8. Dönem 2. MTK 23-24 Ekim 2014 tarihlerinde Merkez Yönetim Kurulu, Merkez Denetleme Kurulu ve Merkez Disiplin Kurulu üyeleri ile birlikte 45 şube/temsilciliğimizden toplam 77 temsilcinin katılımı ile toplandı. Toplantıya Bursa, Mersin, Sivas şubelerimiz mazeret bildirerek katılmamışlardır. Adana, Ağrı, Amasya, Ardahan, Artvin, Balıkesir, Bingöl, Edirne, Elazığ, Erzincan, Giresun, Isparta, Kars, Kahramanmaraş, Kırklareli, Kırşehir, Kilis, Malatya, Muş, Nevşehir, Osmaniye, Sakarya, Sinop, Tekirdağ, Trabzon ve Zonguldak illerinden katılım olmamıştır. Herhangi bir mazeret de bildirilmemişlerdir. Katılan temsilcilerden 21 kişi şube/temsilcilik adına, 17 kişi bireysel olmak üzere toplam 38 kişi gündeme ilişkin görüşlerini bildirmişlerdir. Sonuç bildirgesi, bu görüş ve öneriler doğrultusunda hazırlanmıştır.
9. dönem 2. MTK öncesi dönemde sendikal siyasal ve emek alanında yoğun gelişmeler yaşanmıştır.
Ortadoğu’da yürütülen savaş bu dönemin en önemli gündemlerinden birini oluşturmaktadır. Filistin’de, Suriye’de, Irak’ta tüm Ortadoğu’da insanlık kitlesel biçimlerde katledilirken son olarak Şengal ve sonrasında Kobane’ye yönelik IŞİD çetelerinin saldırılarının artarak devam ettiği bir süreçte Merkez Temsilciler Kurulu toplantımızı gerçekleştirdik.
Egemenler, binlerce yıldır yürüttükleri sistemi alt üst eden, yeni ve özgür bir toplumun yaratıldığı Kobane’de Kürtlerin, Türklerin, Arapların, Ermenilerin ve Süryanilerin birlikte söylediği özgürlük türkülerinin susturulması için mezhepçi faşist IŞİD çeteleri eliyle saldırıya geçtiler.
Bu saldırı karşısında bir halkın topyekün karşı direnişine tanıklık edilirken, başta Türkiye olmak üzere dünyanın dört bir yanında saldırı lanetleniyor, direnişe ise selam gönderiliyordu.
Çileden çıkan emperyalistler ve işbirlikçileri direnişin kırılması ve Kobane’nin düşmesi için ellerinde geleni yapmaya çalışırlarken, Kobane’nin ülkemizle sınırında yaşananların bile direnişin kırılmayacağının, başarıya ulaşacağının kanıtı olarak yaşanıyordu.
Ve her savaşta yaşandığı gibi bu savaşta da en vahşi saldırılardan nasibini kadınlar, yaşlılar ve çocuklar alıyordu.
IŞİD ele geçirdiği her bölgede/ilde ilk uygulamaya koyduğu yasalar kadınların yaşamını zorlaştırmaya dönük oldu. Kadınların kocaları ya da abileri olmadan sokağa çıkmaları, başı açık ve çarşafsız gezmeleri yasaklanmıştı. Evlilik yaşı çocuk yaşa indirilmiş ve belli bir yaştan sonra her kadına evlenme zorunluluğu getirilmişti. Tabi sigara içmeleri, bisiklete binmeleri ise sadece hayaldi…
Kadın katliamları ve kadınlara dönük baskılar IŞİD’in gelmesiyle başlamadı elbette. IŞİD’in hakim olmadığı yerlerde de her gün katledilen ve baskı altında tutulan kadınlar bulunmaktadır. Modern liberal devlet toplumunda da geleneksel ulus devlet toplumunda da kadın katliamları son bulmadığı gibi artarak devam etmektedir…
Bilinmektedir ki, bir toplumda kadın özgürleşme eğilimi taşıyorsa, bu tüm demokratik toplum dinamiklerinin özgürleşme eğilimine dönüşür. Bundan hareketle Kürt kadını şahsında gelişen kadın özgürlük eğiliminin beslediği demokratik toplum dalgasının Ortadoğu toplumlarına yayılmaması için IŞİD gibi maşalar eliyle korku yayılıyor. Bunun için yapılması gereken ise devrimci direniş mevzilerindeki kadınları her yerde ve tüm dünya kadınlarıyla birlikte sahiplenmek en anlamlı cepheyi oluşturmak olacaktır.
