8 MART’TA ALANLARDA DİRENİŞİ BÜYÜTÜYORUZ!
Biz kadınlar, yüzyıllardır kapitalizme ve kapitalizmin mümkün kıldığı erkek egemenliğe karşı mücadele ediyoruz. Mücadelemizin bugün geldiği yer, haklarımızı alana kadar alanlarda olma kararlılığımız, 158 yıl önce New Yorklu dokuma işçisi kadınların yaşamları pahasına başlattığı isyanın bir mirasıdır. Biz bu mirası evlerde, işyerlerimizde ve sokaklarda büyüterek sürdürüyoruz.
158 yılda pek çok şey değişti. Ama hala, neo-liberalizmin, ekonomik ve siyasi istikrarsızlıkların neden olduğu ne varsa en ağır biçimiyle biz kadınlar yaşıyoruz. Bir yanda güvencesizliğin, yoksulluğun ve işsizliğin; diğer yanda yok sayma, ırkçılık, savaşlar ve militarizmin meşru kıldığı şiddetin etkilerine doğrudan biz maruz kalıyoruz. Ama 8 Mart’larla bugüne taşınan ve geleceğe taşınacak mücadelemiz ve kararlılığımız tüm bunları alt edebilecek, bir alternatif yaratacak güçte olduğumuzu gösteriyor. Şimdiye kadar verdiğimiz mücadele, bugün meydanlara taşan isyanımız, şiddetin her türlü biçimini ortadan kaldırma, sosyal, siyasal ve ekonomik olarak bizi yok sayanlara karşı buradayız deme kararlılığımızın bir ifadesi. Bu irade biz kadınların hepimizin özgür olduğu bir yaşamı örmeye başladığımızı müjdeliyor. Bu irade sayesinde tüm renklerimizle bugün burada meydanlardayız.
Eşitsizliğiniz fıtratınızdan diyenlere,
Sokaklarda yürümemizi ve kahkaha atmamızı iffetsizlik addedenlere,
Uğradığımız taciz ve tecavüzü etek boyumuzla meşru kılmak isteyenlere,
En az üç çocuk doğurmamızı buyuranlara,
Cinsel yönelimlerimize ve kimliğimize göre bize ölümü reva görenlere,
Tecavüzde rıza arayanlara,
Her gün akıllara zarar açıklamalar yaparak kadın katliamlarının, nefret cinayetlerinin, tacizin, tecavüzün ve kadına yönelik her türlü şiddetin sürmesini sağlayanlara karşı her gün büyüyen isyanımızla buradayız ve haykırıyoruz;
YASTA DEĞİL İSYANDAYIZ! KADINA YÖNELİK ŞİDDET SON BULANA KADAR ALANLARDAYIZ!
Her gün 5 kadının öldürülmesine, onlarcasının tacize tecavüze uğramasına tahammülümüz yok.
Bunu bilen ama üç maymunu oynayan AKP’ye soruyoruz;
Adeta bir kadın mezarlığına dönen bu ülkede 2015 yılının ilk iki ayında 52 kadın katledildi. 12 yıllık iktidarınızda kadın cinayetleri %1400 artış gösterdi. Peki, siz ne yaptınız? Kadını yok saydınız. Kadının adına dahi yer vermeyen bir Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı’nı kadın için politika yapmakla yetkilendirdiniz.
Her gün beş kadın, kadın olduğu için öldürülüyor ve yargı her seferinde erkekten yana karar veriyorsa, kadına yönelik şiddet, kadın katliamları, taciz ve tecavüzler münferit değil; sistematiktir.
Kadın ve nefret cinayetlerinin, şiddetin ve tecavüzlerin yaygınlığı biliniyor ama gereği yapılmıyorsa, cinayetlerin ve şiddetin azmettiricisi devlettir.
Birileri her gün ulu orta çıkıp cinsiyetçi açıklamalar yapıyor ve devlet bunu meşru görüyorsa, boşanmak istediğimiz, yemeği zamanında masaya koyamadığımız, ütü yapmadığımız, dekolte giydiğimiz, kahkaha attığımız ve “iffetsiz” sayıldığımız ya da sadece kadın olduğumuz için ölmemizden devlet sorumludur.
Devlet konuştukça bizler daha çok ölüyoruz!
Erkek yargıları haksız tahrik indirimleri uyguladıkça bizler daha çok ölüyoruz!
Mücadelelimizi hedef alan bize sokakları yasaklayan “Güvenlik Yasaları”yla biz daha çok ölüyoruz!
KESKli kadınlar olarak kadın cinayetlerinin politik olduğunu ve kaynağını erkek egemen zihniyetten aldığını biliyoruz. Tüm bunlar kadın istihdamına ilişkin politika ve pratiklerle doğrudan ilişkilidir. Kadın emeğinin yok sayılmadığı, eşitlikçi bir sistemin temellerini atmaya yönelik politikaların yapılması elzem ve acil bir gerekliliktir. Bu nedenle bizi aileye köle sermayeye kul eden program ve yasa taslaklarına itirazımız var:
AİLEYE KÖLE, SERMAYEYE KUL OMAYACAĞIZ!
AKP’NİN AİLE VE DİNAMİK NÜFUSUN KORUNMASI PROGRAMINA İTİRAZ EDİYORUZ.
