Hatay Şubemiz, pandemi kısıtlama kararları kapsamında sağlık emekçilerinin haklarını yok sayan 14 Nisan 2021 günlü Sağlık Bakanlığı genelgesine dair basın toplantısı gerçekleştirdi.
Hatay Şube Yönetim Kurulumuz adına yapılan açıklamada şu ifadelere yer verildi: “Tüm enfeksiyonlarda olduğu gibi COVID-19 hastalığında da çalışanlar arasında en yüksek enfeksiyon riski olan meslek grubu sağlık çalışanlarıdır. Tüm dünyadaki insanlar salgının kontrol altına alınabilmesi için mümkün olduğunca evlerinde kalmaya çalışırlarken sağlık çalışanları ise artan iş yükünün doğal bir sonucu olarak her zamankinden daha fazla çalışmak zorunda bırakıldılar. 1 Mart 2021 tarihinde toplumsal bağışıklığın tamamlanmadığı, aşıya erişimde yaşanan zorluklar ve eşitsizliğin olduğu bu süreçte alınan sözde kademeli normalleşme kararı ile birlikte yapılan lebalep kongrelerin sonucu olarak vaka sayıları hızla artamaya başladı. Yeniden kısıtlama kararı alınan 15 Nisan 2021 itibari ile şubat ayındaki vaka ve ölüm sayılarına oranla 10 kat artmış durumdadır. Günlük vaka sayımız 62 bine dayandı. Covid-19 nedeniyle hayatını kaybedenlerin sayısı ise günlük 297 kişiye yükseldi. Turkuaz tabloda eleştirilere rağmen ısrarla yer verilen yeni hasta sayısı tırmanışa geçerek 2,845 kişiye yükseldi. Toplam vaka sayısı 4 milyonu geçti (4 milyon 86 bin 957 kişi), toplam can kaybı 35 bin 31 kişiye yükseldi. Oysaki bu sayıların gerçeği yansıtmadığını ve bu verilen sayılardan çok daha fazla hasta ve ölüm olduğunu hepimiz biliyoruz. Alınmayan tedbirler ve var olan eşitsizliklerin kendisi COVID-19’un yayılması ve ölümcüllüğünün artması gibi bir işlev görmüş, dezavantajlı sınıflar bundan kaynaklı daha çok hasta olmuş ve daha çok ölmüştür ama bu durum karar alıcıların ve sermayenin umurunda bile olmamıştır. Patates ve soğan dağıtarak, bunu da basının önünde teşhir ederek ekonomik olarak daralmış 84 milyon halkı bir de pandeminin yayılmasından sorumlu tutup, yükü de sağlıkçıya yıkıp, toplumsal dayanışmayı bozamasınız. Bu bir toplumsal durum ve hep birlikte üstesinden gelmek zorundayız. Daha dikkatli açıklamalar ve düzenlemeler yapmalısınız. Yapılan birçok bilimsel çalışmada çeşitli ülkelerden elde edilen verilere göre sağlık çalışanlarında Covid-19 sıklığı toplumun çok üstündedir. Şimdiye kadar yapılan tespitler doğrultusunda 391 sağlık emekçisi hayatını kaybetti ve 180 binin üzerinde sağlık çalışanı enfekte oldu. Uluslararası Çalışma Örgütü gibi kuruluşlar ve 129 ülkenin meslek hastalığı olarak kabul ettiği bu durum yasal düzenlemelerimize göre meslek hastalığı veya iş kazası olarak tanımlanmasına rağmen ülkemizde bildirim yaptırılması ekonomiye yükünden dolayı engellenmektedir. Yine salgının en ön safında mücadele etmesine rağmen salgının bitirilmesinde kilit faktör olan sağlık emekçilerinin de aynı kaygıdan olsa gerek, temel ücreti arttırılmamakta; verdikleri 3600 ek gösterge sözü yerine getirilmemektedir. Dünya Sağlık Örgütü, Uluslararası Çalışma Örgütü gibi kuruluşlar pandeminin başından beri pandemiyle mücadelede sağlık emekçilerinin güçlendirilmesi, insanca çalışma koşullarının yaratılması, yeterli dinlenebilecekleri şartların sağlanması ve ücretlerinin iyileştirilmesi gerektiği defalarca dillendirilmiş