Recep Tayyip Erdoğan’ın Cumhurbaşkanlığı koltuğuna oturması ve Ahmet Davutoğlu’nu başbakan olarak ataması, fiilen başkanlık sisteminin uygulanması, Kobane’de yaşanan katliama sessiz kalarak çeşitli düzey ve yollarla IŞİD’e destek sunulması, HSYK seçimleri, Suriye’ye yönelik tampon bölge/uçuşa yasak güvenli bölge dayatması gibi gelişmeler birlikte okunduğunda yeni bir döneme girdiğimiz anlaşılmaktadır. Ne yazık ki bu dönem halklarımızın ve emekçiler aleyhinedir. Ülkemizde güvenlik konsepti ekseninde demokratik hak arama yollarının giderek kapatılmasına, temel hak ve özgürlükler kısıtlanmasına ve sokağın boşaltılmasına dönük yasal düzenlemeler T.B.M.M. gündemindedir.
Yasal düzenlemeyi bile beklemeyen AKP, demokratik hakkını kullananlara Haziran direnişinde “çapulcu” diyerek saldırırken bugünde “bir avuç sokak çetesi” diyerek saldırmaktadır. IŞİD çetelerinin Kobane’ye saldırıları ve AKP’nin çetelere desteğini protesto etmek için, Kobane direnişini sahiplenmek ve dayanışmak amacı ile yapılan gösterilerde 46 kişi yaşamını yitirirken, 682 kişi yaralandı, 1974 kişi gözaltına alındı ve 323 kişi ise tutuklandı.
Ülkemizin en önemli gündemlerinden biri de ne yazık ki işçi cinayetleridir. Başta maden, tersane, inşaat olmak üzere çalışma yaşamının her alanında her gün yeni cinayetlere tanık oluyoruz. 12 yıllık iktidarı döneminde işçi sağlığı ve güvenliğine ilişkin önlemleri “ilave maliyet” olarak gören bu sömürü zihniyeti 14000 işçinin ölümüne sebep olmuştur.
Sınırsız ve vahşi kapitalist sömürü, insanlık dışı çalışma koşulları, taşeronlaştırma sebebiyle iş cinayetlerinde sadece Ağustos ayında 158 işçinin yaşamını yitirmesine sebep oldu. AKP Hükümeti, Meclis’ten geçirdiği torba yasayla bu katliamları engelleyici adımlar atmak, bir seri cinayet mekanizması haline gelmiş olan taşeron sistemini frenlemek, geriletmek ve tasfiye etmek yerine, onları rahatlatıcı önlemler almayı uygun buluyor. Akıl almaz, sınır tanımayan kar ve rant hırsı yoksulların yaşamlarını elinden almaya devam ediyor. Zenginler binlerce dolara aldıkları evlerinde rahatça otursunlar diye inşaatların temellerine sadece alınterimizi değil bedenlerimizi, kanımızı, canımızı da koymaya mecbur bırakılmaktayız.
Sağlık ve sosyal hizmetler alanı ise her zamanki gibi yine iktidarın gündemindedir. Uyguladığı sağlığa zararlı sağlık politikaları ile hem sağlık ve sosyal hizmet emekçilerini hem de tüm bir toplumu içinden çıkılmaz sorunlar yumağı içinde boğmaktadır.
Sağlığın metalaştırıldığı üretim-tüketim sarmalında iyice piyasalaştırıldığı, sosyal hizmetin sadakaya dönüştürüldüğü ve bağımlılık ilişkisini arttırdığı bir dönemden geçiyoruz.
İş güvencesinden yoksun esnek ve kuralsız çalıştırma esas çalıştırma biçimine dönüştürülürken ekonomik açıdan ise kayıplarımız her geçen gün artmaktadır. Kurum yöneticileri liyakatten yoksun kişiler tarafından yönetilirken, antidemokratik uygulamalar ise sistemli hale getirilmiştir.
Birinci basamak sağlık hizmetlerinde halkın hastalanmasını önleyici tedbirler olan koruyucu sağlık hizmetleri yerine muayenecilik oturtulmuş, üniversitelerdeki eğitimin ise kalitesi düşmüş, mesleklerimiz tanımsızlaşmış ve elemana dönüştürülmüş durumdayız.
