Aralarında KESK Kadın Sekreteri Gülistan Atasoy’un da bulunduğu KESK heyeti ile KESK Mersin Şubeler Platformu, Yoksulluğa, İşsizliğe, Güvencesizliğe Karşı Birlikte Mücadele 15 Aralık Adana KESK Bölge Mitingi’ne ilişkin basın toplantısı düzenledi.
Mersin Şube Eş Başkanımız Yılmaz Bozkurt’un açılış konuşmasıyla başlayan basın toplantısında konuşan KESK Kadın Sekreteri Gülistan Atasoy, 15 Aralık tarihinde saat 13.00’da Adana Uğur Mumcu Meydanı’nda yapılacak mitinge çağrı yaptı.
Atasoy, sözlerine şöyle devam etti: “Saray birinci ağızdan “kriz mriz yok, nereden çıkarıyorsunuz yahu, bunlar manipülasyon” dese de kronik hale gelen işsizlik ve enflasyondan Türk Lirasında yaşanan aşırı değer kaybına, katlanan dış borçtan sene başına göre 3 kat artan Merkez Bankası politika faiz oranına kadar tüm resmi veriler bile ülkenin uçurumun eşine sürüklendiğini fazlasıyla ispatlıyor. İnsanlık dışı koşullarda çalışmaya ve yaşamaya mahkum edilen emekçiler olarak iğneden ipliğe her şeye ardı ardına gelen zamlarla, kabaran faturalarımızla, ödediğimiz vergilerle, iflas eden kapanan işyerleriyle, artan işsizlikle, krizi iliklerimize kadar yaşıyoruz. Dolayısıyla birilerinin ‘kriz, miriz yok’ demesi hatta kriz kelimesinin kullanılmasını adeta yasaklaması yaşadığımız gerçeği değiştirmiyor. Bugün ülkemizde derinden hissettiğimiz bu kriz, kapitalizmin yapısal krizlerinden biridir. Küresel kapitalizme uyum sağlamak adına 1980 askeri darbesi ile hayata geçirilen, ülkeyi ucuz emek cennetine çevirerek uluslararası mali sermayenin yağmasına açan ekonomik model hızla çöküyor. Emeğe yönelik saldırılarını arttıran neoliberalizmin ülkemizde hegemon kılınması için saldırganca politikalar uygulayacak özne olarak işbaşına ge(tiri)len AKP’nin 16 yıllık ekonomi politikaları bu çöküşü daha da derinden yaşamamıza neden oluyor. Ülkemiz ithal girdiye dayalı üretim, betona, ranta, finansallaşmaya, tüketime dayalı ekonomi anlayışıyla, ihraç ettiğimiz en temel maddeleri dahi ithal eder konuma getirildi; emperyalist güçlere bağımlılığı derinleştirildi. Sermayenin yürütme organı olarak çalışan, CEO bakanlarıyla hangi sınıfın egemenliğine hizmet ettiği çok açık ortada olan AKP, emekçilerin haklarını gasp ediyor, kamusal kaynakların yağma ve talanına devam ediyor. AKP ve tek adam diktatörlüğü kendisine muhalif olarak gördüğü tüm kesimleri zapturapt almaya çalışıyor, her türlü hak alma eylemlerini, muhalif sesi faşizan yöntemlerle bastırmaya çalışıyor. İktidarın, başta KESK olmak üzere tüm toplumsal muhalefeti susturmaya, etkisizleştirmeye çalıştığı bir süreçten geçiyoruz. Türkiye tek adamın iki dudağı arasından çıkan her sözün kanun kabul edilip tüm devlet kurum ve kuruluşlarının buna göre harekete geçirildiği bir ülke durumuna getirilmiştir. Emekçilerin sofrasına giden lokmadan, cebine giden kuruşa kadar göz dikildiği, doğanın, ülkenin her türlü yer altı yer üstü zenginliklerinin emperyalistlere ve onların yerli işbirlikçilerine peşkeş çekildiği ülkemiz büyük alt üst oluşların yaşanacağı bir türbülansa girmiştir. Konfederasyonumuz KESK ve bağlı iş kolu sendikalarımız açık bir saldırıyla ve baskıcı politikalarla karşı karşıyadır; sendikal hak ve özgürlükler KHK’ler yoluyla yok edilmek istenmektedir. Konfederasyonumuza bağlı sendikalarımızın üyeleri asılsız ihbarlar, önceden hazırlanmış listelerle sorgusuz sualsiz işten atılmış, iş güvencemiz ortadan kaldırılmış, güvencesiz, esnek istihdamı hakim istihdam biçimi haline getirecek adımlar hayata geçirilmiştir. Neoliberal politikaların önündeki her tür engeli kaldırmak için sendikalaşmaya, örgütlü mücadeleye, düşünce ve ifade özgürlüğüne yönelik saldırılarını yoğunlaştıran AKP, yıllardır verdiğimiz kararlı mücadelemizin kazanımlarını ortadan kaldırmak istemektedir. AKP ve saray rejiminin uyguladığı ekonomik ve siyasal politikalarla temel hedef tüm toplumu tek adam iktidarına biat eden kullara dönüştürmek olmuştur. Yüzbinlerce kamu emekçisi, AKP ve Saray’ın, darbe girişimi ve OHAL’den istifade çıkardığı KHK’ler eliyle haksız ve hukuksuz işten atılırken, bu aynı zamanda kadrolaşma ve yeni personel rejimini hayata geçirmenin aracı olarak kullanılmaya çalışılmaktadır. 