İzmir Şubemiz, Covid-19 salgını sürecinde “normalleşme” önlemlerine ilişkin olarak basın toplantısı düzenledi.
Yönetim Kurulu adına açıklama yapan İzmir Şube Eş Başkanımız Nursel Yücesoy şöyle konuştu: “Ülkemizde Covid-19 vakalarının çoğunluğunun büyükşehirlerde ve işçilerin yoğun yaşadığı semtlerde olduğunu Bakanlık paylaşımlarında görüyoruz. İstanbul, İzmir, Ankara, Kocaeli, Sakarya, Zonguldak, vb. nüfusun ve işçi sınıfının yoğun olduğu kentlerde salgının boyutunun yüksek olduğu paylaşılıyor. Sağlık Bakanlığı’nın nadir paylaşımlarında vaka sayısının yetişkin grupta, ölüm sayısının yaşlı grupta daha çok olduğu bildiriliyor. Yine kronik hastalığı bulunanlar, sigara içenler hastalıktan daha fazla etkileniyorlar. Bilgilerimiz oldukça sınırlı olup salgının nüfusun çeşitli kesimleri nasıl etkiledi bilemiyoruz. Sosyo-ekonomik açıdan dezavantajlı olanlar, işçi nüfus, yoksullar, cezaevindeki tutsaklar, mülteciler vb. toplum kesimlerinin istatistikler verilmese de oldukça sert etkilendiği gözlenmektedir. Salgına rağmen normalleşme uygulamaları işçi sınıfını salgına feda etmeden başka anlam taşımamaktadır. İşçilere yapılan uygulama örtülü dahi olmayan sürü bağışıklığıdır ve bu uygulamalar kapitalizmin normal zamanlardaki sınıf alışkanlıklarının da devamıdır. Bu stratejinin sonucu büyük kentlerde salgının aldığı boyut ile de kendini ortaya koymuştur. Salgın nedeniyle talebin çok arttığı bu dönemde sağlık emekçileri çalışma saatlerinin çok üstünde çalıştırıldı. İş yerlerinde daha büyük riskler ile karşı karşıya bırakıldı. Koronavirüs şüphesi sebebiyle karantinaya alınanların istirahat ya da hastalık izni hakları dahi gasp edildi. Aşı bulunmadan normalleşme uygulamaları biz sağlık emekçilerini daha fazla risk altına almaktadır. Pandeminin önüne geçmenin tek yolu halk sağlığına öncelik veren, birinci basamağı buna göre örgütleyen, sağlık emek gücünün bulaşıcı hastalıklarla mücadele konusunda bilgi ve deneyimini güçlendiren, erken uyarı ve yanıt sisteminin yerleştiren ve pandemi hazırlık planlarının tüm sağlık emekçilerinin katılımı ile hazırlayan sağlık politikalarından geçer. Kriz yaşayan kapitalizm pandemiyi doğurmuştur. Krizden kastımız kapitalizmin yapısal krizi, meta fetişizmi, doğa üzerine tahakkümün derinleşmesi-doğanın sömürgeleştirilmesi, sağlık krizi ile görünür hale gelmesidir. Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ)’nün 28 Nisan tarihli raporuna göre dünya genelinde 35 binden fazla enfekte sağlık emekçisi vardır. Raporda Covid-19’un sağlık emekçileri için mesleki risk olduğu ve riskin çalıştırılma koşullarıyla birebir bağlantılı olduğu vurgulanmakta, yetkililerin alması gereken önlemler sıralanmakta ve Covid-19 hastalığının meslek hastalığı/iş kazası olarak tanımlanması yapılması, tüm sağlık emekçileri için sağlıklı, güvenli ve düzgün çalışma koşulları çağrısında bulunulmaktadır. Tablo Türkiyeli sağlık emekçileri açısından ise daha kötüdür. Son istatistiklere göre 10 bini aştığını ifade edebiliriz. 43 sağlık emekçisi hayatını kaybetmiştir. Aile Sağlığı Merkezlerinde görülen kişisel koruyucu ekipman eksikliği pandemiye hazırlıksızlığın bir göstergesiydi. Türkiye’de de sağlık emekçilerinin çok yüksek oranda Covid-19 pozitif çıkmasında başta koruyucu ekipman sağlanmaması olmak üzere alınmayan önlemler; sağlık emekçisi sayısının ısrarla ihtiyacı karşılayacak şekilde artırılmaması, sağlık emekçilerine rutin test yapılmaması, sağlık emekçi sayısı azlığı nedeniyle idari izinli olması gereken sağlıkçılara izin verilmemesi, iş yükünün fazla olması, mesailerin halen salgına uygun şekilde kısaltılmaması, temaslı sağlık emekçilerinin dahi çalışmaya mecbur edilmesi; hatta Covid-19 tanılı ve temaslı sağlık emekçilerini bir şekilde çalıştırmaya devam ettirmek için sürekli algoritmaların değiştirilmesi gibi uygulamalardır. Ülkemizde dile getirilen ‘normalleşme süreci’ sürü bağışıklığı sürecidir. Aslında normal olan hiçbir şey yoktur. Yaşadığımız bu süreçte yani normal olmayan normalleşme sürecinde biz sağlık emekçilerinin talepleri şunlardır:
Tüm sağlık emekçilerine 5 güne bir yaygın test yapılmalıdır.
İstihdam şekline bakmadan tüm sağlık emekçilerine koruyucu ekipman eksiksiz bir şekilde sağlanmalıdır.
Performans sistemi kaldırılarak tüm sağlık emekçilerine insanca yaşayacağı ve emekliliğine yansıyacağı bir ücret verilmelidir.
Covid–19 meslek hastalığı kabul edilmeli ve iş kazası raporu tutulması zorunlu olmalıdır.
Tüm sağlık emekçilerine 5 yıla 1 yıl yıpranma payı verilmelidir.
Haksız ve hukuksuz bir biçimde ihraç edilen sağlık emekçileri görevlerine iade edilmelidir.
Aile, Çalışma ve Sosyal Politikalar Bakanlığı çalışanlar arasında ayrımcı uygulamalara son vermeli, 60 yaş üstü ve kronik hastalığı olan sağlık emekçileri ve istihdam biçimi fark etmeksizin tüm çalışanlar idari izinli sayılmalıdır.”