Cmt, 29 Haziran 2013
Geleceğimize Sahip Çıkmak; İnsanca Bir Yaşam İçin AKP’nin Sömürü Düzenine Direnelim!
• AKP hükümetinin “Gizli Ajandası” Kamu emekçilerini ve kamu hizmetlerinden yararlanan tüm halkı nasıl etkiliyor?
• Sadece kamu emekçilerinin değil kamu hizmetlerinden yararlanan tüm kesimleri etkileyen dönüşümler yaşamımızı nasıl etkiliyor?
Mutfağımızdaki yangın her geçen gün daha da artıyor!
Hayatımız giderek daha fazla zorlaşıyor. Kiralarımızı ödeyemiyor; Çocuklarımızı okula gönderemiyoruz!
Sağlıklı bir yaşam için borçlanarak tedavi hizmeti alabiliyor, sağlık ve sosyal güvenlik haklarımızdan gün geçtikçe yoksun bırakılıyoruz!
Onlar zenginleştikçe biz yoksullaşıyoruz! Şimdi tüm haksızlıklara, adaletsizliklere son vermek için mücadeleyi büyütme zamanıdır!
İnsanca yaşam hakkımız için,
Zorbalığa, sömürüye son demek için
ŞİMDİ DAHA GÜÇLÜ BİR MÜCADELE!
AKP dönemi emek üzerindeki sömürünün katmerleştiği, emek alanındaki yıkıcı tahribatların gün geçtikçe sertleştiği bir dönem olma özelliğiyle tarihi bir dönüm noktalarından biri olarak karşımızda.
Kamu emekçileri de hayatın giderek pahalandığı, yaşamın her alanının piyasanın tahakkümüne açıldığı, hayatta kalma mücadelesinin giderek daha da çetinleştiği, sözün kısası siyasi iktidar elinde daha katı dayatmalarla yoksulluk sınırının altında yaşama zorlandığı bir hayatın içine itildi.
Toplu sözleşme sürecinde “emekçileri enflasyona ezdirmeyeceğiz” ifadelerinin tamamen bir aldatmaca olduğunu, emekçilerin sadece enflasyona ezilmekle sınırlı kalmayan mağduriyetlerinin ayrıca AKP’nin dizginsiz piyasacılık anlayışı ve sosyal hak gaspları ile katmerleştiği ortadadır.
AKP’nin siyasi programı, tüm toplumsal alanların neoliberal piyasa ilişkilerine ve mantığına göre düzenlenmesine dayanırken kamu hizmetleri de hızla ticarileştirilmekte yurttaşların parasız, eşit ve güvenilir bir şekilde erişim hakkı yok edilmektedir.
Bugün eşi çalışmayan, çocuklu ve ortalama bedelli kirada oturan bir kamu emekçisinin aldığı ücret “insana yakışır bir yaşam için” alması gerekenin yarısına denk gelmektedir. Yüksek enflasyon, ağır vergiler ve artık sıradanlaştırılan zamlarla, ücretleri insana yakışır bir yaşam sürme seviyesinin yarı yarıya altında kalan kamu emekçileri asgari düzeyde bir yaşam sürdürebilmek için borçlanmak zorunda kalmaktadır.
Ailesini geçindirmek zorunda olan bir kamu emekçisinin maaşı, zorunlu bir diğer tüketim olan konut, elektrik gaz harcamalarından sonra gıda harcamalarına bile yetişememekte, sağlık, eğitim, ulaşım gibi zorunlu maliyetlerini ise borç yoluyla karşılayabilmektedir. OECD verilerine göre aile içi gelir sıralamasında bugün 37 ülke arasında Türkiye 33. sıradadır. Aile bütçesi ise kamu hizmetlerinin ticarileştirilmesi ve sermaye elinde bir kar aracı haline gelmesiyle gün geçtikçe ağırlaşmaktadır.
KESK Araştırma Birimi KESK-AR tarafından yapılan bir araştırma göstermektedir ki aylık 2 bin 647 liraya denk düşen harcama seviyesine sahip olabilmek için, kirada oturan, ortalama ücretli bir kamu emekçisinin yaklaşık 1620 lira borçlanması gerekmektedir.
• KAMU EMEKÇİSİNİN BÜTÇESİNDE NELER VAR? NELER YOK?
1- Gıda Harcamaları Azalıyor!
Türkiye’de ücretiyle geçinen tüm emekçilerin alım gücü hızla gerilemektedir. 2002 yılından 2010 yılına kadar mevcut ücretleriyle gıda harcamalarına ayrılan pay yüzde 22 gerilemiştir. Bugün ortalama gelirli bir kamu emekçisi günlük gıda harcamalarına 11 TL ayırabilmektedir. Oysaki Sağlık Bakanlığı ve Hacettepe Üniversitesi Beslenme ve Diyabetik bölümünün hazırladığı “Türkiye’ye özgü beslenme kalıbı” dikkate alındığında yeterli düzeyde beslenmesi için bu rakamın 4 kat daha üstü harcama yapması gerekmektedir.
Ülkedeki farklı gelir grupları incelendiğinde alt gelir gruplarının harcamalarının tamamına yakınını gıda harcamaları oluşturur. Yoksulluk sınırının altında bir sınıflamada yer alan kamu emekçilerinin ise gelirinin yarıdan fazlası gıda harcamalarına gitmektedir.
2- Eğitim ve Sağlık Harcamalarının Yükü Artıyor!
