir programa ihtiyaç olduğu açıktır.
Nitekim Covid-19 salgını sonrasında, Temel Gelir Güvencesine talep tüm dünyada tartışılır ve aranır olmuştur. Salgınla birlikte, ekonomiler daraldıkça, işçiler işsiz kaldıkça, hükümetler yaşam standartlarındaki erimeyi önleyebilmek için benzeri programlara yöneldiler. Birçok ülkede de şimdiden uygulaması başlamıştır.
Böyle bir programın finansmanı devlet bütçesinde yapılacak değişikliklerle rahatlıkla sağlanabilir. Burada karşımıza çıkabilecek sorun kaynak yetersizliğinden ziyade tercih sorunudur. Bütçeyi emekten ve halktan yana kullanma tercih edildiğinde Temel Gelir Güvencesi için gereken kaynak sağlanabilir. Toplumsal bir fayda sağlamayan, insanı güçsüzleştiren, ekoloji ve barışı yok eden aşırı güvenlik harcamalarının asgariye indirilmesi, israf niteliğindeki devlet harcamalarına ve büyük sermayeye verilen mali desteklere son verilmesi, KÖİ projeleri nedeniyle bütçeden büyük müteahhitlere yapılan ödemelerin durdurulmasıyla Temel Gelir Güvencesine çok rahat kaynak yaratılabilecektir.
Bu nedenle; Konfederasyonumuzun önerdiği Asgari Geçim Standardı Tespit Komisyonu tarafından yalnızca toplumun bir ferdi olmaları sebebi ile ülkemizde bulunan insanlara temel ihtiyaçlarını karşılayacak düzenli ve koşulsuz bir gelir kapsamında belirlenecek bir tutarın, Temel Gelir Güvencesi olarak belirlenmesini TALEP EDİYORUZ.
Kamu emekçileri olarak yaşadığımız temel sorunlardan birisi de en başından beri sınırlanan iş güvencemizin OHAL süreci ile birlikte kullanılamaz hale getirilmesidir. Bu kapsamda konfederasyonumuza bağlı sendikalarımızın yönetici ve üyesi toplam 4 bin 272 KESK’li KHK’ler ile sorgusuz-sualsiz, hukuksuz ve keyfi olarak işinden ekmeğinden edilmiştir.
23 Ocak 2017 günü 685 sayılı OHAL KHK’si ile iki yıllık süre içinde kamudan ihraç edilmiş yüz binlerce kamu emekçisinin ihraç başvurularını değerlendirmek ve karar altına almakla görevlendirilmiş olmasına rağmen aradan neredeyse 4 yıl geçmiş, Komisyon hala 16.050 dosyayı karara bağlamamıştır. Karara bağladığı dosyaların %88,5’ini ise ret etmiştir. Hala 2.500 KESK’linin dosyası karara bağlanmayı bekliyor. Tüm başvurulardan %11’nin karara bağlanmadığı göz önüne alındığında kalan dosyalar içerisindeki KESK’lilerin oranının yüksekliği bilinçli bir geciktirme ile karşı karşıya olduğumuzu göstermektedir.
Karara bağlanmayı bekleyen dosyaların çoğunluğunun barış akademisyenlerinden ve haklarında istihbarat raporları, mahkeme kararları, savcılık soruşturmaları vb. herhangi en ufak bir isnat bulunmayanlardan oluştuğu bilinmektedir. Komisyon ve iktidar oyalamayı uzatabildikçe uzatmayı, mağduriyeti işkenceye dönüştürmeyi, bu arada üniversitelerde ve kamuda kadrolaşmasını tamamlamayı düşünmektedir.
Öte yandan başvurusu ret edilenlerin itiraz ettiği İdare Mahkemeleri de Komisyonun hızıyla hareket etmekte ve çok büyük oranda komisyonun ret kararlarını onaylayarak süreci yıllara yayma görevini devam ettirmektedirler.