Hekimlerin elini vatandaşın cebinden çekmesi, bıçak parasının ortadan kaldırılması, sağlık kurumlarından ek para talep edilmemesi, hastanelerde hastaların rehin olarak kalmasının ortadan kaldırılması vb. çarpıcı iddialarla eski sağlık bakanı Recep Akdağ tarafından yaşama geçirilen politikalar ise elini vatandaşın cebinden çıkarmadan uygulanmaya devam ediyor.
Sağlık sigortası olmayan (SGK’ya gelir testi yaptırmayan) hastalara vahşi bir düzenleme getirildi. Daha önce SGK’lı hasta için devletin ameliyat masrafları için ödediği kadar cebinden para ödeyen SGK’sız hastalar şimdi bu ücretin 3 katını ödemek zorunda kalacak…
Recep Akdağ’ın büyük gurur ile övündüğü ilaç fiyatlarının belirlenmesindeki politikalarla ilaç fiyatlarının ucuzlatılması reformu SGK’nın yaralarına merhem olmasa gerek, SGK vatandaş için reçetelen ilaçlarda ödeme için taban fiyat uygulamasına yani piyasadaki en ucuz ilacın ücretinden ödeme yapmaya başladı. Uygulama vatandaşa “fark ücreti” şeklinde yansıyacak, ilaç için ödediği katkı payları %30-40 artacak.
Otelcilik hizmetleri icat edildi, GSS ödemez dendi, otelcilik yani gecelik hastanede yatma ücreti vatandaşa yüklendi.
Sağlık Uygulama Tebliği’yle (SUT), yani SGK’nın hastaneye yaptığı ödemelerde kesintiler, birim fiyatlarının düşürülmesi ise gündemden hiç düşmüyor.
Hastanelerin başı SUT ödemeleri ile dertte…
Özel sektör SUT fiyatı le ilgili indirimleri de çareyi ilave ücret ile gidermekte bulurken, devlet ve üniversite hastaneleri ise ya hizmeti daha da artırıyor (daha çok tetkik, daha çok konsültasyon, daha çok tedavi) ya da sağlık ve sosyal hizmet emekçilerine olan döner sermaye ödemelerini azaltıyor.
Sosyal hizmetler alanında da durum pek iç açıcı değil…
Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı kapsamında sürdürülen sosyal hizmetler ise, sosyal hizmetler alanındaki ihtiyaçları karşılama yaklaşımının çok uzağında durmaya devam etmektedir. Bakanlık, adeta AKP iktidarının politikalarının ve dünya görüşünün tüm toplum kesimlerine kabul ettirilmesinin bir aracı olarak işlev görmektedir. Bakanlığın sorumluluğunda olan tüm alanlar için bunu söylemek mümkündür. Kadınlar “aile” içine hapsedilmiştir. Aile kurumunu koruma ve yaygınlaştırma Bakanlığın temel varlık nedenlerinden biri olarak görünmektedir. Kadına yönelik şiddetin aldığı boyut bir türlü bakanlığı alarma geçirmeye yetmezken, boşanmaların yüzde kaçının yeniden evlenmeyle sonuçlanacağını araştırmak bakanlığın daha çok ilgisini çeken bir konu olmuştur. Bakanlık aile kurmayı o derecede düstur edinmiştir ki, aile kurmayarak yalnız yaşayanları hedef almış, yalnızlığa karşı mücadele başlatmıştır. Üstelik bu konuda afişler hazırlamış, afişlerinde IŞİD’in insanların başını keserek katlettiği görüntüleri hatırlatacak şekilde kendi kesik başlarını ellerinde torbalarla taşıyan insan figürleri kullanma cesareti göstermiştir.
Çocuklar konusunda tatmin edici hiç bir etkinlik göstermeyen bakanlık, koruma altındaki çocukları da kendi ideolojisi etrafında şekillendirmek ve büyütmek için elindeki olanakları kullanmaktadır. Çocuk evleri ve sevgi evleri ile bu alandaki hizmetler gözetime ve denetime kapatılmış, buralarda çocuklara AKP ideolojisi etrafında yaşam biçimleri dayatılmaktadır.
