Emperyalizmin ve iktidarın savaşına karşı 1 Eylül’de Nusaybin Sınırında

MARDİN; HALKLAR BARIŞIN BARİKATINI KURUYOR!!

54 milyon insanın öldüğü II. Dünya Savaşı’nın ardından Hitler ordularının Polonya’yı işgal ederek savaşı başlattığı gün olan 1 Eylül, Dünya Barış Günü olarak ilan edilmişti.

Bugün, o savaşın üzerinden neredeyse 70 yıl geçti. Biz dünya halkları, emekçiler olarak barış gününü kutlarken dünyayı yöneten 1eylul2014güçler savaştan, kan dökmekten, barbarlıktan vazgeçmedi.

Başta bölgemiz olmak üzere tüm dünyada silahlar konuştukça kadınlar, gençler, çocuklar ve yoksullar başta olmak üzere bütün insanlık ağır bedeller ödüyor.

Emperyalizmin bölgemizdeki hegemonya projeleri insanlığın üzerine çöküyor. Etnik ve dini farklılıkların, bir zenginlik değil bir çatışma nedeni haline getirilmesi üzerine kurulu emperyalist hegemonya projelerinin sonucu olarak, halkların bugünleri, gelecekleri ve bir arada yaşama umutları yok ediliyor.

Filistin’de, Suriye’de, Irak’ta, Rojava’da, Şengal’de, tüm Ortadoğu’da insanlık kitlesel biçimlerde katledilirken, bizlerin kanın kırmızısını gördüğü yerde, birileri petrolün siyahını, doların yeşilini görüyor. Bölge halklarının insan onuruna yakışır biçimde yaşatabilecek kaynaklar insanların kanını oluk oluk akıtmak için harcanıyor.

Emperyalist güç odaklarının emellerini hayata geçirmek için kullandıkları işbirlikçileri, kukla çeteleri, önce Suriye’de, sonra Irak ve Rojava’da ve en son Şengal’de eşit, özgür ve kardeşçe bir geleceğin önüne savaştan kalın bir duvar örmeyi hedefliyor. Ezidilerin kutsal topraklarında, Şengal’de kanlı katliamlar, özellikle de kadın kırımı yapılıyor. IŞİD çetesi tarafından “savaş ganimeti” olarak görülen kadınlar, Ortaçağ gericiliği ve zulmü ile karşı karşıya kalıyor. Şiddetin en ağır biçimlerine maruz kalıyor, pazarlarda satılan kölelere dönüştürülüyor. Yerinden yurdundan edilerek göçe zorlanan yüz binler adeta soykırımla yok edilmek isteniyor.

Bugün ülkemizi yöneten AKP iktidarı ise tercihini savaştan, çatışmadan yana koymaya devam ediyor. Akan gözyaşı ve kana rağmen, Türkiye’de ve Ortadoğu’da ırkçı/ayrımcı/tekçi/mezhepçi bir siyasette ısrar ediyor. Halkları birbirine düşman eden, en azından birbirinden uzaklaştıran bu siyaset ile seçim kazanmak, iktidar için akan kandan, ölen insanlıktan önemli görülüyor. AKP iktidarı, Kürt Sorununda özellikle son dönemde çözüm, barış ve müzakere sürecine ilişkin yoğun mesaj ve temennilere rağmen çatışmacı dilini, barış karşıtı tutumunu sürdürüyor. Sorunu diyalog ve sağduyu ile çözmek yerine “terör ve güvenlik” eksenindeki yaklaşımında inat ediyor. Oyalama taktikleri ile demokratik bir çözümü, adil bir barışı istemediğini gösteriyor. AKP iktidarı, sürecin dinamitlenmesine yol açabilecek provokasyonların altına imza atmaktan geri durmuyor.

