Cizre Temsilciliği Yönetim Kurulu üyemiz Abdülaziz Yural 30 Aralık 2015 tarihinde yaşadığı sokakta yaralı bir kadına yardım etmek isterken polis tarafından katledilmiştir. Abdulaziz Yural’ı defnetmek üzere 31 Aralık 2015 tarihinde İstanbul, Ankara, İzmir, Aydın, Batman, Van, Ağrı, Şanlıurfa ve Diyarbakır’dan 100’ü aşkın sağlık emekçisi olarak Şırnak’a gittik. Üyemiz ve mücadele arkadaşımız Abdülaziz Yural’ın cenazesinin ailesine ve arkadaşlarına teslim edilmemesi üzerine Şırnak Devlet Hastanesi morgu önünde gerçekleştirdiğimiz basın açıklaması nedeniyle SES Şırnak Şube Yöneticimiz Selahattin Barınç gözaltına alınmış, KESK Kadın Sekreteri Gülistan Atasoy hakkında da gözaltı kararı çıkarılmıştır. Sonrasında aralarında şube başkanımız Lezgin Gözlek’in de olduğu 3 yöneticimiz göz altına alınarak ifadeleri alınmıştır. Aziz arkadaşımızın cenazesi yetkililerin hiçbir hukukla örtüşmeyen tutumları nedeniyle hala defnedilememiştir.
Üyemizin sokak ortasında katledilmesinin ardından hem sosyal medyada hem de bazı basın yayın organları aracılığıyla haberciliğin en basit kuralları bile çiğnenerek, hiçbir insani değerle bağdaşmayan, gerçeklikten tamamen uzak, son derece güdümlü ve alçakça haber ve yorumlar yaygınlaştırılmakta ve saldırıların devam ettiği bölgelerdeki sağlık emekçisi arkadaşlarımız ve üyelerimiz açık kimlikleriyle hedef gösterilmektedir. Gerçek dışı bilgilerin dışında küfür ve hakaretleri de içeren bu haber ve yorumları yapanlar ve yaygınlaştıranlarla ilgili olarak sendikamız avukatları bugün (4 Ocak 2016) suç duyurusunda bulunmuşlardır.
Bu hakaret ve küfürlerle ilgili hukuksal sürecin sonuna kadar takipçisi olacağız.
Üyemiz Aziz Yural’ın katledilmesinin ardından yaygınlaştırılan asılsız haberlerden biri Aziz Arkadaşımızın çatışma sırasında öldürüldüğü yönündeki gerçeklikle ve habercilikle uzakta yakından ilgisi olmayan haberlerdir. Otopsi raporunu inceleyen adli tıp uzmanına göre “yukarıda aşağıya seyir izleyen kurşunun hedef alınarak atış yapıldığı göstermektedir”. Bu tespit, bu konuda başka bir açıklama yapmayı gerektirmeyecek kadar açıktır. Aziz Yural bir sağlık emekçisiydi ve insan hakları gönüllüsüydü. Aziz, nerede olursa olsun asıl işi olan hayat kurtarmayı kendi canından bile kıymetli gördüğünü, hiç bir şey düşünmeden yaralı bir kadının yardımına koşarak da gösterdi. Aziz’in yardım etmeye çalıştığı esnada vurulduğuna tanıklık eden birçok kişi de bulunmaktadır. Oysa bu haberleri yapanların tek bir somut dayanakları yoktur, olması da mümkün değildir.
Sağlık emekçileri ile ilgili olarak yaygınlaştırılan asılsız haberlerden bir diğeri de saldırıların yoğun biçimde devam ettiği bölgelerde yaralanan ve tedavi için hastanelere yönlendirilen kolluk güçlerinin tedavilerinin görevli sağlık emekçilerince bilinçli olarak yapılmadığına ilişkindir.
Bu asılsız haberi yapanlar haberlerinde ve iddialarında somut hiçbir gerekçe gösterememişlerdir; çünkü hastanelerdeki veriler bile bu haberlerin yalan olduğunu ortaya koymaktadır. Asılsız ve yalan haberlerin yoğunlaştırıldığı hastane Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesidir.
