Ülkemizde ki gelişmeler tüm kamuoyunun gözleri önünde seyrediyor ve ne yazık ki geçen her gün geleceğe dair kaygılarımız büyüyor.
AKP ve Cumhurbaşkanı yaşananları İkinci Kurtuluş Savaşı olarak değerlendiriyor. Ancak “düşman kim, yıllarca destekleyenler kimlerdi, kimler iktidar olanaklarını peşkeş çekti, kimler yardım ve yataklık yaptı” sorularının cevabı verilmiş değil. “Ne istediler de vermedik” sözü ile itiraf edilen işbirliğinin darbe girişiminde gelinen noktada AKP iktidarının sorumluluğunu açıkça ortaya koymaktadır. Hal böyle iken “Kandırıldık, bilmiyorduk” denilerek suçtan muaf olunamaz. Bu durum en başta hukuka ve mevcut yasalara aykırılık teşkil etmektedir.
On binlerce kamu emekçisi açığa alınmış, binlercesi memuriyetten atılmış, on binlerce kişi gözaltına alınmış ve binlercesi tutuklanmış bir cemaatin eseri olan uygulama ve politikalara yönelik hala en ufak bir değişimin olmaması ortada hiç de bir kurtuluş savaşı olmadığını göstermektedir. AKP iktidarı boyunca neredeyse ülkenin tümü özelleştirilerek haraç mezat satıldı. Bu özelleştirmelerde Cemaate hangi paylar verildi, teşvikler, kamu ihaleleri, hibeler kimlere dağıtıldı, hangi kaynaklar aktarıldı, açığa çıkarılmış değil.
Örneğin 4+4+4 eğitim sistemi ve eğitimin ticarileştirilerek cemaatin özel okullar eliyle kadrolaşması, örgütlenmesi açık iken hala eğitim politikasında bir değişime gidilmemekte; laik, bilimsel, demokratik ve anadilinde bir eğitim sistemi getirilmemektedir. Aksine bu kez de farklı cemaatlere alan açılmakta, olanaklar sunulmaktadır.
Bugün darbe gerekçe yapılarak hayata geçirilen OHAL, çıkarılan KHK’lar ve cemaatle sınırlı olmayan açığa almalar, gazete kapatmalar ve çalışanlarını gözaltına almalar, ev baskınları vb. birçok yöntem tümüyle aynı nitelikte uygulamalardır. AKP daha önce Cemaat ile birlikte hayata geçirdiklerini bugün tek başına hayata geçirmektedir.
Açıkça uyarıyoruz, bu yol yol değildir, dönüp dolaşıp getireceği yer yeni krizler, kaos ve tıkanmadır.
AKP, OHAL yasalarına ve Kanun Hükmünde Kararnamelere dayanarak kamu emekçilerinin açığa alınmaları ya da tümüyle memuriyetlerine son verilmelerinde iş çığırından çıkmıştır. Daha önce Başbakanlık bünyesinde ve Bakanlıklardan üst düzey temsilcilerinden oluştuğu söylenen komisyon eliyle yapılan açığa almalar bugünlerde illerde İl Olağanüstü Hal Bürolarında oluşturulan komisyonlar aracılığıyla yapılmaktadır. McCarty dönemini kat be kat aşan bir ihbarcılık almış başını gidiyor. Komisyonlar hiçbir gerekçe göstermeden sadece tebliğ etmeler yoluyla insanların gelecekleri hakkında bir çırpıda karar verebiliyor. Giderek darbe bir gerekçeye dönüşmüş, idarelerin tasvip etmediği, beğenmediği, siyasi iktidar yandaşı olmayan tüm kesimler “darbeci” nitelemesiyle topun ağzına girmiş durumdadır.
OHAL’i de aşan, sıkıyönetim uygulamalarıyla karşı karşıyayız. Kitlesel işten çıkarmalar, AKP’nin 15Temmuz’dan önce de önüne hedef olarak koyduğu Kamu Personel rejiminin fiilen değiştirildiğini göstermektedir. Nitekim artık iş güvencesi şifahi talimatlarla, gerekçesiz komisyon kararlarıyla ya da asılsız ihbarlarla bir çırpıda ortadan kaldırılmaktadır. Kadrolaşmanın en temel silahı olan sözlü sınav kural haline getirilmektedir.
Konfederasyonumuz ve bağlı sendikalarımız tüm darbelerde en çok saldırıya maruz kalmasına, Cemaatin hedef tahtasında olmasına, yönetici ve üyelerimizin birçok bedel ödemesine rağmen bugün itibariyle 15 Temmuz sonrasında sendika üyelerimizden toplam 452 kişi işten el çektirilmiş, 6 kişi ihraç edilmiş, 10 kişi tutuklanmıştır.
Cemaat ile mücadele adı altında başlatılan ancak giderek muhalif tüm kesimlere yönelimin en bariz örneği açığa alınan sendikamız EĞİTİM SEN üyelerinden, Barış İçin Akademisyen İnisiyatifinden 25’i akademisyendir. Bu arkadaşlarımız darbe girişimi öncesinde de hükümetin ve cumhurbaşkanının hedef tahtasında idiler.
Hükümet darbe girişimini bahane ederek torba yasalara kamu emekçilerini yakından ilgilendiren kimi maddeleri ekleyerek pamuk ipliğine bağlı iş güvencemizi ortadan kaldırmayı, personel rejim sistemini tümden değiştirmeyi hedeflemektedir. Şurası çok açık ve net; Hükümet kurtuluş savaşı değil “muhalefetten kurtulma savaşı” vermektedir.
