1 Ağustos da başlayan “toplu sözleşme” görüşmelerinin 15.08.2019 tarihinde yapılan 2. toplantıda Kamu İşveren Heyeti, 5. Dönem 2020-2021 yıllarını kapsayan döneme ilişkin teklifini açıklamıştır.
Söz konusu toplantıda, Kamu İşveren Heyeti Başkanı Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanı Zehra Zümrüt Selçuk tarafından açıklanan teklife göre; Kamu emekçilerinin ve kamu emekçisi emeklilerinin maaşlarında 2020 yılı için altışar aylık dilimler halinde %3,5 + %3 2021 yılı için ise %3 +%2,5 artış önerilmiş ancak yapılan bu komik artış oranları kabul edilmediğinden anlaşma sağlanmamıştı.
18.08.2019 tarihinde gözlerden uzak gece yarısında yetkili yandaş sendika yöneticisi ile yapılan görüşmede, altışar aylık dilimler halinde 2020 yılı için %4 + %4 2021 yılı için ise %3 + %3 artış önerilmiştir. Bakan Selçuk teklifi sunarken büyük bir lütufmuş gibi, altışar aylık dönemlerde enflasyon farkının oluşması durumunda söz konusu farkın maaşlara yansıtılacağını ifade etmiştir.
Hemen başta ifade edelim ki Kamu İşveren Heyeti tarafından sunulan teklif; ciddiyetten yoksun, 3 milyon kamu emekçisi ve 2 milyon kamu emeklisi ile açıkça dalga geçilen ve alay edilen bir tekliftir.
Söz konusu teklifte sözleşmelilerin kadroya geçirilmesi, ek ödemelerin emekliliğe yansıtılması, gelir vergisi ve ek gösterge adaletsizliğine son verilmesi bir yıl önceki seçimlerde verilen 3.600 ek gösterge sözünün gereğinin yerine getirilmesi, maaşların insanca yaşamaya yetecek bir seviyeye çekilmesi başta olmak üzere kamu emekçilerinin temel talepleri bir kez daha görmezden gelinmiştir.
Hükümet temsilcileri TÜİK tarafından açıklanan rakamlara elbette inanabilir. Ancak sokaktaki vatandaşın bu rakamlara inanmadığı tüm kamuoyunun malumudur. Çünkü vatandaş TÜİK verilerini değil mutfakta, çarşıda, pazarda yaşadığı gerçek enflasyonu temel almaktadır. Bu gerçek enflasyon ile TÜİK’in açıkladığı rakamlar arasındaki uçurumu, satın alma gücünün her gün düştüğünü, gelirinin eridiğini görmektedir.
Dolayısıyla iktidarın “işçiyi, memuru enflasyona ezdirmedik” sözlerinin hiçbir karşılığı yoktur. Çünkü işçiyi, memuru, dar gelirli, asgari ücretli, emekliyi TÜİK vasıtası ile açıklanan enflasyon değil, hayatın gerçek enflasyonu ezim ezim ezmeye devam etmektedir.
Açlık sınırının 2.100, yoksulluk sınırının 6.800 TL’yi aştığı, emekçi kesimlerin yaşadığı gerçek enflasyonun %40’ları bulduğu koşullarda toplam 5 milyon kamu emekçisine ve emeklisine, aileleri ile birlikte 20 milyonluk devasa bir kitleye sefalet, yoksulluk, güvencesizlik teklif etmektedir.
Sadece maaş artışları konusunda değil, kamu emekçilerinin yıllardır yaşadığı temel sorunlarda da hiçbir çözüm sunmayan teklif “toplu sözleşme” olarak yutturmak istemektedir.
Kısacası teklif ortadadır. Hiç kimsenin 3 milyon kamu emekçisinin, 2 milyon kamu emekçisi emeklisinin temel hiçbir sorununu çözmeyen, aksine hepimizle dalga geçilen bu teklifi kabul etmeye, müzakereye değer görmeye yetkisi yoktur.
Öte yandan hükümetin kamu emekçilerine, işçilere bir bütün olarak emekçi kesimlere karşı bu kadar pervasız olması birden bire ortaya çıkan, yeni bir durum değildir.
Dolayısıyla hem emeğin haklarını yok sayan bu mevcut düzene, hem de emeğin saflarına ‘Truva atı’ olarak yerleştirdikleri yandaş-besleme sendikacılığa sırtlarını dayayanların her geçen gün biraz daha pervasızlaşması kaçınılmazdır.
Evet, bu ülkenin tüm değerlerini üretenler olmamıza rağmen bize sefalet ve kölelik reva görülüp üstüne bir de dalga geçiliyorsa kabahatin çoğu ortak çıkarları için bir araya gelemeyen hepimizindir.
Artık bu oyuna son vermenin zamanı çoktan gelmiştir. Çünkü hangi sendikaya üye olursa olsun tüm kamu emekçileri çarpık enflasyon rakamlarına indirgenen maaş artışlarına, kaşıkla verileni kepçe ile geri alan adaletsiz gelir vergisi sistemine, reel gelirinin gittikçe erimesine, güvencesiz-sözleşmeli çalışmanın daha yaygın hale getirilmesine hizmet eden sözde “toplu sözleşmelerin” bedelini ödemeye devam etmektedir.
Böyle bir tablo içinde hem tüm kamu emekçileri olarak bizler hem de kamu hizmeti alma hakkı alabildiğine sınırlanan vatandaşlarımız yıllardır kaybetmektedir.
Bu şartlarda malum konfederasyon yönetimi “tarihi başarı” nutukları atsa da, siyasi iktidar tozpembe tablolar çizmeye devam etse de hiçbir kamu emekçisinin tarihe kara bir leke olarak geçecek yeni bir satış sözleşmesine tahammülü kalmamıştır.
Hep beraber adım adım içine sürüklendiğimiz bu kara tabloyu değiştirmenin tek yolu, siyasi iktidardan icazet bekleyen, kişisel çıkarlarını milyonların ortak çıkar ve kazanımlarının önüne koyan sözü ile özü yüz seksen derece farklı noktalara savrulmuş olanlarla değil, kamu emekçilerinin ortak talepleri ve halktan yana bir kamu hizmeti için mücadele edenlerle yürümekten geçmektedir.
Tüm bu nedenlerden dolayı, KESK olarak, sendikalı, sendikasız tüm kamu emekçilerini;
Halktan Yana Bir Kamu Hizmeti
Güvenceli İstihdam
Güvenli Gelecek
Demokratik- Adil Bir Çalışma Yaşamı
İnsanca Yaşamaya Yetecek Bir Ücret
Gerçek Bir Toplu Pazarlık Hakkı için birlikte mücadele etmeye
Yeni bir satış sözleşmesine izin vermemek için seslerini yükseltmeye çağırıyoruz.
KURTULUŞ YOK TEK BAŞINA
YA HEP BERABER YA HİÇ BİRİMİZ
Yakup ÇETİNKAYA
Büro Emekçileri Sendikası Konya Şube Başkanı
KESK Şubeler Platformu Dönem Sözcüsü