AKP iktidarı ile sosyal hizmetler sosyal yardımlar alanına sıkıştırılmıştır. Ekonomik politikaların yoksullaştırdığı kesimler “sosyal yardımlar” eliyle AKP’ye bağımlı hale getirilmektedir. Geçtiğimiz dönem Bakanlığın bütçesinin en büyük iki kalemini açık bir farkla sosyal yardımlar ve özel bakım kuruluşları ile ilgili çalışmalar oluşturmuştur. Sosyal yardımlar eliyle yapılan çalışmaların daha ilerletileceği ve kapsamının artırılacağı konusunda işaretler bulunmaktadır. Yani AKP’nin yoksulluğu artırıcı ekonomik politikalarının daha da derinleşeceğini halkı kontrol altında tutmak, isyan etmesini engellemek, kendine bağlayarak biat ettirmek istediği kesimleri genişlettiğinin göstergesidir.
2015 Bütçesi de aynı tas aynı hamam…
Emekçilerin mücadele alanlarından birini de bütçe oluşturmaktadır. Bütçeler hükümetlerin ideolojilerini belirleyen en önemli belgelerden biridir. 2015 yılı bütçesi de bundan önceki yıllardaki bütçelerden pek farklı değildir.
2015 yılı bütçesi emekçiler için açlık, yoksulluk, iş cinayeti ve savaş, egemeler için ise daha fazla sömürü…
Sağlık ve sosyal hizmetlerin bütçesinin mantığı genel bütçenin mantığından farklı olmadığı gibi sağlıkta dönüşüm programıyla belirlenen sisteme, sermayeye kamudan kaynak aktarma anlayışının ifadesidir.
Sağlık Bakanlığı bütçesi 2013 yılından itibaren parçalı olarak yapılmaktadır. 2015 yılı bütçe taslağında da Sağlık Bakanlığı, Türkiye Kamu Hastaneleri Kurumu ve Türkiye Halk Sağlığı Kurumu olmak üzere üç parçaya ayrılmıştır. Buna göre Sağlık Bakanlığı bütçesi 2014 yılında 2 milyar 519 milyon TL iken 2 milyar 763 milyon TL’ye yükseldi. Türkiye Kamu Hastaneleri Kurumu’na ayrılan pay 9 milyar 29 milyar TL’den 9 milyar 883 milyon TL’ye, Türkiye Halk Sağlığı Kurumu’na ayrılan pay ise 6 milyar 874 milyon TL’den 7 milyar 488 milyon TL’ye çıkarıldı. 2014 yılında toplamda 18 milyar 422 milyon TL olan sağlık bütçesinin, 2015’te 20 milyar 214 milyon TL’ye çıkarılması öngörülmektedir.
“Sağlıkta dönüşüm” adı altında yıllardır sağlık hakkını hızla piyasalaştırılırken, sağlık hakkı özel hastanelerin ve ilaç tekellerinin beklentileri doğrultusunda dönüştürülüyor. Sağlık bütçesinin %50’den fazlası mal ve hizmet alımına ayrılmıştır. SGK’nın yeni kısıtlamaları ile birlikte bakıldığında, 2015 sağlık bütçesi tıpkı 2014’te olduğu gibi, sağlık harcamalarında yine cepten yapılan ödemeler istikrarlı bir şekilde artacağını söylemek mümkün.
Aynı mantık Sosyal Hizmetlerin bağlı olduğu Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı’nın bütçesinde de görülmektedir. Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı sosyal yardım istatistik bülteninde, muktedirlerin söylediği gibi sosyoekonomik düzeyin ve refahın artmadığını, her üç kişiden birinin yoksul ve muhtaç olduğunu ortaya koymaktadır.
AKP Hükümeti’nin uyguladığı ekonomi-politikaları ve küresel sermaye saldırıları en zenginleri daha zengin hale getirmekte, alt tabakada yer alan yoksul ve dezavantajlı kesimleri ise daha yoksul duruma düşürmektedir. Bu şekilde vatandaşı tebaaya dönüştüren, siyasilere bağımlı kılan bir sistem oluşturulmaktadır.
Sendikamızın; Asgari ücretin vergi dışı bırakılması, böylece hem taşeron çalışanlarının ücretlerinde artış, hem de kamu emekçilerinin tümünün ücretlerinin vergi yükünde azalma sağlanmasına yönelik, Vergi dilimi matrahlarının arttırılması, böylece yüksek oranda vergi kesintilerinin son bulması talepleri vardır. Ama elbette ki esas olan iş güvencesi, işyeri güvencesi, ücret güvencesi ve herkese eşit, nitelikli, ulaşılabilir, anadilde sağlık taleplerimizin başında gelmektedir.
