Şanlıurfa Şubemiz ve Şanlıurfa Tabip Odası basın toplantısı düzenleyerek bölge illerinde yaygınlaşan Covid-19 salgınına karşı uyarılarda bulundu.
Ortak açıklamayı yapan Genel Kadın Sekreterimiz Selma Atabey ve TTB Merkez Konseyi Üyesi Halis Yerlikaya şöyle konuştular: “Ne yazık ki salgın kontrol altına alınamamış, 1 Haziran öncesine benzer tablo bölge illerine hakim olmuştur. Buna karşın Sağlık Bakanlığı ve Sağlık Müdürlüğü yetkililerinin salgın kontrolünü ciddiye almadığını, sorumluluğu tümüyle vatandaşa yüklediğini, bireysel önlemler ile süreci geçiştirdiği görmekteyiz. Erken dönem salgın kontrolündeki alınan kamusal önlemlerin (bizlerin, toplumsal muhalefetin yeterli bulmadığı) hiçbirinin devreye sokulmadığına tanık oluyoruz. Sağlık emekçileri olarak gerçeği yansıtmadığını çok iyi bildiğimiz resmi istatistikler dahi salgının Bölge’ye yerleştiğini gösteriyor. Sağlık Bakanlığı tarafından paylaşılan aylık, haftalık ve günlük raporlar ve Twitter paylaşımları bölge illerinde durumun vehametini gösteriyor. Resmi istatistiklerde Haziran ayı ortalarından sonra en çok vaka artışının bölge illerinde olduğunu göstermektedir. Hıza çevrilmiş istatistiklerde Güneydoğu Anadolu bölgesi zirveye oturmuştur. 13-19 Temmuz itibarıyla yeni vaka insidansı (görülme sıklığı) Güneydoğu Anadolu bölgesinde yüz binde 17.8 olup Türkiye ortalamasının (yüz binde 8.0) iki katından fazladır. Son günlerde paylaşılan yeni vakaların üçte biri Bölge illerine ait olduğu da izlenmektedir. Bölgede yeni vaka, hastanede yatan hasta, yoğun bakımda yatan hasta sayıları artamaya devam etmektedir. 9. Haziran da en az seviye inen vaka sayısı ilimizde ve bölgemizde logaritmik olarak artmaya devam ediyor. Durumun daha da vahim olduğunu bölge tabip odaları ve SES şubelerinin, sağlık platformları yaptıkları açıklamalarla ortaya koyuyor. Sağlık ve Sosyal Hizmet Emekçileri Sendikası’nın 51 ilde ve 241 kamu hastanesinde 29 Haziran-7 Temmuz 2020 tarihleri arasında yaptığı anket çalışmasında Bölge illerinde vaka sayıların arttığı ve sağlık emekçilerinde bulaş sayılarında yoğun bir artışın olduğu kamuoyu ile paylaşılmıştır. Bu açıklama öncesi son durum için bölge illerindeki Tabip Odaları ve SES şubelerinden elde ettiğimiz bilgiler durumun daha da vahimleştiğini göstermektedir. Bırakın Bölge illerini sadece Diyarbakır’daki Covid-19 vaka sayılarının resmi istatistiklerde paylaşılan Türkiye rakamların üçte birini oluşturuyor. Diyarbakır hastanelerinde şu an 600’ün üzerinde Covid-19 hastası yatıyor, yoğun bakımlarda 100’e yakın hasta yatıyor. Son bir hafta içinde günlük yeni vaka sayısı ortalaması 300 civarında seyrediyor. Covid-19 için yoğun bakım yataklarının tümü dolmuş durumda. Sağlık Bakanı Koca’nın Twitter paylaşımları da bu tespitlerimizi kanıtlar niteliktedir. Koca son üç günde yoğun bakımımda yatan hasta sayısında artış gösteren beş il arasında Antep ve Diyarbakır’a da yer vermiştir. Van, Mardin, Antep, Urfa, Batman, Şırnak illerinde durum buna benzerdir. Bu tabloyu son birkaç günün basında çıkan haberlerin desteklediğini de görüyoruz. Daha dün beş ilde yoğun bakımlarda yer olmadığı için bir hastamız (Şeref Yıldız( vefat etmiştir. İki gün önce sadece Silvan’ın bir mahallesinde Covid-19 nedeniyle hayatını kaybedenlerin sayısının 10’u geçtiği belirtilmiştir. Dünyada aktif hastalarda YBÜ yatan hasta sayısı %1,5, Türkiye’de ortalama %10 iken ilimizde bu sayı %15 in üzerindedir. Vaka sayısındaki artışın bu hızla devam etmesi durumunda istenmeyen sonuçlara yol açabilecek, şu anda tam kapasite çalışan kamudaki YBÜ’de yer bulunmayan ilin sağlık alt yapısının daha fazla zorlanmasına neden olabilecek, daha fazla kişinin yaşamını yitirmesine yol açacaktır. Bölge illerinde vaka sayılarında bu olağanüstü artış bayram nedeniyle bizleri daha da korkutmaktadır. Hükümet ve Sağlık Bakanlığı tarafından yaratılan başarı algısı ve bunun yarattığı rehavet, 1 Haziran sonrası kamusal önlemlerin tümünün bırakılmış olması, illere ve Bölge’ye özel önlemlerin düşünülmemesi, dahası okulların açılacak olması, influenza sezonunun başlayacak olması, sağlık çalışanlarının yorgunluğu gibi faktörlerin salgının kontrolden çıkacağını, hasta sayısının daha da artacağını düşündürüyor. Salgın yönetiminde ciddi sorunlar devam ediyor Salgın kontrolünde esas olan bulaşın kesilmesi, birinci basamak tarafından yapılacak filyasyon çalışması ile temaslıların bulunması ve izolasyon önlemlerinin alınması, başta temaslılar olmak üzere riskli gruplara test yapılarak şüpheli vakaların erken saptanması, sağlık emekçileri ve toplum ile birlikte yöreye özgün alınacak önlemlerin belirlenmesi ve bunların yaşama geçirilmesi için olanakların güçlendirilmesi, salgının boyutunun şeffaf olarak toplum ile paylaşılması, toplumun örgütlü tüm güçleri ile birlikte salgının kontrol altına alınması, yerel yönetimlerin çalışmalara aktif katkı vermesi vb. bir çok salgın kontrolüne yönelik çalışma konusunda ne yazık ki yol alınamamıştır. Tüm Türkiye’de olduğu gibi Bölge illerinde de salgın yönetimi halk sağlığı yaklaşımlarından uzak, anti demokratik şekilde yürütülmektedir. Bölgede yürütülen sağlık hizmetlerinin yetersizliği, sağlık emek gücündeki yetersizlikler, istikrarsızlık, ayrımcılık gibi sorunların içerisinde salgınla mücadele edilmeye çalışılıyor. Salgın kontrolünde önemli bir yere sahip olan birinci basamak sağlık hizmetlerinin yapboz tahtasına dönüştürülerek işlevsizleştirilmesi, halk sağlığı yöneticilerinin liyakata göre değil itaate göre görevlendirilmesi, KHK’lerle binlerce deneyimli sağlık emekçisinin ihraç edilmesi, atama bekleyen sağlık emekçilerinin güvenlik soruşturmasına takılması vb. sorunlar hem sağlık emekçilerine hem de halka bulaşın artmasına ve hatta kontrolden çıkmasına neden olmuştur. Bölge illerinde önemli bir sorunda test yaptırma konusunda yaşanıyor. Türkiye genelinde genelge ile test yapılmasında ciddi sınırlamalar getirilmiştir. Bölgeye yerleşen ve artan vaka artışına rağmen bu sınırlamalarda hiçbir esneme yapılmamıştır. Dahası günlük testlerin büyük kısmı salgın kontrolü ile ilgisiz, yandaş kişi-kurum ve şirketlere yapılmakta temaslılar ve şüpheli vakalara test yapılamamaktadır. Bu durum tanı koyulamayan birçok Covid-19 hastasının kentin içinde hiçbir önlem almadan dolaşmasına ve hastalığa daha da yayılmasına neden olmaktadır. Sadece bunlar değil tabi ki; sağlık emekçilerine test uygulanmayarak bulaşın gizlenmesi, Covid-19 pozitif çıkan sağlık emekçilerinin karantina sürecinin uygulanmaması, filyasyon çalışmalarının uygulanmıyor denecek kadar az olması, iş yeri ve il düzeyinde kurulan pandemi kurullarına çalışanların ve örgütlü kesimlerin temsilcilerinin dahil edilmemesi salgınla mücadeledeki samimiyeti gözler önüne sermektedir. Salgın