İstanbul Şubelerimiz 2 Ekim günü Başakşehir Çam ve Sakura Şehir Hastanesi Başhekimliği önünde yaptığı açıklamayla sağlık emekçilerinin sorunlarına dikkat çekti.

Burada konuşan İstanbul Şişli Şube Eş Başkanımız Abuzer Aslan, “Şiddete maruz kalmamız iktidarın dilinden kaynaklanıyor. Sağlık Bakanlığı sağlık emekçilerine ve halka yanlış bilgi veriyor, bunu kendisi de itiraf etmiştir. En kısa sürede oturduğu koltuğu terk etmeli, istifa etmelidir” diye konuştu.

Aslan’ın ardından ortak açıklamayı yapan İstanbul Bakırköy Şube Eş Başkanımız Nezahat Altınsoy şöyle konuştu: “Yaşamak, yaşatmak istiyoruz. AKP, iktidara geldiği günden itibaren sağlık alanında uyguladığı neoliberal “sağlıkta dönüşüm” programı ile sağlık emekçileri iş güvencesinden yoksun, esnek ve kuralsız çalıştırılmak istenirken, sağlık hizmetini de paranın egemenliğine tabi kılmayı hedeflemektedir. Bu dönem de çalışma koşullarımızın daha da kötüleşmesi, ücretlerimizin eşitsizliği, adaletsizliği içerisinde barındıran performansa göre ödendiği, taşeron, sözleşmeli, vekil vb. çalıştırma biçimlerinin yaygınlaştığı, liyakatın yerini yandaşlığa bıraktığı yani kazanılmış haklarımızın gasp edildiği bir süreç olarak ta yaşanmıştır. Aynı zamanda yöneticilerin, sağlık emekçilerini itibarsızlaştıran ve hedef gösteren söylemleri, sağlıkta şiddetin önünü açmış, şiddet uygulayanların elini kolunu sallayarak dolaşması ile de bu durum şiddet uygulayanları cesaretlendirirken, sağlık emekçilerini de kaygılandırmıştır. Ve tabi şehirlerin merkezlerindeki hastanelerin kapatılarak tamamıyla sağlıkta ticarileşmeyi hedefleyen şehir dışındaki “şehir hastaneleri” ile vatandaş ve sağlık çalışanlarının mağduriyetleri katlanarak artmıştır. İşte böylesi bir sağlık ortamında;

11 Martta ilk covid-19 vakasının görülmesi ile birlikte gece gündüz demeden günün yirmi dört saati halka sağlık hizmeti veren sağlık emekçileri daha yoğun bir çalışma temposu içerisine girmiştir. Kişisel koruyucu ekipmana ulaşmada yaşanan sorunlar, fazla çalışma/angarya, sevdiklerinden ayrı geçen günler gibi sorunları yaşasalar bile en ön safta Covid-19 ile mücadele eden sağlık çalışanları artık yoruldu. Tüm kamu kurumlarında esnek çalışma uygulanırken, 60 yaş üstü, kronik rahatsızlığı olan, hamile ve engelli kamu çalışanları idari izinli sayılırken sağlık kurumlarında çalışanları kapsamadı yönetmelikler, genelgeler… Herkes istediği zamanda ve istediği süre senelik iznini kullanırken, yoğun çalışma temposu ile çalışan sağlık emekçileri senelik izinlerini kullanırken bile bir dizi kısıtlama ile karşı karşıya kaldılar. Yapılması gereken tek bir şey vardı. O da sağlık çalışanı sayısını OECD ülkelerindeki ortalamaya yaklaştırmak ve tüm sağlık emekçilerinin kadrolu bir şekilde istihdam edilmesinin sağlanması. İşte böylesi bir sağlık ortamında; insanları iyileştirmek için canımızı ortaya koyarken, yani çalışırken şiddete maruz kalıyoruz, öldürülüyoruz. Sağlık çalışanlarını söylemleriyle itibarsızlaştıran, sağlık çalışanı ile hasta arasına parayı sokan anlayış sayesinde sağlık kurumlarında görevleri başlarında arkadaşlarımız şiddete uğruyor, hayatlarını yitiriyorlar. Daha geçenlerde Çapa Tıp Fakültesi’nde bir arkadaşımız maske uyarısında bulunduğu için hasta ve yakınlarının şiddetine maruz kalmış, bir gözünü kaybetmiştir. Sadece vatandaştan gelen şiddet mi, ağır ve tehlikeli işler kapsamında olan hastanelerde alınmayan önlemler, meslek hastalığı ve iş kazası tanımlarının güncellenmemesi işçi sağlığı ve güvenliği birimlerinin yeterli düzeyde çalışmaması da canımıza mal oluyor. Oysa yapılması gereken, sağlıkta şiddeti engelleyecek yasal düzenlemenin yanı sıra, yöneticilerin itibarsızlaştıran ve hedef gösteren söylemlerini terk etmesi ile birlikte sağlık kurumlarının işçi sağlığı ve güvenliği konusunda yeterli önlemleri alması, tabi bir de Covid-19’un meslek hastalığı/iş kazası olarak tanınması. İşte böylesi bir sağlık ortamında; performansa dayalı ücretlendirme ile yoksulluk sınırının altında ücret alıyor, geçimimizi sağlamaya çalışıyoruz. Pandeminin ilk günlerinde Sağlık Bakanı ekranların karşısına çıkarak sağlık emekçilerinin 3 aylık döner sermayesinin tavandan ödeneceğini ifade etti. Ne yazık ki, o üç aylık dönemde beklentiye giren sağlık emekçileri hayal kırıklığı yaşadılar. Döner sermayelerin %100 üzerinden ödenmesi bir kenarda dursun, bir çok sağlık emekçisi o dönemde 0,10 ,14, 70 gibi komik döner sermaye aldılar. Bu gün de yine Covid-19 pandemisi nedeniyle sağlık tesislerinde yapılacak ek ödeme usul ve esaslarını içeren yönetmelikte eşitsizlik ve adaletsizlik barınmaktadır. O nedenle sağlık çalışanları arasında iş barışını bozan ve ayrımcılığı körükleyen performansa göre ücretlendirme son bulmalı tüm sağlık emekçilerine ayrımsız bir şekilde çalışırken ve emeklilikte insanca yaşamaya yetecek ücret verilmelidir. Tabi böylesi bir dönem de ise taşeron, sözleşmeli, kadrolu ayımı yapılmadan sağlık çalışanlarının bütün ödemeleri tavandan, eksiksiz bir şekilde ödenmelidir. Yorulduk, tükendik, ölüyoruz. Artık yeter! Sadece Covid-19 pandemisinde 99 sağlık emekçisi yaşamını yitirdi, 40 binin üzerinde sağlık emekçisi Covid-19 pozitif oldu. Ve hala devam ediyor. Bu nedenle siyasi iktidarın  bir an önce sağlık emekçilerin seslerine kulak vermesi, taleplerini yerine getirmesi gerekmektedir. Aksi takdirde nasıl ki Covid-19 pandemisiyle mücade ederken kol kola giriyorsak, bizleri yoran, tüketen ve öldüren sisteminize karşı da kol kola girecek ve pandemiyi de, sisteminizi de tarihin çöplüğüne göndereceğiz.”

İLETİŞİM: SES – Sağlık ve Sosyal Hizmet Emekçileri Sendikası
Çankaya, Kızılay, Necatibey Cad. No:82 D: 4, 06420 Ankara Telefon: (0312) 232 61 22 e-Posta: [email protected]

×