Dicle Üniversitesi hastanesine getirilen yaralılarla ilgili bilgi ve kayıtlar şöyledir:
5 Haziran 2015 tarihinden 05.01.2016 tarihine kadar hastaneye başvuran kolluk kuvveti sayısı 176’dır. Bu 176 kişinin 15’i olay yerinde hayatını kaybetmiş; 3 kişi yaralı olarak hastaneye getirilmiş ve hastanenin yoğun bakımında tedavileri esnasında hayatını kaybetmiştir, bu üç kişinin hepsi de çoklu travma yani ciddi yaralanmalarla hastaneye getirilmiştir. Yani hastaneye tedavi için getirilen 158 kolluk görevlisi hastanedeki tedavileri yapılarak taburcu edilmişlerdir.
Bu bilgilerin kendisi bile, haberlerde iddia edilenlerin tamamen asılsız olduğunu göstermeye yetmektedir. İfade etmek isteriz ki bu verileri paylaşmak, bu rakamları ifade etmek, bu açıklamaları yapmak zorunda kalmak bile bizim için bir zuldür. Ancak, ortaya atılan yalanlar ve kamuoyunda sağlık emekçilerine karşı oluşturulmak istenen nefret söylemi karşısında kamuoyunu doğru bilgilendirmek için bu bilgileri paylaşma zorunluluğu doğmuştur.
Aylardır söylüyoruz! Bölgede sağlık hakkından ve sağlık hizmetlerine erişimden bahsetmek mümkün değil!
Sadece asker ve polisler değil tüm halkın sağlık hakkı devlet eliyle adeta ortadan kaldırılmıştır. Buradan bir kez daha vurgulamak istiyoruz: Sağlık hizmetinin aksamasına neden olanlar sağlık emekçileri değil, iktidarın savaş politikalarıdır. Hayatın normal akışının savaş politikalarıyla kesildiği ve normalleştirme yönünde tek bir adımın atılmadığı bu süreçte, işyerlerimiz asker ve polis tarafından işgal edilmesine, her an baskı ve tehditle yüzyüze olmamıza, oldukça zorlu koşullarda çalışmaya mecbur bırakılmamıza karşın sağlık emekçileri olarak büyük bir özveriyle ve hasta ve yaralılar arasında ayrım gözetmeksizin yaşatmaya ve can güvenliğimizin olmadığı koşullarda yaşamaya çalışıyoruz. Sağlık hizmetinin sağlıklı bir biçimde sürdürülebilmesinin yolu barıştan geçmektedir.
AKP Hükümeti savaş politikalarından derhal vazgeçmelidir!
Sokağa çıkma yasakları başladığından beri, üç üyemiz bu savaşta katledildi. 27 Ağustos 2015 tarihinde nöbetten çıkan sağlık emekçisi arkadaşımız Eyüp Ergen keskin nişancılar tarafından katledildi. Üyemiz Eyüp Ergen yaklaşık 1,5 saat boyunca yaralı bir halde ambulans beklemiş, olay yerine gelen sağlık ekiplerine de keskin nişancılar tarafından ateş edilmiştir. Yine Beytüşşebap’ta Kaymakam talimatı ile göreve çıkan ambulansa polis noktasından ateş açılmış ve sendikamız üyesi ambulans şoförü Şehmus Dursun yaşamını yitirmiştir. Son olarak ise Cizre Temsilcilik Yönetim Kurulu Üyemiz Abdülaziz Yural yaralı bir kadına yardım ederken katledilmiştir. Sağlık emekçilerinin üst üste öldürülmesinin ardından devletin elinde ‘Kürt sağlıkçıların ölüm listesi’ olduğu yönünde vahim iddialar dile getirilmektedir.
Sağlık emekçileri olarak yoğun baskı ve şiddet ve savaş ortamının tüm olumsuzluklarına rağmen ayrım gözetmeden herkese sağlık hizmeti sunmak için canla başla çalışmaktayız ve çalışmaya devam edeceğiz. Sağlık emekçilerine karşı başlatılan linç ve karalama kampanyalarıyla bütün sağlık emekçileri, özellikle de üyelerimiz doğrudan hedefe konmuştur.
Buradan bütün kamuoyuyla paylaşıyoruz ki, bu linç ve nefret kampanyalarından kaynaklı olarak bir tek sağlık emekçisinin başına gelecek en ufak bir olumsuzluğun sorumlusu bu linç kampanyalarına göz yuman hatta destek veren Sağlık Bakanı ve AKP Hükümeti’dir.