yönetiminde sürü bağışıklığı stratejisi benimsenmiştir, sürü bağışıklığı Bölge illerinde salgının kontrolden çıkmasına yol açmıştır Böylesi salgınlarda toplumun sürece demokratik katılımı ile birlikte toplum bağışıklığının sağlanması için gerekli çalışmalar yürütülmesi gerekirken ne yazık ki, iktidarların toplumu yok sayan anlayışı sonucunda sürü bağışıklığı yönteminin yaygın bir şekilde kullanılmasının sonuçları ile karşı karşıyayız. Ülkemizde geçmişten bugüne süregelen antidemokratik yönetim anlayışı, son yıllarda süreklileşen OHAL rejimi ile salgın sürecini kontrollü sürü bağışıklığı yönetimi ile yönetmeye çalıştı. 1 Haziran’dan itibaren uygulamaya konan “normalleşme” süreci ile de sürü bağışıklık sistemi açıkça ilan edilmiştir. Sağlık Bakanı başta olmak sağlık emek ve meslek örgütlerinin “salgın tüm hızıyla devam ediyor” açıklamalarına rağmen salgının önlenmesine dair devletin sorumluluklarından kaçarak tüm sorumluluğun topluma yüklemesinin başkaca da açıklaması olamaz. Salgının ilk günlerinde alınan tedbirlerin bile göz ardı edilerek geçiştirilmeye çalışıldığı ve toplumun tüm örgütlü kesimlerine yönelik baskının artarak devam ettiği bu süreç sürü bağışıklığında ısrardan başka bir şey değildir. Sürü bağışıklığı sistemi ayrımcılıklarla birleşince ayrımcılığa uğrayan toplumsal kesimler için tam bir yıkıma dönüşmektedir. Bir dönem siyasi diplomasinin baskı aracı olarak kullanılan mülteciler ve yıllardır ötekileştirilen Kürtler salgınla birlikte tümden yok görülmeye çalışılmışlardır. Kürt sorununda yaşanan çözümsüzlükle birlikte var olan baskı ve şiddet politikaları sonucu kırsal kesimlerin boşaltılarak kentlerde nüfusun yoğunlaşması ile birlikte hane nüfusunda yoğunluk artmış ve bu da bulaş oranını arttırmıştır. Kötü yaşam koşullarının nüfus yoğunluğu ile birleşmesi sorunun büyümesine neden olmuştur. Seçilen belediye başkanlarının yerlerine atanan kayyumların toplum yararına kullanılan kaynakları yandaşlarına peşkeş çekmesi de bu süreçte toplum sağlığını olumsuz etkilemiştir. Batman Belediyesinin kayyum öncesi ücretsiz su verilmesi çalışmaları yerini salgından korunmak için en çok ihtiyaç duyduğumuz, temizlik için olmazsa olmaz olan şebeke suyunun kesilmesine bırakmıştır. Salgınla mücadelede yerel yönetimlerin toplum katılımını esas alarak yürüttüğü çalışmalar iktidar tarafından zor kullanılarak engellenirken, kayyumlarla birlikte oluşturulmaya çalışılan “tekçilik”, yani yerel ve merkezi yönetimin tek elde toplanması kamu yönetimine olan güvensizliği pekiştirmiştir. Yoksulluğun yoğun olduğu bu illerde devletin desteği yok denecek derecede az, var olan ise AKP’nin yok sayan ve tabi kılan politikalarının aracına dönüştürülmüştür. Salgın koşullarında çalışmak zorunda olan bu insanların bu dönemde tarım alanına yönelmesi sebebiyle Covid-19’a bağlı ölüm oranlarında ciddi oranda bir artış olmuştur. Salgın yönetimine de sirayet eden bu anlayışlar Bölge için oldukça bilindiktir. Bunlar ‘kayyım yönetimi’ anlayışının salgın kontrolünde tezahüründen başka bir şey değildir. Toplum ve sağlık emekçileri olarak salgın kontrolünde daha fazla rol almalı, toplumun sağlıkta özgücünü harekete geçirmeliyiz Hastalığın özellikle bölgede ve ilimizdeki yayılma hızına bakıldığında önümüzdeki haftaların çok kritik önemde olduğunu öngörmekteyiz. Hasta sayısının hızla artabileceğini, sağlık sisteminin