Asgari Ücret Tespit Komisyonu milyonlarca işçinin, emekçinin çalışma ve yaşam koşullarını doğrudan etkileyen asgari ücretin belirlenmesi kapsamında üçüncü toplantısını yarın yapacak.
Sadece asgari ücret karşılığında çalışan milyonlarca işçinin değil, emeği ile geçinen tüm ücretli kesimlerin gözü kulağı Asgari Ücret Tespit Komisyonu toplantısında olacak.
Çünkü yaklaşık bir buçuk yıldır etkisi daha fazla hissedilen ekonomik krizle birlikte işsizliğin, yoksulluğun gittikçe derinleştiği, işsizlerin işe başlarken en düşük ücret seviyelerine razı hale getirildiği, sosyal güvenliğin kapsamının daraltıldığı Türkiye’de asgari ücretin genel ücret seviyesi üzerindeki etkisi hiç olmadığı kadar artmıştır.
Bilindiği üzere asgari ücret bir ülkede işçilerin alması gereken en az ücret olarak tanımlanmaktadır. Dolayısıyla asgari ücret bir ülkede emeğe, emekçilere verilen değerin göstergesi, ülkedeki refah düzeyinin, gelir dağılımının, devletin yurttaşları için reva gördüğü yaşam seviyesinin en önemli ölçütüdür.
Bu nedenle asgari ücret pek çok uluslararası sözleşme ve anlaşma ile güvence altına alınmıştır.
Nitekim ülkemizin de altında imzası bulunan başta İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi, Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Haklara İlişkin Uluslararası Sözleşme ve Avrupa Sosyal Şartı olmak üzere pek çok uluslararası sözleşmede-belgede devletin, işçinin ve ailesinin saygın bir yaşam düzeyi sağlamalarına yetecek ücret sağlamakla sorumlu olduğunun altı çizilmektedir. Yine sosyal devlet ilkesinin değiştirilmesi dahi teklif edilemeyecek ilkeler arasında yer aldığı mevcut Türkiye Anayasasına göre ise ücret, emeğin karşılığı olarak tanımlanmakta, devlet çalışanların yapılan işe uygun ve adaletli ücret elde etmesi konusunda sorumlu tutulmaktadır.
Ancak tüm bunlara rağmen Türkiye’de yıllardır işveren-hükümet blokunun işçiler karşısında 10’a 5 üstün olduğu Asgari Ücret Tespit Komisyonu kararlarında işçinin ailesi hesaba katılmamakta, milyonlarca çalışana tek bir işçinin asgari geçim haddinin bile altında kalan rakamlar dayatılmaktadır.
Sadece seçim dönemlerinde kısmen yüksek tutulsa da Türkiye’de asgari ücret hep insanca yaşam ücretinin çok uzağında kalmaya devam etmiştir.
Hiçbir dönem tutmayan ileriye dönük enflasyon hesapları ile ücretlerdeki artış hep sefalet oranlarında tutulmuş, çay-simit hesapları ile milyonlarca çalışanla adeta dalga geçilmiştir.
Ne yazık ki bugün de Avrupa ülkelerinde bir yılda yaşanan enflasyonun Türkiye’de sadece bir ay içinde yaşandığını görmeyenler “Türkiye’de asgari ücret Avrupa Ülkelerinin büyük bölümünden daha yüksek” gibi tahlisiz açıklamalar yapmaya, insanca yaşamaya yetecek bir ücret isteyenleri dolaylı olarak işsizlikle tehdit etmeye devam etmektedir.
Diğer taraftan ne yazık ki normal koşullarda işçilerin alması gereken en az ücret olan asgari ücret Türkiye’de ortalama ücret haline gelmiştir.
Uluslararası kuruluşların verileri OECD ve Avrupa ülkelerinin önemli bir bölümünde her yirmi çalışandan sadece birinin asgari ücret karşılığında çalıştığını, bu ülkelerin ortalamasına göre ise her on çalışandan sadece birisinin asgari ücretli olduğunu göstermektedir. Oysa Türkiye’de ücretlilerin neredeyse yarısı asgari ücret ve asgari ücretin %115’i altında bir rakam karşılığında çalışmaya mecbur bırakılmaktadır.
Nitekim TÜİK verileri, 1 milyon 800 bin kişinin net 2.020 TL olan asgari ücretin altında çalıştığını, yaklaşık 5 milyon kişinin asgari ücretle, 3 milyondan fazla kişinin ise asgari ücretin sadece yüzde 15’i üzerinde bir ücretle yaşam mücadelesi verdiğini göstermektedir.
Asgari ücretle çalışan nüfusun, toplam nüfusa oranının devasa boyutlarda artması tüm ücretli kesimleri tehdit eder hale gelmiştir. Asgari ücret, kamu emekçilerinin de içinde bulunduğu milyonlarca emekçiye, işçiye karşı “ölümü gösterip sıtmaya razı etme” politikasının bir aracı haline dönüşmüştür.
Öte yandan asgari ücret tüm çalışanların aldığı asgari geçim indiriminden (AGİ) işsizlik ödeneğine, emekli aylıklarından genel sağlık sigortasından yararlanmak için uygulanan yoksulluk testine, sosyal güvenlik primlerinin alt ve üst sınırlarından engelli ve yaşlılık aylığına kadar pek çok unsuru doğrudan etkileyen bir ücrettir. Dolayısıyla Türkiye’de asgari ücret sadece bu ücret karşılığında çalışanları değil, emeği ile geçim mücadelesi veren herkesi yakından ilgilendirmektedir.
Yoksulluk sınırının 7 Milyon TL’ye, açlık sınırının 2.500 TL’ye dayandığı koşullarda beş milyon asgari ücretli ve bu ücretin yüzde beş, on puan üzerinde çalıştırılan, bordoları asgari ücret üzerinden düzenlenerek emekliliklerinde düşük bir ücrete mahkum edilen milyonlarca özel sektör çalışanı bugüne kadar fazlası ile fedakârlıkta bulunmuştur.
Hiç kimsensin Büyük bir bölümü sendikasız, toplu sözleşme hakkı olmadan günlük 10-12 saatlik sürelerle çalıştırılan, her üçünden biri sosyal güvenceden yoksun bırakılan, üstelik büyümeden de pay verilmeyen milyonlardan daha fazla ‘fedakârlık’ yapmasını istemeye, sefalet oranlarında artırılan asgari ücret üzerinden tüm çalışanları cendereye almaya hakkı yoktur.
Adil ve İnsanca Yaşamaya Yetecek Bir Asgari Ücret İçin;
- Asgari ücret siyasal iktidar-işveren işbirliğine sahne olan Asgari Ücret Tespit Komisyonu ile değil, ulusal ölçekli bir toplu pazarlıkla belirlenmeli ve uyuşmazlık durumunda grev hakkını da içermelidir.
- Ülkemizin altında imzası bulunan uluslararası sözleşme ve anlaşmaların gereği yerine getirilerek asgari ücret hesabında işçinin ailesi temel alınmalıdır.
- Asgari ücret tespitine ilişkin 131 Sayılı ILO Sözleşmesi onaylanmalı, Avrupa Sosyal Şartı’nın asgari ücretle ilgili maddesine konulan çekince kaldırılmalıdır.
- Yıllardır milli gelirden pay verilmeyen asgari ücretlilerin yaşadığı kayıplar karşılanmalıdır.
- Asgari ücret tümüyle vergi dışı bırakılarak, sefaletin değil, insanca yaşamın ücreti seviyesine çekilmelidir.
KESK Yürütme Kurulu