Mersin Şubemiz, Dünya Sosyal Hizmet Günü nedeniyle şube binasında basın toplantısı düzenledi.
Yönetim kurulu adına açıklama yapan Mersin Şube Eş Başkanımız Yılmaz Bozkurt, Sosyal Hizmet Günü’nün sosyal hizmetler alanındaki sorunların hem hizmet alanlar hem de emekçiler bakımından derinleştiği bir süreçte karşılandığına dikkat çekerek, şöyle konuştu: “İzlenen ekonomik sosyal politikalar, buna eklenen ülkenin içinde bulunduğu ekonomik kriz, krizin sonuçları ve tüm politikalara yansıması sonucunda başta kadınların, çocukların, engellilerin, yaşlıların, yoksulların, mültecilerin, LGBTİ’lerin haklarının her zamankinden fazla korunmasına ihtiyaç duyulduğu bir zamandayız. Ne var ki mevcut politikalar bu korumayı sağlayabilmekten çok uzak durumdadır. Sosyal hizmetler alanı bir yandan sürdürülen politikalarla giderek piyasaya açılır duruma getirilmekte, kamusal hizmet olarak kamu tarafından verilmesi gereken sosyal hizmetler özelleştirilip, özel kurumlara devredilmekte; bir yandan ise imzalanan protokollerle kamu bünyesindeki hizmetler de denetimsiz ve sınırsız bir şekilde kamu dışında birtakım dernek ve cemaatlere terk edilmektedir. Diğer taraftan ise mevcut politikalar ihtiyacı değil, siyasi ihtiyaçlar göz önünde bulundurularak yürütülmektedir. Oysa sosyal hizmetler alanı kamusal bir hizmet olarak sunulmalı, ihtiyaç duyan herkesin ayrımsız şekilde, ücretsiz, eşit, nitelikli ve anadilinde hizmete ulaşmasının sağlanması için politikalar üretilmelidir. Çocukların başta şiddet olmak üzere her türlü korunması önemli bir sorun olarak devam etmektedir. Oysa bugün çocuklar açısından karşı karşıya olduğumuz tablo, ihtiyaç duyulan koruma ortamını sağlamaktan çok uzakta olduğumuz bir tablodur. Çocukların korunmasından birinci derecede sorumlu olan AÇSHB’nin “çocuk algısı”nı, muhafazakârlığa, dine, toplumsal cinsiyet eşitsizliğine dayalı ve ailenin çocuğun ihtiyaçlarından önemli olduğu düşüncesine yönelik faktörler belirlemekte, çocuğun gelişimsel ihtiyaç ve gereksinimleriyle bir “birey” olduğu göz ardı edilmektedir. Bu nedenle 18 yaş altı tüm bireylerin çocuk olduğu evrensel ilkesinin hatırlanılarak, tüm politikaları “çocuğun insan hakları” doğrultusunda geliştirilmelidir. Bakanlık bir an önce koruma ve önleme hizmetlerini, çocuğun haklarını ve üstün yararını önceleyen, hükümet politikalarından arındırılmış, risk analizlerini belirleyen ve erken uyarı sistemini önceliklendiren bir şekilde, somut, kapsamlı, hızlı ve etkin müdahaleye olanak sağlayan yazılı hale getirilmiş, kamuoyunun ve özellikle çocuk alanında çalışan kurumların görüşlerinin de dikkate alındığı bir “ülke çocuk politikası” oluşturmalıdır. Yine kadın erkek eşitliğinin sağlanması, kadınların sosyal, siyasal ve ekonomik alanda karşılaştıkları ayrımcılığı gidermek, kadına yönelik şiddetin önlenmesinden ve şiddete maruz kalan kadınların her düzeyde korunması sosyal hizmetlerin önemli alanlarından biridir. Ancak iktidarın ve Bakanlığın politikalarının toplamı kadını “birey” olmakta çıkarıp aile içine hapsedilmesine hizmet etmektedir. Bakanlık tarafından: kadının sadece aileyle değerli olduğu bakış açısından vazgeçilmeli; kadın birey olarak kabul edilmeli; cinsiyet eşitliği temel alınmalı; engelli, yaşlı ve çocuk bakımı konusunda devlet kendi sorumluluğunu yerine getirmeli, temel olarak kadını bakım ve hizmet “görevlerinden” kurtaran, kadını güçlendirecek politikalar oluşturulmalı; 6284 sayılı yasanın uygulamadaki sorunlar çözülmelidir. Sosyal yardımlar ülkemizde sosyal hizmetlerde önemli bir yer tutmaktadır. Sosyal hizmetlerin neredeyse yardımlara indirgendiği bir ortamda sosyal yardımlar yoksulluğun siyasal destek sağlamak amacıyla kullanıldığı, yardım alanları bağımlı hale getiren bir uygulamaya dönüşmüş durumdadır. Sosyal hizmet, bir hak olmaktan çıkartılmış, “yardım” ve “lütuf” haline getirilmiştir. Ekonomik krizle birlikte sosyal yardımlar ayrı bir sorun alanı olarak durmakta, sosyal yardımlar çeşitli gerekçelerle kesilmek istenmektedir. “sosyal yardım-istihdam ilişkisi” sağlanacağı iddiası ile ve reklamı ile hazırlanan yönetmelik ise yeni bir emek sömürüsü alanı açacak, sosyal yardımlara muhtaç durumda bırakılanların en ucuz, en güvencesiz işgücü olarak çalıştırılmaya mahkum bırakılacağı bir uygulamaya zemin oluşturmaktadır. Mülteciler ve göçmenlere ilişkin politikalar da oldukça sorunludur. Suriye’den gelen göçmenlere yönelik verilen hizmetlerde ırkçı, dinsel, ideolojik yaklaşımlar bulunmakta, bu hizmetler ayrıca iç ve dış siyasete malzeme olarak kullanılmaktadır. Bu anlayış halk içerisinde çatışmalar yaratmakta ve Suriyelilere sunulan hizmetlerle ilgili yanlış bilgilerin yarattığı etkiler sonucunda ötekileştirme ve ayrımcılık yaygınlaşmaktadır. Bakanlık, Suriye’den göç eden çocukların ihtiyaçlarını karşılamak yerine bu görevini protokollerle İHH başta olmak üzere birçok sivil yapılara ve sınırsız olarak devretmiştir. Sosyal Hizmet Günü’nü, sosyal hizmet emekçileri de biriken sorunlarla karşılamaktadır. Sendikamız tarafından yapılan anketin de açıkça işaret ettiği gibi sosyal hizmet emekçileri personel eksikliği ile az çalışan ile çok fazla iş yaparak, uzun sürelerle çalışarak, güvencesiz biçimde ve farklı istihdam biçimleri altında çalıştırılarak, yetersiz ücretlerle, yaygın biçimde şiddete uğrayarak, mobbing problemi altında, yemek ve yol sorununun dahi çözülmediği bir ortamda, yetersiz ekonomik sosyal haklarla, mesleki anlamda ihtiyaçlarının karşılanmadan ve çalışma koşulları giderek kötüleşerek çalışmaktadır. Biz Sağlık ve Sosyal Hizmet Emekçileri Sendikası olarak Sosyal Hizmet Günü vesilesi ile sosyal hizmetler alanının ve çalışanların sorunlarının çözülmesini talep ediyor; sosyal hizmete ihtiyaç duyanlar için ayrımsız, kamusal, eşit, anadilinde hizmet sunulması için; sosyal hizmet emekçilerinin güvenceli, insanca yaşayacak bir ücrete ve insana yakışır çalışma koşullarına ve haklara ulaşması için mücadele etmeye devam edeceğimizi bir kez daha ifade ediyoruz.”