24 Haziran seçimlerinden sonra KHK’ler Cumhurbaşkanı eliyle devam ettirilmiş, hukuksuzluğun devletin yönetim biçimi haline geldiği seçimlerden hemen sonra OHAL yapılan düzenlemelerle kalıcılaşmıştır. Bu dönemde çıkarılan Cumhurbaşkanlığı kararnameleriyle kullanılan yetkiler daha kalıcı hale getirilmeye çalışılmakta, yeni rejim kurumsallaştırılmakta, her türlü muhalif hareket susturulmaya, ortadan kaldırılmaya çalışılmaktadır. Kamu emekçileri, yeni istihdam politikalarıyla farklı statü ve ücret uygulamalarıyla parçalanmış, emekçiler bireysel kurtuluşu çare görmeye itilmiştir veya sendikal mücadele güdümlü konfederasyonlarla boğulmaya çalışılmaktadır. Yandaş işçi, memur sendika ve konfederasyonları, işveren kuruluşları AKP ve Saray’ın uyguladığı ekonomik ve siyasal politikalara karşı gelişebilecek tepkileri yok etmede koltuk değnekliği görevi görmek üzere seferber edilmiştir. Özelleştirmelerle emekçilerin, çalışanların ve halkın tüm birikimleri, kamusal alanların tamamının birer birer sermayeye peşkeş çekilmesi, AKP etrafında kümelenen bir sermayedarlar grubuna aktarılması söz konusudur. “Paran kadar hizmet” anlayışıyla yaşam hakkının dahi paraya sahip olmayla ilişkilendirildiği, parası olmayanınsa kölelik koşullarında yaşamaya mahkûm edilmeye çalışıldığı bir süreçten geçiyoruz. Ülke ekonomisinin sanayiden tarıma, enerjiden gıda ürünlerine kadar her alanda dışa bağımlılığı derinleştirilmiş, ekonomi giderek kırılgan hale getirilmiştir. Her geçen gün AKP ve Saray’ın efradına, akraba ve yandaşlara sermaye ve kaynak aktarımı haline getirilen bozuk sistem toplumun yüzde 99’unu sefalet koşullarına mahkum etmiştir. AKP ve saray rejimi halkın gelirini, toplumun tüm kesimlerinin birikimini har vurup harman savurarak yüzde birin hizmetine sunarken, yarattığı krizin faturasını ise geriye kalan yüzde 99’un üzerine yıkmaya çalışmaktadır. AKP ve Saray rejimi ülkeyi hızla uçuruma sürüklemektedir. Halka bedelinin ödettirilmeye çalışıldığı bu ekonomik kriz giderek derinleşmekte ve bunun yükü halkın sırtına yıkılmaya çalışılmaktadır. İş güvencesi KHK’lerle fiilen kaldırılmış, sözleşmeli, esnek çalışma ve güvencesizlik dayatılan kamu emekçileri, açlık sınırının altında asgari ücretle kölelik koşullarında, taşeron çalıştırılan işçiler sefalet koşullarına itilmiştir. Giderek parçalanan ve güvencesizleştirilen istihdam koşullarına karşı sınıfın çıkarları doğrultusunda KESK’in diğer sınıf ve emek örgütleriyle birlikte ortak bir mücadele geliştirmesi bir zorunluluktur. Eylül ayından bu yana konfederasyonumuz, DİSK, TMMOB ve TTB ile birlikte tüm emek ve demokrasi güçleriyle bir araya gelerek ortak bir mücadele zemini yaratmak amacıyla çeşitli toplantılar düzenlemiştir. Bu doğrultuda “Krizin bedelini emekçiler değil krizi yaratanlar ödesin” anlayışıyla tüm emek ve meslek örgütleri, demokrasi güçleriyle Ankara ve İstanbul’da toplantılar yapılmış, bu toplantıların sonucunda ortaya çıkan genel eğilim ortak bir mücadele programının oluşturulması olmuştur. Her emek ve meslek örgütünün kendi bağımsız, özgün programını da oluşturması kararı doğrultusunda konfederasyonumuz Danışma Meclisimizdeki öneriler ve tartışmalar doğrultusunda 14 Ekimde KESK Genel Meclisi’ni toplayarak ekonomik krize karşı etkin bir mücadele programının hayata geçirilmesi için bir dizi kararlaşma yaşamış ve geçtiğimiz günlerde programımız kamuoyuyla paylaşılmıştır. Bu çerçevede beş bölgede mitingler yapılması kararı alınmış, bunların ikisi 17 Kasım’da İzmir’de, 9 aralıkta Samsun’ da gerçekleştirilmiştir. Mersin’den emek demokrasi güçleriyle birlikte katılım sağlayacağımız bölgesel Adana mitingi 15 Aralık’ta , Diyarbakır mitingimizi 16 Aralık’ta, İstanbul bölge mitingimizi 22 Aralık tarihlerinde gerçekleştireceğiz. Bizler biliyoruz ki, insanca bir yaşam, güvenceli iş, güvenli gelecek mücadelemizin önündeki engelleri aşmanın tek yolunun emek karşıtı, sermaye dostu düzenin değişmesidir. Üzerimize çöken karanlık bulutları dağıtarak emeğin, barışın, kardeşliğin dünyasını yakınlaştıracak, laik, demokratik bir ülkeyi kuracak yegane güç bizleriz. Emeğin birliği ve halkların kardeşliği için, aydınlık bir gelecek için umut biziz. Bu geleceği kurmaya bir adım daha yaklaşmak için, krize karşı emeğin haklarını savunmak için herkesi 15 Aralık 13.00’te Adana Uğur Mumcu Meydanına çağırıyoruz.”