En önemli görevimiz; işkolumuzdan başlamak üzere yaşadığımız her alanda toplumun umudunu büyütme, umudumuzu ortaklaştırma ve emeğin özgürleştiği bir arada demokratik yaşamın inşa edildiği özgür yarınlara olan inancı pekiştirme, inancı mücadeleye evriltmenin yol ve yönetmelerini yaratmaktır.
Bunun yolu da birleşik emek ve demokrasi mücadelesinin geliştirilmesi ile mümkündür. Sendikamız kurulduğu günden beri bu konudaki çabalarında hep ısrarcı olmuş ve çoğunlukla emek, demokrasi hak ve özgürlükler mücadelesinin taşıyıcısı ve güçlü bir dinamiği olmuştur.
Önümüzdeki dönem açısından da Merkez Temsilciler Kurulumuzda açığa çıkan mücadele yönelimlerimizi daha programatik bir halde hayata geçirmek, kazanımları korumayla yetinmeyen, hakkımız olan temel talepleri kazanıncaya kadar sürekliliği olan ve birleşik mücadeleyi esas alan bir tarzlarla sonuç almaya gitmek olacaktır.
Merkez Temsilciler Kurulumuz;
Sendikamızın ve Konfederasyonumuzun geçmiş süreçteki çalışmalarını değerlendirmiş olup;
Örgütün gerçekliği üzerinden eylem ve etkinlik kararları alınmamasını, grev, iş bırakma gibi eylemlerde ise kararları aşağıdan yukarı doğru alınmamasını ve örgütün çalışma yürüteceği bir zaman gözetilmemesini,
Sendikamız ve KESK’in, emekçilerin ve emekten yana güçlerin talepleri beklentilerine yanıt verecek (türban, gezi hekimlerinin yargılanması vb.) açıklamalar yapmamasını,
Sendikamızın ve BES’in yapmış olduğu imza kampanyasının KESK bütünlüğünde yapılmamasını,
KESK Eş Genel Başkanının Akil İnsanlar toplantısına katılmasını,
eleştirmiştir.
Yine Merkez Temsilciler Kurulumuz;
Merkezi düzeyde İşçi sağlığı ve güvenliği ile ilgili yürütülen çalışmaların yetersizliği ifade edilmiş ve daha kapsamlı çalışma yürütülmelidir.
Kreş hakkı mücadelesini sadece kadınların talebi olmaktan çıkarılarak ebeveyn mücadelesi olarak yürütülmesi ve ücretsiz 24 saat açık kreş talebinin örgütlenmesine dönük çalışmalar yapılmalıdır.
Bugüne kadar eksik bıraktığımız güvencesizlerin ek ödeme, banka promosyonu, kreş yardımı, servis vb. haklardan yararlanması çalışmalarını KESK bütünselliğiyle ele alınarak yürütülmesini ve güvencesizlerin örgütlenmesine ilişkin fon oluşturulmalı, çalışmaların hızlandırılmasını önerilmiştir.
Sağlık ve sosyal hizmetler alanında hizmet sunumu da dahil olmak üzere taşeron çalışmanın yaygın hale gelmesi sebebiyle taşeron çalışmanın yasaklanması ve taşeron çalışanların kadroya alınması ve bu süreç tamamlanıncaya kadar da yaşadıkları hak gasplarının giderilmesi ve ekonomik özlük haklarının iyileştirilmesi çalışmaları yürütülmelidir.
Ebola ve Mers virüsü ile ilgili basın açıklaması ve gerekli çalışmaların yürütülmemesi eleştirilmiş ve sendikamızın Sağlık Bakanlığı ile iletişime geçerek sağlık ve sosyal hizmet emekçilerinin ve halkın sağlığı için gerekli çalışmaları yürütmesini sağlanmalıdır.
2015 yılı bütçesine ilişkin eylem ve etkinlikler erkenden planlanmalı, afiş ve bildiriler zamanında şube/temsilciliklere ulaştırılmalıdır. Ayrıca çıkarılacak olan afiş ve bildiriler halkın ve çalışanların anlayacağı yalınlıkta olmasına dikkat edilmelidir. Bütçe ile ilgili taleplerimizin başında ise toplu satış sözleşmesi nedeniyle oluşan kayıplarımızın karşılanması, asgari ücretin yükseltilmesi ve gelir vergisi alınmaması, hakime, savcıya, polise, imam, akademisyene vb. meslek grupları ile diğer meslek grupları arasında oluşan eşitsizliğin giderilmesi ve bu meslek gruplarına verilmesi düşünülen seyyanen zamların tüm emekçilere verilmesi, sermayeye, savaşa değil, emekçiye, sağlığa, eğitime ve işçi sağlığı ve güvenliğine ayrılması için eylem ve etkinliklerin organize edilmesi sağlanmalıdır.