taşıyamayacağı çok sayıda başvuruların olabileceğini ve sağlık çalışanlarının ciddi risk altında olduğunu ön görmekteyiz. Bu nedenle planlamaları ivedilikle yapılması gerekli önlemlerin bir an önce alınması yaşamsal önemdedir. Salgın yönetiminde yapılacaklar belirlidir. Salgın yönetiminde esas kamusal-toplumsal önlemlerdir. Vatandaşlara yüklenen sorumluluklarla bireyse önlemlerle salgın kontrol edilemez. Kurban bayramının da tetikleyeceği düşünülen salgının, kontrol altına alınmasında şu ilkeleri Bölge halkına hatırlatmak istiyoruz. Covid-19’a yönelik alınacak önlemler sadece kendimiz için değil toplumsal düzeyde koruma sağlayacaktır. Önlemlerin kolektif bir şekilde alınması zorunluluktur. Bireyci davranışlar salgının kontrolüne en büyük tehdittir. Salgını ancak toplumsallığımız ile aşabiliriz. Covid-19 bulaşının engellenmenin en iyi yolu kişisel hijyen kurallarına uyulması, ağız ve burnu kapatacak şekilde maske kullanımı, Fiziksel mesafe kuralına uyulması ve kapalı mekanlarda bir araya gelişin engellenmesidir. Bu önlemler hem kendimizi, hem yakınlarımızı hem de halkımızı koruyacaktır. Tüm vatandaşlara yeterli düzeyde ve nitelikte maskenin ücretsiz olarak dağıtılması sağlanmalıdır. Bu konuda kamu kurumlarına baskı yapılmalıdır. Bununla yetinilmemeli toplumun özgüçlerinin harekete geçirilmesi önemlidir. Yerellikler burada önemlidir. Her yerelin ihtiyaçları belirlemesi ve temin konusunda çabalarını artırmalıdır. Bu süreçte hasta kişilerle karşılaşmamıza ve hastalığın yayılmasına neden olacak açık ya da kapalı mekanlarda sosyal ve kültürel faaliyetlerin (ev ziyaretleri, düğün, nikâh, nişan, mevlit, piknik vb.) kısıtlanması-ertelenmesi, nüfus hareketliliğinin, kalabalık bir araya gelmeleri azaltmalıyız. Bu kamu otoritelerine sorumluluklarını hatırlatmalıyız ve kolektif çabamızı harekete geçirmeliyiz. Toplu taşıma araçlarına, alış-veriş merkezleri gibi yerlerde fiziksel mesafe kurallarına (en az 2 metre uzaklık) uygun düzenlenmesini sağlamalıyız, kamu otoritelerine bu düzenlemelerin sağlanması konusunda sorumluluklarını hatırlatmalıyız. Toplumsal kültürümüzün en önemlilerinden olan bayramlaşmanın, kalabalık-kapalı mekanlarda bir araya gelmenin, tokalaşmanın, el öpmenin bulaşı artıracağı bilincinde olmalıyız. Teknolojik iletişim desteği için ücretsiz internet erişimi için kamu otoritelerine ve şirketlere baskı yapmalıyız. Sağlıkta örgütlü kesimler olarak Covid-19 ile ilgili toplum buluşmalarını artırmalıyız. Covid-19 pandemisi ve önlemler konusunda karşılıklı bilgi paylaşımında bulunmalıyız. Önlemlerin yaşama geçirilmesindeki engelleri birlikte saptamalıyız. Anadilinde yazılı ve görsel bilgilendirme materyalleri geliştirmeliyiz. Salgın yönetiminde görevli sağlık kurumlarının yapması gereken çalışmalarının izleyicisi, denetleyici olmalıyız. Bu kurumların temaslıların ve risk gruplarının taramasını içerecek şekilde ivedilikle günlük yapılan test sayıları artırması için baskı yapmalıyız. Yakalanan vakaların tüm temaslılarına mutlaka test yapılması gerektiği, aksi halde yaşanan hasta artışın önüne geçilemeyeceği gerçeğini akılda tutarak yerellerimizde şüpheli vaka ve temaslılara test yapılmasına yönelik çaba göstermeliyiz. Covid-19 tanısı konulan, yani testi pozitif saptanan kişilerin kendi, yakınları ve toplum için izolasyon koşullarına uyması kritik önemdedir. İzolasyon döneminde bu kişilerin