On binlerce kamu emekçisi sorgusuz sualsiz açığa alınıp binlercesinin memuriyetine son verilirken, kendi üyelerinden de binlercesi bu şekilde mağdur olurken yandaş konfederasyondan en ufak bir itirazın çıkmaması düşündürücüdür. Bizler tüm işlemlerin hukuk zemininde gerçekleşmesini ve darbe girişiminin bir fırsata çevrilmemesi, darbelere karşı mücadelenin darbe yasalarıyla değil demokratik yol ve yöntemlerle olabileceğini savunurken yandaş konfederasyon adeta üç maymunları oynamaktadır. Tıpkı AKP hükümeti gibi bir zamanlar Cemaat ile can ciğer olan, özellikle 4+4+4 eğitim sisteminin hayata geçmesi ve eğitim sisteminde köklü değişiklikleri öngören, FETÖ’nün platformlarında karara bağlanan konuları MEB şuralarına taşıyan Yandaş Konfederasyon da Cemaate karşı şimdi sözde bir karşı tavır almış gibi görünse de sendikal hak ve özgürlüklerin çiğnenmesi karşısında içine girdiği sessizlik ile emek mücadelesinde emekçilerden yana değil iktidardan yana bir tavır sergilemeye devam etmektedir.
Emekçilere yönelik mutlak “güvencesizleştirme”, taşeronlaştırma, yoksullaştırma politikaları, işçi ve emekçilerin örgütlenme, toplu pazarlık, siyasi hak ve özgürlüklerinin önündeki engeller olduğu gibi durmaktadır.
Cemaate yıllarca kol kanat gerenler, onunla ortaklık yapanlar en ufak bir hesap vermezken cemaatin her türlü saldırısına maruz kalan Konfederasyonumuza bağlı sendikalarımız üyelerinin açığa alınması asla kabul edilemez. Üyelerimizi yalnız bırakmayacağız. Bu puslu havayı fırsat bilerek ekmeğimize, işimize, aşımıza, geleceğimize yönelik geliştirilen saldırılara fiili, meşru ve örgütlü mücadele ile cevap vereceğiz.
Açığa alınan, işine son verilen üyelerimizle ilgili kararlar geri alınmalı, üyelerimizin işlerine dönmeleri sağlanmalıdır.
Ülkemizin içinden geçtiği bu zorlu ve kritik dönemde sebebi ne olursa olsun kimse kendisini halkın iradesi yerine koymamalıdır.
Elbette darbe girişimine katılan, destek veren, kolaylaştıran, göz yuman kurum, kuruluş ve kişiler açığa çıkarılmalı, yargılanmalı ve hesap sorulmalıdır. Ancak tüm bunlar uluslararası sözleşmeler ve hukuk normları çerçevesinde yapılmalı, OHAL derhal kaldırılmalıdır.
Askeri darbe girişimi sivil darbeye dönüştürülerek devam ettirilmemelidir. Özellikle son yıllarda uygulanan ve bugün halklarımızı, emekçileri patlama noktasına getiren, çok tehlikeli bir noktaya varan kutuplaştırma ve gerginlik siyasetine son verilmelidir.
Gerekçesi ne olursa olsun eğer ortada bir hukuksuzluk söz konusu ise bu hukuksuzluğun karşısında olacağız. Çünkü bu durum herkes için bir tehdit oluşturmaktadır. Kimse kendisine sıra gelmesini beklememeli, toplumsal sözleşme niteliğindeki demokratik hukuk ilkelerinin esas alınması konusunda mücadele edilmelidir.
Bu çerçevede; Hükümeti, sendikal hak ve özgürlüklerin karşı karşıya bulunduğu tehdit ve kaygıları ortadan kaldırılmak için anayasaya ve yasalara uygun adımlar atmaya, kamuyu tasfiye planlarından vazgeçmeye çağırıyoruz.
KESK olarak bugün ülkenin dört bir yanında bu açıklamayı yapıyoruz biz İstanbul olrak neden bu alanı seçtik birazda onu açıklamak isteriz. Bilindiği üzere geçtiğimiz hafta Özgür Gündem Gazetsine yargı kararı ile kapatma kararı çıkarıldı, gazete basıldı, gazeteciler yaka paça sürüklenerek gözaltına alındı. Gazete yazarlarının evlerine baskınlar yapıldı. Hepimiz bu süreci kaygı ile takip ettik. Dün söyle3diğimiz gibi bugün de tekrarlıyoruz ÖZGÜR BASIN SUSTURULAMAZ ! Yine Gazetenin yazarlarından ve Danışma kurulu üyesi yazar Aslı Erdoğan hukuksuzca tutuklandı. Ülke tarihine geçecek kara günlerden biri olarak anacağız o günü. Yazıları 15 dile çevrilmiş ve tüm dünyada tanınan bir yazar olan Aslı Erdoğan’ı biz buradan uzun uzun anlatarak değil yazdıklarını okuyarak anlatacağız. Düşünceye kelepçe vurulamaz diyoruz. Aslı Erdoğan’ı alana kadar bu alanda Aslı’nın arkadaşları ile nöbette olacağımızı tekrarlamak istiyoruz.
KESK İSTANBUL ŞUBELER PLATFORMU