durumdadır. Fakat sağlık emekçileri nitelikli, kişiye uygun, yeterli sayıda koruyucu ekipmana erişemezse, iş yükünden dolayı bu ekipmanları kullanamazsa, riskine ve emeğine göre ücret alamazsa, dinlenemezse, daha iyi beslenemezse, evindeki çocuğunun, bakıma muhtaç yakınının bakım sorunu giderilmezse, düzenli test yapılmazsa, istihdam eksikliği giderilmezse, şiddet görürse, kendini değersiz hissederse, meslek odaları ve sendikaları karar alma süreçlerinde yer almazsa bu salgınla mücadele edilemez. Tıpkı şimdi olduğu gibi salgın kontrol altına alınamaz. Batman’da sosyal hizmetlerde çalışan ve filyasyonda görevlendirilen sosyal hizmet emekçileri sırf kişisel koruyucu ekipman istedikleri için sürgün edildiler. İzmir’de sendikamızın hayatını kaybeden sağlık emekçileri için düzenlediği anma etkinliğini gerçekleştirdikleri için temsilcimiz ve üyemiz sürgün edildiler bu da yetmezmiş gibi açığa alındılar. Bizden her türlü fedakarlığı ve azmi bekleyenler hakkımız olanı talep ettiğimizde veya önlenebilir bir sebeple hayatını kaybetmiş sağlık emekçilerini andığımızda her türlü baskı ve haksız hukuksuz uygulamayı bizlere reva görmektedir. Emeğimizi görmeyen, emeğimizin hakkını vermeyen ve bu antidemokratik uygulamalardan kaynaklı tükendik, ölüyoruz. Sağlık emekçilerinin 14 aydır bütün uyarılarına kulak tıkayan hükümet sürecin başından beri alınması gereken hiçbir toplumsal önlemi almamış durumdadır. Sağlık alanında örgütlü emek ve meslek örgütleri defalarca kontrolsüz normalleşme ile sağlık krizinin derinleşeceği uyarısında bulunmuştur. Ancak buna rağmen Sağlık Bakanlığı’nın son genelgesi ile pandemiyle mücadelede temel stratejinin yine sağlık emekçilerini öldüresiye çalıştırmak olduğunu ilan edilmiştir. Sağlık emekçileri uzun süredir bu zor çalışma koşulları altında tükendiklerini ifade etmektedir. Sağlık Bakanlığı bu konuda herhangi bir adım atmazken yayınladığı yeni genelge ile bir kez daha sağlık emekçilerine yönelik ayrımcılık yapmış ve sağlık emekçilerini hayal kırıklığına uğratmıştır. Cumhurbaşkanlığı genelgesi ile esnek çalışma ve idari izinler tüm kamu çalışanları için geçerli iken sağlık emekçileri bu haklardan muaf tutulmuş, ölümüne çalışma dayatılmıştır.
Sağlık Bakanlığı’nın yayınladığı genelgeye göre;
-2020 Kasım ayında Sağlık Bakanlığı genelgesi ile her ne sebeple olursa olsun görevden çekilme (istifa) talebi kabul edilmeyecek dendi ve bu yasak hala devam etmektedir. OHAL ilan edilmeden istifa ve emeklilik yasağı getirilemeyeceği ortadayken sağlık emekçilerinin bu haklarının ellerinden alınması Anayasaya aykırıdır.
-Yine bu 2. Genelgede iller arası geçici görevlendirilen (resen atanan) personelin derhal ayrılışı yapılarak görevlendirildiği yere gitmesi sağlanacak denmektedir. Pratikte bunun karşılığı Batman ve İzmir örneğinde yaşadığımız gibi çoğunlukla sürgün anlamına gelmektedir. Oysa sürgün suçtur, bu durum kabul edilemez.
-Anayasal güvence altında olan ve Dünya Sağlık Örgütü’nün de önemini vurguladığı dinlenme hakkına izinler durdurularak yine 2. kez müdahale edilmiştir. Hele ki pandemi ile mücadele edilen, normal zamanlara göre daha yoğun ve uzun saatlerle çalışılan böylesi bir dönemde bu müdahale sağlık emekçilerinin yaşam hakkını yok saymak demektir.