375 sayılı KHK’nin Geçici 35. Maddesi eliyle yapılan ihraçlar ise son süratle devam etmektedir. Güya OHAL kaldırılmış olsa da 375 sayılı KHK’nin Geçici 35. Maddesi ile en az 60 KESK’li ihraç edilmiştir. AKP iktidarı Meclise geçen hafta sevk ettiği tasarı ile adı kalksa da OHAL’i 3 yıl daha fiilen sürdürmek, hukuksuz ihraçlara devam etmek istemektedir.
Hakeza, AKP, aynı amaç ve hedefle Anayasa Mahkemesi kararına ve anayasaya rağmen askeri darbe dönemi uygulamalarından olan Güvenlik Soruşturması ve Arşiv Araştırmasını kalıcı hale getirmeye yönelik tasarıyı Meclis iç tüzüğünü ve iradesini hiçe sayarak yasalaştırmıştır.
Maliyeti düşük tutma adına istihdamı parçalı hale getirme politikası tüm kamu hizmetleri alanına yansımıştır. Kamu emekçilerinin sözleşmeli, idari hizmet sözleşmeli, kadro karşılığı sözleşmeli, geçici sözleşmeli, vekil ve ücretli olarak farklı adlar altındaki güvencesiz istihdamı sürmektedir.
Son iki yıldan beri kamuya kadrolu personel alımı neredeyse durma noktasına gelmiştir. Buna karşın özellikle sözleşmeli istihdam artmaya devam etmektedir.
Saraya bağlı Strateji ve Bütçe Başkanlığı verilerine göre; Mart 2021 itibari ile kamuda toplam 523 bin 047 sözleşmeli personel istihdam edilmektedir. Kadrolu personel sayısı ise 2 milyon 964 bin 582’dir. Söz konusu verilere göre 2014-2021 arası dönemi kapsayan yedi yılda kadrolu personel sayısı sadece yüzde 8 artarken, sözleşmeli istihdam yüzde 362 artmıştır.
2014 Mart itibariyle her 100 kamu emekçisinden 4’ü sözleşmeli iken aradan geçen 7 yılda her 100 kamu emekçisinden 15’i sözleşmeli hale getirilmiştir.
Örneğin Milli Eğitim Bakanlığı (MEB) resmi verilerine göre öğretmen ihtiyacı net 95.000’dir. Buna rağmen yani asgari ücretin altında çalışan ‘ücretli öğretmen’ sayısı 83.000 iken ataması yapılmayan öğretmen sayısı 700.000’i aşmıştır.
2016 yılında araştırma görevlisi kadrosunda bulunan 13 bin 179 araştırma görevlisinin statüleri yıllık sözleşmeli istihdam biçimi olan 50/d statüsüne dönüştürülmüştür. Bazı hizmetlerin ve ihale türlerinin kapsam dışı tutulması suretiyle kamuda taşeron istihdamı devam ettirilmektedir.
Tüm bunlara rağmen sözleşmelilerin başta kadro, tayin, gelir vergisi adaletsizliği olmak üzere temel taleplerinin görmezden gelinmesine devam edilmektedir.
Kısacası sözleşmeli istihdam sorununa kalıcı bir çözüm hala üretilmemiştir.