Ülkedeki siyasi gelişmeler de barış için daha fazla mücadele etmemiz gerektiğine işaret ediyor: IŞİD adı verilen kanlı çeteyi “hoşnutsuzluktan kaynaklanan reaksiyon” olarak adlandıran Dışişleri Bakanı bu ülkenin Başbakan’ı oluyor. Ne var ki “Tecavüz, çocuk istismarı, kadınların köleleştirilmesi, kesilen kelleler”, Türkiye’yi yönetenlerce uzun süre desteklendiği ortada olan bu çetenin hoşnutsuzluğunu bir türlü gidermiyor. 15 yaşındaki Berkin Elvan’ı öldürüp “terörist” ilan edenler, konsolosluk çalışanlarını rehin almasına rağmen bu barbarlara bir kere bile hak ettiği sıfatla hitap edemiyor.

Filistin’de, Gazze’de her gün insanlık ölürken Türkiye’nin İsrail ile askeri/siyasi/ticari ilişkilerine bile son verilmiyor. Aksine son yıllarda Türkiye, askeri malzeme de dahil olmak üzere İsrail’in en önemli ticari partnerlerinden biri haline gelmiştir. Gazzeli çocukların üzerine atılan her İsrail bombasında bu topraklardan bir kuruş katkının olmasını önlemek, anlaşılan o dur ki bu hükümetin harcı değildir. İsrail’den hesap sormak, yüreği Ortadoğu halkları ile atan biz işçilerin, emekçilerin, zalim ile akçeli işleri olmayanların görevidir.   

Bizler hiçbir zaman, hiçbir yerde katledilenin kimliğine, inancına, diline, milliyetine, derisinin rengine bakmayanlar olarak bu barbarlığa meydan okuyoruz.

Bizim için Filistin Rojava’dır. Rojava Gazze’dir. Gazze Şengal’dir. Hepsinin acısı topraklarından sürülüp gelen Ezidilerin, Türkmenlerin, Arapların, Alevilerin, Şiilerin, Hıristiyanların gözlerindeki acıdır. O acıya pasaport soranlar bizden değildir!  

Çünkü biz öldürülüyoruz, sürgün ediliyoruz, işkenceden geçiriliyoruz, tecavüze uğruyoruz. Çünkü biz savaşlarda bedel ödeyenleriz. Biz Ortadoğu’nun yoksul, emekçi halkları olarak ırkçı/mezhepçi savaşlarda ölüme yazgılı olmadığımızı,  savaşlarda bedel ödeyenler olarak halkların kardeşçe yaşayacağı, geleceğini özgürce belirleyeceği bir ülke, bir coğrafya, hatta bir dünya yaratabileceğimizi biliyoruz.

Biz işçiler, biz emekçiler, biz bu coğrafyada yakıp yıkılan tüm değerleri yaratırken savaşta ve barışta ölenler/öldürülenler olarak, iktidardan ve sermayeden barış, özgürlük, eşitlik beklenmeyeceğinin farkındayız.

Tüm halkların eşit, özgür, insanca ve kardeşçe yaşayacağı bir dünyayı kendi ellerimizle kuracağız!

DİSK-KESK-TMMOB ve TTB olarak 1 Eylül Dünya Barış gününde barışı da, özgürlükleri de, haklarımızı da söke söke almak için ülkenin dört bir yanında düzenlenecek mitinglerde, yürüyüşlerde buluşacağız.  Silopi’den Yayladağı’na kadar sınır kentlerinde (Şırnak, Mardin, Urfa, Antep, Kilis, Hatay) barış zincirleri kurarak savaş çetelerine, savaş tüccarlarına, savaş kışkırtıcılarına meydan okuyacağız! Yurdun her yerinde savaşa karşı barışın barikatını kuracağız!

Gelin insanlık büyük bir sınavdan geçerken barış için, kardeşlik için, özgürlük için, eşitlik için ele ele verelim!

KESK-DİSK-TMMOB-TTB MARDİN ŞUBELERİ

İLETİŞİM: SES – Sağlık ve Sosyal Hizmet Emekçileri Sendikası
Çankaya, Kızılay, Necatibey Cad. No:82 D: 4, 06420 Ankara Telefon: (0312) 232 61 22 e-Posta: [email protected]

×