Ataerkil üreme sistemine çomak sokan ‘günahkar’: Margaret Sanger

Facebook
Twitter
WhatsApp

Ataerkil üreme sistemine çomak sokan ‘günahkar’: Margaret Sanger

ABD’de doğum kontrolü ve kürtajın dini açıdan günah ve yasalar açısından da yasak olduğu bir dönemde kaleme aldığı bildirilerle milyonlara ulaşan Margaret Sanger, Kilise’nin kendisini “günahkar” ilan etmesine rağmen yılmadan mücadelesine devam etti. “Doğum kontrol” terimini çalışmalarında ilk kez kullanan Margaret tarihe, tıp bilimine ve kadın mücadelesine büyük bir terim kazandırmış oldu. Bugün O’nun adını belki az kişi bilir ancak yarattığı devrimin etkisi 21’inci yüzyılda kadın mücadelelerinde temel alanlarından birini oluşturuyor.

Ataerkil sistemin kendini sürdürmesi için kadın bedenini üreme sistemi ile kontrol almasına karşı bayrak açanlardandı anarşist-feminist Margaret Higgins Sanger. 11 çocuk doğuran annesinden aldığı ilhamla “Ve hiçbir kadın bilinçli olarak anne olup olmamayı seçene kadar kendine özgürüm dememelidir” sözleriyle yola çıktı ve kilise tarafından “günahkar” ilan edildi. Kiliseye göre Margaret, ‘Şeytanın ruhu’nu taşıyan kadının iradesini savunmaya başlamıştı.

…Kendi bedenine sahip olmayan ve bedenini kontrol edemeyen bir kadın özgür değildir…

Bu sözler 20’nci yüzyılın başında kadın bedenini üreme sisteminin bir parçasına dönüştüren ataerkil sisteme karşı doğum kontrol yöntemleri geliştiren ve Amerika’nın varoşlarında yasak olan kürtaj kliniği kuran Margaret Sanger’e ait.

‘Kadınlar arası bir sır’

Ataerkil sistemin geliştiği ilk yıllardan itibaren kadın bedenini kendine mülk gören eril anlayış, onu bir üreme makinasına dönüştürmek ve sistemini devam ettirmek için kontrol altında almak için çeşitli yol ve yöntemler buldu. Bu nedenledir ki dini metinler üzerinden kadın bedeni kontrol altına alınmak ve üreme sistemine dahil edilmesi sağlanmaya çalışıldı. Tek tanrılı dillerin eril yorumu kadınlara ve kadının cinsel kimliğe “şeytani vasıflar” atfederek onu lanetledi, kutsal evlilik bağlılığı ile erkeğin hizmetine yedekledi. Erkek sistemin üreme mekanizmasına karşı duran kadınlar ise çağlar boyunca kendi aralarında buldukları alternatif tıp yöntemleri ile doğum kontrolünü geliştirdi. Ortaçağ’da “Kadınlar arası bir sır” olan doğal kürtaj yönteminin uygulandığını döneme ait birçok tarihi metinde görmek mümkün.

Tarihin ilk çağlarında kendi bedenine doğal bir yaşam koşulu olarak sahip olan kadınların yeniden bu kararı ele geçirmek için direnişe geçtiği 19. ve 20. yüzyılda doğum kontrolü ve kürtaj, kadınlar için temel bir mücadele alanı ola geldi. Dünyanın birçok ülkesinde kadınlar “benim bedenim benim kararım” diyerek mücadele hattını belirledi. Tam bu mücadele hattının belirlendiği günlerde Amerika’da komünist anarşist ve feminist bir kadın, kadınların anne olup olmayacağına karar vermesinin kendi elinde olduğunu belirterek mücadele başlattı.

Yoksul kadınların nasıl ezildiğine tanıklı etti

Bu kadının adı Margaret Higgins Sanger’di. Aslında doktor olmak istiyordu ancak eril sistem onun doktor olmasına izin vermediği için hemşire olmuştu. New York’un fakir işçi semtlerinin bulunduğu doğu yakasında sağlıkçı olarak çalışan Margaret, yoksul kadınların yüklenen ağır annelik rolü nedeniyle daha fazla ezildiğine tanıklık etti. Kadınların kendilerinden, sürdürmek zorunda oldukları yaşam koşullarından ve ekonomik standartlarından bağımsız çocuk sahibi olmaya zorlanmalarına ‘dur’ demek gerektiğine karar verdi. Margaret’e göre basit bir insan aktivitesi olan cinsellik erkeklere bir sorumluluk getirmezken kadınları tercih etmedikleri halde “ömür boyu annelik” denilen öğretilmiş ve din ve devlet aracılığı ile kutsanmış role mahkum ediyordu.

İlham kaynağı annesiydi

Aslında Margaret için ilk ilham kaynağı annesiydi. 11 çocuk doğuran annesinin yaşadığı dram O’nu kadınların bedenini anneliğe mahkum edilmesinden başka anlamları olduğunu da düşündürmeye başlamıştı.

Margaret 14 Eylül 1889’da New York’ta dünyaya geldi. Eğitiminin ardından ilk gençlik yıllarında kısa süreli öğretmenlik deneyiminden sonra New York kentinin Aşağı Doğu Yakası’nda hemşirelik yapmaya başlayınca gördüğü yoksulluk, denetlenemeyen doğurganlık, anne-çocuk ölümü gibi unsurlar karşısında bir şeyler yapması gerektiğine karar verdi ve her kadının ailesini planlama hakkı olduğunu savunarak, doğum kontrolü yöntemlerini yaygınlaştırmayı engelleyen yasal düzenlemelerle mücadele etmeye başladı.