Biz KESK olarak, GÜVENCELİ İSTİHDAM, GÜVENLİ GELECEK İÇİN
- Hukuksuz ve keyfi olarak OHAL-KHK’leri ile işinden, ekmeğinden edilen kamu emekçilerinin görevlerine iade edilmesini, geriye dönük tüm hak kayıplarının karşılanmasını,
- Güvenlik Soruşturması ve Arşiv Araştırması yasasının geri çekilmesini,
- İş güvencemizi fiilen kullanılamaz hale getiren tüm düzenlemelerin kaldırılmasını,
- Sözleşmeli, taşeron, ücretli, vekil gibi hür türlü güvencesiz istihdama son verilmesini, tüm kamu emekçilerinin güvenceli-kadrolu istihdam edilmesini,
- Performans, esnek çalışma gibi kamu hizmetlerinde niteliği düşüren, kamu emekçilerini birbirinin rakibi haline getiren uygulamalara son verilmesini,
- Yardımcı Hizmetler Sınıfı personelinin öğrenim durumlarına göre diğer hizmet sınıflarına sınavsız atanmalarını,
- Ayrımsız tüm çalışanları kapsayan, başta covid 19 olmak üzere meslek hastalıklarının tanımlandığı yeni bir İşçi Sağlığı ve Güvenliği Yasasının hayata geçirilmesini,
- 30 Haziran 2021 tarihli Cumhurbaşkanlığı tasarruf genelgesi ile kreşlerin kapatılması yetmezmiş gibi yerel yönetimler bünyesindeki geriye kalan sayılı bazı kreşlerin kapatılmasına yol açacak ifadelerin bulunması kabul edilemez. “İtibardan tasarruf olmaz” adı altında Saray üstüne Saray yapılmasını değil, 0-6 yaş grubundaki çocuklarımız için tüm kamu kurumlarında bir an önce ücretsiz kreşlerin açılmasını İSTİYORUZ.
Kamu hizmetleri alanında torpilin, kayırmanın, kadrolaşmanın, sendikal ayrımcılığın hiç olmadığı kadar arttığı bir dönemden geçiyoruz. Medyaya hemen her gün torpil haberleri yansımaktadır.
Bugün kamu görevine alınmada, görevde yükselmede KPPS ve yazılı sınavlar işlevsiz hale getirilmiş, adayların bilgisini, yeteneğini, mesleki yeterliliğini ölçmeye hizmet etmesi gereken sözlü sınav veya mülakatlar siyasal görüş, mezhep hatta doğum yeri gibi faktörlerin temel alındığı, siyasal iktidar ile farklı çizgide olan, torpili olmayan adayların KPSS puanı, yazılı puanı ne kadar yüksek olursa olsun elenmesinin aracına dönüştürülmüştür.
Böylece torpilin, kayırmanın, siyasal kadrolaşmanın kapsı sonuna kadar açılmış, kariyer ve liyakat ilkeleri tamamen ortadan kaldırılmıştır.
Öte yandan KPSS’yi, sözlü sınavları ya da mülakatları aşan adaylar amacından sapan, sadece adayı değil, yakınlarının da kapsayan ile üçüncü bir elemeye tabi tutulmaktadır.
Böylece daha baştan kamuya alınacak olanların siyasal iktidarla aynı çizgide olması, dolayısıyla sendikal tercihini yaparken de siyasal iktidarla simbiyotik bir ilişki içinde olan konfederasyona bağlı sendikalara üye olmasının yolu açılmaktadır. Siyasal iktidara yakınlığı ile bilinen konfederasyona bağlı sendikaların tüm faaliyetlerine katılanlar, her türlü desteği sunmaktan geri durmayanlar KESK’e bağlı sendikaların faaliyetlerine köstek olmaya devam etmektedir. Yönetici ve üyelerimiz hemen her gün idarenin hukuksuz cezaları, baskıları ile karşı karşıya kalmaktadır.
Diğer taraftan sendikal ayrımcılık, özellikle kadın kamu emekçilerine yönelik ayrımcılık ve mobbing sistemli bir hale gelmiştir.
İstanbul Sözleşmesi’nin tek taraflı feshedilmesi sonrası kamuda çalışan kadın emekçilere yönelik ayrımcılık ve şiddet vakalarında artış yaşanacağı çok açıktır.