-Radyoaktif ışınla çalışan personele verilmekle yükümlü olunan bir aylık sağlık izni (şua izni) kurum amirlerinin inisiyatifine bırakılmıştır. Röntgen ve tomografinin tanıda kullanımı pandemi süresince daha da artmış olup radyasyonla çalışan sağlık emekçilerini normal zamana göre daha fazla korumak gerektiği ortadadır. Radyasyonun kanser yapıcı etkisini azaltmak için verilen şua izinlerinin ertelenmesi ve kurum amirine bırakılması demek sağlık emekçilerine “ya Covid ol ya da kanser ol” demektir.
-Kamuda görev yapan ve 10 yaş altı çocuğu olan kadın emekçilere tanınan idari izinlerin kadın sağlık emekçilere tanınmaması büyük bir ayrımcılıktır. Ayrıca çocuk izni ebeveyn iznidir, çocuğun bakım yükü sadece anneye bırakılamaz. Eşlerden talep edenin izin hakkı amasız, koşulsuz yerine getirilmelidir. Fatma hemşirenin idari izin verilmediği ve izin alamadığı için nöbete giderken komşusuna bırakmak zorunda kaldığı çocuklarının yangında can vermesi hepimizin hafızasındadır. Böylesi insanlık dramlarının tekrar yaşanmaması için idari izin verilmelidir.
-Çalışma saatlerinin kamuda 6 saate indirilmesinden sağlık emekçileri yine faydalandırılmamakta ve kamu emekçileri arasında eşitlik sağlanmamaktadır. Bu eşitsizliğin giderilmesi için 6 saat üzeri çalışmanın fazla mesai kabul edilmesi ve sağlık kurumlarında çalışan tüm emekçilere ödenmesi gerekmektedir.
-Kadın emekçileri hamile olduğu tespiti yapıldığından itibaren idari izinli sayılmalıdır.
-Emziren annelerin sadece süt izinleri kapsamında değerlendirilmemesi ve emziren annelere idari izin verilmesi gerekmektedir.
Bütün bu düzenlemeler kamu emekçilerine tanınırken sağlık bakanlığının yarattığı bu eşitsizliği ve ayrımcılığı kabul etmiyoruz. Çünkü sağlık emekçisinin en temel insan hakları olan yaşama hakkı ve dinlenme hakkı yok sayılmakta, sağlık sisteminizin maliyet dengesi olan az elemanla çok iş denklemiyle bilinçli bir şekilde sürdürdüğünüz personel eksikliği bu duruma gerekçe gösterilmektedir.
Sağlık Bakanlığı’na çağrımızdır;
- Atama bekleyen binlerce sağlık emekçisinin derhal kadrolu, güvenceli ataması yapılmalıdır
- Haksız, hukuksuz şekilde işlerinden edilmiş hepsi de uzun yıllarını meslekte geçirmiş tecrübeli insanlar olan KHK’li sağlık emekçileri işlerine döndürülmelidir.
- Güvenlik soruşturması ve arşiv araştırması yasasının kaldırılmalı ve bu sebeple işe başlatılmayan sağlık emekçileri bir an önce işlerine başlatılmalıdır.
- Pandemi yönetiminde sağlık alanındaki emek ve meslek örgütleri karar alma süreçlerine dahil edilmelidir.
- Covid-19 iş kazası ve meslek hastalığı kapsamına alınmalıdır.
- Sağlıkta şiddet önlenmelidir.
- Bütün sağlık emekçilerinin temel ücretleri yoksulluk sınırının üzerinde olacak şekilde düzenlenmelidir.
- Kronik hastalığı olan ve 60 yaş üstü tüm sağlık ve sosyal hizmet emekçilerine idari izin verilmelidir.
Sağlık emekçileriyle ilgili son yayınlanan genelge ile izin ve idari izin hakkımızın ortadan kaldırılmasını, sürgünlerin önünün açılmasını kabul etmiyoruz. Dinlenme hakkımız aynı zamanda yaşam hakkımızdır, yaşatmak için yaşamak istiyoruz, yaşam hakkımıza sahip çıkıyoruz.”