Dini grupların ‘günahkarlar’ listesine girdi

1912’de çalışmalarını sadece doğum kontrol üzerinde odaklamaya karar verdi. Ki o günlerde geçerli olan kanunlar gereğince, doğum kontrolünü bırakın, kürtajın dahi dini açıdan günah ve yasalar açısından da yasaktı. Elden ele dolaşacak makaleler kaleme aldı. Yazdığı bildiriler adının bir anda dini grupların “günahkârlar” listesine girmesine neden oldu. Kiliseye göre artık O, “Tanrının iradesinin karşısında aciz, güçsüz ve şeytanın ruhunu taşıyan kadının iradesini savunmaya başlamıştı.”

Avrupa’ya yaptığı yolculuklar, bilim insanlarıyla yaptığı toplantılar ve basın açıklamaları yasa ve din adamlarınca hemen soruşturma konusu haline getirildi ve yaşamının son yıllarına kadar Amerika’nın kara listesindeki ‘günahkar kadın’ olmayı sürdürdü.

Bildirileri milyonlara ulaştı

Çünkü kadınlar binlerce yıldır kendi bedeni üzerinde hakimiyet kuran ataerkil din ve siyasetten kurtulmanın yolunun doğanın kendisine verdiği en büyük mucizeyi dizginlemekten geçeceğini Margaret kopyaları milyonlarca elde dolaşan bildirileriyle anlayacaktı.

Kadın gazetesi çıkarttı

Margaret bildirilerinin yarattığı etkiden güç alarak 1914 yılında “The Woman Rebel” isimli aylık bir gazete çıkarmaya başladı. Sekiz sayfalık bu küçük yayın organının okuyuculara ulaştırdığı yazılar ve makaleler o kadar devrimcidir ki muktedirlerin rahatsız olmaması beklenemezdi. Zaten gazetenin sloganı da tam onları rahatsız edecek cinsten, “Tanrılara ve Efendilere Hayır”dı.

Tıp bilimine ve kadın mücadelesine yeni bir terim kazandırdı

Çalışmalarında ilk kez “doğum kontrol” terimini kullanan Margaret tarihe, tıp bilimine ve kadın mücadelesine büyük bir terim kazandırmış oldu.

Postayla doğum kontrolü yanlısı yazı dağıtmak suçundan yargılandı, davası 1916’da düştü.  Aynı yıl Brooklyn’de ABD’deki ilk doğum kontrolü kliniğini açan Margaret, kamu huzurunu bozmakla suçlanarak 1917’de 30 gün ıslahevinde kaldı.

1921’de Amerikan Doğum Kontrolü Birliği’ni (American Birth Control League) kurdu ve 1928’e değin bu kurumun başkanlığını yaptı. 1927’de Cenevre’de ilk Dünya Nüfus Konferansı’nın toplanmasına öncülük etti. 1953’te kurulan Uluslararası Aile Planlaması Federasyonu’nun ilk başkanı oldu. Hindistan ve Uzakdoğu ülkelerinde doğum kontrolü konusunda çalışmalar yaptı.

1936’da federal mahkeme doğum kontrolü üzerine yazılanları ve doğum kontrolü araçlarını “müstehcen” olarak tanımlayan 1873 tarihli Comstock Yasası’nı yeniden yorumlayarak, hekimlerin ‘yaşamı kurtarmak ve hastaların sağlığını korumak amacıyla’ doğum kontrolü uygulamasına izin verdi.

Kadınlar doğum kontrolü hakkını kazandı

Margaret Sanger tarafından başlatılan kadınların doğum kontrolü kullanma hakkı çalışmaları sonucunda, 1965’de kadınlar kanunen doğum kontrolü hakkını kullanabildi. Margaret, “Medeniyetin Mihveri” (The Pivot of Civilization) adlı eserinde Katolik Kilisesi’nin doğum kontrolü için “doğal değil” demesini eleştirdi.

Margaret, doğum kontrol kullanım hakkını kadınların kullanmaya hak kazandıktan bir yıl sonra 6 Eylül 1966 yılında yaşamını yitirdi. Margaret yarattığı devrimleri keskin kalemiyle anlatmayı da ihmal etmemişti:

…Kendi bedenine sahip olmayan ve bedenini kontrol edemeyen bir kadın özgür değildir. Ve hiçbir kadın bilinçli olarak anne olup olmamayı seçene kadar kendine özgürüm dememelidir…

Bugün Margaret Sanger’in adını az kişi bilir ancak yarattığı devrimin etkisi 20’nci ve 21’inci yüzyılda kadın mücadelelerinde temel alanlarından birini oluşturuyor. Kadınların kendi bedeni üzerinde söz sahibi olması ve doğum kontrolünün sadece kadınların üzerinde yürütülmemesi gerektiği üzerine yürütülen tartışmalar kadın mirası olarak, bugünden yarına taşınıyor.

İLETİŞİM: SES – Sağlık ve Sosyal Hizmet Emekçileri Sendikası
Çankaya, Kızılay, Necatibey Cad. No:82 D: 4, 06420 Ankara Telefon: (0312) 232 61 22 e-Posta: [email protected]

×