geçimlerini sürdürmesine yönelik kamu kaynaklarını ve dayanışma kanallarını harekete geçirmeliyiz. Bu dönem gerekli sosyal destek sağlanmadan sürdürülemeyeceği gerçeğini yok sayan tutum ve davranışlar içine girmemeliyiz. Hastalarımızı bu dönemde yalnız, sosyal destekten yoksun bırakmamalıyız. Birinci basamak sağlık kurumlarının test pozitif saptanıp eve gönderilen hastaların takibi özenli bir biçimde yapılması, gerekli destek tedavilerin verilmesi konusunda sağlık kurumlarının görevlerini yerine getirmesini sağlamalıyız. Konu ile ilgili sağlıktaki emek ve meslek örgütleri olarak daha aktif bir çalışmaya girmeliyiz. Nüfus yoğunluğunun fazla olduğu yerlerde (pazar, terminal vb.) tarama birimlerinin kurulmasını sağlamalıyız. Yerel yönetimlere görevlerini hatırlatmalıyız. Üretime devam eden fabrikalarda işçilerin izlenmesi konusunda işyeri hekimlerinin daha aktif bir çaba içerisine girmesini sağlamalıyız. Bu konuda tabip odalarını harekete geçirmeliyiz. Covid şüpheli veya pozitif hastalarla temas edenler olmak üzere ildeki tüm sağlık çalışanlarının hızlı bir şekilde taramadan geçirilmesini sağlamalıyız. Bu süreçte hastalığın bulaşı riski nedeniyle eve gitmek istemeyen sağlık emekçilerine otel, yurt ve misafirhanelerde kalabilme olanakları sağlanması için kamu kurumlarına baskı yapmalıyız. Salgın yönetiminde en kritik rolü üstlenen birinci basamak sağlık hizmetlerine öncelik verilmesini ve mevcut yükü taşımakta zorlanan birinci basamak sağlık kurumlarında başta nitelikli kişisel koruyucu malzeme olmak üzere yaşanan sıkıntılar giderilmesi için sağlık örgütleri olarak baskı yapmalıyız. Bölge illerinde ciddi bir organizasyon eksikliği görülmekte olup kurulan İl Pandemi Kuruluna sağlık meslek örgütlerinin katılımı, salgın yönetiminin demokratikleşmesi için baskı yapmaya devam etmeliyiz. Süreç tümüyle şeffaf ve koordinasyon içerisinde yürütülmesi için il düzeyinde var olan koordinasyon masalarına sağlık platformunun temsilcilerinin de alınmasını sağlamalıyız. Her yıl Eylül ile başlayan İnfluenza (grip) mevsiminde bu yıl farklı olarak Covid-19 pandemisi ile influenza aynı zaman diliminde bir arada görüleceğini ve katmerleşmiş bir salgın dönemi yaşayabileceğimizi öngörüsü ile hazırlıklar yapmalıyız. İnfluenza aşısı çok yaygın yapılmasını ve kamusal bir sorumlulukla ücretsiz temini üstlenilmesini sağlamalıyız. Yeterli aşı stoku erken olarak sağlanıp, başta sağlık çalışanlarına olmak üzere aşının mümkün olan en erken dönemde yapılması için çabalarımızı artırmalıyız. Salgın ile mücadele algılarla, ekonomik kaygılarla, iktidarlarının bekası için ötekileştirici ve ayrımcı politikalarla, sermayenin çıkarına göre değil bilimsel verilere uygun toplum katılımı sağlanarak yapılması için toplumun ve sağlık emekçilerinin özgücünü harekete geçirmeliyiz. Yukarıda sıralanan önlemlerin sağlıktaki ‘kayyım yönetimleri’ ile yaşama geçirilemeyeceğini biliyoruz. Salgın kontrolü halk sağlığı yaklaşımı ve demokratik bir salgın yönetimi ile yaşama geçirilebileceğinin bilincindeyiz. Covid-19’un henüz kontrol altına alınamayan birinci dalgasında ve bizi bekleyen olası ikinci dalga ile mücadele de toplumun ve sağlık emekçilerinin özgüçlerini harekete geçirilmesinin kritik önem taşıdığının farkındayız. Bu anlamda bize düşen sorumlulukları halkımızla birlikte yaşama geçireceğimizi bir kez daha kamuoyu ile paylaşıyoruz.”