“Güzel günler göreceğiz çocuklar güzel günler”
Annesinin ilk göz ağrısı, ilk göz bebeğidir o. Daha 1-1.5 yaşında iken amansız bir hastalığa yakalanır. Annesi ne ettiyse bir türlü iyileşmez. O zaman tıbbi imkanlar da Cizre’de kısıtlıdır. Annesinin göstermediği şeyh, mela, seyit kalmamıştır Cizre’de. O minnacık bedenine kaç şeyhin, seyidin, melanın el yazması muskaları takılmıştır bir tek Allah bilir. Nerede bir “Hekimê Kurmancî” varsa hepsine gösterilmiş ama nafile, bir türlü iyileşmez. Bir yandan o eriyor diğer yandan onunla birlikte eriyen çaresiz bir anne! Nerede bir koca karı bir ilaç söylediyse annesi yapıp vermiş; ama o daha çok erimiş Cizre’nin cehennemi andıran o sıcağında eriyen bir mum gibi. Öyle bir duruma düşmüş ki artık su içecek takati dahi kalmamıştır Aziz bebeğin! Annesi ıslak bezle su ihtiyacını giderir. Annesi artık tamamen ümidini kesmiştir ondan. Takdiri ilahi deyip dua etmekten başka yapacak bir şeyi kalmamıştır biçare annenin. Kaderi ile baş başa kalmıştır artık o. Allah vermişti, isterse alabilir de kim engel olabilirdi ki! Bir anne için bu dünyadaki en kahredici şey çocuğunun ölümünü beklemektir herhalde. İşte onun annesi tüm ümidini kesmiş, artık azrailin gelmesini beklemektedir. Acaba Azrail, Aziz bebeğin bedeninin biraz daha erimesini mi bekliyordu yoksa onun minnacık bedenine ölümü yakıştırmıyor muydu? Ama derler ya Allah’tan ümit kesilmez. Azrailden önce bir kadın geliverir evlerine. Onu o halde görür. Nesi var demiş bu çocuğun diye sormuş annesine. Anne çaresiz ve göz yaşları içinde çocuğunun amansız bir hastalığa yakalandığını ve artık ondan ümidini kestiğini, tek ümidin Allah olduğunu söyler. Kadın bebeğe şöyle bir bakar ve “buna inek sütü verdin mi” der annesine. O da hayır der. Herkes inek sütü verirsen ölecek diyor ben de ondan vermeye korkuyorum. Kadın der ki anneye, zaten ölmüş, bence buna inek sütü ver belki iyileşir. Nasıl olsa vermesen de ölecek bari ver içinde kalmasın der. Kadın anneye bir kumar oynamasını söyler aslında. Annesi de kadını dinler ve o günden sonra Aziz bebeğe her gün inek sütü verir. Aziz bebeğin durumu günden güne iyiye gider. İnek sütü bir sihir gibi Azrailin yolunu kesmiş, onu geri çevirmiştir. Evet Cizre’nin bütün melalarının, şeyhlerinin, seyitlerinin muska sırrını çöpe atmıştır inek sütü!
Böyle başlıyor “Aziz Çocuğun” yaşam öyküsü. Cizre’de doğup büyüdü Aziz. Beş kardeşin en büyüğü. Annesinin ilk çocuğu ama ailenin ilk çocuğu değil. Zira geniş aile geleneği egemen olan bir ailede doğduğu için evde bir çok amca çocuğu, hatta amca torunları ile birlikte aynı ortamı paylaşıyor.Çocukluğunda oldukça haylaz ve asi ruhlu. Ruhu kalıbına sığmayan bir çocuktur o. Onun için hep bir yerleri yaralı olurmuş. Küçüklüğünde bazen babasının dükkanında onun çıraklığını da yapıyor. Aziz’in aile bağları çok güçlü olmasına rağmen o aileden gelen bir gelenekle anne-babasına isimleri ile hitap ederdi. Doğrusu onun arkadaşlık, dostluk bağları da en az aile bağları kadar samimi ve güçlü idi.
İlk, orta ve liseyi Cizre’de okudu. Liseden sonra bir sene Cizre’de dershaneye gider. Ama üniversiteye yerleşemeyince ikinci sene ekonomik sıkıntılardan dolayı dershaneye gidemiyor. Oturup evde ders çalışıyor. Ve o sene (2001) Dicle Üniversitesi Atatürk Sağlık Yüksek Okuluna yerleşiyor.
