Türkiye’de işçiler, 19. yüzyıl kölelik koşullarında çalıştırılmanın sonuçlarını en acı şekilde yaşamaya devam etmektedir.
28 Ekim 2014 Salı günü Ermenek‘te özel sektöre ait rodövansla çalışan maden ocağında, yaklaşık 10 000 metreküp su baskını nedeni ile 18 maden işçisi mahsur kaldı ve olayın üzerinden 48 saat geçmesine rağmen işçilere ulaşılamadı. Geçen her dakika işçileri sağ bulma umudunu azaltmaktadır.
Tüm işçi katliamlarında olduğu gibi Cumhurbaşkanından Başbakana, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanından Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanına kadar yetkililer yine kaza yerine gitti. Ancak, yetkililerin görevi “cenaze çıkartılmasını organize etmek“, “olay mahallinden canlı yayın yapmak” değil, iş kazalarını, meslek hastalıklarını, can kayıplarını önlemektir.
Son yıllarda Türkiye’nin dört bir yanında meydana gelen ve çok sayıda işçinin hayatına mal olan maden kazaları peş peşe yaşanması kesinlikle tesadüf değildir. Madenlerdeki çalışma koşulları işçilerin can güvenliğini tehdit eder boyutlara ulaşmış olmasına rağmen, işçilerin göz göre göre ölüme gönderiliyor olması dikkat çekicidir.
Ülkemizde her yıl, 1.500 emekçinin can kaybına yol açan iş kazaları yaşanmaktadır. Ülkemiz, iş kazalarında dünyada üst sıralarda yer almaktadır. Maden kazaları son yıllarda belirgin olarak artmaktadır. 2008 yılında 43 maden çalışanı iş kazası sonucu yaşamını yitirmişken, 2009 yılında bu sayı 92‘ye çıkmıştır. 2010 yılında 105 işçi, 2011 yılında 77 işçi, 2012 yılında 61 işçi maden kazalarında yaşamını yitirmiştir. 2014 yılında maden sektöründe iş kazaları sonucu 400 civarında insan hayatını kaybetmiştir.
Bu karanlık tabloyu “iş kazası” kavramı ile açıklamak artık mümkün değildir.
Madenlerde kazaların yaşanmaması için alınması gereken önleyici tedbirlerin maliyet olarak görülmesi can kayıplarının yaşanmasının temel nedenidir. İşçilerin kanından beslenen mevcut sömürü düzeni, işçilerin çalışma koşullarını tam bir cehenneme çevirmekte, bu durum inşaatlarda, madenlerde yeni iş cinayetlerine zemin hazırlamaktadır.
Tüm bunlara rağmen yaşanan iş cinayetlerini “kader” , “fıtrat” diyerek geçiştirmeye çalışan, dava açılmasını engellemek için ölen işçilerin ailelerine kan parası verilmesini bile öven bir Çalışma Bakanından ve hükümetinden emekçiler aleyhine olan bu tabloyu değiştirmesi elbette ki beklenemez. Çünkü her yaşanan iş cinayeti AKP Hükümetinin işçi sağlığı ve güvenliği için tedbirler almayı, denetimleri artırmayı, katliamların sorumlularını en ağır şekilde cezalandırmayı değil, tam tersine unutturarak, kanıksatarak sömürü çarkının devamını sağlamayı ilke edindiğini tartışmasız bir biçimde ortaya koymuştur.
Dün Soma’da, bugün Karaman Ermenek’te yaşananlar, iktidarın ve maden sahiplerinin binlerce işçinin iş cinayetlerine kurban gitmesinden gerekli dersleri çıkarmadığını göstermektedir.
İşçilerin kanından beslenen taşeronlaştırma, sendikasızlaştırma başta olmak üzere çalışma yaşamını gittikçe daha güvencesiz hale getiren sistem sürdükçe iş cinayetlerinin devam edeceği açıktır.
Yıllardır söylediğimiz önerileri bir kez daha yineliyoruz.
Sorunun temeli taşeronlaştırma, rödovans gibi güvencesiz çalışma ilişkileridir. Başta madenler olmak üzere tüm işkollarında bu ölüm ve sömürü düzenine derhal son verilmelidir.
6331 sayılı yasayla piyasalaşan işçi sağlığı ve iş güvenliği düzeni çökmüştür. İşçi sağlığı ve iş güvenliği alanında sendikalar, meslek oda ve birlikleri ve üniversitelerin katılımıyla özerk-demokratik bir kurumsal yapı oluşturulmalıdır.
Yasaklarla, barajlarla, baskılarla sınırlanan sendikal örgütlenmelerin önündeki engeller kaldırılmalıdır. İşçiler ancak örgütlenerek “ölümüne çalışma” dayatmasına karşı durabilir.
Madenlerimiz; kamu yararı öncelikli olarak, mühendislik bilim ve tekniğine, ölçek ekonomisine ve havza madenciliğine uygun olarak planlanmalı ve işletilmelidir.
TMMOB-KESK-DİSK adına
Müşfik Veysel ERDOĞAN
Maden Mühendisleri Odası İl Temsilcisi