18. Uluslararası Doğu Akdeniz Aile Hekimliği Kongresi 25-28 Nisan 2019 tarihlerinde Adana’da gerçekleştirildi.
Kongrede moderatörlüğünü Prof Dr. Ersin Akpınar, Dr. Hacı Yusuf Eryazğan ve Dr. Kadircan Tuncel’in yaptığı “Sağlıkta Şiddet Terörü” başlıklı foruma konuşmacı olarak katılan Adana Şube Eş Başkanımız Muzaffer Yüksel, şiddetin ana kaynağının sağlıkta dönüşüm sistemi olduğunun altını çizerek, sağlık ve sosyal hizmet emekçilerinin ekonomik, özlük ve hukuksal sorunlarının çözülmesi gerektiğine ve liyakatsız idarecilerin şiddetine, mobbingine dikkat çekti. Sağlığın ücretsiz, eşit, nitelikli ve ulaşılabilir olması gerektiğini belirten Yüksel, sözlerine şöyle devam etti: “Ülkemizde her gün 31 sağlık emekçisi şiddete maruz kalıyor. Tüm toplumda şiddet olayları artmaktadır. Nefret söylemleri üst mercilerden dillendiriliyor, bireysel silahlanmanın teşvik ediliyor, suçlular cezalandırılmıyor, ceza indirimleri uygulanıyor, mağdurlar korunmuyor. Sağlık emekçilerine şiddet bu kadar büyük boyutta iken kamu yetkileri gerekli tedbirleri almamakta, gerekli yasaları çıkarmamakta, şiddetin sorumlusunu sağlık emekçileri olarak göstermekte. Şiddetin nedenlerini ortadan kaldırmak için yapılması gerekenler yapılmadığı gibi şiddet olayı yaşandıktan sonra da gerekli yaptırımlar uygulanmıyor, şiddet gösterenler cezasız kalıyor. Sağlık emek ve meslek örgütleri tarafından hazırlanmış olan sağlıkta şiddetle ilgili yasa tasarısı defalarca Meclisin gündemine getirilmesine rağmen yok sayıldı. Torba yasada onlarca düzenlemenin arasına sıkıştırılmış ve pratikte de herhangi bir etkisi olmadığını geçen süreçte gördüğümüz düzenleme ile şiddetle mücadele edildiği ilüzyonu yaratılmak isteniyor. Sağlıkta şiddeti önlemenin yolu öncelikle şiddeti ortaya çıkaran sağlık politikalarını değiştirmektir. Sağlık emekçisiyle halk karşı karşıya getirilmiş, sağlık emekçileri tembel, paragöz, bilimsel gerekçelerle değil maddi kaygılarla hareket eden, her teşhisi, her tedavisi tartışmalı insanlar haline getirilip toplumun önüne atılmıştır. Aynı sağlık sistemi hastalarıysa kafası karışık, güveni zedelenmiş, derdine nasıl çare bulacağını bilemez hale getirmiş, şiddeti bir hak arama, görevlerini layıkıyla yaptırma yöntemi görmesine neden olmuştur. Bugün herhangi bir sağlıkta şiddet haberinin altı yüzlerce ‘beter olsun, keşke ölseymiş, ben olsam öldürürdüm’ mesajlarıyla doludur. Sağlık emekçileri olarak mesleğimize, yaptığımız işe yönelik bu kini gördükçe mesleğimizden soğuyoruz, umutsuzluğa düşüyoruz. Sağlıkta yatırım insana değil inşaatlara yapılmakta, hastanelerde, sağlık tesislerinde alt yapılar donatımlar yetersiz özellikle acillerde, polikliniklerde gerekli güvenlik tedbirleri alınmamakta. ASM’lerde yalnızlık, sevk sisteminin olmaması, reçete yazma mecburiyeti okul raporları, şoför ehliyetleri raporları, programsız angarya işler, aşı yaparken aşı redcileri, negatif performans, idari mobbing bunların hepsi şiddet sebepleridir. Medyada sağlık emekçilerinin ne şekilde yansıtıldığı da elbette bu durumu derinleştiriyor. Medya yayınlarında daha dikkatli olmalı. Sağlıkta şiddeti önlemenin yolu halkın birinci elden -Sağlık Bakanlığı tarafından- doğru bilgilendirilmesi, sağlık hizmetinden beklentisinin ne olması gerektiğinin netleştirilmesi, daha çok para-daha kaliteli sağlık hizmeti değil tüm yurttaşlarına eşit, nitelikli sağlık hizmeti sunmanın devlet tarafından garantilendiğine güvenilen bir ortamın yaratılması, koruyucu-önleyici sağlık hizmetine öncelik verilmesi, birinci basamağın güçlendirilmesi, sevk zincirinin getirilmesi -ki böylece hastalar öncelikle bir hekim değerlendirmesinden geçecek ve ileri tetkik-tedaviye ihtiyaç olduğu durumda doğru yönlendirilecektir, herkesin branş branş gezip derdine çare aradığı ve çoğunlukla bulamadığı durum ortadan kalkacaktır, aynı zamanda 2. ve 3. basamaktaki yığılma da azalacak, bir kaç dakikada bir hastanın muayene edilmeye çalışıldığı absürd durum ortadan kalkacaktır-, sağlık emekçilerinin çalışma şartlarının iyileştirilmesi-pek çok iletişim probleminin sağlık çalışanının uzun saatler çok yoğun çalıştığı durumlarda ortaya çıktığı herkesin ortak kabulüdür- ve yoksulluk sınırının üzerinde temel ücret aldığı bir sağlık ortamının yaratılması gerekmektedir. Tüm bunların yanında olası bir şiddet durumunda sağlık emekçisinin ortamı terketmesini sağlayacak ikinci bir çıkış kapısının bulunduğu poliklinik odaları, hastaların ayakta beklemesini önlemek için yeterli bekleme salonları gibi teknik sorunlar da çözüm beklemektedir. Son olarak şiddete uğrayan sağlık emekçisinin bu suçun cezasız kalmayacağına güvenebileceği yasal düzenlemelere ihtiyaç vardır. Yani tek başına güvenlik önlemlerini arttırmayı önermek doğru ve yeterli değildir. Hem şiddeti ortaya çıkaran sağlık politikalarının değiştirilmesine, hem sağlık kurumlarında gerekli önlemlerin alınmasına hem de şiddetin cezalandırılmasına ihtiyaç vardır. Caydırıcı yasal düzenlemelerin yapılması ve tavizsiz şekilde uygulanması hem toplum nezdinde sağlık emekçilerinin şiddet gösterilebilir bir kitle olarak görülmesini engellemeye yardımcı olacak hem de sağlık emekçilerinde yalnız olmadıkları hissini kuvvetlendirecek, mevcut yabancılaşmayı azaltacaktır.”