Aziz devrimci demokrat gençlikle üniversitede tanışır. Ruhuna dar gelen kalıbını yırtarcasına fırtına gibi bir çocuktur o üniversite yıllarında. Üniversite 2. sınıftan itibaren aktif bir şekilde Dicle Üniversitesi Öğrenci Derneği (DÜÖ-DER) çalışmalarına katılıyor. Bir dönem DÜÖ-DER yönetiminde yer alıyor. Bazı hocaların onu “kafaya takmaları” yüzünden 1 yıl uzatmalı olarak 2006’da 4 yıllık Hemşirelik eğitimini burada tamamlıyor.
Üniversiteyi bitirdikten sonra önce özelde çalışır daha sonra Cizre Devlet Hastanesine sözleşmeli Hemşire olarak ataması çıkar. 2010’da İstanbul’a kadrolu olarak atanıyor. Bir yıllık İstanbul hizmetinden sonra 2011’de tekrar Cizre Devlet hastanesine geri dönüyor.
O memuriyete başladıktan sonra demokratik mücadele çalışmalarını sendikal faaliyetlere katılarak sürdürdü. Sağlık ve Sosyal Hizmet Emekçileri Sendikası (SES) çalışmalarına katıldı. Cizre Devlet Hastanesinde SES iş yeri Temsilciliği yaptı. Şırnak’ta Sağlık ve Sosyal Hizmet Emekçileri Sendikası (SES) şubesi kurulması çalışmalarına katıldı ve şubenin ilk yönetim kurulunda yer alarak Örgütlenme Sekreteri oldu. O artık sendikal faaliyetlerde daha aktif ve daha büyük bir aşk ve heyecanla çalışmalarını sürdürüyordu. Yorulmak bilmeyen bir enerjisi vardı Aziz’in. Çalışma yürüttüğü iş kolunda emekçilere her zaman büyük bir moral ve motivasyon kaynağıydı. Onun çalışma motivasyonu her zaman vardı morali hep iyi idi. Aslında onun emek ve demokrasi mücadelesindeki bu coşkusu sadece kendi iş kolunda değildi. KESK’in tüm diğer bileşenlerine de onu bu coşkusu yansıyordu. Yüzünden gülücükler hiç eksik olmazdı Aziz’in. Emekçilerin sendikal faaliyetlerinin kutsallığına inanan biriydi o. Bu kutsallık bilinci ile örgütlenme çalışmalarını yürütüyordu. O, örgütlülük güçtür bilinci ile hareket ederdi hep. Sendikal etkinliklerde o kendini hep belli ettirirdi. İlk sloganı hep o atardı. O en gür seslimizdi. Sesi tüm emekçilerin içinde hep kendini gösterirdi. Kendine büyük bir güveni vardı Aziz’in. Zaten onun coşkusu da özgüveninden geliyordu.
Genç yaşına rağmen onun sendikal faaliyetlerdeki aktifliği her yerde göze çarpıyordu. Ona göre emekçiler işlerine dört elle sarılmalıydı. Ama emeğin sömürülmesine de asla izin verilmemeliydi. Ama tabiki koltuk sevdalıları ve iktidar hırsı olanlar her zaman olduğu gibi kendilerine “itaat eden memurlar” istiyorlardı. Aziz’in de “itaatkar” olmasını çok arzuluyorlardı. Ama Aziz böyle bir anlayışı asla kabul edecek biri değildi. Kabul etmiyordu da. Çalıştığı iş yerinde böyle tahakkümcü bir yaklaşıma en sert şekilde karşı koyardı. Zaten iktidar hırslısı yöneticilerle yıldızı asla barışmıyordu. İşyeri temsilciliği yaptığı dönemlerde hastane yönetimi sendika sözleşmesine aykırı olarak bir çok kez onun rızası dışında yerini değiştirdiler ama o asla onların dediğini yapmadı. Mobing uygulamalarına karşı her zaman dik ve kararlı bir duruş sergiliyordu. Onların maksatlı ve antidemokratik uygulamalarına karşı hep direndi. Yöneticilerin bütün baskılarına rağmen çalıştığı birimde ne boşluk oluşmasına izin veriyordu ne de sendikal ilkelerden taviz veriyordu.