2015 yılı bütçesine ilişkin yapılacak olan eylem ve etkinliklerin asgari ücret ve TİS talepleri ile birleştirilerek yerellerden başlayarak KESK bütünlüğü içinde yürütülmeli ve emek demokrasi güçleriyle ortaklaştırılması sağlanmalıdır.
Enflasyon farkı ve ek ödemelerin emekliliğe yansıtılması için başlatılan imza kampanyaları ve basın açıklamaları eylemleri farklılaşarak devam etmelidir.
Sağlık ve sosyal hizmetler alanındaki stajyer öğrencilerin maaşları konusunda yaşanan keyfi uygulamalara ve maaşların gaspına karşı sendikamız çalışma yürütmelidir.
Olağanüstü durumlarda (deprem, savaş vb.) hızlı bir şekilde organize olabilecek bir yapılanmanın diğer sağlık örgütleri ile birlikte organize edilmesi çalışmaları yürütülmelidir.
Fiili hizmet zammı ile ilgili çalışmalar yürütülmelidir.
Sağlık ve sosyal hizmet emekçilerine yönelik şiddetin her geçen gün artarak devam etmesi nedeniyle konunun gündemde tutulması, mücadele programı oluşturulması için sağlık örgütleri ile ortak çalışmalar yürütülmelidir.
Sağlık Bakanlığı’nın çalışmalarının kurumlara bölünmesi sonrasında Kamu Hastaneleri Kurumuna bağlı hastanelerde başta hemşire olmak üzere sağlık ve sosyal hizmet emekçilerinin yetersiz sayıda olması nedeniyle iş yükü artmış, fazla/angarya çalışma yaygınlaşmıştır. Fazla/Angarya çalışmaya karşı mücadele yürütülmelidir. Personel eksikliğinin kadrolu istihdam ile giderilmesi için mücadele yürütülmelidir.
GSS’den faydalanamayan yaklaşık 4.5 milyon insanın sağlık hizmetinden faydalanırken yaşadıkları sıkıntılar ve ücret farklılıkları konusunda çalışma yürütülmelidir.
1 Basamakta (Aile Sağlığı Merkezleri ve Toplum Sağlığı Merkezleri) çalışan sağlık ve sosyal hizmet emekçilerinin sorunlarının (nöbet, angarya/fazla çalışma, görev tanımının olmaması vb.) tespiti ve çözüm önerilerine ilişkin çalışmalar yürütülmelidir
Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı’na bağlı kuruluşlarda (huzurevi, çocuk yuvası, yetiştirme yurdu, kadın konuk evi vb.) mesai 9 saat olarak uygulanmaktadır. Çalışanların öğle tatili aralarında da kesintisiz çalıştıkları göz önüne alındığında öğle tatili süresinin çalışma süresine eklenmesi konusunda gerekli girişimlerde bulunulması için çalışma yürütülmelidir.
Yine Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı çalışanlarının çalışma ortamlarının düzeltilmesi, özlük haklarının iyileştirilmesi ve fazla/angarya çalışmaya karşı eylem ve etkinlik programı çıkartılmalıdır. Ayrıca bakanlık bünyesinde uzun süredir açılmayan görevde yükselme sınavının açılması için çalışma yürütülmeli, kadrolaşma teşhir edilmelidir.
Çocuk evleri ve sevgi evleri gibi kuruluşlar cemaat mantığıyla kendi ideolojilerine göre işletilmekte olup, bu durumun sosyal hizmetin etik ilkelerine ve hizmet anlayışına aykırı olduğundan hareketle çalışmalar yürütülmelidir.
Evde engelli bakımı, yaşlı bakımı, çocuk bakımı gibi kamu eliyle yürütülmesi gereken hizmet alanlarının ev emekçisi kadınlar üzerine yıkıldığı ve bu alanda da esnek, kuralsız çalışma ve düşük ücretin yaşanması sebebiyle konunun kamuoyunun gündemine girmesi için gerekli eylem ve etkinlikler gerçekleştirilmelidir.