Her ne kadar ILO 190 sayılı sözleşmesi ve ilgili tavsiye kararı şiddetin ve tacizin önlenmesi konusunda genel bir ifadede anlam bulmuşsa da, iş yerinde şiddet ve tacizden zarar gören ve özellikle kadınların oluşturduğu milyonlarca emekçiyi korumaya yönelik önemli bir boşluğu doldurmaktadır. Özellikle İstanbul Sözleşmesi’nin hukuksuzca feshedilmesi sonrasında 190 sayılı ILO sözleşmesi çok daha hayati bir önem kazanmıştır.
Kamuyu saran tüm bu haksızlıkların, hukuksuzlukların ortadan kaldırılması ancak Demokratik, Adil Bir Çalışma Yaşamının tesis edilmesi ile mümkündür
Bu nedenle KESK olarak Demokratik, Adil Bir Çalışma Yaşamı İçin,
- İşe almada ve görevde yükselmede-unvan değişikliğinde kariyer ve liyakatin esas alınmasını,
- Torpilin ve kayırmanın kapısını ardına kadar açan mülakatın, güvenlik soruşturması ve arşiv kaydı araştırmasının kaldırılmasını,
- Sendikal hak ve özgürlüklerin önünün açılmasını, sendikal ayrımcılığa son verilmesini,
- Kadın kamu emekçilerine; çalışma yaşamında uygulanan ayrımcılığın, mobbingin son bulmasını,
- İstanbul Sözleşmesi’nin tek taraflı fesih edilmesini tanımıyoruz, dolaysıyla İstanbul sözleşmesi’nin uygulanmasını,
- 25 Haziran 2021 tarihinde yürürlüğe giren 190 sayılı ILO Şiddet ve Taciz Sözleşmesi’nin onaylanmasını,
- İstihdam, terfi ve unvan değişikliklerinde cinsiyet eşitliğinin sağlanmasını İSTİYORUZ.
Gerçek, evrensel bir toplu pazarlıkla uzaktan yakından hiçbir ilgisi olmayan mevcut toplu sözleşme sisteminde yaşadığımız sorunların çözülmesinin zor olduğu açıktır. Bu anti demokratik bu sistemde varlığını siyasal iktidara borçlu olanların 5 milyon kamu emekçisi ve emeklisi adına tek yetkili hale getirilmesi ile sorunlarımız daha da ağırlaşmıştır.
Bugüne kadar her iki yılda bir kurulan masada bizim hakkımız aranmamış, danışıklı dövüş oyunları sahnelenmiştir. Masaya hepimizin adına tek yetkili olarak oturanlar bazen hükümetin sunduğu teklife karşı önceden hazırladıkları ‘bu teklife kapalıyız’ lolipoplarını havaya kaldırarak şov yaptılar. Bazen kameralar önünde masayı terk etme numarası çekip hemen sonra arka kapıdan girip kapalı kapılar ardında görüşmelerini sürdürdüler. Bazen de ‘kararı enflasyon canavarı değil, milletin adamı versin’ gibi süslü laflarla topu taca attılar.
Maaşlarımızda hükümetin önerdiği rakamların bile altında rakamlara imza attılar.
‘Enflasyona endeksli hatta bazen bunun bile altında maaş artışlarına niye imza attınız?’ eleştirilerine karşı “biz ücret sendikacılığı yapmıyoruz” savunmasına geçtiler. ‘Peki, o zaman maaş artışından vazgeçtik, hangi hakları aldınız, gelir vergisi adaletsizliğini mi çözdünüz yoksa ek ödemelerin emekli aylığına yansıtılmamasını mı? Güvencesiz, sözleşmeli istihdam edilenlerin kadroya alınmasını mı sağladınız yoksa ek gösterge adaletsizliğini mi çözdünüz? Sorularını duymazdan gelip ne sendikacılığı yaptıklarını da anlatamadılar.