Daha sonra Cizre Ağız ve Diş Sağlığı Hastanesinde görev yaptı. Burada da yöneticilerin mobing baskısına bizzat maruz kaldı. Aziz, daha bir haftalık evli olmasına rağmen ve Şırnak SES Şube yöneticisi olmasına rağmen 10 Eylül 2014’te iki Diş Hekimi arkadaşı ile birlikte Beytüşşebap’a sürgün edildi. Ama o bu iktidarcı zihniyetin karşısında asla yılmadı, onlara boyun eğmedi. Sendikal alandaki faaliyetlerine daha sıkı sarıldı. Hem de en ufak bir moral bozukluğu dahi yaşamadan. Ve o sürgün kararını veren iktidar sevdalıları geri adım atmak zorunda kalana kadar direndi. Aziz ve iki Diş Hekimi arkadaşı verdikleri sendikal mücadele ile tekrar işyerlerine geri döndüler. Eylül 2014’te evlendi ama henüz çocuğu yoktu. Aziz katledildiğinde Cizre Temsilcilik Yönetim Kurulu üyesiydi.
14 Aralık 2015’te başlayan Cizre sokağa çıkma yasağında Aziz görevinin başında idi. Cizre’de sokağa çıkma yasağının 16. gününde yani 30 Aralık 2015 tarihinde Nur mahallesindeki evinde yaralanan 50 yaşlarındaki Azize Elçi adlı kadına yardım etmek için giderken evinin yakınındaki sokakta hunharca katledildi. Aziz de can yoldaşı Cizre’nin meleği Eyüp Ergen gibi tek bir kör kurşunla başından vurulmuştu!
Çocuk ruhlu Aziz, gerçek bir hümanistti. Mesleğinin ilkelerine ve meslek etiğine sonuna kadar bağlı bir sağlıkçı idi. Onun için canı pahasına, yaralı bir kadına yardım etmek istedi. Ama Aziz o yaralı kadına ulaşmadan hunharca katledildi.
30 Aralık 2015, Aziz’in vurulmasından hemen sonra bazı sosyal medya hesaplarından Aziz’in vurulduğu ilan edildi. Daha doğrusu “PKK’nin sağlıkçısı Aziz Yural’ı vurduk” diye yazdılar sosyal medya hesaplarından. Akabindeki günlerde de silahşör gazetelerde kirli manşetler eksik olmadı. Silahşör gazetelerden Güneş gazetesi, Aziz’in katledilmesini 4 Ocak 2016’da manşete taşıyarak Aziz’in polisle girdiği çatışmada öldürüldüğünü yazıyordu. Aynı haberi söz birliği etmişçesine Akşam, Yeni Akit, Cizre Medya gibi gazeteler de aynı tarihlerde verdiler. Ama onlar da gerçekleri çarpıttıklarını çok iyi biliyorlardı. Zaten haberi 5 gün sonra bu şekilde vermeleri haberin bir kurgu olduğu ve dezenformasyonun açık göstergesiydi. Bir yandan gazeteler bunları yazıyordu diğer taraftan dönemin Sağlık Bakanı Mehmet Müezzinoğlu mecliste yaptığı konuşmada Aziz’in “teröristler” tarafından vurulduğunu söylüyordu. Aslında bakan doğru söylüyordu; Aziz’i de Eyüp’ü de kimin vurduğunu tüm Cizre halkı iyi biliyor.
Aziz aynı zamanda İnsan Hakları Derneği üyesi ve Türkiye İnsan Hakları Vakfı’nın gönüllü çalışanı idi. Aziz, facebook profilinde “güzel günler göreceğiz çocuklar güzel günler” diye yazmıştı. Evet sen hep güzel bir dünya ve güzel bir gelecek için mücadele ettin Aziz çocuk. Yaşamda kararlılık ve dik duruşun sembolü olan Aziz; seni mücadelemizde hep yaşatacağız. Güzel günleri mutlaka göreceğiz AZİZİM!
Ezîzê Min
Min bi tiliyên xwe şkînî
Pora te a zerîn
Ezîzê min
Min bi mîjangên xwe şeh kir
Simbêlê te ê zerîn
Ezîzê min
Min awirek li te veda
Weke her demê tu beşişî bi min re
Min her tim digot
Divê mirov eniya te maç bike
Ezîzo!
Û min mmirç! maç kir
Eniya te a kever
Lê vê carê tu bêdeng mayî
Ezîzê min
Rûyê te ê beşaş
Weke wêneyekê
Tevizî bû
Di seqema çilê de
Li kolanên birîndar
Xwîn lê pengayî
Ne hewceyî baranêye
Ax
Ne hewceyî berfêye
Erd
Ne hewceyî jiyanêye
Mirin
Ne hewceyî xatirayî tu
Ezîzê min
(şiir 31 Aralık 2015)
Abdulkerim Pusat
İnsan Hakları Derneği Cizre Temsilcisi
Cizre Belediyesi Tüm Bel-Sen İşyeri Temsilcisi