Doğanın talanına karşı yapılacak eylem ve etkinlikler desteklenmelidir.
AKP iktidarın gerici politikalarına (ortaokula çocuklarının türban takması, okullar ve hastaneler başta olmak üzere mescidlerin yaygınlaştırılması vb.) karşı çalışma yürütülmelidir.
Sendikamız ve KESK, “savaşı durduracağız” şiarı ile ülkemizdeki emek ve demokrasi güçleriyle birlikte barış mücadelesini yükseltilmesi için çalışma yürütmelidir. Savaş karşıtı platformlar oluşturumalıdır.
Sendikamız, emek ve demokrasi güçlerinin gündeminde terörle mücadele kanunun kaldırılması varken bugün AKP iktidarının polise daha çok yetki veren “makül şüphe” kavramıyla tüm toplumsal muhalefeti sindirmeyi amaçlayan yasal düzenlemelere karşı demokrasi mücadelesinin yürütülmesi için gerekli eylem ve etkinlikleri örgütlemelidir.
Ortadoğu’da yaşanan savaşla birlikte yüzbinlerce insanın ülkemize göç ettiğinden hareketle bu insanların sağlık hizmetlerine ulaşımlarının sağlanması için anadilde sağlık hizmeti talebi görünür kılınmalı ve gerekli girişimlerde bulunulmalıdır.
Kobane’de yaşanan insanlık dramına sessiz kalınmaması, bu konuda net tutum alınması ve insani yardım kampanyalarının düzenlenmesi gerekmektedir.
Merkez Temsilciler Kurulu toplantılarına katılmayan şube/temsilcilikler aranarak katılmama gerekçeleri hakkında bilgi alınmalı ve Merkez Temsilciler Kurulumuz bilgilendirilmelidir.
KESK bütünlüğünde örgütlenme çalışmaları yürütülmelidir.
Mali Çalışmalar
Aralık ayı içerisinde gerçekleştireceğimiz Tüzük ve Program Kurultayında Şube ödentilerinin arttırılması yönünde çalışmalar yürütülmelidir.
Kadın Çalışmaları
25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Dayanışma ve Mücadele Gününde Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı ve İl müdürlükleri önünde kitlesel eylem ve etkinlikler planlanmalıdır.
Kadın İstihdam paketinin içeriğine yönelik çalışmalar yürütülmelidir.
12-18 Mayıs Hemşireler haftasına yönelik bugünden başlayarak hemşirelerin yaşadıkları sorunları ve talepleri açığa çıkaran ve talepleri elde etmeye dönük sonuç alıcı eylem ve etkinlikler gerçekleştirilmelidir.
Eğitim Çalışmaları
Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı çalışanlarının yaşadığı sorunlarla ilgili bir çalıştay yapılmalıdır.
Eğitimlerin ilin ihtiyacına göre (yatılı/yatısız) düzenlenmesi gerekmektedir.
Basın Yayın Çalışmaları
Bildiri, afiş ve materyaller zamanında şube/temsilciliklere gönderilmelidir. Periyodik yayın çıkarılmalıdır.
Bütçeye ilişkin materyal çıkarılmalıdır.
WEB sitesi güncellenmeli ve üye programı üzerinden atılan mesaj karakter sayısı arttırılmalıdır.
Hukuk Çalışmaları
Güvencesizlerin örgütlenmesi; seçme ve seçilme hakları, sendika izinleri, sendika yönetimlerinde görev almaları vb. konularda hukuk sekreterliği bir çalışma yürütmeli ve bu kapsamda bir dosya hazırlamalıdır.
Bugüne kadar İşçi Sağlığı ve Güvenli çalışmaları yetersiz olup, 6331 Sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Yasası kapsamında işçi sağlığı kurulu olmayan iş sağlığı ve güvenliği kurulu olmayan birimlerin tespit edilmesi ve birim kurulması için baskı oluşturulması, kurul olan birimlerde eğitim faaliyetlerinin örgütlendirilmesi çalışmaları yürütülmelidir.
Şube/Temsilciliklerin hukuksal anlamda ihtiyaçlarını karşılayacak bir merkezi hukuk bürosu olmaması nedeniyle bu ihtiyacın karşılanması için bölgesel hukuk bürolarının kurulması yönünde KESK ile birlikte bir çalışma yürütülmelidir.