Mersin Emek ve Demokrasi Platformu artan çocuk istismarı ve cinsel şiddet ile 701 Sayılı KHK sonucu yaşanan ihraçlarla karşı Özgür Çocuk Parkı’nda eylem yaptı.
Platform adına ortak açıklama yapan Mersin Tabip Odası Yönetim Kurulu üyesi Ayşe Jini Güneş Keskin, son günlerde yaşanan çocuk istismarı ve ölümlerine dikkat çekerek, “Ensar Vakfı’nda yaşanan istismar, Aladağ’da kız çocuklarının yanarak ölmesi ve her gün yeni çocuk istismarı vakalarının ortaya çıktığı koşullarda, bütün bunların karşısında çocuklara çığlık atmayı öğretmeye çalışan Aile Bakanlığı, AKP tarafından reddedilen çocuk istismarı yasası ve ortaya atılan tecavüzü aklama yasalarıyla, 9 yaşında kız çocuklarının evlenebileceğini söyleyen Diyanetle Türkiye çok uzun zamandan beri çocuklar için güvensiz bir ülke haline dönüşmüş durumda” diye konuştu.
AKP’nin çocuk istismarı ve çocuk cinayetleri karşısında önerdiği idam, hadım gibi çözümlerin meseleyi münferitleştirmeye ve hastalık olarak görülmesine neden olduğunu vurgulayan Keskin, sözlerine şöyle devam etti: “Toplumsal öfkeyi iktidarı meşrulaştıran bir histeri aracı olarak yönetmek amacıyla gündeme getirilen idam ve hadım çocukları değil toplumsal çürüme ortamını yaratan iktidarı korumayı amaçlıyor. Hadım veya idam istismarın kaynağını ortadan kaldıramaz. Aksine bu yöntemler, suçun ataerkil, cinsiyetçi sistemin neden olduğu toplumsal çürümeden kaynaklandığını ört bas etmekte ve suçu salt faile indirgemektedir. Çözüm; şiddeti ve suç eğilimini besleyen, çocukları, kadınları, engellileri, hayvanları ve sonunda hepimizi savunmasız hale getiren, eşitsiz güç ilişkilerinde tahakkümün hak olduğu kabulüne neden olan sorunların tespiti ve üzerine gidilmesidir. Yapılması gereken istismarı çocuklar fiziksel, psikolojik, cinsel şiddete uğramadan önlemektir. Öncelikle hak temelli, önleme ve koruma odaklı bir çocuk koruma sistemi kurulmalıdır. Cinsel şiddet suçlarını salt bir eylem olarak kabul etmek doğru değildir. Çünkü cinsel dokunulmazlığa karşı işlenen suçlar, şiddet uygulamasının ve başkası üzerinde iktidar ve güç kullanımının göstergesidir. Cinsel suçların faili her bireyin ruhsal bozukluğu olduğu (hasta, deli vb.) varsayımı doğru değildir. Cinsel şiddet suçunu işleyen her failin ruhsal bozukluğu olduğu varsayımı, cinsel dokunulmazlığa karşı işlenen suçların toplumsal ve ideolojik boyutunun göz ardı edilmesine sebep olur ve bu sorunun sağlıklı bir biçimde çözülebilmesini engeller. Ruhsal rahatsızlığı olan kişilerin cinsel dokunulmazlığa dönük bir suç işlemesi halinde ise tıbbi uygulamanın ne olacağı ve nasıl olacağı insan hakları, hekimliğin evrensel değerleri ve tıbbın bilimsel değerleriyle olmalıdır. Cinsel istismar suçlarını önleyici politikalar şarttır. Bu yüzden çocukla teması olan tüm kesimlere (öğretmen, servis şoförü, okul personeli, aile vb) dönük farkındalık çalışmaları yürütülmelidir. Cinsiyet eşitliği, üreme ve cinsel sağlık dersleri eğitim müfredatında yer almalıdır. Mağdura ve faile yönelik veri ve kayıt sistemleri oluşturulmalıdır. Mağdurun ikinci ve daha fazla kez mağdur edilmesini önlemek amacıyla Çocuk İzleme Merkezleri, Adli Görüşme Odaları ve Çocuk Koruma Merkezlerinin sayısı arttırılmalıdır. Türkiye’de devletin ilgili kurumlarının; hukuk, sağlık ve eğitimden sorumlu meslek gruplarının, ebeveynlerin ve çocukların içinde yer aldığı erişkin toplumunun tüm kesimlerinin, çocuk haklarının korunması konusunda Türkiye’nin de taraf olduğu uluslararası sözleşmelerden kaynaklı yükümlülükleri bulunduğunu buradan bir kez daha hatırlatıyor, çocukları destekleyici, koruyucu tedbirler alınması, çocuk istismarını önlemek için ulusal plan, çocuklara cinsellik eğitimi, istismarı bildirmekle yükümlü meslek elemanlarının eğitimi ve desteklenmesi gibi çözüm önerileri için yapılacak bütün çalışmalara katılmaya hazır olduğumuzu vurguluyoruz.”
Keskin’in açıklamasının ardından 701sayılı KHK ile ihraç edilen Mersin Eğtim-Sen Yönetim Kurulu Üyesi akademisyen Esra Ergüzeloğlu Kilim bir konuşma yaptı.
Kilim, “Kafası karışık olanlara, gündelik yaşamını sürdürmek kaygısıyla haksızlıklara göz yumabilenlere sesleniyorum. Kendi emeğinin gücünden başka bir güce tapmayanlara güvenin. Gerçekler bir gün gün gibi su yüzüne çıktığında utancınız saklayamayacağınız kadar büyük olmasın. Evlatlarınızın yüzüne gururla bakın. Bilimi, adaleti, gelecek güzel günleri tüketmeyin. Tehditler, baskılar, uyguladığınız şiddet sözümüzü büyütüyor. Atılan çamur bize yapışmıyor. Dayanışmanın, dik durmanın, eleştirel düşünmenin bilimsel üretimin gücü bizdedir, tarihi onlar değil biz yazıyoruz ve yazmaya devam edeceğiz” şeklinde konuştu.