Kapitalizmin küresel ölçekte girdiği yeniden yapılanmaya paralel dönüşüm Türkiye’ de 80’li yıllardan itibaren adım adım hayata geçirilmiş, özellikle son 16 yıllık AKP iktidarınca gerçekleştirilen yasalar ve fiili uygulamalarla süreç büyük oranda tamamlanmıştır. Neoliberal politikalarla emeğin sermaye çıkarlarına göre yeniden konumlandırılmasına ve biçimlendirilmesine dayanan bu süreç kuralsız, esnek, güvencesiz ve örgütsüz çalışmayı kural haline getirmektedir.
2000’li yıllar sonrası hız verilen ve özelleştirmelerle kamuya yayılan dönüşüm politikaları eğitim ve sağlık başta olmak üzere kamusal alanlarda piyasacı ve muhafazakâr uygulamaları beraberinde getirmiş, hizmetlerle birlikte istihdam biçimleri de hızlı bir dönüşüme uğramıştır. Kamu personel rejimi, 657 sayılı yasada yapılan ve yapılması planlanan değişiklikler, ulusal istihdam stratejileri bağlamında kadın istihdamının arttırılması projeleri kapsamında son yıllarda sözleşmeli, geçici personel istihdamları artmış, esnek çalışma biçimleri kamuda yaygınlaşmış ve güvencesizliğin çalışma yaşamının tümüne yayılması amaçlanmıştır. OHAL süresince çıkarılan KHK’lar eliyle iş güvencesi fiili olarak ortadan kaldırılmış, 24 Haziran sonrası geçiş yapılan yeni rejim uygulamaları ile birlikte fiili olarak kazanılmış tüm hakların gasp edilmesini kolaylaştıran uygulamalar bu kez de cumhurbaşkanlığı kararnameleri ile düzenlenmektedir.
Patriyarka ve kapitalizm arasındaki işbirliğince her daim sömürülen kadın emeği, neoliberal dönüşüm süresince de sermayenin emek üzerindeki tahakkümünü arttırmak için öncelikli hedef olmuştur. Milliyetçiliği, muhafazakârlığı ve savaş politikalarını arkasına alarak uygulanan neoliberal ekonomik uygulamalar cinsiyet ayrımcılığını pekiştirip derinleştirmekte, kadın emeğini esnek parçalı istihdamın vazgeçilmez unsuru haline getirerek değersizleştirmektedir. Ucuz ve güvencesiz iş gücü olarak sermaye iştahını her daim kabartan kadın emeği bir yandan teşvik edilerek istihdama çekilirken, bir yandan yoksulluğun kadınsallaşması sağlanmaktadır.
Kadınlar istihdama erişimde olduğu gibi istihdam edildikten sonrada ayrımcılığı ve eşitsizliği yaşamaya devam etmektedir. Kadınların ev içerisinde görünmez kılınan emeği ücretli istihdam içerisinde de geleneksel kadın rollerine göre konumlandırılmakta, sosyal politikalarla bakım sorumluluğunun her durumda kadınların omzuna yüklenmekte, şiddet taciz ve mobbing kadınların giderek daha fazla yaşadığı temel sorunlar olmaya devam etmektedir. Ekonomik kriz her geçen gün derinleşmekte, kadınlara performans baskısı, mobbing, angarya, esnek ve güvencesiz çalışmanın artması olarak yansımaktadır ve yaşamın her alanında kadına yönelik her türlü şiddet artıracaktır. Kriz koşullarında kadınların üzerinde zaten ağır bir yük olan ev içi görünmeyen emeğin artmasıyla birlikte, kadınların kendilerine ayırdıkları zaman ve bütçeden (sağlık, eğitim, sosyal etkinlik vs. harcamalarında) zorunlu tasarrufa gitmektedirler. KHK’lerle birlikte ihraç edilmiş, ekonomik gelirden yoksun bırakılmış, kamu emekçisi kadınlar ise ekonomik krizin yükünü daha ağır hissetmektedir.
Bu dönüşüme karşı bir mücadele hattı oluşturmak ve mücadele olanaklarını oluşturmak üzere KESK’li kadınlar, 09-10 Kasım 2018 tarihlerinde 215 delegenin katılımı ile Ankara’da Kadın Emeği ve İstihdamı Çalıştayı’nı gerçekleştirmiştir. Çalıştayın hazırlık aşamasında çok ciddi bir kolektif çalışma gerçekleştirilmiş; şubelerimizde, iş yerlerimizde çalıştay atölyeleri, anket, yüz yüze görüşme yapılmıştır.
“Kamusal alandaki dönüşümün işyerinde kadın emekçilere yansıması; toplumsal cinsiyet rollerinden kaynaklı yaşanan eşitsizlik ve ayrımcılık; otoriter yeni rejimin baskıcı politikaları kamu emekçisi kadınları nasıl etkiliyor? Örgütlenme ve mücadele stratejileri, ne yapmalı, nasıl yapmalı?” başlıklarında yürütülen yerel tartışmaların, kolektif çalışmanın coşkusu çalıştaya da yansımıştır. Türkiye’nin dört bir yanından 40’tan fazla ilden kadınlar tüm renkleriyle salonu bezemiş, sloganlarıyla, heyecanlarıyla, renkleriyle bu ülkenin umudunun kadınlarda olduğunu bir kez daha göstermiştir.
Sunumların olduğu iki oturumun ardından illerde yapılan çalışmaların raporları sunulmuş, atölye çalışmaları gerçekleştirilmiş, kadınların mücadele kararlılığı ve heyecanı oldukça verimli tartışmalar yürütülmesini de sağlamıştır.
Krizin boyutlarını ataerkil kapitalist sistemden ve ekonomik krizin üzerimizdeki etkilerini ülkenin demokratikleşmesi gereğiyle savaşa karşı barışı yükseltme ve laiklik ile ilgili bütünlüklü mücadeleden bağımsız düşünemeyiz. Neoliberal politikalar kriz dönemlerinde en saldırgan şeklide uygulanırken, geleneksel cinsiyet rolleri, gericileşme ve muhafazakârlaşma bu politikalarla uyumlu hale getirilmektedir.
Biz kadınlar, AKP’nin biat eden toplum yaratmak amacıyla makbul kadın, makbul öğretmen, makbul doktor tarifine sığmayarak, görünen ve görünmeyen emeğimize sahip çıkacağız; krizin bedelini ödemeyeceğimiz bir mücadeleyi hep birlikte yükselteceğiz.
Hayatımıza, bedenimize, kimliğimize, dilimize, emeğimize sahip çıkarak savaşa karşı barışı, sömürüye karşı emeği, özelleştirmelere karşı kamuyu, siyasal İslam’a karşı laikliği, talana karşı doğayı savunacağız.
Bir kez daha gördük ki; kadınlar yanana gelirse, “yeter” derse umut büyür, unutmayın tutunun! Umut mücadelede ve biz kadınlar isyanda güzeliz!
Çalıştayımızın tüm coşkusuyla bütün kadınları yan yana, kol kola olmaya; bizi içine sıkıştırmaya çalıştıkları çarkta çakıl taşlarını çoğaltıp bu çarkı kırmaya çağırıyoruz.