Eğitim ve sağlık hizmetlerinin AKP politikalarıyla eşit ve parasız hizmet sınıfından çıkartılıp, sadece parası olanların yararlanacağı “paralı hizmet”lere dönüştürülmesiyle birlikte aile bütçelerine AKP döneminde yeni ağır yükler getirilmiştir.
Kısıtlı bütçeleriyle, AKP’nin dizginsiz piyasacılık anlayışı sonucunda önlerine çıkartılan her türlü ek maliyetle mücadele etmek zorunda kalan ailelerin, sağlık harcaması arttıkça eğitime ayırdıkları payın düşmekte olduğu izlenmektedir.
Herkesin eşit erişebileceği nitelikli bir eğitim hizmetini sağlayacak, eğitimin kalitesini arttırtacak bir kamu yatırımından, bütçe planlamasından uzak olan AKP, uyguladığı politikalar sonucu eğitim sisteminin bütün yükünü yine öğrencilere, öğretmenlere ve velilerin sırtına yıkmıştır.
Artan maliyetleri karşılayamayan öğrencilerin ise eğitim hayatından koptukları, çocuk işçiler statüsünde çalışma yaşamına dahil oldukları ise günümüzde 4+4+4 eğitimde dönüşüm süreciyle de birlikte büyüyen bir sorun olarak karşımızdadır.
Diğer bir yandan Milli Eğitim Bakanlığı bütçesinin 2013 yılında milli gelir (GSYH) içindeki payı yüzde 3 seviyesinde sınırlı kalmıştır. AKP, neredeyse her yıl bütçede eğitime yeterli payı ayırdığını iddia etmektedir. Oysa büyük ölçüde personel ödemelerinden kaynaklan bu pay, eğitim hizmetinin iyileştirilmesi veya öğrencilere yapılan harcamalar açısından oldukça düşük kalmaktadır. Rakamsal ifadelerle Türkiye’deki eğitim hizmetlerinin niteliği ve erişilebilirliği gelişmiş ülkelerin her geçen gün daha da gerisine düşmektedir.
*Derslik başına düşen öğrenci sayısı ilköğretimde 30, ortaöğretimde 31’dir. OECD ülkelerinde ise ilköğretimde derslik başına düşen öğrenci sayısı 21.6 iken, Avusturya’da 19.3, Danimarka’da 19.6, Yunanistan’da 16.8, İtalya’da ise 18.7 olmaktadır.
*Öğretmen başına düşen öğrenci sayısında ise OECD ülkeleri ortalaması ilköğretimde 16.4 iken, Türkiye’de bu oran 22’e yükselmiştir.
*OECD ülkelerinde öğrenci başına yapılan harcama ilköğretimde yıllık 5,447 dolar, ortaöğretimde 8,267 dolar, yükseköğretimde 12,709 dolar iken, Türkiye’de ilköğretimde 1,130 dolar, ortaöğretimde yıllık 1, 834 dolar, yükseköğretimde ise 4, 648 dolardır.
*OECD verilerine göre genel eğitim düzeyi sıralamasında en son sırada yer alan Türkiye, öğrencilerin kesintisiz eğitim süreçlerini tamamlayamadığı gerçeğini de, Türkiye’nin devamlılık sıralamasında sondan 3. sırada yer almasıyla kanıtlamışlardır.
Sağlıkta Soygun!
Sağlık hizmetlerinde ise katkı payıyla paralı hale gelen sağlık hizmetleri, sağlıkta dönüşüm ile tamamen piyasanın vicdanına terk edilerek halka yeni maliyetler yüklemektedir.
Sağlıkta kamu harcamalarının niteliğine bakıldığında, Koruyucu sağlık hizmetlerine ve halk sağlığına yönelik politikaların geliştirilmediği, yıllık sağlık harcamalarındaki artışın büyük bir kısmının daha maliyetli olan tedavi edici sağlık hizmetlerine ayrıldığı açıkça görülmektedir.
AKP’nin toplumun ihtiyaçlarına dokunmayan sağlık politikalarıyla, bütçeden ayrılan komik payların da gösterdiği üzere, adeta halk sağlığıyla alay ettiği ortadadır!
Ortalama gelirli bir emekçinin yıllık sağlık hizmetlerine ödediği bedel 1200 TL’ye yaklaşmaktadır. KESK-AR’ın hazırladığı Kamu Emekçileri Alım Gücü Raporu’na göre ortalama gelirli bir kamu emekçisi yıllık gelirinin yüzde 60’ına varan bir payı sağlık giderlerine ayırmak zorunda kalabilmektedir.
AKP Hükümetinin “paran kadar sağlık” anlayışıyla birlikte bugün sağlık ve sosyal güvenlik alanı da diğer tüm kamusal hizmetlerde olduğu gibi piyasanın yıkıcı etkilerine karşı korunmasız bırakılarak halkın sağlıklı ve nitelikli yaşam hakkına ağır bir darbe daha vurulmuştur.
Kuruluş felsefesinde “kar amacı güdemez” ifadeleri ile tanımlanan SGK, kamu kaynaklarını özel hastane ve ilaç şirketlerine akıtan, çevresinde sağlık rantiyesinin oluştuğu bir merkez haline dönüştürülürken, kamu personeli sağlık giderlerine ayrılan pay da, özellikle 2008 yılında yürürlüğe giren 5510 Sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Yasasından sonra ciddi bir düşüş yaşamıştır.
Diğer bir ifade ile burada oluşan maliyetin neredeyse tümü kamu emekçilerinin omuzlarına yüklenmiştir.