AKP biz kadınları toplumsal yaşamdan dışlayarak eve, aile içine hapsetmek istiyor. Başbakanın kadınlara “müjde” olarak sunduğu aile ve dinamik nüfusun korunması programı bir yandan kadınları kamusal alanda ve ücretli emek gücünde annelik görevinin belirlediği çizgilerle var etmeye çalışıyor, diğer yandan sermayenin ana yönelimi olan esnek güvencesiz çalışmayı kadınlardan başlatarak temel çalışma biçimine dönüştürüyor.
Son iki üç yıldır AKP’nin her altı ayda bir ama anneliği ama kadın istihdamını teşvik etme başlığı altında sunduğu paketlerin/programların tek bir sonucu var: kadınların esas görevinin aile içinde konumlanmak olduğuna ilişkin ideolojik hegemonyayı güçlendirerek, kadınları ücretli emek gücü içinde eğreti bir bileşen haline getirmek ve kadın emeğinin değerini daha da ucuzlatmak.
Hükümete hatırlatıyoruz:
2014 Küresel cinsiyet uçurumu raporuna göre 142 ülke arasında Türkiye 125. sırada. Sizin paketleriniz ise kadın emeği sömürüsüne dayanıyor; kadını düzenli, güvenceli işler yerine, anneliğe ve ev kadınlığına hapsediyor ve kısmi zamanlı düşük ücretli sermaye çalışanı yapıyor.
Bizler KESKli kadınlar olarak, kadınların ev içi emeklerini gözetmeden, istihdamın niteliği ve toplumsal cinsiyet eşitliği göz ardı edilerek oluşturulan kadın istihdamının cinsiyetçiliği derinleştireceğini ve kapitalist sömürüye hizmet edeceğini biliyoruz. Bu yüzden emeğimize sahip çıkarak emeğimizin özgürleşmesi mücadelemizi kararlılıkla sürdüreceğimizi bir kez daha vurguluyoruz.
Elbette kadını gören, kadın için bir politikanın işler olabilmesinin olanağı buna izin veren bir zeminin sağlanmasıyla mümkün. Bu yüzden biz, savaşlara karşı barışı, demokrasiyi ve eşitliği örgütlüyoruz.
Milliyetçilik, ırkçılık ve militarizm kadın düşmanlığını ve şiddeti besler. Savaşlar kadın yoksulluğunu artırır. Ortadoğu’da sürmekte olan bir savaş var. Emperyal güçlerin yeniden dizayn etmeye çalıştığı bu coğrafyada mezhepçi, ırkçı politikalar geliştirilerek halklar birbirine kırdırılıyor.
Bu şiddet sarmalı içinde düştü düşecek denilen Kobané’de, kadınlar direnişin en ön saflarında yer aldılar ve barbarlığa karşı yeniden insanlaşmanın tarihini yazdılar. Rojava’da demokratik, eşitlikçi bir yaşamı var eden bu kadınlar, bize yeni bir yaşamın mümkün olduğunu müjdeliyor.
Bizler, DAİŞ vahşetiyle katledilen, tecavüze uğrayan, köle pazarlarında satılan ve yerinden edilen Kürt, Ezidi, Türkmen, Arap ve son olarak Süryani kadınların uğradığı zulme karşı, eril şiddetin her türlüsüne ve savaşa karşı, barışın safında yer alacağımızı bir kez daha hatırlatıyoruz.
AKP’nin oyalama taktikleriyle, seçim süreçlerine heba ettiği, Kürt sorunun çözümünde eşit, adil ve demokratik bir çözümden yana barış için mücadele ederek barışı örgütlemek için çaba göstereceğiz. Demokrasi yerine faşizmi devlet eliyle kurumsallaştıran ve başta kadınlar olmak üzere en temel hak arayışlarını engelleyecek olan güvenlik paketine karşı sokaklarda mücadele etmeye devam edeceğiz.
Bizler 8 Mart’ta erkek egemen sistemin emeğimiz, bedenimiz ve kimliğimiz üzerindeki tahakkümüne karşı alanlarda isyanımızı büyütüyor;
-Cinsiyet ayrımcılığı da dahil olmak üzere her türlü ayrımcılığa son verecek eşitlikçi, özgürlükçü ve demokratik bir anayasa hazırlanması için,
-Tüm kadınlara 8 Mart’ın resmi tatil ilan edilmesi için,
-Aile ve sosyal politikalar bakanlığının yerine kadın bakanlığının kurulması için,
-İstanbul Sözleşmesi olmak üzere, kadına yönelik şiddetin önlenmesine dair imzalanan uluslararası sözleşmelerin gereğinin yerine getirilmesi için,
-Sendikalaşma ve örgütlenme önündeki yasal ve fiili engellerin kaldırılması için,
-İş yerinde baskı, şiddet ve mobbingin son bulması için gerekli yasal düzenlemelerin yapılması için
-Kadın istihdamında tek seçenekmiş gibi yeniden ısıtılarak önümüze sürülen esnek, güvencesiz, kayıt dışı çalışma yerine güvenceli iş güvenli gelecek için
-Anadile eğitim ve kamusal hizmet için
-7/24 açık, erişilebilir, ücretsiz ve anadilde kreşler açılması için,
-Sokaklarda katledilmemize neden olacak iç güvenlik paketinin geri çekilmesi için
-Savaşa karşı barışı örgütlemek için
Alanlarda olacağız. Meydanlar, Sokaklar Bizim.
Örgütlü kadınla özgür bir toplum yaratmak için sokaklardayız.
Yaşasın 8 Mart, Yaşasın Kadın Mücadelesi!
Jin, Jiyan, Azadi!