Buna rağmen ‘tarihi başarı’ nutukları atmaya devam ettiler. ‘İmkanlar nispetinde’, ‘imkanlar dahilinde’, ‘gerekli tedbirlerin alınması hususunda ihtimam gösterilir’, ‘üzerinde çalışma yapılmasına’ gibi ifadelerin yer aldığı, bağlayıcılığı olmayan, kamu idaresinin keyfiyetine bırakılan düzenlemeleri, bir önceki toplu sözleşme ile aynı olan düzenlemeleri dahi ‘tarihi başarı’ gibi gösterdiler.
En son 2019 yılında ise hükümetin kamu emekçileri ile alay eden teklifini sadece “hedeflenen enflasyon rakamlarının altında kaldığı için” eleştirmekle yetindiler!
Dolaysıyla; sırtını iktidara dayayan, mevcut anti demokratik yasalardan, gerçek, evrensel toplu pazarlık sisteminden uzak köhne sistemden nemalanan yandaş konfederasyon ve birçok açıdan uluslararası sözleşmelerle güvence altına alınan başta grev hakkımız olmak üzere temel haklarımızı içermeyen 4688 sayılı yasa ile kamu emekçilerinin taleplerinin karşılık bulması mümkün değildir!
Geldiğimiz noktada kapsamından, tarafların belirlenmesine, grev hakkımızın yasal güvence altına alınmamasından uyuşmazlık durumunda devreye girecek olan Hakem Kurulunun yapısına kadar onlarca temel sorunu bulunan, hak arama yollarını kapatan, TÜİK’in çarpık enflasyon rakamlarına endeksli maaş artışlarına indirgenen, temel hiçbir sorunumuzu çözmeyen mevcut ‘toplu sözleşme’ sisteminin tam beş kez iflas etmiştir.
KESK olarak yıllardır verdiğimiz mücadele sonucunda kurulan masanın kamu emekçilerinin ve emeklilerinin haklarının değil, ‘yetkili’ olarak oturanların şahsi çıkarlarını temel alan bir zemine dönüştürülmesine seyirci kalmayacağız.
Bu nedenle;
- Beş milyon kamu emekçisinin ve kamu emeklisinin ortak ekonomik, sosyal, demokratik, özlük ve mesleki hak ve çıkarlarını temel alan,
- İktidarın hem işveren olarak tarafı hem hakemi olmadığı,
- Her sendikanın, konfederasyonun kendi üyeleri adına masaya oturabildiği,
- Kadın kamu emekçilerinin kendi talepleri ile masada temsil edildiği,
- Başta ILO sözleşmeleri olmak üzere uluslararası sözleşmelerle, evrensel sendikal hak ve özgürlüklerle uyumlu,
- Grev hakkı ile tamamlanmış gerçek bir toplu sözleşme temel talebimizdir.
Sözlerimizi tüm kamu emekçilerine ve emeklilerine bir çağrıda bulunarak tamamlamak istiyoruz.
Sevgili Kamu emekçileri ve Emeklileri,
İktidar ve “sendikamız” dediği yapı arasında bugüne kadar ‘toplu sözleşme’ adı altında varılan mutabakatların kaybedeni hangi sendikanın üyesi olursa olsun tüm kamu emekçileri ve emeklileri olmuştur.
Bir taraftan biriken sorunlarınızın çözümü için görüşmelerin başlamasını dört gözle bekliyorsunuz. Diğer taraftan bugüne kadar yaşadığınız hayal kırıklıklarına bir yenisinin daha eklenmesinden endişe ediyorsunuz.
Bu endişelerden kurtulmak, yıllardır süren bu kâbustan uyanmak sizin, bizim, hepimizin elinde!
Daha fazla bedel ödemek istemiyorsanız; gelin hangi sendikanın üyesi olursak olalım hep birlikte haklarımız için omuz omuza verelim.
Gelin işyerlerinden, yani sizlerden topladığımız taleplerle hazırladığımız “İnsanca Yaşam, Güvenceli İş Ve Güvenli Gelecek” teklifimize hep beraber sahip çıkalım!